Kitap, rahmetli Ahmet Taner Kışlalı'nın Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan koşe yazılarını bir araya toplamaktadır ve ismini "Mustafa Kemal'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği" başlıklı koşe yazısından almıştır..Genel olarak dort bolumden oluşmaktadır: “Kemalizm Uzerine“ ,“Demokratik Sol-Sosyal Demokrasi Uzerine” , “Guneydoğu Sorunu Uzerine” ve “Kultur, Siyaset ve Ordu Uzerine”
Soze mahal bırakmayacağına inandığım , kitaptan bir makaleyi alıntılamak istiyorum:
"NİCİN KEMALİST'İM?"
Oykumuz, Kurtuluş Savaşı yıllarında başlar. Bir film senaryosu olacak kadar ilginc ve anlamlıdır.
Kahramanlarımızın ilki, Paris-İstanbul arasında trenle mekik dokuyan genc bir Turk işadamı ... Macaristan'da genc bir bayanla tanışır. Bir yıl sonra aynı yere yeniden gelir, ona evlenme onerir ve evlenirler.
İzmirli işadamı, olayı ailesine acamaz. Macaristan'da bir kızı olur. Nermin adını verdiği kızı 5 yaşına geldiğinde, bir gun babasına kızının resmini gosterir:"İşte baba, bu senin torunun! ..."
* * *
İzmirli işadamı yaşama gozlerini yumduğunda, en buyuk dileği,Macaristan'da buyumekte olan kızının birgun Turkce oğrenmesidir. Nermin buyumekte, Mustafa Kemal'in yaptıklarını, gazetelerden heyecanla izlemektedir.
Baba olunce, aile gecim sıkıntısı icine duşer. 14 yaşındaki Nermin, Macaristan'da paralı olan oğrenimini surduremez olur.
Oysa Mustafa Kemal'in ulkesinde eğitim parasızdır. Nermin, baba yurduna gitmeye karar verir. Annesinin bile haberi olmadan Turk Buyukelciliği'ne başvurur. Ona yardım ederler.
Pasaportla birlikte, eline durumunu acıklayan bir de Turkce mektup verirler ... Başı sıkıştığında, derdini anlatamadığında o mektubu gosterecektir.
Sonunda olayı oğrenen annesi de ona hak verince, ucuncu mevki bir tren kompartımanının tahta sıraları uzerinde, gunlerce surecek bir yolculuk başlar.
Tren, Turkiye topraklanna girerken kucuk Nermin bir sorun olur. Gumruk memurlan, elinde Turk pasaportu olan, ama Turkce bilmeyen bu cocuğun durumunu anlamakla zorlanırlar.
***
Oyku uzun .. O kucuk Nermin, bir yandan Almanca dersleri verirken ote yandan Turkce oğrenir. Mustafa Kemal'in parasız kıldığı eğitim olanaklanndan yararlanır. İstanbul Hukuk Fakultesi'ni bitirir. Gazetecilik yapar ... Turkcenin arkasından İngilizce ve Fransızca da oğrenmiştir.
Siyasal Bilgiler Fakultesi'ne asistan olur. Cağdaş siyaset biliminin Turkiye'ye girmesinde onculuk edenler arasında yeralır.
Gun olur, Turkcesinin bozuk olduğunu one surerek oğretim uyeliğinden alımasını isteyenler cıkar .
. . . Ama o, tukenmez bir enerji ve heyecanla, genclere bir şeyler verme isteğini yitirmez. Uluslararası toplantılarda Turkiye'yi, Turk kadınını, Mustafa Kemal'i savunur, savunur ...
Oğlunun adını Mustafa Kemal koyar ...
* * *
Prof. Nermin Abadan-Unat, Siyasal Bilgiler Fakultesi'ndeki son dersini bundan dort yıl once verirken aralannda benim de bulunduğum bir grup eski oğrencisi de sınıftaydı. Kimisi profesor, kimisi docent, kimisi ciceği burnunda araştırma gorevlisi ... Deniz Baykal da sonradan yetişmişti.
Bir "surpriz" yapmıştık hocamıza. Duygulandı ve son dersin sonunda, nefes bile almaya korkarak dinlediğimiz yukandaki yaşam oykusunu anlattı... Ve sozlerini şoyle noktaladı:
- Ben yurdumu da, ulusumu da kendi irademle sectim!. .. Mustafa Kemal olmasaydı, belki ben de olmazdım ... Nicin Kemalist olduğumu, nicin milliyetci olduğumu, oyle sanıyorum ki artık anlamışsınızdır.
Ben cok etkilendiğim bu oykuyu o zamanlar yazdığımda, sonunu şoyle bağlamıştım: "Bu sozleri, parası olanlara Bilkent'i, olmayanlara Suleymancı yurtlarını gosterenlere adıyoruz.
Bakıyorum da aradan gecen zamanda, ne Nermin Hoca'nın oykusu guncelliğini yitirmiş, ne de benim altına duştuğum not ...
Tıpkı giderek daha guncel, daha gercek, daha anlamlı olan Mustafa Kemal'in kendisi gibi! ...
(Cumhuriyet, 15 Kasım 1992)
sifre: