
Bu yazımızda geminin tanımı, ticaret gemisi olma, gemi eklentisi ve butunleyici parcası, bağlama limanı Turk gemisi olma kıstasları, bayrak cekme hakkı ve gemilik vasfının kazanımı ile kaybı kavramlarını inceleyeceğiz.
Deniz ticareti hukuku Turk Ticaret Kanunu ’nun beşinci kitabıdır.
Deniz ticareti hukukunu genel olarak tanımlayacak olursak; gemiler ve gemilerin denizde seyruseferine ilişkin hukuki işlemleri duzenleyen hukuk dalıdır. Kendi iceresinde sekiz bolume ayrılmış durumdadır. Turk Ticaret Kanunu anlamından geminin ne olduğunun bilinmesi onem arz eder. Cunku Turk Ticaret Kanunu icerisindeki tanıma uymayan gemiler bakımından bu kanun hukumleri uygulanmaz. Oncelikle donatan kimdir sorusuyla karşı karşıya kalırız. Donatan gemisini deniz ticaretinde kazanc elde etme maksadıyla işleten kimsedir. Dolatanın belli sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar hem Turk Ticaret Kanunu ’nda hem de uluslararası sozleşmelerle duzenlenmiştir.
Turk Ticaret Kanunu madde 931/1- Tahsis edildiği amac, suda hareket etmesini gerektiren, yuzme ozelliği bulunan ve pek kucuk olmayan her arac, kendiliğinden hareket etmesi imkanı bulunmasa da, bu Kanun bakımından “gemi” sayılır.
/2 Suda ekonomik menfaat sağlama amacına tahsis edilen veya fiilen boyle bir amac icin kullanılan her gemi, kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın “ticaret gemisi” sayılır.
Bu maddedeki ‘su ’ kelimesi eleştirilen bir kelimedir. Su ile denizin farklı olduğu eleştirisi doktrinde cokca vardır. Eskiden gemiler bakımından ic su gemisi ve deniz gemisi ayrımı vardı ama kanunun bu tanımından dolayı artık boyle bir ayrım kalmamıştır. Yine de ic sulardaki taşıma işlerine ilişkin olarak hazırlanmış olan yonetmeliklerde ic su gemisi kavramından bahsediliyor. Buradan cıkarılacak sonuc ise; su kelimesinin kullanılması hatadır ancak bunun sonucu olarak artık gemilerle ilgili tasnif yaparken ic su gemisi, deniz gemisi ayrımı yapma şansı ortadan kalmıştır. Kanun devamında ‘suda hareket etmesini gerektiren, yuzme ozelliği bulunan ’ diye bahsetmiştir. Yuzme ozelliği yine eleştiri konusu olan bir kullanımdır. Cunku gemiler değil insanlar yuzer gibi bir terminolojik olarak yanlış kullanım olduğundan bahsedilir. O yuzden hareket etmesi ve yuzme ozelliğinin bulunmasının her ikisinin de temelde aynı kavram olduğu bahsedilir. Burada suda hareket etmesinden kasıt seyruseferde bulunması anlamını taşıyacaktır. Seyruseferde bulunmasından kasıt ise geminin yolcu veya eşya taşımak icin belirli bir noktadan diğer bir noktaya planlı ve organize bir şekilde ilerlemiş olmasıdır. Maddede bahsedilen ‘pek kucuk olmayan arac ’ tabirinden bahis ise olağan deniz tehlikelerine karşı koyabilecek buyuklukteki araclardır. Burada arac kelimesi kullanılması şekil hakkında bir duşuncemizin olmayacağına işarettir. Bazı yazarlar klasik gemi şeklinin olması gerektiğinden bahseder, bazıları ise bu goruşe karşıdır. Coğunluklu goruş klasik gemi şeklini aramaz, yeter ki kanundaki tanıma uysun. Bu yuzden maddede arac kelimesi kullanılmıştır. Kanunumuzun tabiriyle deniz araclarının kendiliğinden hareket imkanı olmasa da gemi sayılabileceği yonundedir. Yani bir deniz aracı diğer koşulları sağladıktan sonra deniz uzerinde bir başka etken sayesinde de hareket edebilse gemi olarak sayılabilir. Maddemiz geminin tahsis edildiği amac unsuru bahsini ortaya koymuştur. Bu gemilik vasfının kazanılıp kaybedilmesiyle ilgili bir durumdur. Bir aracın gemilik vasfı olup olmadığından bahsedilebilmesi icin tahsis edildiği amactan bahsedilmesi gerekir. Belirtilen duruma gore geminin suda hareket etmesini gerektiren bir amaca tahsis edilmesi zorunludur. Bunu acıklamak icin ornek olarak suda sabit duran restoran gemilerini veya sabit otel gemilerini ornek verebiliriz. Bu gemiler suda hareket etmezler oldukları yerde kalırlar. Bu gemilere Turk Ticaret Kanunu anlamında gemi diyemeyiz. Cunku bu gemilerin suda hareket etme amacı yoktur ve tahsis edildiği amac unsurunun şartını yerine getiremezler. Tartışılan durum ise petrol arama platformları ve yuzer havuzlardır. Daha onceleri petrol platformlarının tartışma konusu icerisinde olmasının sebebi şekli itibariyleydi ama artık şekil konusunda yukarıda da acıkladığımız sebepten oturu bir tartışma kalmamıştır. Bunlarla ilgili yeni tartışma konusu ise tahsis edildiği amac unsurudur. Bunların amacı denizde seyrusefer etmek midir yoksa bir yere goturulup oraya sabit bırakılması mıdır sorunu ortaya cıkmıştır. Petrol platformlarıyla ilgili olan tartışma gemi sayılmayacağı şeklinde neticeye ulaşmıştır ancak yuzer havuzlarla ilgili olan tartışma hala devam etmektedir.
Gemi taşınır mal mıdır yoksa taşınmaz mal mıdır sorusu cok onemlidir. Kural olarak gemi tescilli olsun veya olmasın butun gemiler taşınır maldır. Sicile tescilli gemiler hakkında İcra flaş Kanunu hukumlerine gore ve Medeni Kanun ’un belirli maddelerine gore taşınmaz mal hukumleri uygulanır. Bu kanunlara gore taşınmaz mal hukumlerinin uygulanmasının sebebi değerlerinin cok yuksek olması ve bu yuzden taşınmaz hukumlerine layık gorulmesidir.
