Bu yazımızda saklı paylı mirascıları mirascılıktan uzaklaştırmanın yollarından birisi olan mirascılıktan cıkarma konusuna değineceğiz.
Miras bırakanın karşısında iki sebep varsa saklı paylı mirascıyı mirascılıktan cıkarabilir.
1. Mirascı, miras bırakana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suc işlemişse,
2. Mirascı, miras bırakana veya miras bırakanın aile uyelerine karşı aile hukukundan doğan yukumluluklerini onemli olcude yerine getirmemişse,
Birinci husus incelendiğinde oncelikle tarafların tespit edilmesi gerekir. Kanun miras bırakana veya yakınlarına karşı onemli bir suc işlenmişse şeklinde ifade etmektedir. ‘Yakınları ’ hususunu gerek doktrin gerekse yargının anlayışı şoyledir: Sadece aile fertleri değil, miras bırakanın aşırı derecede duşkun olduğu, cok sevdiği kişiler de bu kriter icerisindedir. Bizzat aile bağı olması şart değildir.
Saklı paylı mirascıyı mirastan cıkarmanın birinci sebebinde dikkat edilmesi gereken diğer bir durum ise ‘ağır bir suc ’ ifadesidir. Burada kastedilmek istenen ceza hukuku anlamında ağır bir suc değildir, bahsedilmek istenen kasten işlenen suclardır. Curum, yani suc işlemeye yonelik bir niyet olmalıdır. Tedbirsizlik, dikkatsizlik sonucu bu kişilere zarar verilmesi bu kapsamda değerlendirilemez. Bu ağır suc yerine gore ağır bir hakaret veya basit bir tıbbi mudahale ile gecebilecek basit yaralama buradaki ağır suc kapsamı icerisinde mutalaa edilebilecektir.
Yukarıda bahsettiğimiz iki sebep objektif sebeplerdir. Kanunun saklı pay muessesini kabul etmesinin asıl amacı, o kişilerin arasında aile bağı olması ve o aile bağında oturu o kişilere saklı pay verilmesini ongormesidir. O yuzden mirascılıktan cıkarmanın gercekleşebilmesi icin yukarıda belirttiğimiz iki objektif sebebin yanında bir de fiilen aile bağlarının kopmuş olması (subjektif sebep) gerekir. Bu durumlar sağlandığında artık saklı pay verilmesini gerektirecek bir durum yoktur. Bazı hallerde objektif sebep gercekleşmiş olmasına rağmen subjektif sebebin gercekleşmemiş olduğu gorulur. Aslında aile bağlarını koparacak derecede bir fiil sergilenmiştir ama neticede aile bağları kopmamıştır veya bazı durumlarda tam tersi olur aile bağları kopmuştur ama objektif koşullar gercekleşmemiştir. Bu gibi durumlarda mirascılıktan cıkarma muessesi devreye giremez. Her iki durumunda, hem subjektif hem de objektif sebeplerin gercekleşmiş olması gerekir.
Objektif sebebin değerlendirilmesi aşamasında işlenen sucun kovuşturulmamış olması veya sucun zaman aşımına uğramış olması miras hukuku ackısından onem arz etmez. Gecmişte işlenen bu suc subjektif koşulu da sağlamışsa cıkarma işlemi yine de etkili olur. Yine sucun affa uğramış olması uğramış olması mirascılıktan cıkarma kurumunu devreye sokmaya engel değildir. Ayrıca eylemi doğrudan saklı paylı mirascının da yapmasına gerek yoktur, onun azmettiren konumunda olması bile aynı sonuctan istifade etmesine sebebiyet verebilecektir. Ornek verilecek olursa, cocuğunun babasını dovmesi mirascılıktan cıkarma sebepleri icinde sayılabilen bir ağır suctur. Yalnız cocuk bu sucu işlerken onu azmettiren annesi ise baba her ikisini birden mirascılıktan cıkarabilir veya isterse sadece anneyi de mirascılıktan cıkarabilir.
Fiil kasten ve hukuka aykırı olarak işlenmelidir, bununla birlikte ceza hukukundaki sucu engelleyen hallerin olmaması gerekir. Yani bir meşru savunma veya bir hukuka uygunluk sebebi varsa onlar mirascılıktan cıkarma icin bir sebep teşkil etmez. Taksirli suclarda kasıt soz konusu olmadığı icin yine mirascılıktan cıkarma kapsamında uygulama yeri yoktur. Ortaya cıkabilecek bir diğer ihtimal ise eylemi yapan saklı paylı mirascının kendisi olmasına karşılık miras bırakanında bu eylemde kusuru olması durumudur. Eğer miras bırakanın da ağır kusuru varsa veya hic değilse failin kusuruna yakın bir kusuru varsa o takdirde cıkarma işlemini gecersiz saymak gerekecektir.
