Militarizm kelimesi Fransız kokenli bir kelime olup, dilimizde olduğu gibi bir cok farklı dilde de yine benzer şekillerde kullanılmaktadır. Siyasi - politik kokenli bir kelime olan Militarizm kelimesini Turkceye birebir olarak orduculuk, ya da asker merkezcilik şeklinde cevrilebilir ve yine bu cevirilerden de anlaşılacağı gibi militarizm ordu ve asker merkezli gucun yuksek olduğu duşunce tarzlarını ifade eder. Cok genel olarak bu şekilde acıklayabileceğimiz Militarizm kelimesine yazının ilerleyen bolumlerinde daha yakından bakacağız.
Bir ulkedeki silahlı kuvvetlerin yanı diğer ismi ile ordunun gucunun o ulke icin ulkeler arası dış ilişkilerde ve ulke ici guvenliğin sağlanmasında ne kadar onemli rol oynadığı bilinen bir gercektir. Peki Militarizm bu silahlı kuvvetlerin gucunun ne dereceye kadar ulkenin ic ve dış politikasında ve ulkenin yonetiminde rol oynayabileceğini savunur? Militarizm duşunce yapısında ulkedeki siyasi ve iktidarı guc kime ait olmalıdır?
[h=4]Militarizm Kelimesinin Ortaya Cıkışı ve Donuşumu[/h]Fransızca ´militaire´ kelimesinden dilimize gecen militarizm kelimesi, ilk olarak 1860 yılında Fransa ’da o donemde anarşist bir goruşe sahip olduğu bilinen Pierre-Joseph Proudhon tarafından kullanılmış ve literature katılmıştır. Gecen yuzyıllarda dunyanın değişen siyasi ve ekonomik yapısı, ulkeler arasında yaşanan fikir alışverişleri ve 19. yuzyıldan itibaren zorunlu hale gelen askeri eğitim ile birlikte, bu kelimenin anlamı da ilk kullanıldığı gunden gunumuze kadar surekli değişmiş ve yeniden bicimlenmiştir.
Dunyada tarihin tanıklık ettiği en onemli ve en buyuk militarizm hareketlerinin başında 1. ve 2. Dunya Savaşları sırasında Japonya ve Almanya ’nın uyguladığı Militarist Politikalar ornek olarak gosterilebilir. 2. Dunya Savaşı sırasında gelişen Liberalizm ve Marksizm duşunceleri Militarizm olgusunun de yeniden tanımlanmasına ve değerinin yeni bir boyut kazanmasına neden olmuştur. Yaşadığımız yuzyılda Amerika Birleşik Devletleri ’nin butun dunyada sahip olduğu askeri hegemonya gunumuzde varolan militarist sistemler icerisinde en guclulerinden biri olarak ornek gosterilebilir.
Militarizm, silahlı kuvvetlerin gucunun bir ulkedeki sivil yaşam uzerinde ve aynı zamanda politik olarak onemli bir rol oynaması gerektiğini savunan duşunce yapısıdır. Militarizme gore savaş kacınılması imkansız olan bir durumdur ve varlığını korumak isteyen guclu devletler savaşa karşı hiyerarşik bir yapı icerisinde hazırlıklı olmalıdır. Bu sebepten dolayı bir ulkenin varlığının devam edebilmesi de o ulkenin sahip olduğu askeri, silahlı gucu ile birebir ilişkilidir. Bir militarizm araştırmacısı olan Wilfried von Bredow ’a gore militarizmin en kısa hali ile tanımı; “Ordunun devlet yonetiminde dominant bir guce sahip olması” şeklindedir.
Militarizmde ordunun ve devlet yonetiminin aynı zamanda da sivil yapının ne şekilde bağlantılı oldukları ve olması gerektikleri ile ilgili değişik taraflardan değişik goruşler gelmiştir. Militarizmin Bredow ’un da bahsettiği gibi devlet yonetiminde dominant olan bir ordu yapısını mı temel aldığı yoksa daha farklı acıdan bakıldığında guclu bir devlet yapısı icin guclu bir ordunun gereğini mi savunduğu, bakış acısına ve militarizmin yorumlanış şekline gore değişiklik gosterebilmektedir. Bu konuda bugune kadar oluşan militarist goruşlerin ve militarist yapıların yakından izlenmesi militarizm kelimesinin tanımının da doğru şekilde yapılabilmesi icin onemlidir. Aynı zamanda oluşan siyasi gelişmelerle birlikte Militarizm kelimesinin de gunumuzde varolan aktuel anlamını değiştirebileceği unutulmamalıdır.
