Bu yazımızda vatandaşlık olguları, vatandaşlığın tarihsel gelişimi, Avrupa birliği vatandaşlığı gibi konuları inceleyeceğiz.
Vatandaşlığa temel olan olgulardan birincisi doğum olgusudur. Cunku doğum her zaman her yerde en kolay tespit edilebilen bir olgudur. Bu Turk Medeni Kanunu ’nda da belirtilmiştir. Dolayısıyla cocuğun ana veya babasından birinin Turk olması halinde cocuk Turk vatandaşlığını doğum ile aslen kazanır. Doğum olgusuna esas iki sistem vardır. Bunlar kan esası ve toprak esasıdır. Toprak esasında cocuğun vatandaşlığı icin doğduğu ulke esas alınır. Kimi devletler toprak kimi devletler kan esasını baz alırlar. Bizim hukukumuz kan esasını kabul etmiştir. Ancak istisnai olarak kişilerin vatansız kalmaması ve vatansızlığın onlenmesi adına ulkemizde doğmuş olan vatansız kalma ihtimali olan cocuklara da toprak esası uzerinden Turk vatandaşlığı tanınır. Bazı devletlerde ornek olarak ABD ’de olduğu gibi toprak esası benimsenmiştir. Buna benzer toprak esasını benimsemiş devletlerde istisnai olarak kan esasını benimserler. Yani kan esası baz alınmış bir devlette ABD ’li anne ve babadan doğan cocuklar da ABD vatandaşı sayılırlar.
Bu durum dışından vatandaşlığın kazanılmasında diğer bir oldu da evliliktir. Klasik sistemde evlenmenin vatandaşlığın kazanılmasında mutlak olarak etkili olduğu kabul edilir. Ozellikle milletlerarası hukuk acısından cıkacak uyuşmazlıklarda evlilik birliğinde her iki tarafta aynı vatandaşlığı kazanırsa uygulanacak hukuk bakımından problemler cıkmaz denilir. Ancak bunu karşılık milletlerarası ozel hukuk uzmanları bu duruma karşı cıkarlar, zaten kanunla evlilik birliği icerisindeki kişiler farklı vatandaşlığa sahip de olsalar hangi hukukun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu sebeplerden dolayı modern hukukta evlenenlerin birbirlerinin vatandaşlığına gecmeleri hususunda rızalarının olup olmadığına bakılır. Bizim hukukumuzda eskiden evlenmeyle doğrudan Turk vatandaşlığı kazanılırdı. Daha sonraları bu durumun suistimal edilmesi neticesinde belli koşullar getirilmiştir.
Bir ulkenin toprağının savaş, fetih vs. sebeplerle başka bir ulke toprağına gecmesi halinde bu ulkede yaşayan kişilerin vatandaşlıklarının ne olacağı durumunda ya toprağı alan ulkenin vatandaşlığına gecmeleri ya da secme hakkını kullanarak istedikleri devletin hukukuna bağlı olarak vatandaşlık kazanmaları soz konusudur.
Bu anlatımlar neticesinde vatandaşlığa gecmek isteyen kişilerin temel olarak iradeleri esas alınır. Zaten hukuk, kişilerin iradesine dayalı işlemler yapmasından kaynaklı usullere dayanır. Ehliyet bu yonden onemlidir. Fiil ehliyeti olmazsa ozel hukukta yapılan işlemler gecerli olmaz. Vatandaşlığa gecmekte de temel unsur kişilerin iradesidir. Bunun tek istisnası doğumla kazanılan vatandaşlıktır, bir tek burada kişilerin iradesi dışı vatandaşlığın kazanımı olur. Tabi bu kişiler 18 yaşlarını doldurup fiil ehliyetlerini kazandıkları zaman iradi olarak vatandaşlık secebilirler. Gecmiş zamanlarda cift vatandaşlığa izin verilmezdi ve devletten izin almadan başka ulkenin vatandaşlığını kazanalar, Turk vatandaşlığından cıkarılırdı.