Objektif sebeplerden ikincisi incelendiğinde (aile hukukundan doğan yukumluluklerin yerine getirilmemesi) oncelikle bu yukumluluklerin neler olduğunun bilinmesi gerekir. Nafaka yukumluluğu ornek olarak gosterilebilir, sadece eşler arasında değil velayet altındaki kişilerle arasında veya yardım nafakası diye adlandırılan kardeş, alt-ust soy arasında olan yukumlulukler vardır. Bu yukumluluklere onemli olcude riayet edilmemesi mirascılıktan cıkarma icin birer objektif sebep teşkil eder. Eşler arasında sadakat yukumluluğu vardır, bu kapsamda sadakat yukumluluğune uyulmaması da mirascılıktan cıkarma icin bir objektif sebep olarak gosterilebilir. Yine Turk Medeni Kanunu madde 322 ’ye gore aile bireyleri birbirlerini koruyup, gozetmek, birbirlerine her turlu yardımı gostermek ve saygı gosterme yukumluluğu altındadırlar. Sonuc itibariyle aile olmak sadece kan bağı ile birbirlerine bağlı olmak değildir, butun saydığımız yukumlulukler kanunumuzun getirdiği yukumluluklerdendir. Bu anlamda bakıldığı zaman ozellikle aile yukumluluklerinin ihlalinde hem objektif hem de subjektif unsurun bir arada gercekleşmesi gerekir.
Turk Medeni Kanunu madde 322- Ana, baba ve cocuk, ailenin huzur ve butunluğunun gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmek, saygı ve anlayış gostermek ve aile onurunu gozetmekle yukumludurler.
Madde nezdinde değerlendirildiğinde, bir ebeveyn, cocuğuna herhangi bir kişiyle evlenmeyeceksin demesi uzerine cocuğun o belirli kişi ile evlenmesi objektif acıdan aile hukukundan doğan yukumluluklerin ihlali durumu oluşturduğu soylenemez. Belki birbirlerine kusmuş ve aile ilişkilerini koparmış olabilirler ama objektif sebep oluşmadığı icin mirascılıktan cıkarma muessesi bu durumda işletilemez. Cunku aile hukuku baz alındığında evladın evleneceği kişi hususunda bir belirleme bir yukumluluk değildir. Ancak evladın evlenmeyi duşunduğu kişi haysiyetsiz hayat suren bir kişi ise ve aile onurunu zedeleyebilecek durumların oluşma ihtimali varsa o takdirde ebeveynlerin haysiyetsiz hayat suren kişi ile evlatlarının evlenmesine itiraz etmesi olağandır ve bu da aile hukuku anlamında bir yukumluluk olarak ortaya cıkabilir ve bu durumda mirascılıktan cıkarma muessesi işletilebilir. Cunku artık aile onuru soz konusu olduğu icin objektif unsur oluşmuştur şeklinde yorum yapmak yanlış olmaz.
Bir başka husus olarak eşlerin arasındaki sadakat yukumluluğu mevzusu vardır. Basit bir ornek uzerinden anlatılacak olursa, eşlerden birinin sadakat yukumluluğune uymayacak şekilde karşı cins bireylerle munasebetti olmasına rağmen diğer eş bu duruma rıza gosteriyorsa o zaman objektif unsurun oluşmasıyla beraber subjektif unsurun oluşmaması sebebinden dolayı mirascılıktan cıkarma kurumuna başvurulamaz. Aslında ortada aile bağlarını koparacak sebep vardır ama mirascılıktan cıkarma kurumunun asıl amacı olan aile bağlarının kopmuş olma durumu gercekleşmemiştir. Bu yuzden muessese işletilemez.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, ağır hastalığında anne ve babasına bakmayan, onları gozetmeyen, eğlence hayatına dalan bir kişinin mirascılıktan cıkarılma işleminin doğru olduğuna hukmetmiştir. Yine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi sadece bayramlarda anne-babasını ziyaret etmediği icin mirascılıktan cıkarılma işlemlerinin hukuka uygun olmadığını objektif unsurun mevcut bulunmadığına işaret etmiştir. Yargıtay, aile onurunu zedeleyen davranışlarda bulunan kimselerin mirascılıktan cıkarılmasını haklı gormektedir.
