
VehhÂbîlik, Suudi Arabistan Krallığı ’nın mezhebi olarak bilinir. Muslumanların bazı ibadet ve uygulamalarına karşı geliştirilmiş fikirlerin bir sonucudur.
VehhÂbîlik; Vahhabîlik veya Vahabilik olarak da bilinen Selefi kokenli bir akımdır. 18. yuzyılda Suudi Arabistan ’da Muhammed bin AbdulvehhÂb tarafından ortaya atılan fikirlerin temelinde kurulmuştur. Dini ve siyasi bir hareket, akım veya mezheptir. Ortaya cıktığında İslam dunyasında geniş bir dini ve siyasi etki bırakmıştır. Adını, kurucusu Muhammed bin AbdulvehhÂb ’dan almıştır. Mensupları, “Muvahhidûn” (ehl-i tevhid), “Ehl-i hadis” ve “Selefiyye” gibi isimlerle anılmayı tercih etmiştir. Bircok İslam ulkesinde Vehhabîlikle doğrudan bağlantıları olmayan modernist dini gruplar, siyasal İslamcılar, radikaller, terorle ilişkilendirilen bazı gruplar bazı goruşleri ve eylemleri sebebiyle uluslararası basında ve politik cevrelerde “VehhÂbî” olarak adlandırılmaktadır. Osmanlı ’nın VehhÂbîlerler savaşından VehhÂbî oğretileri ve etkilerine kadar bircok bilgiyi makalemizde bulabilirsiniz.

(VehhÂbî yoneticiler...)
[h=3]VehhÂbîliğin Ortaya Cıkışı ve Yayılışı [/h]VehhÂbîliğin kurucusu, Arabistan ’ın Necd bolgesindeki Uyeyne ’de Hanbelî kadısının oğlu Muhammed bin AbdulvehhÂb ’dır. 1703 yılında dunyaya gelen AbdulvehhÂb, Mekke ve Medine ’de (Kutsal Topraklar) ilim tahsili gordu. Bir Basra seyahatinde katıldığı munazaralarda dile getirdiği tevhid inancı ile ilgili goruşleri bazı Âlimlerin tepkisine yol actı. Bu sebeple Necd ’e donmek zorunda kaldı. Burada da Uyeyne Emiri ile yaşadığı ihtilaf sebebiyle Hureymil ’da bulunan babasının yanına yerleşti. 1740 yılında babası oldu. Ardından “şirk” diye gorduğu bazı dinî uygulamalar icin bir akım başlattı. Hureymil ’da kendisine yonelik muhalif hareketler şiddetlenince tekrar Uyeyne ’ye dondu. Burada da ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Ardından 1745 yılında Suûd ailesinin hÂkimiyetindeki Dir ’iye kentine gitti. Dir‘iye Emiri Muhammed bin Suûd ’un yanında siyasi himaye gordu. Bu, AbdulvehhÂb icin onemli bir gelişme oldu. Emir Suûd ile AbdulvehhÂb, “Suûdî hÂkimiyetini desteklemesi” taahhudu uzerinde anlaştı. Buna gore, Suûd, VehhÂbî davasını yayma konusunda AbdulvehhÂb ’a her turlu yardımı yapmaya soz verdi. Boylece AbdulvehhÂb siyasî desteğe kavuştu ve guclu bir dini şahsiyetle ittifak yaptı.
Bu ittifak sayesinde Suûd ailesi, AbdulvehhÂb ’ın vefat ettiği 1792 yılına kadar Riyad, El-Harc ve Kasîm ’de hÂkimiyet kurdu. Ayrıca Necd ’deki bedevî kabileleri emirleri altına aldılar. 1795 ’te ise Ahs ’yı ele gecirdiler. 19. yuzyılın ilk yıllarından itibaren Suûdi-VehhÂbî ittifakı; kuzeyde Irak ve Suriye, guneyde Umman ve batıda Hicaz topraklarına doğru yayılma eğilimi gosterdi. 1801 ’de ittifak kuvvetlerinin Kerbel ’ya yaptığı baskının ardından 1803-1805 yılları arasında TÂif, Mekke ve Medine ele gecirildi. Osmanlı İmparatorluğu ’na bağlı Bağdat ve Şam eyaletlerinin kuvvetleri, Suûdî-VehhÂbî kuvvetlerinin Hicaz ’ı ele gecirmesine engel olamadı. Bunun uzerine, bolgede yeni ve onemli bir otorite olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı padişahı II. Mahmud tarafından VehhÂbîleri Hicaz ’dan cıkarmak icin gorevlendirildi. Mısır kuvvetleri, 1811 yılında harekete gecti. 1813 yılında Mekke ve Medine tekrar Osmanlı yonetimi altına alındı. Giderek guc kaybederek Dir‘iye ’ye kadar geri cekilen Suudî-VehhÂbî kuvvetleri, 1818 yılında Dir ’iye ’yi de kaybetti.
