Osmanlı Devletinin şımarık cocuğu Yenicerilerin doğuşu, yapısı, ocağa kaynaklık eden Devşirme Sistemi ve ocağın olumune dair bir yazı yazdık.
Osmanlı devletinin ordusu olarak gecen Yeniceri Ocağı ’daki “ceri” sozcuğu “asker” anlamına gelen Turkce bir isimdir; bu bakımdan ordunun anlamı “Yeni Asker Ocağı” olmalı. II. Mahmut donemine kadar neredeyse 500 yıl Osmanlı ordusu olarak gecen bu birlik hakkında oldukca fazla dedikodu, gereksiz bilgi ve ici boş iftiralar duyulmakta; bu bakımdan tarihin gercek yuzu pis bir tabakadan ayrıştırılıp Yeniceri Ocağı oyle tanıtılmalı kanısındayız. Biz bu yazımızda mumkun mertebe yazılı kaynaklardan, tanıklı olaylardan yola cıkmaya calıştık, bunun yanı sıra Turkiye ’deki koklu tarih dergilerini de karıştırdık. İclerinde kaynağı olmayan olayları ve yazıları cıkarıp saf bir tarih gostermeye calıştık, umarız faydalı olur..
[h=4]Yeniceri Ocağı Ne Zaman Kuruldu? [/h]Anadolu Beylikler doneminin Karamanoğulları ile birlikte anılan guclu beyliklerinden birisi Osmanlılardı. Bu donemde yani Anadolu Beylikler doneminde Anadolu ’da siyasi bir guc bulunmuyor ve bu da yetmezmiş gibi beylikler Anadolu ’nun hukumdarı olmak icin hem el altından hem de acık acık savaşıyor, siyaset yapıyordu. Aslında bu beylikler yine kanımızdandı, Turklerdi ama yine de aralarındaki iktidar mucadelesi tum Turk tarihinde olduğu gibi devam ediyordu. İşte o beyliklerden Karamanoğulları ve Osmanlı en guclu beylik olarak bilinirdi. Elbette bu kadar guclu beyliklerin var olması icin de guclu bir ordu, akıllı devlet adamları ve iyi bir politika gerekiyordu. Osmanlı Beyliği asker ihtiyacını iliklerine kadar hissediyordu. Osman Bey zamanında sınırlar genişlemeye başladı ve 1324 yılında Orhan Bey ’in başa gecmesi ile de topraklara yeni topraklar katıldı. Orhan Bey zamanında bir devlet haline burunen beylik, ordu ihtiyacını iyice hissetmeye başladı, bu bakımdan, Yeniceri Ocağı ’nın tam kuruluş tarihi bilinmese de saygın tarihciler bu ordunun kuruluşunu Orhan Bey zamanına değin cekmektedir. Lakin Yeniceri Ocağı ’nın ilk aşaması sayılan Acemi Ocağı I.Murad zamanında ( 1362 – 1389) kuruldu. Peki bir ocak kurulmasına yetecek kadar asker, Orhan ya da Osman zamanından mı gelmeydi? Osman Bey zamanında ya da Orhan Bey zamanında ordu var mıydı yok muydu? Yeniceri kurulmadan once Osmanlı Beyliğinin bir ordusu var mıydı; eğer varsa Yeniceri Ocağı onların devamı mı; eğer yoksa Yeniceri Ocağı ’ndan once nasıl bir ordu vardı ki beyler bir ordu kurmaya karar verdi?
[h=4]Yeniceri Ocağından Once Ne Vardı? [/h]Orhan Bey zamanından once ya da devlete ait bir ordu olmadan onceki ordu, ucretli askerlerden oluşuyordu. Bu askerler genelde esnaflar, donemin yerli ve Muslumanları idi. Ucretli askerlere savaş başı para verilirdi, savaş bitince de ahali yurtlarına dağılırdı. Ama bu durum onlarda ne bir vatan ne de bir ulku birliği oluşturuyordu, bu bakımdan da savaşlarda deyim yerindeyse savsaklamaya başladılar. Ustelik yeni yerler fethediliyordu ve bu yerlerin de korunma ihtiyacları baş gosteriyordu. Bu devlete bir ordu gerekiyordu.
