Osmanlı, Batı muziği ile temasa Kanuni doneminde başlamıştı, III. Selim doneminde geliştirmiş ve II. Madmud ile altın devrini yaşamıştır.
II.Mahmud
18. yuzyılda III. Selim'le iz duşumunun genişlediği yenileşme hareketleri, II. Mahmud zamanı Osmanlı'sında hacimleşen bir Batı duşuncesi ile devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu icinde ordu, bilim, kultur ve sanat gibi her alanda hissedilen bu değişimin, sosyal ve kulturel yaşamı etkilemesi kacınılmazdı.
III. Selim doneminde Avrupa ile gittikce artan ilişkiler, II. Mahmud devrinde daha da fazlalaşarak bircok yabancının İstanbul'a ozellikle Pera'ya yerleşmesine neden olmuştur. Hatta oyle ki başta Severgil olmak uzere bircok araştırmacı bu elcilik binalarının sadece elcilik binası olarak kalmadığına dikkat cekerler. Elciler geldikleri bu Pera ’ya kulturlerini de getirmişlerdir. Elbette bu kulturlerden birisi sanat kulturudur ve bu kultur icinde tiyatrolar dolayısıyla operalar onemli yerlere sahiptirler.
II. Mahmud'un saltanatının son yıllarında, Beyoğlu'nda, Avrupa eğlenceleri yayılmaya başladı. Kaynaklardan ve yazmalardan elde edilen bilgilere gore 1826-39 yılları arasında İstanbul ’u gozbebeği Beyoğlu ’nda sergilenen oyunlar Batı ağırlıklıydı. Bu oyunlar Fransız kaynaklı gunumuz modern tiyatrolarına benzer nitelikteydi. Ozellikle bu oyunlara uc dilli bir davetiye Takvim-i Vekayi ’de basılırdı. Ayrıca Turk yuksek sosyeteleri ise ya bizzat elci efendi tarafından ya da ozel davetiyelerle bu oyunlara cağrılırlardı.
Beyoğlu ’na yani Pera ’ya Venedikli M. Grustiniani tarafından bir tiyatro binası yapıldı. Elbette o donemde yapılan tiyatro binası devasa değildi, sadece ufak gosteriler icin kullanılıyordu. Venedikli bu tiyatroyu Gothic Mimari ile goze carpan İtalyan tarzında yaptırmış adına da Fransız Tiyatrosu demiştir. Kuşkusuz o donemde Fransız tiyatroları ondeydi ve genelde Fransız oyunları oynandığı icin bu adla anılmaktaydı. Bu tiyatroda bizi ilgilendiren kısım ise sadece Fransız tiyatro oyunlarının değil aynı zamanda Fransız operetlerin sahne aldığı operalardır.
Fransız tiyatrosu bir koşede dursun II. Mahmud doneminde Gaetano Mele adında bir İtalyan Pera ’ya tiyatro binası inşa etmek icin ozel izin aldı. Yeni yapılacak binanın ozelliği ise burada sadece operanın oynatılmasıydı. Nitekim Gaetano Mele bu tiyatroyu yaptı ve bu tiyatro kullanıma acıldı. İtalyan ve Fransız operalarının ağırlıklı olarak oynandığı bu binada aynı zamanda Turk ananelerine uygun -ozellikle Ramazan gecelerinde – eğlenceler de yapılamaktaydı. Hatta bu tiyatro edebiyat dunyamız icin de oldukca onem arz etmektedir. Nitekim Ahmet Vefik Paşa meşhur Moleire uyarlamalarını burada sergilemiştir.
İstanbul ’da İnşa Edilen Tiyatrolar
1840-77 yılları arasında uc onemli sahne vardı, bu sahneler opera sahnesi olarak bir doneme adını nakşettirmişlerdir:

Bosco Tiyatrosu
Naum Tiyatrosu
Gedikpaşa Tiyatrosu
Bosco ve Naum tiyatroları Pera ’da ; Gedikpaşa Tiyatrosu ise İstanbul'un sur icinde kalan semtlerinden Gedikpaşa'da kuruldu.
BOSCO TİYATROSU
Sahibinin adını taşıyan bu tiyatro 1840 yılında İtalyan İlizyonist Bosco ’nun, Abdulmecid ile goruşmeleri sonucu kurulmuştur. Resmi izin dilekcesine bu tiyatro amacı olarak “bir oyun mahalli” ibaresi ile belirtilmiştir. Bu tiyatroda ilk kez Pandominal oynanmıştır. Bosco ’nun kendisinin de bulunduğu Bosco tiyatrosu sahnesi Fransızca temsillere de şahit olmuştur.
Bosco tiyatrosu gercekten de doneminde onemsenmiş ve oyunları ilgi gormuştur. Edebiyat dunyasında yarı yabancı ve didaktik olarak sınıflandırılan ve İngiliz William Churchill tarafından neşredilen Ceride-i Havadis adlı gazetede de operanın izlenme kuralları bir makale ile okuyuculara anlatılmıştır. Bu belli ki bir ihtiyac uzerine yayınlanmış bir yazıdır.
VelÂkin bir sorun yok değildi: Dil. Sonucta opera da bir temaşaydı ve izleyicileri genelde yabancı kokenden olan vatandaşlar olsa da Turkler de vardı ve hepsi İtalyanca ya da Fransızca olan oyunları anlamıyordu. Buna da bir cozum getirildi ve oyunlar kitap halinde basılmaya başlandı.
