2007-2008 yılları arasında 1 yıl boyunca şirketim tarafından Japonya'ya gonderildim.Bu benim hayatım boyunca unutamayacağım 1 yıl gecirmemi sağladı.Hem dunyanın en durust insanlarını tanıma fırsatı hem de bizden cok uzak ama bir o kadar da doğal ve tarihi guzellikleri olan Japonya'yı gezme şansını yakaladım.
İlk durağım 1,5 ay boyunca Japonca kursuna gittiğim Osakaydı. Benim icin Osaka; Roma ve Londra ile beraber hala en sevdiğim ilk uc şehrin icindedir.Denizin kıyısındaki Universal Studios Japan sizi Amerikadaki film setlerine bir kac saatliğine de olsa goturur.Herbir oyun icin saatlerce kuyruk beklemek insanı once biraz sıksa da oyunun sonunda alınan keyif ile birlikte tum o kuyrukta gecen saatler unutulur gider.
Namba alışveriş,Dotombori ise yemek ve eğlence hayatının kalbidir.Osaka kalesi,Shitennoji tapınağı ise mutlaka gorulmesi gereken tarihi yerlerdir.İnsanları Japonyanın diğer bolgelerinin aksine yabancılara karşı son derece sıcak ve yardımseverdir.Sakın bu sozlerimden Japonyanın geri kalanının yabancı duşmanı olduğu kanısına varılmasın,Japon halkı o kadar cekingendir ki,tanımadıkları bir Gaijin (Yabancı) onlara sokakta adres sorduğunda veya bir soru sormaya yoneldiğinde utanır,sıkılır hatta bazıları kacarak uzaklaşır.
Osakadaki Japonca eğitimimi tamamladıktan sonra Japonya maceramın geri kalanını gecirmek uzere shinkansen (hızlı tren) ile Nagoya'ya gectim.Stajer(Kenshuusei) arkadaşlarımla beraber hafta icleri Toyota fabrikasının bulunduğu Toyota-shi (Toyota city)'de fabrika stajımızı surdurup haftasonları Nagoya şehir merkezine gidip her haftasonu farklı bir yeri keşfetmek izin sabırsızlanıyorduk.En cok sevdiğimiz yer ise Nagoya şehir merkezinde bulunan ve her katında farklı tarzda şarkılar calınan ID Bar idi.ID'ye her hafta sonu sanki ilk defa gidermiş gibi aynı heyecanla gider ve haftanın tum stres ve yorgunluğunu burada atardık.
Nagoyada kaldığım yaklaşık 10 ay boyunca ceşitli tatillerde Japonyanın farklı şehirlerine gitme fırsatım da oldu.İnsanlığın en buyuk suclarından birinin işlendiği Hiroshimada; Hiroshima Peace Memorial Museum'a gidip Japonların bu acısını bir gunluğune de olsa paylaşma imkanı buldum.Gercekten bir şehir insanlarıyla,hayvanlarıyla tamamı ile yok olmuş ve baştan başa yeniden yapılmıştı.Ancak atom bombasının kimyasal etkileri hala Japonyanın belli kesimlerinde devam etmekte ve kanser,yeni doğan Japon bebeklerinde uzuv bozukluğu gibi sağlık problemleri yaratmaktadır.
Hiroshima acıklarındaki Miyajima adası ise gerek denizin ortasındaki kırmızı tapınak gerek de geleneksel Japon kulturunu tam olarak yansıtan kasabasıyla muhteşem bir dunya mirasıdır.Japonların Golden week dedikleri bahar bayramı tatillerinde ise başkent Tokyo'ya gittim.Turistik olarak gezilebilecek yerler arasında Eyfel Kulesinin birebir kopyası olan Tokyo Tower,Japon imparatorunun yaşadığı ve sakura (kiraz cicekleri) ile cevrili imparatorluk sarayı,Tokyonun Bağdat Caddesi Shinjuku,en unlu markaların bulunduğu zenginlerin alışveriş yaptığı Ginza,Tokyonun Doğubankı Akihabara bulunmaktadır.
Tokyoda metroya binebilmek gercekten zordu cunku iş cıkış saatlerinde metrolar tıkabasa doluyordu.Japonyadaki son ayımda ise Kobe'ye ve Kyoto'ya gittim.Kobe harika bir liman şehriydi;Kyoto ise doğal guzellikleriyle ve Japonyanın eski başkenti olması nedeniyle bircok tarihi eseri icinde barındıran doğa harikasıydı.Kyotonun her yanında tarihi tapınaklarla doludur.UNESCO tarafından dunya mirası olarak kabul edilen Kinkakuji Tapınağı gercekten gorulmeye değerdir.Japonyada kaldığım 1 yıl boyunca hicbir adli vakaya rastlamayı bırakın Japon polisini bile sadece 1 kere devriye gezerken gordum.Bu adanın insanları kendi iclerinde barış icinde dunya dertlerinden,tasalarından uzak bir şekilde yaşamaktalar.OOO BIG IN JAPAN TONIGHT!!!!!