Kişilerin vatandaşlık statusu ile bir devlete bağlanmaları gerekir. Hatta bazı kişilerin birden fazla vatandaşlığı bile olabilir. İc hukuk yonunden vatandaşlığın kişilere yuklediği odevler ve bu odevler karşısında da tanıdığı haklar vardır. Devletlerarası hukuk yonunden ise devletin vatandaşı ile ilgili uluslararası himaye veya uluslararası koruma denilen bir yetkisi vardır. Yani kişinin başka bir devlet toprakları icerisinde bulunduğu surecte temel hak ve hurriyetlerine karşı bir ihlal olduğu zaman bu haklarını korumak adına kişinin bireysel olarak bu yola başvurma hakkına sahip olmasının yanında devletinin de uluslararası platformda o kişiyi koruma hakkı vardır. Bu durumda bir kişinin birden fazla vatandaşlığı varsa ve uluslararası hukuk bakımından temel hak ve hurriyetlerine karşı ihlal olduğunda hangi devletin himaye hakkı olduğu sorunu oluşur. Bu durumda da kişinin sosyal olarak hangi devletle daha fazla ilişkili olduğu, faaliyetlerini hangi devlette daha sık yuruttuğu durumu goz onune alınır. Tarihte ilk olarak en sıkı ilişkili devlet vatandaşlığının incelenmesi noktası Nottebohm davası ile ortaya cıkmıştır. Bu bahsi gecen dava vatandaşlığın tespiti davası değildir. Uluslararası himaye bakımından hangi devletin yetkili olacağı ile alakalıdır.
[h=4]Ulusal Kimlik Vatandaşlığı [/h]Temel olarak kişilerin vatandaşlığı doğum ile kazandıklarını belirmiştik. Doğum ile vatandaşlığın kazanımı, kan veya toprak esası ile kazanılmış olsun bu ayrım hic fark etmeden vatandaşlığın doğrudan ve kişinin iradesi aranmaksızın kazanım şeklidir. Bu kazanım ile birlikte zamanla kişinin toplum icerisinde birtakım odevleri, gorevleri, rolleri oluşur. Kişi kimi zaman yasal mevzuat ile kimi zamanda farkından olmadan toplumun ona enjekte ettiği birtakım duygularla orf, adet gibi gelişimlerle bir ulusal kimlik edinir. Kişiler doğdukları andan itibaren ait oldukları devlete karşı ulusal karakter geliştirmeye başlarlar. Bu nedenle kişi daha sonradan başka bir devletin vatandaşlığını kazansa ve orada yaşasa dahi bu oluşan ulusal kimlik ortadan kalkmaz. Ulusal kimlik vatandaşlığı sosyal, psikolojik bir durumdur ve bir alışkanlık eseridir. Oluşumu bu şekilde gercekleşen bir kimliğin de ortandan kalkması cok zordur.
Devletler kişileri kendi vatandaşlıklarına alacakları zaman belli kriterler belirlerler. Bu kriterler vasıtasıyla vatandaşlığa alınacak kişilerde belirli bir oranda vatandaşlığına girilmek istenen devletin hakimliği oluşturulmak istenir. Ornek olarak bizim ulkemizde, bir yabancının Turk vatandaşı olabilmesi icin Turkiye ’de asgari 5 yıl yaşamış olması gerekir ve bu kişinin kendini anlatabilecek asgari derecede Turkce bilmesi şartları aranır. Her devlette bu durumun benzeri uygulamalar vardır. Bunun sebebi vatandaşlığa girecek olan kişinin ulusal kimlik vatandaşlığının oluşturulmak istenmesidir. Eğer bir yabancı belirli bir orandan vatandaşlığına girmek istediği devletin ulusal kimliğini kendisinde oluşturmaz ise bu doğal olarak o toplum ile kaynaşamaması, o toplumdan dışlanması anlamına gelir. Haliyle devletler kendi toplumu tarafından dışlanabilecek kişileri kendi vatandaşlığına almak istemezler. Bu durumun haricinde istisnai vatandaşlığa alınma durumları soz konusudur. Bu genel olarak fakir devletlerin ongorduğu vatandaşlık verme ceşididir. Devlet bu şekilde vatandaşlığa alınan kişilerde ulusal kimlik oluşturma amacı aramaz. Normal şekilde vatandaşlığa alımlarda kişide ulusal kimlik oluşturulmak istense de onceki toplumuyla ilişiğinin tamamen kesmesi beklenmez ki bu cok farazi bir durum olur. Devletler bu şartları koyarak kişinin yeni vatandaşı olacağı toplum icerisinde de vatandaşlık karakterini geliştirmek ister, devletler bunu yapmaya mecburdurlar.