Savaştan kurtulan Suûd hanedanından Turkî bin Abdullah, Necd bolgesinde 1821 yılında yeniden faaliyete başlayarak, 1824 yılında Riyad ’ı geri aldı ve 1891 yılına kadar da Suûd emirliğini ve VehhÂbî devletini yeniden kurdu. VehhÂbî Âlimleri, Riyad ’ı tekrar merkez olarak kabul etmek zorunda kaldı. Cebelişemmer bolgesinde ortaya cıkan guclu emîr Muhammed b. Reşîd, Suûd ailesine karşı mucadeleyi surdurdu. Suûdîlerin 1891 ’de Riyad ’dan ayrılarak Kuveyt ’e yerleşmeleriyle VehhÂbîler siyasî destekten mahrum kaldı. 1902 yılında Abdulazîz bin Abdurrahman es-Suûd onderliğindeki kuvvetler Riyad ’ı tekrar ele gecirdi. VehhÂbîlik, Necd ’de tekrar etkin duruma geldi. 1912 yılından itibaren Necd kabilelerine mensup Bedevîleri, “hicre” adı verilen koy ve kasabalara yerleştiren ve dinî eğitim almalarını sağlayan İbn Suûd, Bedevilerden “İhvÂn” adı verilen askeri bir guc kurdu. Bu donemde Riyad ve cevresinde VehhÂbî-Suûdî hÂkimiyeti tekrar arttı. Osmanlı, fiilî durumu kabullenerek Mayıs 1914 ’te Necd ’e vilÂyet statusu verdi; Abdulazîz b. Abdurrahman ’ı vali olarak tayin etti.
Suûdiler, Birinci Dunya Savaşı şartlarında guclenmeye devam etti. Reşîdîler ve Şerif Huseyin kuvvetlerine karşı verdikleri mucadelelerde başarılı olan Suûdiler, 1920 ’li yıllarda Hicaz bolgesine hukmetmeye başladı. İbn Suûd ’un actığı cihat bayrağı altında 1930 ’lara kadar buyuk bir mucadele surdu. Sonunda Suudi Arabistan, bugunku sınırlarına ulaştı. Suûdilerin İngiltere ile yapılan antlaşmalar, İhvÂn kuvvetlerinin daha fazla harekÂt yapmasına izin vermiyordu. İhvÂn ’ın ileri gelenleri cihadı surdurmek istiyordu. Bunun uzerine İbn Suûd ’u, gayrimuslimlere ve Şiilere karşı hoşgorulu olmak, VehhÂbî prensiplerinin uygulanmasında yetersiz kalmakla suclayarak, isyan ettiler. Bu isyan, devlet gorevlisi Âlimlerin fetva desteği ve askerî tedbirlerle 1929 yılında bastırıldı. 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığı ’nın ilÂn edilmesiyle VehhÂbîlik bağımsız ve kalıcı devlet desteğine kavuştu. Bu devlet, halen varlığını surdurmektedir.