Turk Ticaret Kanunu madde 931/2 ’de ‘ekonomik menfaat sağlama amacı ’ demiştir. Bundan gaye ticari amac sağlamaktır. Yani bir geminin ticaret gemisi olabilmesi icin o geminin sudaki seyruseferinde ticari kazanc elde etme amacı gutmesi gerekir. Bu amac doğrultusunda hareket edip kazanc elde edememesi onun ticaret gemisi olduğu yonunde bir engel teşkil etmez. Madde devamında ‘veya fiilen boyle bir amac icin kullanılan her gemi ’ demiştir. Ticaret gemisi dışındaki gemilerde amac kar elde etmek değildir. Ornek uzerinden gidecek olursak bilimsel araştırma amacıyla denizde seyrusefer eden gemilerin ticari kazanc elde etme amacları yoktur. Acıklayacağımız durum karşısında ikili bir goruş vardır. Birinci goruşe gore bilimsel araştırma yapan gemi İstanbul ’daki limanda durduğunda bir tacir kendi mallarını o geminin rotası uzerinde olan Mersin limanına goturmesini istedi ve karşılığında ucret odedi ise bu goruşe gore bu gemi normalde ticaret gemisi değildi ama para karşılığında boyle bir iş yaptığında bir kazanc elde edecek, o yuzden bu goruş sadece o seferlik o gemiyi ticaret gemisi olarak kabul eder. İkinci bir goruş ise bu durum tamamen tesadufi bir durum ise o gemiye ticaret gemisi denmemesi eğer bunu belirli bir plan doğrultusunda ve belirli surelerle yapıyorsa o zaman ticaret gemisi vasfında olması gerektiği goruşundedir.
Geminin ticaret gemisi olup olmaması uygulanacak hukumler bakımından cok buyuk onem arz eder. Turk Ticaret Kanunu ticaret gemilerine uygulanır. Bazı durumlarda diğer gemilere de Turk Ticaret Kanunu ’nun bazı hukumleri uygulanabilir.
Turk Ticaret Kanunu madde 931/2 ’de ‘kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın ticaret gemisi sayılır. ’ ifadesi kullanılmıştır. Başka bir konudan yola cıkarsak tuzel kişi tacirler bir ticari işletme işletirlerse tacir sayılırlar. Belediyeler, il ozel idaresi icin ve bazı dernek, vakıflar icin ayrım yapılması gerekir. Dernek ve vakıflarda gelirinin yuzde elliden fazlasını vermiş ve Bakanlar Kurulu tarafından da kamuya has vakıf ya da dernek olarak kabul edilmiş olan vakıf ve dernekler ticari işletme işletseler dahi tacir sayılamazlar. Bizim konumuzu da benzer şekilde değerlendirmek mumkundur. Maddemiz kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın diye bahsediyor ama bu şekilde kabul edilmeyecektir. Yani bahsettiğimiz tuzel şahıslar tarafından tamamen kamu hizmetine yonelik olarak işletilen gemileri ticaret gemisi olarak kabul etmeyeceğiz. Tamamen devlete ait olan gemiler, orneğin sağlık hizmeti veren gemiler ya da ulaşım hizmeti veren gemiler yada eğitim hizmeti veren gemiler yine tamamen kamuya has hizmet vermiş oldukları icin bunları artık ticaret gemisi olarak kabul edemeyeceğiz. O yuzden de maddeden bahisle kime ait olursa olsun meselesi bir tartışma konusu yaratacaktır. Burada gemi derneğe veya vakfa ait olabilir ama bunlar kamuya has dernek veya vakıf iseler ticaret gemisi olarak kabul edilmeyeceklerdir. Donanmaya bağlı gemiler, munhasıran bir kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemileriyle diğer kamu tuzel kişilerine ait olan gemiler de ticaret gemisi olarak değerlendirilmeyeceklerdir. Aynı şekilde ticaret gemilerinin denizde bir menfaat elde etme amacıyla işletilmesi gerektiği icin tamamen keyfi olarak tahsis edilmiş olan gemiler, orneğin yatlar veya bilimsel araştırma yapan gemiler veya kutuphane gemileri ticaret gemisi olarak değerlendirilemeyecektir. Yalnız bu gemiler dahi olsa bunların sabit olmaması gerekir. Aksi taktirde gemilik vasfını kazanamamış olacaklardır.
Geminin eşya niteliği bakımından gorduğu kabul birleşik eşyadır. Bu birden fazla kendi başına ozelliği olan eşyaların bir araya gelerek yeni bir eşya oluşturmasıdır. Gemiler de bu şekilde asıllarını oluştururlar. Bunun dışında butunleyici parca (mutemmim cuz) ve eklenti (teferruat) kavramları da gemilerde vardır. Her ikisi icinde Medeni Kanun ’un ilgili maddeleri temel alınacaktır.
Medeni Kanun madde 684/2- Butunleyici parca, yerel adetlere gore asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikce, zarara uğratılmadıkca veya yapısı değiştirilmedikce ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parcadır.
Butunleyici parcanın ozelliği aslının akıbetine tabi olmasıdır. Yani geminin butunleyici parcası geminin kaderine tabidir. Geminin mulkiyeti değişirse butunleyici parcanın da mulkiyeti gececektir. Gemiler bakımından herhangi bir parcanın butunleyici parca olup olmadığını yine madde 931 ’deki kıstaslara gore tespit edilecektir. Parcanın cıkarılması durumunda yapısının değişmesi gerekiyorsa o burada butunleyici parca olarak kabul edilmelidir. Medeni Kanun ’un ilgili maddesinde butunleyici paca ile bahsedilen durum icerisinde yerel adetler denizcilik adetleri olarak ongorulmelidir ve buna ek olarak yasal unsurlar da yerel adetler kavramı icerisinde değerlendirilmelidir. Bunun sebebi ise denizcilik işletmelerinden dolayı bazı parcaları yerel adetler kavramı icerisinde teknik olarak geminin butunleyici parcası kabul edilir ama bir takım kanunlardan dolayı da gemide mutlaka bulunması gereken parcalar vardır. Dolayısıyla kanunlar tarafından dayatılan mutlaka bulunması gereken parcalar da aslında butunleyici parca olarak bu anlamada kabul edilecektir. Aynı mantık eklenti bakımından da gecerli olacaktır. Yine eklenti ile ilgili değerlendirme yapılırken yerel adetler teriminin icerisinde hem denizcilik işletmeleri anlamında, yani o piyasadaki gemi bakımından olan yerel adetler ve yasal duzenlemeleri goz onunde bulundurarak herhangi bir parcanın eklenti olup olunmadığına karar verilmesi gerekir. Genellikle durbun, pusula, haritalar, ana makinenin bazı parcaları teferruat olarak kabul edilmektedir. Ornek olarak Marmara Denizi ’nde sefer yapan bir gemi icin harita eklenti olabilirken, Batı Akdeniz ’de sefere cıkacak bir gemi icin harita butunleyici parcadır. Bu yuzden yerel adetler bu parcaların eklenti veya butunleyici parca olarak değerlendirilmesinde onem taşır.