[h=4]Turk Hukuku Acısından Vatandaşlığın Tarihsel Gelişimi [/h]Turk hukuku acısından vatandaşlığın gelişimim inceleneceği zaman Cumhuriyet donemi ve Osmanlı donemi şeklinde ayrım yapmakta fayda vardır. Osmanlı donemine bakıldığı zaman vatandaşlık kavramı tabiiyet ve tebaa kavramları ile acıklanır. Başta bulunan padişah ve halkı arasında tabiiyet bağlantısı vardır. Yani kişilerin devlete ve millete ait olması değil, halifeye ve padişaha ait olmaları (tabii olmaları) soz konusuydu. Vatandaşlık bakımından da vatandaşlar tebaa olarak nitelendirilirdi, vatandaşlar padişaha bağlı onun nezdinde olan kişilerdi. Bu tebaa-tabiiyet meselesi sadece Osmanlı ’da değil Orta Cağ ’dan itibaren Avrupa ’da da aynı şekildedir. Derebeylerin ve kralların da aynı şekilde tebaası ve tabiiyetleri gunumuzdeki vatandaşlığı karşılıyordu. 19. yuzyıl ile beraber hukuktaki modernleşme cabaları, ABD ’nin kurulması ve Virginia Sozleşmesinin ortaya cıkması, Fransız ihtilali ve ulkeler cercevesinde artık kişilerin ozgur bireyler oldukları, birey ile devlet arasında vatandaşlık bağı olduğu gibi duşunceler yaygınlaştıkca modern anlamda vatandaşlık şekillenmeye başlanmıştır ve tebaa-tabiiyet kavramları hukuktan ve terminolojiden cıkarılmaya başlamıştır.
Anadolu ’da vatandaşlıkla ilgili ilk kanun Tabiiyet-i Osmaniye Kanunu ’dur. Bu kanun dunyada vatandaşlıkla ilgili cıkan ilk kanunlardan biri olmasıyla birlikte cıkış esası vatandaşlıktan farklı olarak kapitulasyonlara dayanır. Osmanlı ’yı kapitulasyonlar nedeniyle yabancılar sarmış, kendi hukuklarını, kendi mahkemelerini, kendi bankalarını getirmiş, kendi gumruklerini oluşturmuş durumdaydılar. Osmanlı bu gidişatın sonunun hic hoş olmadığının farkındaydı ve bu duruma onlem olmak amacıyla vatandaşlık kanununu getirmiştir. İlerleyen zamanlarda Cumhuriyetin de kurulmasıyla birlikte 1929 tarihli Cumhuriyet donemi vatandaşlık kanunu cıkmıştır. Yeni kanun Turk Vatandaşlık Kanunu adını almıştır. İlerleyen zamanlarda 1960 ihtilalinden sonra yeni bir Turk Vatandaşlık Kanunu yururluğe girmiştir ve daha da sonra 2009 tarihli 5091 sayılı gunumuzde hala yururlukte olan Turk Vatandaşlık Kanunu gelmiştir.
Belirmek gerekir ki gunumuzde tabiiyet, tebaa, uyrukluk, vatandaşlık kelimeleri nerede gorulurse gorulsun aynı anlama gelmektedir.
[h=4]Vatandaşlık Kavramının Devletler Hukuku ve İc Hukuk İle İlişkileri [/h]Vatandaşlık hukukunun net bir şekilde ic hukuk duzenlemesi olduğu belirtilebilir. Cunku vatandaşlık devletin egemenlik hakkından kaynaklanır ve bu hakka dayalı olarak uluslararası hukukun prensiplerine, temel kurallarına uygun olarak duzenlenmiş kanunlarla olur. Uluslararası hukukta hukukun kaynakları bakımından iki farklı goruş vardır. Birincisi monist (tekci) goruş; tum dunyada tek bir hukukun olduğunu kabul eder ve ic hukukunda bunun icinde olduğunu kabul eder, modern haliyle ic hukuku uluslararası hukukun icinde kabul eder. İkinci goruş ise dualist (ikili) goruştur; burada da uluslararası hukuk ile ic hukukun ayrı olduğu goruşu savunulmaktadır. Goruşler boyle olmakla birlikte modern hukukta uluslararası hukukun başka ve ic hukukun da ona tabi olduğu kabul gormektedir. Bu noktadan bakıldığında bazı hukukcular vatandaşlık hukukunun temellendirmesini uluslararası hukukuna dayandırır. Yani vatandaşlık hukukunu bir ic hukuk olgusu olarak değil, karakteri ve yapısı itibariyle uluslararası hukukun statusunde değerlendiriyorlar. Cunku bu kavram her ne kadar ic hukukta belirlense dahi, temelinde uluslararası hukukun kuralları yatar ve cifte opsiyon ifade eder. vatandaşlığın kazanımı, kaybı veya getirilecek sair hukumler uluslararası hukuka aykırı olamaz, bu yuzden aralarında ilişki vardır şeklinde acıklanır. Bu kısma kadar bahsetmek istediğimiz vatandaşlık hukukunun ir ic hukuk duzenlemesi olduğu ama uluslararası hukukla ilişkili olduğudur. Devletin diplomatik koruması gibi hususlar vatandaşlığın uluslararası hukukla arasındaki ilişkiyi daha net belirtir.