VehhÂbîlik, donemin konjonkturel faktorlerinin de etkisi ile Suûdiler arasında cok cabuk taraftar bulmuş, geniş bir alana yayılmıştır. Bunun bircok sebebi olmakla birlikte, Bedevîlerin hayat anlayışı ile uyumlu olması, ortaya cıktığı Necd bolgesinde Bedevîler arasında cehaletin, bid ’at ve hurafelerin iyice yaygınlaşmış olması en onemli etkenlerden biridir. Siyasal ve ekonomik hedeflerle tabana kolayca yayılmıştır. Osmanlı Devleti ’nin bolgeyi kontrol etmekte zorlanması, ceşitli ic ve dış sorunlara odaklanan Osmanlı devlet adamları ve Âlimlerinin VehhÂbîliğin bolgedeki gucunu fark etmekte gecikmesi de diğer siyasal etkenler arasında yer alır.

[h=3]VehhÂbîliğin Doktrinleri ve İnancları [/h]VehhÂbîliğin kurucusu AbdulvehhÂb, kendi ulkesinde ve gittiği diğer ulkelerde karşılaştığı bazı dini, hukuki ve idari uygulamaları yanlış olarak goruyordu. Kendi fikirlerine ters inanışları ve ibadetleri “cehalet” olarak nitelendiriyordu. Bunlara karşı verdiği mucadelede tevhid inancının teşkil ettiği “ıslah” fikrini ortaya attı ve gittiği yerlerde uygulamaya başladı. AbdulvehhÂb ’ın fikir ve doktrinlerinden bazıları şunlardır;
Allah ’ın Âlemin yaratılışı ve idare edilişi sıfatlarına iman (tevhid-i rubûbiyet), Allah ’a ibadet, Allah ’tan korkmak ve rahmet umidi (tevhid-i ulûhiyet), Allah ’ın isim ve sıfatlarını tanımak (tevhid-i esma); tevhid inancı icin yeterlidir.
Tevhid kelimesini (Lailaheillallah) soylemek, Allah ’tan başka tapınılan şeyleri tanıdıkca anlamı yoktur.
Şefaat sadece Allah ’ın izniyle ahrette gercekleşir. Hz. Muhammed (sav) dahil hic kimse doğrudan şefaat yetkisine sahip değildir.
Âlemin yaratılışı ve idare edilişi gibi vasıflar sadece Allah ’a aittir.
Hz. Muhammed ’in (sav), sahabelerin, Âlimlerin ve veli kulların ruhlarından dunyada şefaat beklemek şirktir.
Duaların kabulu icin Hz. Muhammed (sav) ve diğer veli kulları aracı kılma (tevessul) sakıncalıdır. Tevessul, Cahiliye donemindeki putları aracı kılmaya benzer ve şirk tehlikesi vardır.
Turbe ve mezar ziyaretlerinde namaz kılma, dua ve niyazda bulunma, olmuş bir şahsı (peygamber bile olsa) şefaatci veya aracı kılma şirktir.
Olmuş şeyh ile irtibat kurma (rabıta), ondan yardım isteme (istimdad) gibi tarikat gelenekleri tevhid-i ulûhiyete zarar verir.
Tasavvufî cıkarım ve cozum (istidlÂl) yolu olan mukÂşefe (ilahi sırlara vakıf olma) guvenilmez bir metottur. Bir murşide bağlanarak dinî hayat yaşamak şirke goturebilir.
Şiiler (Şia); Ehl-i Beyt ile onların makam ve turbelerine gosterdikleri olcusuz saygı (tÂzim) ve onlardan yardım dileme uygulamaları, bazı sahabeleri lanetlemeleri, sahih sunneti reddetmeleri sebebiyle dinden cıkmıştır (irtidad kufru).
Allah ’tan başkası adına kurban kesme veya yemin etme, riya, nazarlık, muska takma, resim ve heykel yapma şirktir.
Kelime-i Şahadet ’le ifade edilen tevhid inancı, mutlaka amellerle hayata yansımalıdır. İman ile amel bir butundur. Şirke yol acan amellerden sakınmayanlar, bid‘atlardan kacınmayanlar gercek mumin değildir.
Bid ’atlar, mucadele edilmesi gereken bir sapmadır.
Kur ’an-ı Kerim ve Sunnet ’te yer almayan ve sonradan ortaya cıkan dinî inanc ve ameller bid‘attır.
Tarikatlar ve tasavvuf, sonradan ortaya cıktığı icin bid‘attır.
KelÂm ve felsefe metotlarıyla dinî konuların ele alınması bid‘attır.