Olume bağlı tasarruflarda cıkarma işlemi yapıldığı zaman sebebinin de gosterilmesi zorunludur. Eğer sebep gosterilmemiş olursa o tasarruf acısından yasal yollara başvurmak mumkun olacaktır.
Turk Medeni Kanunu madde 512/1- Mirascılıktan cıkarma, miras bırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda cıkarma sebebini belirtmişse gecerlidir.
Madde kısacak bir cıkarma işleminde neden cıkarıldığının belirtilmesi gerektiğinden bahsetmektedir. Bana karşı ağır suc işlendi demek sebep gostermek değildir, somut olaydan net bir şekilde bahsedilmelidir. Anlatılan olayın tarihinin verilmesi, o sırada kimlerin olduğunun belirtilmesi, olayın neden ne şekilde gercekleştiğinin belirtilmesi, durumla alakalı alınmış olan raporlar vs. bunların hepsi sebebi inandırıcılığını artıran unsurlardır. Bu hususlar onem arz eder. Cunku mirascılıktan cıkarılan kimse itiraz ederse belirtilen sebebin varlığını ispat cıkarmadan yararlanan mirascıya veya vasiyet alacaklısına gecer.
[h=4]Mirascılıktan Cıkarmanın Hukumleri [/h]Turk Medeni Kanunu madde 511/1- Mirascılıktan cıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da acamaz.
Maddeden bahisle, tam ıskat (cıkarma) varsa mirascılık sıfatı kaybedilir. Dolayısıyla tenkis davası acma hakkı da olmaz. Fakat bu şahsi bir durumdur, dolayısıyla cıkarılan kişinin alt soyuna da sirayet etmez.
Turk Medeni Kanunu madde 511/2- Miras bırakan başka turlu tasarrufta bulunmuş olmadıkca, mirascılıktan cıkarılan kimsenin miras payı, o kimse miras bırakandan once olmuş gibi mirascılıktan cıkarılanın varsa alt soyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirascılarına kalır.

Tabloda M, miras bırakan ve cocukları A, B, ve C ’dir. A mirascılıktan cıkarıldığı zaman alt soyu olup olmadığına bakılır. Soz konusu kişinin alt soyu olmadığı icin onun payı miras bırakanın yasal mirascıları olan B ve C ’ye gececektir. Tabloya gore A mirascılıktan cıkarıldıktan sonra B ve C ’nin payı ½ ’dir. Dolayısıyla saklı pay oranları da her birinin ¼ olur.


Anne ve baba ile mirascı olunduğunda eş ½, anne ¼, baba ¼ yasal paylara sahip olurlar. Anne ile babanın saklı payı, yasal paylarının ¼ ’une eşittir. Anne veya babadan herhangi biri mirascılıktan cıkarıldığı zaman onun saklı payı miras bırakandan once olmuş gibi değerlendirilerek M ’nin kardeşi varsa onlara kalır, yoksa cıkarılmayan ebeveyn uyesine gecer. Fakat şoyle bir durum olur: Anne- babadan birisi mirascılıktan cıkarıldığı zaman miras bırakandan once olmuş gibi pay halefiyet ilkesiyle alt soyuna, yani miras bırakanın kardeşlerine gecer ama kardeşlerin saklı payları yoktur. Kardeşlerin saklı payları 2007 yılında kaldırılmıştır. O takdirde bu 1/16 ’lık oran miras bırakanın serbestce tasarruf edebileceği kısma eklenir. Miras bırakan artık bu ekstra gelen payı istediği kişiye verebilir. Burada asıl bilinmesi gereken husus miras bırakanın saklı pay uzerinde tasarruf hakkı doğmasıdır.
Miras bırakan bir mirascıyı mirascılıktan cıkardığı zaman eğer zumre değişikliği oluyorsa yeni bir saklı paylı mirascılık durumu ortaya cıkmaz.

M, A ’yı mirascılıktan cıkardığında, A ’yı mirascılıktan cıkarmakta haklıysa o zaman E (eş) 2. zumreyle, yani anne-baba ile mirascı olur ama bu 2. zumrede anne-babanın saklı payı yoktur. Aslında normal koşullarda A hic olmasaydı anne-babanın saklı payı soz konusu olacaktı. Fakat alt soy (A) mirascılıktan cıkarıldıktan sonra miras bir ust zumreye gecmiş ise, yani cıkarma işlemi sonucu zumre değişikliği olduğu icin anne-babanın saklı payı soz konusu olmaz. Cunku onların bu saklı payı tesadufidir. Dolayısıyla miras bırakan hicbir saklı pay verme mecburiyetinde değildir. O halde bu tarz bir durumda butun değerler onun tasarruf oranına eklenir ve dilediği gibi kullanır. Unutmamak gerekir ki bu durumda bile eşin saklı payını zedeleyecek hamlede bulunamaz.