Vatandaşlığın ic hukuk yonunden ele alındığı durumda devletle vatandaş arasındaki aidiyet ilişkisinin dayanağı
Doğum olgusu ile vatandaşlığın aslen kazanıldığı hususunda bir şuphe yoktur ama bu kazanımdaki asıl dayanak nedir sorunu ortaya cıkar. Bu bağlamda kişi ile devlet arasında vatandaşlığın oluşması yonunde bir hukuki ilişki olduğuna dair tereddut yoktur. Bu hukuki ilişkide sujelerin devlet ve vatandaş olacak kişi olduğu bellidir. Hukuki ilişki nedir sorusuna bakarsak; devlet gucune dayalı, devlet tarafından kişiye yuklenen idari tasarruf mudur yoksa kişinin vasfına ait olan bu durumun acıklanması şeklinde beyana dayalı ilişki midir ayrımı ile karşı karşıya kalınır. Her iki goruşunde kendi icerisinde tutarlı yonleri vardır ancak vatandaşlığı sadece bir hukuki ilişki icerisinde gorup kişiye dağılmış olan ve kişiye vasfını veren bu statuyu gormezden gelmek mumkun değildir. Cunku bu nitelikler olmasa vatandaşlığın kazanılması zaten mumkun olmayacaktır. Vatandaşlığı, vatandaşlıkla ilgili koşulları yerine getiren ve o sıfatı taşıyan ile devlet arasındaki belirli konuda hak ve yukumlulukler doğuran bir hukuki ilişki şeklinde tanımlamak mumkundur. Cunku bu hukuki ilişki değişik nedenlerle ortaya cıkar; kan esasına gore kazanma, toprak esasına gore kazanma, evlenme ile vatandaşlığı kazanma şeklinde ornekler verilebilir. Dolayısıyla her durumda farklı unsurlar ve nedenler goz onune alınır. Bu bağlamda modern vatandaşlık hukukuna bakıldığında her iki goruşu de karıştıran bir hukuki ilişki olarak kabul eden ancak bu hukuki ilişkinin maddi ve manevi acıdan unsurları olduğunu goruş hakimdir. Bu sistemde bakıldığında vatandaşlık genel olarak her devlet acısından kendine ozgu bir bicimde tanımlansa dahi bu tanımların icerisinde esas tanımları meydana getiren maddi ve manevi unsur denilen unsurlardır.
Manevi icerik; vatandaşlık kavramı şeklen bir devlete aidiyeti gosterir, yani devletle ile arasındaki hukuki bağı gosterir.
Maddi icerik; kişinin vasfı, ona verilen hukuki nitelik ortaya cıkarır.
Dolayısıyla bu iki vasfın birleşmesiyle birlikte vatandaşlık olgusu meydana gelir.
Gecmiş yıllarda modern vatandaşlık hukuku gelişmeden once, vatandaş ile yabancı arasındaki fark doğrudan doğruya onların hakları yonunden esas alınıyordu. Dolayısıyla birtakım hakları elde edenler o devlete ait olanlar, bu hakları elde edemeyenler yabancı olarak kabul ediliyordu. Ancak gelişen hukuk cercevesine bakıldığında vatandaş ile yabancıyı ayıran hakların belirlenmesi değildir. Cunku gecmişte ozellikle kamu haklarının kullanılması sadece vatandaşlara tanınıyordu, yabancılar kamu haklarından yararlanamıyorlardı. Dolayısıyla yabancı ve vatandaş arasındaki bu olcut esastı. Oysa modern hukukta yabancılara da kimi kamu haklarının kullanımı konusundan imkan tanınmıştır. Dolayısıyla bu durumun tek başına bir olcut olamayacağı kabul edilmiştir.
Vatandaş ile yabancılar arasında doğal olarak hukuki ilişkiler ve birtakım farklılıklar olacaktır ama esas olcut şudur ki; vatandaş ait olduğu devlete ic hukuk mevzuatıyla verilen hakları kullanma yetisine sahiptir ve aynı zamanda o devlete sadakat bağı ile bağlanma borcu vardır. Yabancılar ise o devlette kendilerine tanınan hakları kullanırlar, sadakat borcları yoktur fakat kanunlara itaat borcları vardır. Ne suretle olursa olsun vatandaşlığın olcutu haklar ve yukumlulukler olmayıp, doğrudan doğruya Turk vatandaşları icin tum haklara ve yukumluluklere sahip olmak aynı zamanda sadakatle devlete bağlı olmaktır. Bu nedenledir ki Turk vatandaşlarının devlete karşı sadakatsizliği halinde iradelerine bakılmaksızın vatandaşlıktan cıkarılmaları ongorulmuştur.