Turbe inşa etmek, mescit veya camilere kubbe ve yuksek minareler yapmak, iclerini suslemek de bid‘attır.
Sunnet ve nafile namazlar kılmak bid ’attır.
Buyuculere, muneccimlere ve falcılara inanmak bid ’attır.
Hz. Muhammed ’in (sav) anısını yuceltmek, Hırka-ı Şerif ve Sakal-ı Şerif ziyaretleri bid ’attır.
Hz. Peygamber ’in (sav) doğumunu ve diğer kandil gecelerini kutlamak, Kur ’an-ı Kerim ve hadislerde bulunmayan dua ve zikirleri tekrarlamak, Kur ’an ’ı makam ve nağme ile okumak, mevlid okutmak, tespih kullanmak bid‘attır.
Tutun ve kahve haramdır.
İyiliği emretme ve kotulukten men etme prensibini Âlim, Âdil, guc ve otorite sahibi Musluman bir yonetici uygulayabilir. Boyle bir imama biat etmek butun Muslumanların gorevidir
İnsanlar şirk ve bid‘attan vazgecmiyorsa gerekirse savaşla fesat ortadan kaldırılmalıdır.

(VehhÂbîliğin yayıldığı donemde Suudilerin bir deve kervanı - 1915)
[h=4]VehhÂbîliğin Etkileri [/h]VehhÂbîlik, ortaya cıktığı gunden bugune kadar İslam dunyasında olumlu ve olumsuz bircok goruşun ve tartışmanın odağında olmuş bir akımdır. Muslumanların buyuk bir bolumunun değer verdiği hak mezhepler, tarikatlar, turbe ve kabir ziyaretleri ve mevlid gibi olguları reddetmeleri ve bid ’at saymaları; karşı goruşteki Muslumanları muşrik olarak gormeleri ve Muslumanlarla savaşmaları en cok eleştiri aldıkları konuların başında gelir. Ayrıca, Kur ’an-ı Kerim ’i keyfî yorumlamak, Hz. Peygamber ’in (sav) şahs-ı mÂnevîsine saygısızlık etmekle suclanmış; Âlimleri ve veli kulları hice sayan fikirleri sebebiyle Muslumanların buyuk tepkisini cekmişlerdir. Aşırıya kacan ithamları, suclamaları sebebiyle de donemin unlu Âlimlerinden bircok reddiye ve tenkit almışlardır. Bu sebeple VehhÂbîlik, Suudi Arabistan dışındaki İslam ulkelerinde yaşayan Muslumanlar tarafından rağbet gormemiştir. Mısır, Hindistan ve Afrika ’da az sayıda taraftarları vardır.
Bunun yanında, VehhÂbîlerin Muslumanları taklit ve hurafelerden kurtarmak, dinde reform gercekleştirmek, geri kalmışlığı aşmak amacına yonelik ilmî, fikrî ve edebî calışmaları 19. yuzyıl sonları ve 20. yuzyıl başlarında reformist İslamcılardan destek gormuştur. Bazı İslam ulkelerindeki yenilikci akımlar veya gruplar VehhÂbîlikle ilişkilendirilse de, bu iddialar, fikrî ve amelî olarak doğrulayacak kanıtlara dayandırılamamıştır.

(Medine'deki Mescid-i Nebevi'nin hemen yanındaki Cennet'ul Baki'de bulunan ve Osmanlı'nın ozenle koruduğu yuzlerce sahabe kabri, VehhÂbîler tarafından yok edildi. Burada hangi sahabelerin bulunduğu tam olarak bilinmiyor. Yeşil kubbeli yerde Hz. Muhammed'in (sav) kabri bulunuyor.)
[h=4]Bunları Biliyor Musunuz? [/h]
İslam tarihi boyunca benzeri pek cok fikir ortaya cıkmasına rağmen VehhÂbîlik kadar kolay yayılan ve siyasal boyut kazanan başka bir fikir akımı gorulmemiştir.
1999-2009 yılları arasındaki Cecenlerin bağımsızlık mucadelesinde Orta Asya ulkelerindeki rejim karşıtı dini ve siyasi hareketler icin “Vehhabî” ismi kullanılmıştır. Ancak bu gruplarla Vehhabîlerin alakası yoktur.