[h=4]Mirascılıktan Cıkarılan Kişinin Dava Hakkı [/h]Mirascılıktan cıkarma işlemi varsa cıkarılan kişi iki sebebe istinaden dava acabilir.
1. Olume Bağlı Tasarrufun Gecersizliği
Yapılmış olan olume bağlı tasarruf şekle, kanuna, ahlaka aykırılık veya ehliyetin bulunmaması, yanılma, korkutma, aldatma, zorlama gibi sebeplerden dolayı iptali istenebilir. Eğer bu sebeplerden biri ile yapılmış olan olume bağlı tasarrufun iptali istenmiş ise cıkarılan kişi mirascılığını korur. Cunku cıkarılmak istenen kişi zaten bu olume bağlı tasarruf ile mirascılıktan cıkarılmak istenmişti ama bu olume bağlı tasarrufun iptal edilebilirlik sebebi olmasından ve iptal edilmesinden dolayı bu kişi ve kişiler hala mirascı olmaya devam ederler. Mirascılıktan cıkarılmak istenen kişi bu durumda miras bırakanın kendisini mirascılıktan cıkarmasına değil yaptığı olume bağlı tasarrufun gecersizliğine yonelik hareket eder.
Turk Medeni Kanunu madde 557- Aşağıdaki sebeplerle olume bağlı tasarrufun iptali icin dava acılabilir:
1. Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
3. Tasarrufun iceriği, bağlandığı koşullar veya yuklemeler hukuka ve ahlaka aykırı ise,
4. Tasarruf kanunda ongorulen şekillere uyulmadan yapılmışsa.
O halde maddede sayılan sebeplere istinaden hedef mirascılıktan cıkarılmak istenen kişi değil, hedef olume bağlı tasarrufun kendisidir şeklinde acılan davalarda sayılan hususlardan birinin bulunması neticesinde olume bağlı tasarrufun iptali istenmişse ve davacı haklı cıkmışsa o takdirde olume bağlı tasarruf tamamen iptal edildiği icin haliyle yasal intikal kurallarına geri donulur.
2. Cıkarma İşleminin Objektif ve Subjektif Koşulları Taşımaması
Mirascılıktan cıkarılan kişi cıkarılma sebebi gercek değil, cıkarma işlemi hukuka aykırı veya gosterilen sebep doğru değildir iddiasında ise o takdirde tenkis davası acmak suretiyle miras bırakanın yaptığı cıkarma işleminin dayanağı olmadığını ispatlayabilir. Fakat bu davada ispat yuku davacıya ait değildir, ispat yuku davalıya aittir. Basitce soylemek gerekirse, davacı (mirascılıktan cıkarılan) sadece işlemin hukuka uygun olmadığını iddia edecektir, cıkarmanın halılığını davalılar ispat edeceklerdir. Bu durumda davalı taraf sıfatını taşıyanlar, yasal mirascılar veya bundan istifade eden kişilerdir. Bu noktada vasiyet alacaklısının da istifade eden kişilerden olabileceğini atlamamak gerekir. Yargıtay ’a gore bu tarz acılan davalarda tum mirascıların ve bundan kim istifade ediyorsa hepsinin davalı olarak gosterilmesi gerekmektedir.
Bu tenkis davalarının gosterdiği ozellik vardır. Bu da tenkis davası acmak ile olume bağlı tasarrufun iptalini one surmek acısından neticede en buyuk farkı yaratan kısımdır. Miras bırakan belli sebeplere istinaden mirascısını mirascılıktan cıkarmış olabilir ve mirascı da bu sebeplerin olmadığına istinaden tenkis davası acmış ise neticede tenkis davasını kazanacaktır. Fakat burada miras bırakanın mirascısını mirascılıktan cıkarma isteminde haklı olmamasıyla beraber o mirascısını mirastan uzaklaştırma isteme acıkca ortadadır. Bu sebebe istinaden en azından mirascı tenkis davasında haklı bile cıksa sadece saklı pay miktarı kadar mirastan pay alabilir. Bu nokta tenkis davası acmak ile olume bağlı tasarrufun iptalini one surmek arasında neticede en buyuk farkın olduğu kısımdır. Yani mirascılıktan cıkarılan kişi iptal davası acarsa butun yasal payını alır ama tenkis davası ile yoluna devam ederse ve haklı cıkarsa sadece saklı payını alabilir.