Turk Ticaret Kanunu madde 938- Geminin ilk Turk maliki, gemiye dilediği adı vermekte serbesttir. Şu kadar ki, secilen ad karıştırılmaya yol acmayacak şekilde başka gemilerin adlarından farklı olmalıdır.
Gemi tasdiknamesi verilmiş olan bir geminin adı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının izniyle değiştirilebilir.
Bir ayrım yapacak olunursa; gemi siciline tescil edilmiş olan gemilere gemi tasdiknamesi verilir. Gemi tasdiknamesi gemilerin bayrak cekme hakkını kullanabilmeleri icin gereklidir. Gemi siciline tescil edilmemiş gemilerin rahatlıkla isim değiştirilebileceği sonucuna buradan varılabilir.
Bir başka kavram olarak geminin bağlama limanı meselesi onemli hususlardan birisidir.
Turk Ticaret Kanunu madde 946- Bir geminin bağlama limanı o gemiye ait seferlerin yonetildiği yerdir.
Geminin bağlama limanı bir ticari işletmenin merkezine benzetilebilir. Ticari işletmenin merkezi ticari, hukuki ve idari işlerin organize edildiği yerdir. Gemiler bakımından da gemi işletmesinin yonetildiği yer olarak duşunulmesi gerekir. Haklı olarak gemi sahipleri yoğunluklu şirketler oldukları icin, yani tuzel kişi olduklarından dolayı tuzel kişilerin merkezlerinden bahsedeceğiz. Tuzel kişilerin merkezleri bir liman şehrindeyse bu durumda bir engel yoktur ve geminin bağlama limanı da orası kabul edilebilir ve oradaki gemi siciline tescil edilebilirler. Buradaki asıl tartışma konusu ise tuzel kişilerin merkezleri veya gemilerin idare olundukları merkezler liman şehrinde değilse ne olacağı konusudur.
Turk Ticaret Kanunu madde 955/2- Bir geminin seferleri yabancı bir limandan veya bir kara kentinden yahut bizzat gemiden yonetildiği takdirde, malik, gemisini dilediği yer siciline tescil ettirebilir.
Bağlama limanını gemi seferlerinin idare olunduğu yer olarak goruyoruz. Bu asıl olarak yetkili mahkemenin belirlenmesi acısından cok onemli bir husustur. Geminin sahibine, yani donatana karşı acılacak davalarda bağlama limanının bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir.
Kaptanın yetkileri gemi bağlama limanına yaklaştıkca sınırlanır, gemi bağlama limanından uzaklaştıkca kaptanın yetkileri artar. Bunun anlamı; acık denizlerde bağlama limanından uzak olduğu icin kaptan tam yetkili hale gelir. Cunku kaptan donatanı temsil eder. Kaptan bağlama limanına uzakta da olsa yakın da olsa konşimento duzenleyebilir, işcilerle sozleşme yapabilir. Kaptan bağlama limanına yakınken kambiyo taahhudunde bulunmasının teknik olarak sınırlanması beklenir. Cunku bu bir olağanustu yetkidir ve bağlama limanına yaklaşıldığında bunun sınırlanması beklenir ama gemi bağlama limanından uzaklaştıkca bu yetkiden bahsetmek tekrar mumkun hale gelecektir.
Geminin tabiiyeti, yani bayrak cekme hususuna gelirsek biz kendi hukukumuzda geminin Turk gemisi olmasıyla ilgileniriz. Hemen hemen her ulke gemilerin kendi bayrağını taşıması, kendi milliyetine tabii olmasını ister. Cunku bu bir guc gostergesidir. Bir ulkenin bunyesinde ne kadar cok gemi varsa o oranda da guclu olduğuna işaret eder. Madde 940 hangi gemilerin Turk bayrağı cekebileceğinden bahseder ve bir yandan da bu hakka sahip olanları icin bunun bir yukumluluk olduğunu belirtir.
Turk Ticaret Kanunu madde 940- Her Turk gemisi Turk Bayrağı ceker.
Yalnız Turk vatandaşının malik olduğu gemi, Turk gemisidir.
Birden fazla kişiye ait olan gemiler;
a) Paylı mulkiyet hÂlinde, payların coğunluğunun,
b) Elbirliğiyle mulkiyet hÂlinde, maliklerinin coğunluğunun, Turk vatandaşı olması şartıyla Turk gemisi sayılırlar.
Turk kanunları uyarınca kurulup da;
a) Tuzel kişiliğe sahip olan kuruluş, kurum, dernek ve vakıflara ait olan gemiler, yonetim organını oluşturan kişilerin coğunluğunun Turk vatandaşı olması,
b) Turk ticaret şirketlerine ait olan gemiler, şirketi yonetmeye yetkili olanların coğunluğunun Turk vatandaşı olmaları ve şirket sozleşmesine gore oy coğunluğunun Turk ortaklarda bulunması, anonim ve sermayesi paylara bolunmuş komandit şirketlerde ayrıca payların coğunluğunun nama yazılı ve bir yabancıya devrinin şirket yonetim kurulunun iznine bağlı bulunması, şartıyla Turk gemisi sayılırlar.