Orhan Bey zamanındaki ucretli askerlerinin sayılarının bin civarında olduğu tahmin ediliyor; bu bin kişilik kucuk asker topluğunu ordu haline getirmek icin I.Murad zamanında Gelibolu ’da Acemi Ocağı kuruldu. I.Murad 1362 ila 1389 yılları arasında maalesef cok az bir zaman diliminde yonetimde olmuş ama bu zaman diliminde de ordunun temellerini atmıştı. Bu adımda Candarlı Kara Halil ve Molla Rustem ’in de adları anılır.
Ordunun savaş esirlerinden meydana getirilmesi uygulamasının da I. Murad zamanında Gazi Suleyman Paşa tarafından uygulandı. Bu askerler “yeni zumre” ya da “yeni ceri” adıyla anılıyordu. Onceleri de cok kucuk işler goruyorlardı. Daha sonra durum daha da buyudu; aşağıda acıklayacağımız devşirme sistemi meydana getirildi.
Devşirme sistemindeki esir cocuklara Pencik oğlanı deniliyordu, bu uygulamanın savaş esirlerinin beşte birinin devlete verilmesinin dini bir zorunluluk olmasından doğduğu goruşu hakimdir tarihciler arasında. Bu durumun ortaya cıkmasında Candarlı Kara Halil ile Molla Rustem ’in adı gecer; tam tarih verilmekten kacınılsa da bazı tarihcilere gore bu uygulama Edirne ’nin fethi ile yani 1361 yılında başlamıştır.
[h=3]Yeniceri Ocağının Asker Ocağı Devşirme Sistemi Nedir? [/h]Osmanlı ’nın seferleri ve fetihleri sıklaştıkca amiyane tabirle savaş ganimetleri de arttı. Bu ganimetler sadece hazine ya da mal ile sınırlı değildi; ciddi bir insan gucu de elde ediliyordu. Osmanlı bu esirleri diğer devletler gibi oldurmek ya da pazarlık nedeni olarak kullanmak yerine asker gucu olarak kullanmayı tavsiye etti ve buna da devşirme sistemi dendi. Buna gore;
Genelde savaşta yetim, oksuz kalan kucuk cocuklar savaş esiri olarak alınır.
Rumeli ya da Anadolu ’da bulunan Musluman ailelere verilir.
Ailelerdeki eğitim suresi cocuğa gore değişir, eğitim ya 5 yıl ya 8 yıl ya daha uzun surer; eğer bir sonuc alınamazsa cocuk uygulama dışına dahi atılır. Bu cocuklara da “Turk uzerinde olan oğlanlar” adı verilir.
Devlet kayıtlarında bu cocuklar “acemi yeniceri” olarak gecer.
Bir aileye birden fazla oğlan verildiği de gorulur.
Bu cocukların Turk ve Musluman ailelerine verilmesine “torba hizmeti” denirdi.
Torba hizmetinin denetcileri ise Anadolu ve Rumeli ağları idi.
Oğlanlar “Acemi Ocağı” denilen askerlik eğitimi alacakları yere gecebilirlerse onlara “torba oğlanı” denilir. Kayıt işlemlerine de “ torba yazısı” denilirdi.
Onceleri tabir-i caizse devşirme sisteminin ilkel hali savaş esirlerinin az bir eğitimle savaşlarda kullanılması idi. Savaş esirlerinin toplanma gorevi de akıncı kadıları, pencik, pencikci gibi kişilerce yapılırdı.
Acemi Oğlanları bazen beş bazen yirmi bazen de daha fazla suren eğitimlerden sonra asker olurlardı; yani Yenceri Ocağı ’na alınırlardı. Buna “kapıya cıkma” denilirdi.