Bosco tiyatro temsilleri mevsimler halinde 1844 yılına kadar devam etmiştir.
NAUM TİYATROSU
Naum tiyatrosu da adını sahibinden alan bir tiyatro, nitekim kurucun adı da Tutuncuoğlu Hoca Mikail Naum. Aslında buna kurucu denemez cunku Bosco tiyatrosu 1844 yılında adı gecen kişiye devredilmiştir. Yani iki dev tiyatro devri bir sahnede vuku bulmuştur.
Naum da once tiyatro gosterilerine yer verirken 1849-50 temsillerinin sonunda sadece operaya yonelmeye başladı, tıpkı devresi Bosco gibi.
Naum tiyatrosu bugun de klasikler arasında tanınan ve sevilen Verdi'nin operalarını fazlaca sahneye koymuştu.
Naum tiyatrosunu halka daha yakındı. Bunu temsil saatlerini iftar sonrasına kaydırmasından ve İstanbul ’un iclerinden gelene ulaşım sorunu yaşamamaları icin ek seanslar koymasından anlaşılabilir.
Naum halkla dolayısıyla saray ile iyi geciniyordu nitekim bunun da meyvesini adlı. Tiyatro buyuk bir yangına maruz kaldıktan sonra sadece temeli sağlam kaldı ama saraydan aldığı yukluce bir yardım ile tiyatroyu yeniden hatta daha iyi bir şekilde yaptırdı.
Mikail Naum coğunlukla İtalyan oyuncular ile calışmaktaydı. Bu insanlar genelde turne toplulukları olurlardı ve onları sozleşme ile bağlanırlardı.
Naum tiyatrosunu one cıkaran ve aslında belki de saray ile iyi tutan isimlerden birsi G. Donizetti ’dir. Donizetti Naum tiyatrosunda muzik direktoru olarak gorev yapıyordu.
Sarayla iyi ilişkiler kuran Naum ikinci kez bunun odulunu aldı ve 15 yıl sure ile opera oynatma hakkı aldı, buna bir nevi sanatsal kapitulasyon denilebilir. Elbette Naum bu imtiyazı boşa harcamadı ve kadrolu olarak 117 tane İtalyan sanatcı ve teknik ekip elemanı aldı. Bir kurum gibi bu şekilde devam etti.
Naum ilklere de sahne olmuştur. Verdi'nin II. Trovatore operası 19 Ocak 1853 yılında Roma ’da sergilendikten yalnızca 10 ay sonra Naum tiyatrosunda sergilenmiştir. Bu Turk tiyatro acısından oldukca onemlidir nitekim 21.asırda olmamıza rağmen Turkiye ’de boyle bir dunya promiyeri olmamıştır.
Turk operasındaki bir diğer olay ise bugun bile hala sergilenen Dikran Cuhaciyan'ın ilk operası “Arcak II “ ‘nin 1868 sezonunda Naum tiyatrosunda sergilenmiştir.
Ne yazık ki 1870 yılında (Bu zamanlar aynı zaman meşhur İstanbul yangınlarının olduğu donemdir) ikinci bir yangına dayanamamış ve kapanmıştır.
GEDİKPAŞA TİYATROSU
Naum yıkılana kadar ona bela olan bir rakibi vardı: Gedikpaşa Tiyatrosu.
Bu tiyatro 1860 tarihinde Razı tarafından kurulmuştur. Kuruluş amacı basittir: Naum ’a rakip olmak. Elbette Naum ’un neden saray ile arasını iyi tuttuğu da buradan anlaşılabilir. Ayrıca Naum, boşu boşuna sur icinden gelenler icin ozel sefer koymadı; az sonra anlatılacaktır ki Gedikpaşa tiyatrosu sur icinde kurulmuştur.
Ancak bu tiyatro 1860 yılında kurulmuştu, yani Naum ’un artık imtiyaz aldığı ve resmen tekele donuştuğu bir donemde. Elbette Razı buna dayanamadı ve ulkesine gitti. Razı gittikten sonra opera tarihimizin baş tacı olan Gullu Agop gercek adı ile Hagop Vartovyan tiyatronun başına gecti.
Gullu Agop ise sahneye hem opera hem de tiyatro oyunları kurarak bir sure daha varlığını surdurur.
DİĞERLERİ
OPERAHANE-İ OSMANÎ
1874'te Dikran Cuhaciyan ve Takvor Nalyan'ın birlikte kurduğu Operahane-i Osmanî ’sinde Cuhaciyan'ın uc operası ardı ardına sahnelenmiştir. Arif'in Hilesi, Kose KÂhya ve Librettosu Takvon Nalyan tarafından yazılan Leblebici Horhor Ağa operetleri Turkce olarak yazılmış yapıtlardır.
DOLMABAHCE SARAY TİYATROSU
Abdulmecid doneminde Dolmabahce'de bizzat padişahın emri ile saray dÂhilinde kurulan bir tiyatrodur. Donemin kultur merkezi olarak onemli bir yer tutar. 1851 yılın yapılan tiyatro 1864 yılında kul olmuştur. Tarihimize ise ilk Turk opera sanatcısı Zeki Bey ile gecer.
Sonuc olarak Osmanlı İmparatorluğunda kurulan bu tiyatrolar gerek oyunları gerek kuruluş amacları ile Batı kulturunun yayılmasını hızlandırmışlardır. Ozellikle verilen devlet destekleri de bu tiyatrolarının onemini gostermektedir. Bugun bu tiyatrolardan ayakta kalanı yoktur.