Turk ticaret siciline tescil edilen donatma iştiraklerinin mulkiyetindeki gemiler, paylarının yarısından fazlası Turk vatandaşlarına ait ve iştiraki yonetmeye yetkili paydaş donatanların coğunluğunun Turk vatandaşı olması şartıyla Turk gemisi sayılırlar.
Turk Ticaret Kanunu madde 941/1- Bir Turk gemisi, kendilerine ait olduğu takdirde Turk Bayrağı cekme hakkını kaybedeceği kişilere, en az bir yıl sureyle kendi adlarına işletilmek uzere bırakılmış olursa, malikin istemi uzerine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, bırakma suresince, o ulke kanunları buna imkÂn sağlıyorsa geminin yabancı bayrak cekmesine izin verebilir. Bu izin sona ermedikce veya kanuni sebeplerle geri alınmadıkca gemi Turk Bayrağı cekemez.
Bu maddenin bahsetmek istediği, maliki Turk olan geminin maliki gemisini bir yıllığına bir yabancıya kiraya verdiğinde bu yabancı gemiye kendi bayrağını cekebilir. Bu kira suresinin sonuna gelindiğinde Turk malik tekrar Turk bayrağı cekmek istediğinde bunu kendiliğinden yapamaz. Bayrak cekme şartlarının tekrardan sağlandığını ispat etmesi ve ilgili bakanlıktan izin alması gerekiyor.
Turk Ticaret Kanunu madde 941/2- Turk gemisi olmayan bir gemi, ona Turk Bayrağı cekebilecek kişilere en az bir yıl sureyle kendi adlarına işletilmek uzere bırakılmışsa, malikin rızası alınmış olmak, Turk mevzuatının kaptan ve gemi zabitleri hakkındaki hukumlerine uyulmak ve yabancı kanunda da bunu engelleyen bir hukum bulunmamak şartıyla, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı geminin Turk Bayrağı cekmesine izin verebilir. Şu kadar ki, izin alan kişi, her iki yılda bir, izin icin gerekli şartların varlığını surdurduğunu ispatlamakla yukumludur.
Turk Ticaret Kanunu madde 938/2- Gemi tasdiknamesi verilmiş olan bir geminin adı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının izniyle değiştirilebilir.
Butun gemiler icin gemi tasdiknamesi zorunlu bir unsur değildir. Sicile tescilli olan gemiler bakımından gemi tasdiknamesinin verilmesi zorunlu bir unsur olacaktır. Ancak her geminin sicile tescil edilmesi de zorunlu değildir. Ticaret gemileri sicile tescil edileceklerdir, bunun dışında da tescil edilebilecek gemiler vardır fakat bu en genel itibariyle bir belirlemedir. Sicile tescilli olmayan gemilerin Turk bayrağı cekmeleri hususunda da ihtimaller vardır. On sekiz gros tonilatodan daha kucuk gemilerin gemi tasdiknamesi olmaksızın Turk bayrağı cekebilmeleri mumkundur. Yine munhasıran spor, gezinti ya da ilmi araştırmalar yapan gemilerin de Turk bayrağı cekebilmesi mumkundur. Ayrıca birde bayrak şehadetnamesi denilen bir kavram vardır. Bu terim de bayrak cekme hakkı ile alakalıdır. Bayrak şehadetnamesindeki durum gemi tasdiknamesinden biraz daha farklıdır. Ornek verecek olursak, yabancı bir ulkede inşa edilen ve bir Turk'e satılacak olan geminin Turkiye ’ye gelebilmesi icin yine bir Turk konsolosluğu tarafından ona bir bayrak şehadetnamesi verilir ve o gemi buna dayanarak Turk bayrağı cekebilir. Bahsettiğimiz durumun tam tersi şeklinde de gelişmesi mumkundur. Yani yabancıya satılacak gemi Turkiye ’de inşa edilip o yabancı ulkeye goturulecek ise ilgili bakanlıktan alınacak olan bayrak şehadetnamesi ile varış ulkesine kadar Turk bayrağı buna dayanılarak cekilebilir.
[h=4]Gemilik Vasfının Kazanılması ve Sona Ermesi [/h]Gemilik vasfının ne zaman kazanılacağı ile alakalı doktrinde suregelen tartışma vardır. Bir goruşe gore; gemi inşa edilip ardından suya indirildiği zaman gemilik vasfının başlayacağı yonundedir. Diğer bir goruşe gore ise geminin suya indirilmesine gerek yoktur. Gemi inşa edilip gemilik kabiliyetini kazandığı vakit kabul edilir. Yani geminin kızaktayken de gemilik vasfını kazanabileceği goruşundedirler. Coğunluk olarak ikinci goruş ağır basmaktadır. Turk Ticaret Kanunu acısından bir aracın gemi olarak değerlendirilmesinde en temel unsur denizde hareket eden bir araca tahsis edilmiş olmasıydı. Dolayısıyla burada en onemli olcut geminin malikinin iradesidir. Cunku gemi inşa edilsin edilmesin, eğer o gemi sabit olarak kalacaksa zaten gemilik vasfını hic kazanamayacaktır. Ancak malikin iradesi kesin ise ondan sonra bu kısmın tartışılması daha sağlıklı olacaktır.
Gemilik vasfının kaybı meselesinde ise uc ceşit hal vardır. Birisi yukarıda da bahsetmiş olduğumuz denizde hareketi gerektirmeyecek bir amaca tahsis edilmiş olmasıdır. Bu gemilik vasfının tamamen kaybedileceği anlamına gelir.
Gemi kurtarılamayacak şekilde batarsa, tamir kabul etmez hale gelirse ve denizde hareketi gerektirmeyen bir amaca tahsis edilirse, bu uc durumdan herhangi biri soz konusu olursa gemi gemilik vasfını kaybeder.
Kurtarılamayacak şekilde batması ve tamir kabul etmeyecek hale gelmesi durumu incelenecek olursa; aslında bu ikisi birbirine benzemektedir. Cunku kurtarılamayacak şekilde batmış gemi zaten tamiri de kabul etmeyen gemi şeklinde kendisini gosterecektir. Farklı olarak bir tanesi icin tamamen batmıştır ve battığı yerden cıkarılması mumkun değildir veya battığı yerden cıkarılsa da denizin uzerinde durabilmesi mumkun değildir. O mutlaka başka bir arac tarafından taşınacak haldedir. Tamir kabul etmeyen gemi icin de tamamen enkaz haline gelmiş gemi acıklaması yapılabilir.