Bu durumda bir soru oluşuyor. Başta esir olan bir kişi devlette bir gorev alınca esirlik biter mi? Ya da esir “ne” olur? Bunun sanıyoruz ki biraz kavramsal bir cevabı var…
Kul ve Kole Kavramları
Turklerin devlet yonetimi ile ilgili ayrıntılı bilgi veren Kutadgu Bilig adlı eserde yaya askerler icin kole anlamında “kul” kavramı kullanılsa da net bir şekilde soyleyebiliriz ki Yeniceriler kole değildi. Cunku koleler amiyane tabirle mal gibi alınır, satılır, değerlenir ya da takas edilirdi; oysa Yenicerilerde boyle bir durum yoktu. Askerler hukumdara karşı ozel bir bağlılığı olan kişilerdi, padişaha “babamız” derlerdi. Hatta hukumdara damat dahi olabilirlerdi. Bu bakımdan bu askerlerin eski statulerinin kole oldukları ama yeni statulerinin kole değil, padişahın kulu olduğunu soylesek sanıyoruz ki durumu acıklayabiliriz.
Yalnız iki soru işareti vardır: Evliya Celebi ’nin 1655 ila 1656 yılındaki kayıtlarında Yenicerilerin statulerine itiraz ettiklerini soylemesi ve sadece kolelerde olan “Kapıya cıkma” yani azad durumunun olması…
Şunu da not duşmek gerekir ki Kuran asla cocukların kole yapılmamasını emreder. Osmanlı ise Kuran ile hareket eden bir devlet diye bilinir. Oysaki cocuklar kole olarak alınır ve daha sonra bir meslek sahibi edinilir. Burada cocuğun dini ya da ailenin dini onemli değildir; birincisi zaten cocuğun dini olmaz; ikincisi Kuran din ayrımı yapmaz. Bu bakımdan Osmanlı ’nın bu konuda en hafif tanımla işleri kitaba uydurduğunu belirtmeliyiz; kitaba uymaktan ziyade…
Tum bunlarla birlikte Hristiyan tebanın kucuk cocuklarının asker olarak eğitilme fikrinin ne zaman ortaya cıktığı bilinmemektedir; lakin bu uygulamanın Osmanlının komşularına ilham verdiği soylenebilir. Yalnız bunlar genelde birebir aynı olmayan farklı uygulamalar olmuştur.
Cocukları vergi gibi kullanmak…
Nizamulmulk ’un (Buyuk Selcuklu Devleti veziri) siyasetnamesinde gecen bu bilgiler gercekten de ilginctir. Nizamulmulk Turkmenlerden 1.000 cocuğun kayıt altında gulam olarak kullanılması onerisinde bulunmuştur. Bu bir tur “cocuk vergisi” olarak gorulur. Nizamulmulk ’un siyasetnamesinde yer alan bu bilgi, devşirme sisteminin temeli acısında onemlidir. Ayrıca bu eserden yıllar sonra Osmanlı Hanı Fatih Sultan Mehmet Han ’ın Eflak ’tan 500 cocuk istemesi Nizamulmulk ’un onerisinin hala var olduğunu gosterir. Ustelik once bu oneriyi kabul etmeyen Eflak, daha sonra Osmanlıya bu cocukları vermiş ve hatta sonra yine Fatih zamanında parası vergi vermeye yetmeyen devletciklerden cocukların vergi olarak alındığı gorulmektedir. Bu uygulama Eflak kadar Arnavutluk icin de gecerli olmuştur. Eflak prensinin Osmanlıya ayda 600 cocuk verdiği ve boylelikle de Turk saldırılarından bir nebze korunduğu kaynaklarda acıkca bildirilmektedir. Bu uygulama, gercekten de cok gec bir vakitte 1774 Kucuk Kaynarca Anlaşmasındaki bir madde ile son bulmuş ama o zamana kadar da cocuklar vergi olarak Osmanlı ’ya teslim edilmiştir.
