Mendireğin uzerinde, tekneye doğru ururken onca sıcağa rağmen genc kız titriyordu.
Yaklaştıkca tekneni uzaktan gorunduğunden cok daha beter bir halde olduğunu fark etti.
Boyaları yer yer dokulmuştu, meta kısımlar pas icindeydi. Guvertedeki icki şişeleri, balı ağları
ve bir suru pislik mide bulantıcıydı. Tayfa olarak da bir tek adam gorebildi. Yarı cıplak, iri
yarı genc adam uzun uzun Juliet ’i suzdukten sonra ağzını carpıtarak pis pis guldu. Juliet o
anda birden durdu ve arkasından gelen dev yapılı kaptana dondu.
“Ben bu tekneyle hicbir yere gitmiyorum!”
Kaptan Smith, onunden gecip gitmek isteyen genc kızın yolunu kesti koca govdesiyle.
Bacaklarını iki yan acıp tıpkı bir boğa gibi ileri uzandı. Yağlı yuzu guneşi altında pırıl pırıl
parlıyor, gozlerinde apacık, hayvansı bir arzu okunuyordu.
“Yook, guzelim! Bal gibi gidiyorsun!” dedi alcak sesle. “Cora seni bana bıraktı.
Gidecek hicbir yerin de yok. Ya benimle gelirsin, ya da yuzerek gidersin.”
Link silinmiş.