Deniz ticareti hukukunu genel olarak tanımlayacak olursak; gemiler ve gemilerin denizde seyruseferine ilişkin hukuki işlemleri duzenleyen hukuk dalıdır. Kendi iceresinde sekiz bolume ayrılmış durumdadır. Turk Ticaret Kanunu anlamından geminin ne olduğunun bilinmesi onem arz eder. Cunku Turk Ticaret Kanunu icerisindeki tanıma uymayan gemiler bakımından bu kanun hukumleri uygulanmaz. Oncelikle donatan kimdir sorusuyla karşı karşıya kalırız. Donatan gemisini deniz ticaretinde kazanc elde etme maksadıyla işleten kimsedir. Dolatanın belli sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar hem Turk Ticaret Kanunu ’nda hem de uluslararası sozleşmelerle duzenlenmiştir.
Turk Ticaret Kanunu madde 931/1- Tahsis edildiği amac, suda hareket etmesini gerektiren, yuzme ozelliği bulunan ve pek kucuk olmayan her arac, kendiliğinden hareket etmesi imkanı bulunmasa da, bu Kanun bakımından “gemi” sayılır.
/2 Suda ekonomik menfaat sağlama amacına tahsis edilen veya fiilen boyle bir amac icin kullanılan her gemi, kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın “ticaret gemisi” sayılır.
Bu maddedeki ‘su ’ kelimesi eleştirilen bir kelimedir. Su ile denizin farklı olduğu eleştirisi doktrinde cokca vardır. Eskiden gemiler bakımından ic su gemisi ve deniz gemisi ayrımı vardı ama kanunun bu tanımından dolayı artık boyle bir ayrım kalmamıştır. Yine de ic sulardaki taşıma işlerine ilişkin olarak hazırlanmış olan yonetmeliklerde ic su gemisi kavramından bahsediliyor. Buradan cıkarılacak sonuc ise; su kelimesinin kullanılması hatadır ancak bunun sonucu olarak artık gemilerle ilgili tasnif yaparken ic su gemisi, deniz gemisi ayrımı yapma şansı ortadan kalmıştır. Kanun devamında ‘suda hareket etmesini gerektiren, yuzme ozelliği bulunan ’ diye bahsetmiştir. Yuzme ozelliği yine eleştiri konusu olan bir kullanımdır. Cunku gemiler değil insanlar yuzer gibi bir terminolojik olarak yanlış kullanım olduğundan bahsedilir. O yuzden hareket etmesi ve yuzme ozelliğinin bulunmasının her ikisinin de temelde aynı kavram olduğu bahsedilir. Burada suda hareket etmesinden kasıt seyruseferde bulunması anlamını taşıyacaktır. Seyruseferde bulunmasından kasıt ise geminin yolcu veya eşya taşımak icin belirli bir noktadan diğer bir noktaya planlı ve organize bir şekilde ilerlemiş olmasıdır. Maddede bahsedilen ‘pek kucuk olmayan arac ’ tabirinden bahis ise olağan deniz tehlikelerine karşı koyabilecek buyuklukteki araclardır. Burada arac kelimesi kullanılması şekil hakkında bir duşuncemizin olmayacağına işarettir. Bazı yazarlar klasik gemi şeklinin olması gerektiğinden bahseder, bazıları ise bu goruşe karşıdır. Coğunluklu goruş klasik gemi şeklini aramaz, yeter ki kanundaki tanıma uysun. Bu yuzden maddede arac kelimesi kullanılmıştır. Kanunumuzun tabiriyle deniz araclarının kendiliğinden hareket imkanı olmasa da gemi sayılabileceği yonundedir. Yani bir deniz aracı diğer koşulları sağladıktan sonra deniz uzerinde bir başka etken sayesinde de hareket edebilse gemi olarak sayılabilir. Maddemiz geminin tahsis edildiği amac unsuru bahsini ortaya koymuştur. Bu gemilik vasfının kazanılıp kaybedilmesiyle ilgili bir durumdur. Bir aracın gemilik vasfı olup olmadığından bahsedilebilmesi icin tahsis edildiği amactan bahsedilmesi gerekir. Belirtilen duruma gore geminin suda hareket etmesini gerektiren bir amaca tahsis edilmesi zorunludur. Bunu acıklamak icin ornek olarak suda sabit duran restoran gemilerini veya sabit otel gemilerini ornek verebiliriz. Bu gemiler suda hareket etmezler oldukları yerde kalırlar. Bu gemilere Turk Ticaret Kanunu anlamında gemi diyemeyiz. Cunku bu gemilerin suda hareket etme amacı yoktur ve tahsis edildiği amac unsurunun şartını yerine getiremezler. Tartışılan durum ise petrol arama platformları ve yuzer havuzlardır. Daha onceleri petrol platformlarının tartışma konusu icerisinde olmasının sebebi şekli itibariyleydi ama artık şekil konusunda yukarıda da acıkladığımız sebepten oturu bir tartışma kalmamıştır. Bunlarla ilgili yeni tartışma konusu ise tahsis edildiği amac unsurudur. Bunların amacı denizde seyrusefer etmek midir yoksa bir yere goturulup oraya sabit bırakılması mıdır sorunu ortaya cıkmıştır. Petrol platformlarıyla ilgili olan tartışma gemi sayılmayacağı şeklinde neticeye ulaşmıştır ancak yuzer havuzlarla ilgili olan tartışma hala devam etmektedir.
Gemi taşınır mal mıdır yoksa taşınmaz mal mıdır sorusu cok onemlidir. Kural olarak gemi tescilli olsun veya olmasın butun gemiler taşınır maldır. Sicile tescilli gemiler hakkında İcra flaş Kanunu hukumlerine gore ve Medeni Kanun ’un belirli maddelerine gore taşınmaz mal hukumleri uygulanır. Bu kanunlara gore taşınmaz mal hukumlerinin uygulanmasının sebebi değerlerinin cok yuksek olması ve bu yuzden taşınmaz hukumlerine layık gorulmesidir.