Bazı Batılı aileler cocuklarını gonullu olarak verirdi..
Osmanlı ’nın o zamanlar super guc olduğunu unutmamak gerekir. Oyle ki bircok Batılı seyyah, Batılı ailelerin cocuklarını bilerek Osmanlı ’ya asker olarak verdiklerini de kaydeder. Bu tur cocuklar ise kayıt altında atılırken onların kendi istekleriyle geldiği bilgisi ayrıca not duşulurdu. Yalnız devlet kayıtlarında bu şekildeki kayıtların az gorulduğunu de soylemek gerekir. Elbette boylesi bir şeyin farklı nedenleri vardır: ruşvet, cocukları saklama, erken evlilik ve hatta isyana karıştırma..
Yıldırım donemine kadar giden bir hikaye…
Devşirme sistemi ve buna bağlı olarak Yeniceri Ocağının varlığı I. Murad doneminde kuruldu denilse de Yıldırım Beyazıd zamanına kadar bu uygulamanın var olduğu dile getirilmiştir. Lakin pek fazla altı kazınmadığı icin iddia olarak kalmıştır. Lakin Yıldırım Beyazıd zamanındaki devlet adamlarından Ostravicalı Konstantin, iki kardeş olduklarını ikisinin de devşirme olduğunu ve kardeşinin asker, kendisinin de devlet adamı olduğunu bizzat bildirir.
Sadece Gayrimuslim cocuklar devşirme sistemine dahil edilmedi..
Devşirme sistemi 15.yy sonlarında veya 16.yy başlarında Anadolu ’da da uygulanmaya başlandı. Yalnız muhtemelen bu sistem Anadolu ’da bahsedilen tarihlerden once vardır ama bu zamanlarda zirve yaptı. Devşirme sisteminde cocukların yaş aralığı 14 – 22 arasında değişiyordu. Bu bakımdan memleketini, dilini unutmayan bircok devşirme asker ya da devlet adamı vardı. 15 – 18.yy arasında Anadolu ’da devşirme sahaları şunlardı: Aksaray, Amasya, Arapkir, Batum, Bayburt, Beyşehir, Bilecik, Bursa, Cizre, Cemişgezek, Corum, Diyarbekir, Eğirdir, Erzurum, Gemlik, İznik, Karahisar, Karaman, Kayseri, Kemah, Kutahya, Lefke, Malatya, Manyas, Maraş, Mihalic, Niğde, Sinop, Sis, Sivas, Tokat, Trabzon ve Zulkadriye
Yeniceriler ve Bektaşiler arasında bir bağ var mıydı?
Devşirmeler, başlarına ak bork (bork, başa takılan bir tur kasket) gecirip ocağa dahil edilirlerdi. Aynı uygulama Bektaşilerde de vardır. Bu bakımdan uzunca bir sure Bektaşilerle Yeniceriler aralarında bir bağ olduğu duşunulmuştur. Ama Hacı Bektaşi Veli, Osmanlının kuruluşundan cok once hayata gozlerini yummuştur. Bu bakımdan bu iki kurum arasında boylesine yakın bir ilişki kurmak zordur. Macaristanlı Gyorgy ’nin Tractatus adlı eserinde Hacı Bektaşi Veli ’den bahsederken sadece hacılara yardım eden evliya diye soz etmesi ve burada hic Yenicerilerle bağlantı kurmaması da ilginctir. Eğer Bektaşi ve Yeniceriler arasında bir bağlantı olsaydı eminiz tarih kitaplarında bu gecerdi. Ayrıca yukarıda da bahsettiğimiz Konstantin ’in bir donem yeniceri olmasına rağmen onun hatıralarının hicbirinde Bektaşi ve Yeniceri ilişkisinden bahsedilmemesi ve Aşıkpaşazade ’nin Tarihinde Aşıkpaşazade ’nin Yeniceri ve Bektaşi arasındaki bağı reddetmesi boyle bir bağın olmadığına delildir. Ote yandan, Aşıkpaşazade ’nin kendi tarihinde boyle bir bilgi vermesi de sanıyoruz ki bir dedikodu yayıldığını gosterir. Yalnız, Bektaşi ve Yeniceri ocaklarının bazı ayinlerinin benzerlik gostermesi, ozellikle Yeniceri Ocağının bozulmaya yuz tuttuğu zamanlarda, tam bir muammadır.