VahhÂbîler, 19. yuzyılın başlarından 1930 ’lu yıllara kadar tutun ve kahveyi yasaklamış; bu maddeleri acıktan tuketenlere had cezası uygulamış; tutun ticareti ve kahvehane işletmeciliği yasaklamıştır.
Muhammed b. AbdulvehhÂb, klasik Ehl-i Hadîs (Hanbeliyye ve Selefiyye) cizgisine bağlıdır. KitÂbu ’t-Tevĥîd başta olmak uzere eserlerinde İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye ’nin kitaplarından alıntılar yapmıştır.
AbdulvehhÂb ’dan sonra VehhÂbîlik, 4 oğlu, torunları ve oğrencileri tarafından geliştirilmiştir. KitÂbu ’t-Tevĥîd uzerine yazdıkları şerhler, VehhÂbî duşuncesinin en onemli urunleridir.
VehhÂbîler, Osmanlı Devleti ’yle yaptıkları savaşın etkisiyle Osmanlı-Mısır guclerini kÂfir ilan etmiştir. Osmanlı kuvvetlerine yardımda bulunanları da kÂfir olarak nitelendirmişlerdir.
VehhÂbîlik inancı gereği, Kutsal Topraklar başta olmak uzere Suudi Arabistan topraklarındaki bircok turbe ve mezar yıkılmış; sahabe mezarları da dahil olmak uzere binlerce mezar tahrip edilmiştir.
Medine ’de Hz. Muhammed ’in (sav) kabrinin yanında bulunan Cennet ’ul Baki adı verilen kabristanda Osmanlı Devleti tarafından yaptırılan sahabe turbeleri, VahhÂbîler tarafından yıkılmıştır. Cennet ’ul Baki ’deki 7 binin uzerinde sahabe kabrinin tahrip edildiği belirtiliyor.
Unlu İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence, VehhÂbî Abdulaziz bin Suûd ile işbirliği yaparak Arapları Osmanlı ’ya karşı kışkırttı ve isyan başlattı. Emrindeki İngiliz ajanları ve Arap askerleri ile Osmanlı kuvvetlerini zarara uğrattı. Kudus ve Şam ’ın duşmesinde rol oynadı.


(VehhÂbî yoneticiler...)
[h=3]VehhÂbîliğin Ortaya Cıkışı ve Yayılışı [/h]VehhÂbîliğin kurucusu, Arabistan ’ın Necd bolgesindeki Uyeyne ’de Hanbelî kadısının oğlu Muhammed bin AbdulvehhÂb ’dır. 1703 yılında dunyaya gelen AbdulvehhÂb, Mekke ve Medine ’de (Kutsal Topraklar) ilim tahsili gordu. Bir Basra seyahatinde katıldığı munazaralarda dile getirdiği tevhid inancı ile ilgili goruşleri bazı Âlimlerin tepkisine yol actı. Bu sebeple Necd ’e donmek zorunda kaldı. Burada da Uyeyne Emiri ile yaşadığı ihtilaf sebebiyle Hureymil ’da bulunan babasının yanına yerleşti. 1740 yılında babası oldu. Ardından “şirk” diye gorduğu bazı dinî uygulamalar icin bir akım başlattı. Hureymil ’da kendisine yonelik muhalif hareketler şiddetlenince tekrar Uyeyne ’ye dondu. Burada da ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Ardından 1745 yılında Suûd ailesinin hÂkimiyetindeki Dir ’iye kentine gitti. Dir‘iye Emiri Muhammed bin Suûd ’un yanında siyasi himaye gordu. Bu, AbdulvehhÂb icin onemli bir gelişme oldu. Emir Suûd ile AbdulvehhÂb, “Suûdî hÂkimiyetini desteklemesi” taahhudu uzerinde anlaştı. Buna gore, Suûd, VehhÂbî davasını yayma konusunda AbdulvehhÂb ’a her turlu yardımı yapmaya soz verdi. Boylece AbdulvehhÂb siyasî desteğe kavuştu ve guclu bir dini şahsiyetle ittifak yaptı.