Turk Ticaret Kanunu madde 931/2 ’de ‘ekonomik menfaat sağlama amacı ’ demiştir. Bundan gaye ticari amac sağlamaktır. Yani bir geminin ticaret gemisi olabilmesi icin o geminin sudaki seyruseferinde ticari kazanc elde etme amacı gutmesi gerekir. Bu amac doğrultusunda hareket edip kazanc elde edememesi onun ticaret gemisi olduğu yonunde bir engel teşkil etmez. Madde devamında ‘veya fiilen boyle bir amac icin kullanılan her gemi ’ demiştir. Ticaret gemisi dışındaki gemilerde amac kar elde etmek değildir. Ornek uzerinden gidecek olursak bilimsel araştırma amacıyla denizde seyrusefer eden gemilerin ticari kazanc elde etme amacları yoktur. Acıklayacağımız durum karşısında ikili bir goruş vardır. Birinci goruşe gore bilimsel araştırma yapan gemi İstanbul ’daki limanda durduğunda bir tacir kendi mallarını o geminin rotası uzerinde olan Mersin limanına goturmesini istedi ve karşılığında ucret odedi ise bu goruşe gore bu gemi normalde ticaret gemisi değildi ama para karşılığında boyle bir iş yaptığında bir kazanc elde edecek, o yuzden bu goruş sadece o seferlik o gemiyi ticaret gemisi olarak kabul eder. İkinci bir goruş ise bu durum tamamen tesadufi bir durum ise o gemiye ticaret gemisi denmemesi eğer bunu belirli bir plan doğrultusunda ve belirli surelerle yapıyorsa o zaman ticaret gemisi vasfında olması gerektiği goruşundedir.
Geminin ticaret gemisi olup olmaması uygulanacak hukumler bakımından cok buyuk onem arz eder. Turk Ticaret Kanunu ticaret gemilerine uygulanır. Bazı durumlarda diğer gemilere de Turk Ticaret Kanunu ’nun bazı hukumleri uygulanabilir.
Turk Ticaret Kanunu madde 931/2 ’de ‘kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın ticaret gemisi sayılır. ’ ifadesi kullanılmıştır. Başka bir konudan yola cıkarsak tuzel kişi tacirler bir ticari işletme işletirlerse tacir sayılırlar. Belediyeler, il ozel idaresi icin ve bazı dernek, vakıflar icin ayrım yapılması gerekir. Dernek ve vakıflarda gelirinin yuzde elliden fazlasını vermiş ve Bakanlar Kurulu tarafından da kamuya has vakıf ya da dernek olarak kabul edilmiş olan vakıf ve dernekler ticari işletme işletseler dahi tacir sayılamazlar. Bizim konumuzu da benzer şekilde değerlendirmek mumkundur. Maddemiz kimin tarafından ve kimin adına veya hesabına kullanılırsa kullanılsın diye bahsediyor ama bu şekilde kabul edilmeyecektir. Yani bahsettiğimiz tuzel şahıslar tarafından tamamen kamu hizmetine yonelik olarak işletilen gemileri ticaret gemisi olarak kabul etmeyeceğiz. Tamamen devlete ait olan gemiler, orneğin sağlık hizmeti veren gemiler ya da ulaşım hizmeti veren gemiler yada eğitim hizmeti veren gemiler yine tamamen kamuya has hizmet vermiş oldukları icin bunları artık ticaret gemisi olarak kabul edemeyeceğiz. O yuzden de maddeden bahisle kime ait olursa olsun meselesi bir tartışma konusu yaratacaktır. Burada gemi derneğe veya vakfa ait olabilir ama bunlar kamuya has dernek veya vakıf iseler ticaret gemisi olarak kabul edilmeyeceklerdir. Donanmaya bağlı gemiler, munhasıran bir kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemileriyle diğer kamu tuzel kişilerine ait olan gemiler de ticaret gemisi olarak değerlendirilmeyeceklerdir. Aynı şekilde ticaret gemilerinin denizde bir menfaat elde etme amacıyla işletilmesi gerektiği icin tamamen keyfi olarak tahsis edilmiş olan gemiler, orneğin yatlar veya bilimsel araştırma yapan gemiler veya kutuphane gemileri ticaret gemisi olarak değerlendirilemeyecektir. Yalnız bu gemiler dahi olsa bunların sabit olmaması gerekir. Aksi taktirde gemilik vasfını kazanamamış olacaklardır.
Geminin eşya niteliği bakımından gorduğu kabul birleşik eşyadır. Bu birden fazla kendi başına ozelliği olan eşyaların bir araya gelerek yeni bir eşya oluşturmasıdır. Gemiler de bu şekilde asıllarını oluştururlar. Bunun dışında butunleyici parca (mutemmim cuz) ve eklenti (teferruat) kavramları da gemilerde vardır. Her ikisi icinde Medeni Kanun ’un ilgili maddeleri temel alınacaktır.
Medeni Kanun madde 684/2- Butunleyici parca, yerel adetlere gore asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikce, zarara uğratılmadıkca veya yapısı değiştirilmedikce ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parcadır.
Butunleyici parcanın ozelliği aslının akıbetine tabi olmasıdır. Yani geminin butunleyici parcası geminin kaderine tabidir. Geminin mulkiyeti değişirse butunleyici parcanın da mulkiyeti gececektir. Gemiler bakımından herhangi bir parcanın butunleyici parca olup olmadığını yine madde 931 ’deki kıstaslara gore tespit edilecektir. Parcanın cıkarılması durumunda yapısının değişmesi gerekiyorsa o burada butunleyici parca olarak kabul edilmelidir. Medeni Kanun ’un ilgili maddesinde butunleyici paca ile bahsedilen durum icerisinde yerel adetler denizcilik adetleri olarak ongorulmelidir ve buna ek olarak yasal unsurlar da yerel adetler kavramı icerisinde değerlendirilmelidir. Bunun sebebi ise denizcilik işletmelerinden dolayı bazı parcaları yerel adetler kavramı icerisinde teknik olarak geminin butunleyici parcası kabul edilir ama bir takım kanunlardan dolayı da gemide mutlaka bulunması gereken parcalar vardır. Dolayısıyla kanunlar tarafından dayatılan mutlaka bulunması gereken parcalar da aslında butunleyici parca olarak bu anlamada kabul edilecektir. Aynı mantık eklenti bakımından da gecerli olacaktır. Yine eklenti ile ilgili değerlendirme yapılırken yerel adetler teriminin icerisinde hem denizcilik işletmeleri anlamında, yani o piyasadaki gemi bakımından olan yerel adetler ve yasal duzenlemeleri goz onunde bulundurarak herhangi bir parcanın eklenti olup olunmadığına karar verilmesi gerekir. Genellikle durbun, pusula, haritalar, ana makinenin bazı parcaları teferruat olarak kabul edilmektedir. Ornek olarak Marmara Denizi ’nde sefer yapan bir gemi icin harita eklenti olabilirken, Batı Akdeniz ’de sefere cıkacak bir gemi icin harita butunleyici parcadır. Bu yuzden yerel adetler bu parcaların eklenti veya butunleyici parca olarak değerlendirilmesinde onem taşır.