[h=4]Yenicerinin toplumda ve devlet katında onemi.. [/h]Murphey, Osmanlı ’da Ordu ve Savaş adlı eserinde Osmanlı ordusunun %90 ’lık bir kısmını tımarlı sipahilerin oluşturduğun belirtir. Yeniceriler, tımarlı sipahilere gore devlete daha fazla maliyete mÂl olurlardı ama bir o kadar da değerliydiler. Tımarlı sipahiler, savaş esnasında ilk one surulen ve duşmana ilk darbeyi vuran boluktu ama ondan sonra Yeniceriler gelir ve oldurucu darbeyi onlar vururdu. Kısaca eğitilmesi zaman alan, devlete maliyeti tımarlı sipahilerden daha fazla olan Yeniceriler padişah gozunde değerli askerlerdi. Bu durum da Klasik donemin sonuna kadar boyle olmuştur.
Ocağın saray ve asker yetiştirmek gibi iki ayrı işlevi vardı. Acemi Ocağı yani asker yetiştirme amaclı ocaktaki devşirmelerin sayısı 16.yy ortalarında 4.000; bu asrın sonlarına doğru 9.000 ’e varmış ve 17.yy ’da zirve yaparak 12.000 ’e ulaşmıştır. Yalnız bu donemden sonra Yenicerilerin savaştaki savsak hareketleri, savaş meydanını terk etmeleri devletin bu kuruma boşa para verdiklerini hissetmelerine neden olmuş ve ocağa alına devşirme sayıları uc haneli rakamlara kadar gerilemiştir. II. Mahmud doneminde yeni bir ordu kurulması ile Anadolu ve Rumeli ağaları Bursa ’ya surulmuştur. Ocak buna rağmen varlığını surdurmuş ama saraya odun taşımak gibi basit gorevleri yerine getirir hale gelmiş; en nihayetinde ocak tamamen ortadan kaldırılmıştır.
[h=4]Yeniceri Ocağı Yonetimi Nasıldı? [/h]Yeniceri Ocağı, ic işlerinde bir zamana kadar padişaha değil, yeniceri ağası denen biri makama bağlıydı. Yeniceri ağası, ocak icindeki adli ve idari yapıdan sorumluydu. Yalnız yeniceri ağası yalnız değildi, onun başkanlığında toplanan ağa divanı vardı. Ağa divanının ic işlerde ocak icinde tum yaptırım işlemleri vardı. Yeniceriler, padişah tarafından ya da sadrazam tarafından değil ancak ve ancak yeniceri ağası tarafından cezalandırılır ya da infaz edilirdi. Padişahın memnuniyetsizliği ya da bir yaptırımı yeniceri ağasının eleğinden gecmeden uygulanamazdı. Yenicerilerde infazlar da cezalar da gizlice yapılırdı.