Belirttiğimiz durumun birde devletler hukuku acısından ele alınması gerekir. Vatandaşı devletin sınırları dışında başka devletler tarafından temel hak ve ozgurluklerinin ihlal edilmesi halinde kişinin bireysel başvuru ve hakkını takip etme hakkı olduğu halde devletin de diplomatik himayesi kapsamında vatandaşını koruma, tanımlama ve takip etme hakkı vardır.
Başka bir durum olarak şeklen vatandaş olan, farklı hak ve yukumlulukleri taşıyan kişiler de vardır. Bu durum ozellikle somurge doneminden kalmadır. Somurge devlette yaşayan kişilere somurgeci devletin de vatandaşlığı tanınırdı ancak bu kişilere somurgeci devlet vatandaşlık tanımış gibi gorunse de kendi has vatandaşlarından ayrı tutar ve adeta ikinci sınıf vatandaş gibi davranırdı. Bu durum bizim hukukumuz yonunden herhangi bir gecerliliği olmayan bir tanımdır.
Vatandaşlık hukukumuzun temelini Anayasa ’mızın 66. maddesi oluşturur. Turk ana ve babadan doğan herkes Turk vatandaşıdır. Ancak Anayasada yer alan bu bağlamda temel duzenlemeler karşısında uluslararası hukuku, teamul hukuku Turk hukuku prensiplerine uygun bicimde duzenlenir. Yoksa her zaman yargı yolu acıktır. Yargı yolu bakımından idari yargı mercileri sorumludur, ozel yargı mercilerinde bu hususlar dava edilemez. Vatandaşlığa yonelik hangi vatandaşlığın uygulanacağı yonunde bir uyuşmazlık cıkması durumunda ozel hukuk kapsamında değerlendirilir. Fakat kişi hangi devletin vatandaşı şeklinde bir ihtilaf cıkarsa bu durumun ozel hukuk ile alakası yoktur, kamu hukuku bunula ilgilenir. Kamu hukuku yonunden de bu uyuşmazlığı cozecek merci, idari yargı mercileridir. Vatandaşlık ozellikle diplomatik himaye yonunden onem arz eder.
[h=4]Avrupa Birliği Vatandaşlığı [/h]Avrupa Birliği vatandaşlığının şu ana kadar bahsettiğimiz vatandaşlık kavramından uzak bir kavram olduğunu belirtmek gerekir. Bu kavram Avrupa Birliği icerisinde yer alan devletlerin vatandaşlarına getirilmiş, onlara ayrıcalıklar sağlayan bir statudur. Yani Avrupa Birliği vatandaşlığı olunduğu icin kişinin vatandaşlığı ortadan kalkmaz veya cifte vatandaşlık durumu da soz konusu olmaz. Bu daha cok ayrıcalıklar tanıyan ust bir kavramdır. Avrupa Birliği vatandaşlığı olanların uye devletler icerisinde serbest dolaşma hakkı mevcuttur. Fakat bu vatandaşlığın esas iki temel gayesi vardır. Bunlardan birincisi secme ve secilme konusu ile alakalıdır. Tabi ki bu hak uye başka bir devletin icerisinde değil Avrupa Birliği Parlamentosu ’na secme ve secilme şeklinde gelişir. Bizim konumuzu ilgilendiren ise ikinci esas gayedir. Bu durum uye devletlerin birbirlerinin vatandaşlarına karşı olan diplomatik himayesi ile alakalıdır. Basit bir ornek verilecek olursa A ve B devletleri Avrupa Birliğine uye devletler ise ve A devletinin vatandaşı C devletine gitti sırada temel hak ve hurriyetlerine karşı bir ihlal olduğu icin kendi devletinin C devletindeki diplomatik temsilciliklerine başvurarak A devletinin diplomatik korumasından faydalanabilir. Ancak A devletinin C devleti topraklarında diplomatik temsilciliği olmaması durumunda, A devletinin vatandaşı Avrupa Birliğine uye olan B devletinin C devletinde bulunan diplomatik temsilciliklerinden Avrupa Birliği vatandaşlığı bulunması gerekcesiyle diplomatik himaye kapsamında faydalanabilir. Avrupa Birliği vatandaşlığının diplomatik himaye yonunden gosterdiği ozellik bu şekilde ortaya cıkar.