Turk Ticaret Kanunu madde 938- Geminin ilk Turk maliki, gemiye dilediği adı vermekte serbesttir. Şu kadar ki, secilen ad karıştırılmaya yol acmayacak şekilde başka gemilerin adlarından farklı olmalıdır.
Gemi tasdiknamesi verilmiş olan bir geminin adı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının izniyle değiştirilebilir.
Bir ayrım yapacak olunursa; gemi siciline tescil edilmiş olan gemilere gemi tasdiknamesi verilir. Gemi tasdiknamesi gemilerin bayrak cekme hakkını kullanabilmeleri icin gereklidir. Gemi siciline tescil edilmemiş gemilerin rahatlıkla isim değiştirilebileceği sonucuna buradan varılabilir.
Bir başka kavram olarak geminin bağlama limanı meselesi onemli hususlardan birisidir.
Turk Ticaret Kanunu madde 946- Bir geminin bağlama limanı o gemiye ait seferlerin yonetildiği yerdir.
Geminin bağlama limanı bir ticari işletmenin merkezine benzetilebilir. Ticari işletmenin merkezi ticari, hukuki ve idari işlerin organize edildiği yerdir. Gemiler bakımından da gemi işletmesinin yonetildiği yer olarak duşunulmesi gerekir. Haklı olarak gemi sahipleri yoğunluklu şirketler oldukları icin, yani tuzel kişi olduklarından dolayı tuzel kişilerin merkezlerinden bahsedeceğiz. Tuzel kişilerin merkezleri bir liman şehrindeyse bu durumda bir engel yoktur ve geminin bağlama limanı da orası kabul edilebilir ve oradaki gemi siciline tescil edilebilirler. Buradaki asıl tartışma konusu ise tuzel kişilerin merkezleri veya gemilerin idare olundukları merkezler liman şehrinde değilse ne olacağı konusudur.
Turk Ticaret Kanunu madde 955/2- Bir geminin seferleri yabancı bir limandan veya bir kara kentinden yahut bizzat gemiden yonetildiği takdirde, malik, gemisini dilediği yer siciline tescil ettirebilir.
Bağlama limanını gemi seferlerinin idare olunduğu yer olarak goruyoruz. Bu asıl olarak yetkili mahkemenin belirlenmesi acısından cok onemli bir husustur. Geminin sahibine, yani donatana karşı acılacak davalarda bağlama limanının bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir.
Kaptanın yetkileri gemi bağlama limanına yaklaştıkca sınırlanır, gemi bağlama limanından uzaklaştıkca kaptanın yetkileri artar. Bunun anlamı; acık denizlerde bağlama limanından uzak olduğu icin kaptan tam yetkili hale gelir. Cunku kaptan donatanı temsil eder. Kaptan bağlama limanına uzakta da olsa yakın da olsa konşimento duzenleyebilir, işcilerle sozleşme yapabilir. Kaptan bağlama limanına yakınken kambiyo taahhudunde bulunmasının teknik olarak sınırlanması beklenir. Cunku bu bir olağanustu yetkidir ve bağlama limanına yaklaşıldığında bunun sınırlanması beklenir ama gemi bağlama limanından uzaklaştıkca bu yetkiden bahsetmek tekrar mumkun hale gelecektir.
Geminin tabiiyeti, yani bayrak cekme hususuna gelirsek biz kendi hukukumuzda geminin Turk gemisi olmasıyla ilgileniriz. Hemen hemen her ulke gemilerin kendi bayrağını taşıması, kendi milliyetine tabii olmasını ister. Cunku bu bir guc gostergesidir. Bir ulkenin bunyesinde ne kadar cok gemi varsa o oranda da guclu olduğuna işaret eder. Madde 940 hangi gemilerin Turk bayrağı cekebileceğinden bahseder ve bir yandan da bu hakka sahip olanları icin bunun bir yukumluluk olduğunu belirtir.
Turk Ticaret Kanunu madde 940- Her Turk gemisi Turk Bayrağı ceker.
Yalnız Turk vatandaşının malik olduğu gemi, Turk gemisidir.
Birden fazla kişiye ait olan gemiler;
a) Paylı mulkiyet hÂlinde, payların coğunluğunun,
b) Elbirliğiyle mulkiyet hÂlinde, maliklerinin coğunluğunun, Turk vatandaşı olması şartıyla Turk gemisi sayılırlar.
Turk kanunları uyarınca kurulup da;
a) Tuzel kişiliğe sahip olan kuruluş, kurum, dernek ve vakıflara ait olan gemiler, yonetim organını oluşturan kişilerin coğunluğunun Turk vatandaşı olması,
b) Turk ticaret şirketlerine ait olan gemiler, şirketi yonetmeye yetkili olanların coğunluğunun Turk vatandaşı olmaları ve şirket sozleşmesine gore oy coğunluğunun Turk ortaklarda bulunması, anonim ve sermayesi paylara bolunmuş komandit şirketlerde ayrıca payların coğunluğunun nama yazılı ve bir yabancıya devrinin şirket yonetim kurulunun iznine bağlı bulunması, şartıyla Turk gemisi sayılırlar.
Turk ticaret siciline tescil edilen donatma iştiraklerinin mulkiyetindeki gemiler, paylarının yarısından fazlası Turk vatandaşlarına ait ve iştiraki yonetmeye yetkili paydaş donatanların coğunluğunun Turk vatandaşı olması şartıyla Turk gemisi sayılırlar.