Yeniceri ağalarının atamaları sekbanbaşı denen bir kurumdan yapılırdı; yeniceri ağasını ise ancak padişah azledildi. Ta ki II.Beyazıd ve Yavuz Sultan Selim ’e kadar. Bu zamanlardaki yetki değişiminin nedeni ise yeniceri ağalarının orduyu padişaha karşı kışkırtma ve hatta isyan girişimleri olmuştur. Bu iki padişah zamanında cıkan isyanlar devrin yeniceri ağalarının idamları ile son bulmuştur ama artık sekbancıbaşının yeniceri ağası olması ya da ataması uygulaması kaldırılmış yerine kul kethudÂsı, zağarcıbaşı, saksoncubaşı, turnacıbaşı olarak sıralanan katar ağaları icinde devredilme uygulaması gelmiştir. Bozulma donemlerinde bu iceriden yeniceri ağası ataması vahim durumlara neden olmuştur. I. Mustafa ve Genc Osman ’ın katlinde, tahttan padişah indirip tahta padişah cıkarmada bu ağaların taraf tutmasının etkisi konuşulmaya başlanmıştır.
Ocağın son ağası ise Mehmed CelÂleddin Ağa olup , bu ağa 1863 yılında devletin verdiği emekli maaşı ile gecinirken olmuştur.
Yeniceri ağasından sonra gelen ocak ağlarına “katar ağaları” denirdi. Ayrıca ocak zÂbitleri, yeniceri kÂtibi, ocak imamı, solakbaşı, bolukbaşı, baş yayabaşı, kethud yeri ağa, muhzır ağa, başcavuş ağa, haseki ağa, turnacıbaşı, saksoncubaşı, kul kethudÂsı gibi makamlar da bulunmaktaydı. Bu adı sayılan makamlara ocakta yetişmiş olanlar alınırdı ve bir duzeye kadar yetkililerdi. Yeniceri efendisi ya da katibi denen makam da yenicerilerin maaşlarını hesaplar, ağa divanındaki idari davalara bakardı. Ustelik selamlık zamanlarında padişahın yanında yururdu.
[h=4]Yeniceriler Neden Bozuldu? [/h]Yeniceri Ocağı 17.yuzyıldan itibaren gerileme ve cokme donemine girdi. Bu gerileme ve cokme doneminin en onemli nedeni olarak yenicerilerin askerlikten başka esnaflık da yapmalarıdır. 1596 ’lı yıllarda donemin tarihcisi Selanikî yenicerilerin sefere cıkmasıyla İstanbul sokaklarındaki esnafların yarısından fazlasının gittiğini acıklar. Oyle bir hal almıştır ki bu esnaf olmayan yeniceri bir esnafın mutlaka ortağı ya da tedarikcisi durumundadır.
Askerin, devletten başka kazanc kaynağı olması savaşlarda itaatsizlik, savaş meydanından kacma, askerî eğitimlerini aksatma, disiplin kaybı gibi sorunlara neden oldu. Ayrıca yeniceriler evlenip coluk cocuk sahibi olmaya başladı, boylece “eve sağ salim donmek” icin” savaşmamayı bile tercih ettiler. Askerliğin bir ek kazanc kapısı olarak gorulmesi yenicerileri askerî disiplinden cıkardı.
Elbette Yeniceri Ocağı sadece bu yuzden yıkılmadı, ocağın bir kuralının olmaması da bu duruma neden oldu. Ocakta padişahın ya da bir devlet adamının hazırladığı bir kararname ya da kural silsilesi yoktu. Bunun yerine zamanla kadim gelenekler kanıksandı. Bu da ayrı bir disiplinsizlik kaynağı oldu.
Kısaca, Osmanlı Devletinin kuruluş ve yukseliş doneminde savaşlarda etkin bir rol oynayan yeniceriler, ordunun onda birlik bir kısmını oluşturmalarına rağmen bu zaferlerini abarttılar. Bunun neticesinde kendilerinde siyasete karışma ve devlet yonetiminde etkili olma haklarını gorduler. Padişahları ya da valideleri oldurmeye kadar giden bu kibir onların devletin cokuşunde birinci derecede suclu olarak gorulmesine neden oldu. Kanlı bir şekilde 14 Haziran 1826 yılında bizzat kendilerini besleyen Osmanlı tarafından ortadan kaldırıldı.