Turk Medeni Kanunu madde 512/3- Sebebin varlığı ispat edilmemiş veya cıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirascının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, miras bırakan bu tasarrufu cıkarma sebebi hakkında duştuğu acık bir yanılma yuzunden yapmışsa, cıkarma gecersiz olur.
Cıkarma Sebebinde Miras Bırakanın Acık Bir Hataya Duşmuş Olması
Yukarıda miras bırakan mirascısını mirascılıktan cıkarmış ve bu konuda haksız ise mirascı yine de sadece saklı payını alacağından bahsetmiştik. Fakat miras bırakan acıkca duştuğu bir hata sonucu mirascısını mirascılıktan cıkarmışsa ve bu sonradan ortaya cıkmışsa o mirascı sadece saklı payını değil butun yasal payını almaya hak kazanır. basit bir ornek verilecek olursa, miras bırakan A ’nın arkadaşı B, A ’ya oğlunun kendisinin cok sevdiği arkadaşını bıcakladığını soyluyor. Bunun uzerine miras bırakan A anlık siniri ile vasiyetname yazıyor ve oğlunu mirascılıktan cıkarıyor ve ardından kalp krizi gecirip vefat ediyor. Olayın aslında boyle bir durum soz konusu değildir. Miras bırakan A bu durumun gercek olmadığını bilseydi oğlunu mirascılıktan cıkarma iradesinde olmayacaktı. İşte bu sebebe istinaden mirascılıktan cıkarılan kişi sadece saklı payını değil tum yasal payını almaya hak kazanır.
Koruyucu Mirascılıktan Cıkarma
Miras bırakan bazen mirasını bıraktığı alt soyunun esasen borca batık olduğunu bilir. Ornek verilirse, miras bırakanın A ve B diye iki oğlu vardır ve bunlardan A borca batıktır. Normalde miras A ’ya kaldığında terekenin ½ ’sine alacaklıları el koyacaktır. Boyle bir durumda miras bırakanın goz gore gore kendi malını cocuğunun alacaklılarına teslim etmeyi istememesi makuldur. Ote yandan A ’nın cocuklarını, yani kendi torunlarını mağdur etmemek icin onlara bir şeyler bırakmak isteyebilir. Fakat kendi cocuğunu pas gecip kendi cocuğunun payının tamamını torunlarına bırakması cok ahlaki bir durum da değildir. En azından alacaklıları zarara uğratma durumu ortadadır. Bir yandan da butun payının cocuğuna bırakıp hepsinin alacaklılara kalması da cok doğru bir yol olmaz, sonucta miras bırakanın malının dağıtılması soz konusudur.
Miras bırakan A borca batık olduğu icin onu atlayarak onun payını C ve D ’ye bırakırsa o zaman X ve Y ’nin mağduriyeti soz konusu olacaktır. İşte kanun koyucu bu noktada bir orta nokta bulmak istemiştir.
Turk Medeni Kanunu madde 513- Miras bırakan, hakkında borc odemekten aciz belgesi bulunan alt soyunu, saklı payının yarısı icin mirascılıktan cıkarabilir. Ancak, bu yarıyı mirascılıktan cıkarılanın doğmuş ve doğacak cocuklarına ozgulemesi şarttır.
Miras acıldığı zaman borc odemeden aciz belgesinin hukmu kalmamışsa veya belgenin kapsadığı borc tutarı mirascılıktan cıkarılanın miras payının yarısını aşmıyorsa mirascılıktan cıkarılanın istemi uzerine cıkarma iptal olur.
A ’nın saklı payı terekenin ¼ ’une eşittir. Bu durumda M, A ’ya ¼ ’u, B ’ye terekenin ¾ ’unu bırakır. Bu ¼ ’un yarısını da torunlarına ozguler. Boylece X ve Y terekenin 1/8 ’ini alabilirler. Bunun yerine A mirastan da feragat edebilir ama bu sefer de alacaklıları zarara uğratma amacı olduğu icin alacaklılar bu işlemi iptal ettirebilirler. Aynı zamanda alacaklılar 6 ay icerisinde mirasın reddini dava edebilirler.