Militarizm kelimesi ile bir arada duymaya alıştığımız militarizasyon kelimesi bir toplumun militarizm duşunce yapısı ile yonetilmeye başlanması sureclerini anlatan ve bu gelişmelerin incelendiği adımlardır. Militarizm askeri egemenlik duşuncesinin bir toplumda belirli bir guce ulaştıktan sonra varlığından bahsedilebilecek durumdur. Bu duşunce tarzının hakim olduğu topluluklarda savaş ve savaş hazırlıkları o topluluğun varlığını ve gucunu surdurebilmesi icin normal olarak algılanır. Tarih yazarı olan Alfred Vagts, Militarizm ’in savaş zamanından cok barış zamanında gelişebileceğini savunmaktadır. Boylece anlaşılmalıdır ki militarizmin oluşabilmesi icin muhakkak mevcut bir savaş durumunun olması gerekmez. Varolan barış durumunda olası savaş durumlarına karşı guclenmek ve toplumu olası savaş durumlarına karşı hazırlıklı hale getirmek militarizm duşuncesinin ana yapısını oluşturur. Bu yuzden Militarizm ’in oluşabilmesi icin toplumda varolan barış hali onemlidir. İc savaşların ya da kaotik bir calkalanma yapısının varolduğu ulkelerde bu duşunce yapısının halka aktarılması daha zor olacaktır. Ancak genel olarak militarizm duşuncesinde varolan şiddet olgusu, bu yonetim tarzının bir topluma uyarlanacağı durumlarda yine duşuncenin halk tarafından sahiplenilmesinin sağlanmasında en kullanışlı yontemlerden birisi olarak karşımıza cıkar.
Feminist duşunce yapısı ile catışan bu durum Militarizm duşuncesinde genel olarak savunmaya muhtac olan kadınların, silahlı ve eğitimli erkekler tarafından şiddet ve zor kullanılarak guvenliklerinin sağlanması şeklinde gecmektedir. Hiyerarşik bir yapının savunularak kadının korunmaya ihtiyac duymasının ve erkeğin şiddet kullanmasının meşrulaştırılması geleneksel Feminist goruşu ile catışır. Bu nedenlerden dolayı Feminist duşunurler ve yazarlar Militarizm ’i sert bir bicimde eleştirirler.
[h=4]Pratikte Militarizm ve Etkileri[/h]Militarist duşunce yapısına daha yakından bakıldığında ordu ve militarizm arasında bir karşılaştırma yapma gereği duyulabilir. Bu durumda karşımıza cıkacak durum ise ordu ve Militarizm ’in calışma alanlarının doğrudan birbiri ile ortuşmediği şeklinde olacaktır. Siyasi bakımdan Militarist duşunce yapısında ordunun devlet yonetimindeki gucu siyaset bilimcilerce incelendiğinde, siyasetteki gucun ordunun sadece yuksek mevkilerindeki genelkurmay başkanları, kuvvet komutanları gibi kişilerce temsil edildiği ve siyasi ya da iktidarı bicimlenmede en alt rutbedeki erlerin herhangi bir soz hakkına sahip olmadıkları gorulmektedir. Bu hiyerarşik yapının militarizmin egemen olduğu yonetim bicimlerinde bazı sosyal ve siyasal bilimcilerce eleştirildiği gorulmektedir. Militarizmin başka bir kullanım şekli olan Sivil Militarizm ’e daha yakından bakmamız gerekirse yine tarihci Alfred Vagts ’a gore (1959, s.15) ordunun sivil hayata etki etmesi, askerlerin ve askeri değerlerin siyasette ve toplumsal hayatta yuceltilmesi ise sivil militarizmin oğelerini oluşturur. Tarihci yazar sivil militarizm ile askeri militarizmi farklı başlıklarda değerlendirerek, askeri militarizmi ordunun kendi sahip olduğu askeri cıkarlar değil askerlerin cıkarları yonunde hareket etmesi olarak tanımlar.
Tolstoy ’un 1905 yılında kaleme aldığı şekli ile toplumlarda yaygınlaşan zorunlu askerlik donemleri ile toplumlarda militaristleşme yani militarizasyon onemli bir gelişme yaşamış ve hızlanarak gelişmesine devam etmiştir. 1935 yılında Virginia Woolf ilk kez militarizmin toplumsal cinsiyetcilik uzerindeki etkilerini inceleyerek kaleme almıştır. Woolf ’unda kaleme aldığı gibi ordulara yalnızca erkeklerin katılıyor olması devlet tarafından toplum icerisinde cok derin bir kadın-erkek ayırımı oluşmasına neden olmuştur. Devlet-Erkek-Ordu bağımlı tanımı gelişirken kadınlar, kutsal anne, asker annesi ve korunmaya ihtiyac duyan kesim olarak tanımlanmış ve toplum icerisinde bu şekilde rol almıştır. Militarizmin doğurduğu en buyuk sonuclardan diğer bir tanesi de erkeklerin şiddet, zalimlik ve savaşla ozdeşleştirilmiş olmasıdır. Ancak militarizm ile birlikte erkeklerin devlet eli ile savaş terimi ile butunleşik hale getirilmiş olması, erkek vatandaşların da kadınlar kadar zarar gormelerine neden olduğunu savunan Virginia Woolf bu duruma tek cozum yolu olarak erkeklerin ve genel olarak erkeklik anlayışının sivilleştirilmesini ve bu şekilde topluma yeniden kazandırılması gerektiğini gostermektedir.
Militarizm ’in toplumda savunduğu sosyal guvenlik ilkesi son yıllarda sosyal bilimciler arasında tartışma konusu olmuştur. Militarizmin “toplumdaki dengeleri bu şekilde etkileyerek savunduğu guvenlik tam olarak kimin guvenliğidir ve bu guvenliklerin savunulması esnasında ne gibi başka guvenlikler tehlikeye atılmaktadır?“ şeklinde tartışmalar gunumuzde de devam etmektedir.