Turk Ticaret Kanunu madde 941/1- Bir Turk gemisi, kendilerine ait olduğu takdirde Turk Bayrağı cekme hakkını kaybedeceği kişilere, en az bir yıl sureyle kendi adlarına işletilmek uzere bırakılmış olursa, malikin istemi uzerine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, bırakma suresince, o ulke kanunları buna imkÂn sağlıyorsa geminin yabancı bayrak cekmesine izin verebilir. Bu izin sona ermedikce veya kanuni sebeplerle geri alınmadıkca gemi Turk Bayrağı cekemez.
Bu maddenin bahsetmek istediği, maliki Turk olan geminin maliki gemisini bir yıllığına bir yabancıya kiraya verdiğinde bu yabancı gemiye kendi bayrağını cekebilir. Bu kira suresinin sonuna gelindiğinde Turk malik tekrar Turk bayrağı cekmek istediğinde bunu kendiliğinden yapamaz. Bayrak cekme şartlarının tekrardan sağlandığını ispat etmesi ve ilgili bakanlıktan izin alması gerekiyor.
Turk Ticaret Kanunu madde 941/2- Turk gemisi olmayan bir gemi, ona Turk Bayrağı cekebilecek kişilere en az bir yıl sureyle kendi adlarına işletilmek uzere bırakılmışsa, malikin rızası alınmış olmak, Turk mevzuatının kaptan ve gemi zabitleri hakkındaki hukumlerine uyulmak ve yabancı kanunda da bunu engelleyen bir hukum bulunmamak şartıyla, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı geminin Turk Bayrağı cekmesine izin verebilir. Şu kadar ki, izin alan kişi, her iki yılda bir, izin icin gerekli şartların varlığını surdurduğunu ispatlamakla yukumludur.
Turk Ticaret Kanunu madde 938/2- Gemi tasdiknamesi verilmiş olan bir geminin adı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının izniyle değiştirilebilir.
Butun gemiler icin gemi tasdiknamesi zorunlu bir unsur değildir. Sicile tescilli olan gemiler bakımından gemi tasdiknamesinin verilmesi zorunlu bir unsur olacaktır. Ancak her geminin sicile tescil edilmesi de zorunlu değildir. Ticaret gemileri sicile tescil edileceklerdir, bunun dışında da tescil edilebilecek gemiler vardır fakat bu en genel itibariyle bir belirlemedir. Sicile tescilli olmayan gemilerin Turk bayrağı cekmeleri hususunda da ihtimaller vardır. On sekiz gros tonilatodan daha kucuk gemilerin gemi tasdiknamesi olmaksızın Turk bayrağı cekebilmeleri mumkundur. Yine munhasıran spor, gezinti ya da ilmi araştırmalar yapan gemilerin de Turk bayrağı cekebilmesi mumkundur. Ayrıca birde bayrak şehadetnamesi denilen bir kavram vardır. Bu terim de bayrak cekme hakkı ile alakalıdır. Bayrak şehadetnamesindeki durum gemi tasdiknamesinden biraz daha farklıdır. Ornek verecek olursak, yabancı bir ulkede inşa edilen ve bir Turk'e satılacak olan geminin Turkiye ’ye gelebilmesi icin yine bir Turk konsolosluğu tarafından ona bir bayrak şehadetnamesi verilir ve o gemi buna dayanarak Turk bayrağı cekebilir. Bahsettiğimiz durumun tam tersi şeklinde de gelişmesi mumkundur. Yani yabancıya satılacak gemi Turkiye ’de inşa edilip o yabancı ulkeye goturulecek ise ilgili bakanlıktan alınacak olan bayrak şehadetnamesi ile varış ulkesine kadar Turk bayrağı buna dayanılarak cekilebilir.
[h=4]Gemilik Vasfının Kazanılması ve Sona Ermesi [/h]Gemilik vasfının ne zaman kazanılacağı ile alakalı doktrinde suregelen tartışma vardır. Bir goruşe gore; gemi inşa edilip ardından suya indirildiği zaman gemilik vasfının başlayacağı yonundedir. Diğer bir goruşe gore ise geminin suya indirilmesine gerek yoktur. Gemi inşa edilip gemilik kabiliyetini kazandığı vakit kabul edilir. Yani geminin kızaktayken de gemilik vasfını kazanabileceği goruşundedirler. Coğunluk olarak ikinci goruş ağır basmaktadır. Turk Ticaret Kanunu acısından bir aracın gemi olarak değerlendirilmesinde en temel unsur denizde hareket eden bir araca tahsis edilmiş olmasıydı. Dolayısıyla burada en onemli olcut geminin malikinin iradesidir. Cunku gemi inşa edilsin edilmesin, eğer o gemi sabit olarak kalacaksa zaten gemilik vasfını hic kazanamayacaktır. Ancak malikin iradesi kesin ise ondan sonra bu kısmın tartışılması daha sağlıklı olacaktır.
Gemilik vasfının kaybı meselesinde ise uc ceşit hal vardır. Birisi yukarıda da bahsetmiş olduğumuz denizde hareketi gerektirmeyecek bir amaca tahsis edilmiş olmasıdır. Bu gemilik vasfının tamamen kaybedileceği anlamına gelir.
Gemi kurtarılamayacak şekilde batarsa, tamir kabul etmez hale gelirse ve denizde hareketi gerektirmeyen bir amaca tahsis edilirse, bu uc durumdan herhangi biri soz konusu olursa gemi gemilik vasfını kaybeder.
Kurtarılamayacak şekilde batması ve tamir kabul etmeyecek hale gelmesi durumu incelenecek olursa; aslında bu ikisi birbirine benzemektedir. Cunku kurtarılamayacak şekilde batmış gemi zaten tamiri de kabul etmeyen gemi şeklinde kendisini gosterecektir. Farklı olarak bir tanesi icin tamamen batmıştır ve battığı yerden cıkarılması mumkun değildir veya battığı yerden cıkarılsa da denizin uzerinde durabilmesi mumkun değildir. O mutlaka başka bir arac tarafından taşınacak haldedir. Tamir kabul etmeyen gemi icin de tamamen enkaz haline gelmiş gemi acıklaması yapılabilir.