Bu ittifak sayesinde Suûd ailesi, AbdulvehhÂb ’ın vefat ettiği 1792 yılına kadar Riyad, El-Harc ve Kasîm ’de hÂkimiyet kurdu. Ayrıca Necd ’deki bedevî kabileleri emirleri altına aldılar. 1795 ’te ise Ahs ’yı ele gecirdiler. 19. yuzyılın ilk yıllarından itibaren Suûdi-VehhÂbî ittifakı; kuzeyde Irak ve Suriye, guneyde Umman ve batıda Hicaz topraklarına doğru yayılma eğilimi gosterdi. 1801 ’de ittifak kuvvetlerinin Kerbel ’ya yaptığı baskının ardından 1803-1805 yılları arasında TÂif, Mekke ve Medine ele gecirildi. Osmanlı İmparatorluğu ’na bağlı Bağdat ve Şam eyaletlerinin kuvvetleri, Suûdî-VehhÂbî kuvvetlerinin Hicaz ’ı ele gecirmesine engel olamadı. Bunun uzerine, bolgede yeni ve onemli bir otorite olan Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı padişahı II. Mahmud tarafından VehhÂbîleri Hicaz ’dan cıkarmak icin gorevlendirildi. Mısır kuvvetleri, 1811 yılında harekete gecti. 1813 yılında Mekke ve Medine tekrar Osmanlı yonetimi altına alındı. Giderek guc kaybederek Dir‘iye ’ye kadar geri cekilen Suudî-VehhÂbî kuvvetleri, 1818 yılında Dir ’iye ’yi de kaybetti.
Savaştan kurtulan Suûd hanedanından Turkî bin Abdullah, Necd bolgesinde 1821 yılında yeniden faaliyete başlayarak, 1824 yılında Riyad ’ı geri aldı ve 1891 yılına kadar da Suûd emirliğini ve VehhÂbî devletini yeniden kurdu. VehhÂbî Âlimleri, Riyad ’ı tekrar merkez olarak kabul etmek zorunda kaldı. Cebelişemmer bolgesinde ortaya cıkan guclu emîr Muhammed b. Reşîd, Suûd ailesine karşı mucadeleyi surdurdu. Suûdîlerin 1891 ’de Riyad ’dan ayrılarak Kuveyt ’e yerleşmeleriyle VehhÂbîler siyasî destekten mahrum kaldı. 1902 yılında Abdulazîz bin Abdurrahman es-Suûd onderliğindeki kuvvetler Riyad ’ı tekrar ele gecirdi. VehhÂbîlik, Necd ’de tekrar etkin duruma geldi. 1912 yılından itibaren Necd kabilelerine mensup Bedevîleri, “hicre” adı verilen koy ve kasabalara yerleştiren ve dinî eğitim almalarını sağlayan İbn Suûd, Bedevilerden “İhvÂn” adı verilen askeri bir guc kurdu. Bu donemde Riyad ve cevresinde VehhÂbî-Suûdî hÂkimiyeti tekrar arttı. Osmanlı, fiilî durumu kabullenerek Mayıs 1914 ’te Necd ’e vilÂyet statusu verdi; Abdulazîz b. Abdurrahman ’ı vali olarak tayin etti.
Suûdiler, Birinci Dunya Savaşı şartlarında guclenmeye devam etti. Reşîdîler ve Şerif Huseyin kuvvetlerine karşı verdikleri mucadelelerde başarılı olan Suûdiler, 1920 ’li yıllarda Hicaz bolgesine hukmetmeye başladı. İbn Suûd ’un actığı cihat bayrağı altında 1930 ’lara kadar buyuk bir mucadele surdu. Sonunda Suudi Arabistan, bugunku sınırlarına ulaştı. Suûdilerin İngiltere ile yapılan antlaşmalar, İhvÂn kuvvetlerinin daha fazla harekÂt yapmasına izin vermiyordu. İhvÂn ’ın ileri gelenleri cihadı surdurmek istiyordu. Bunun uzerine İbn Suûd ’u, gayrimuslimlere ve Şiilere karşı hoşgorulu olmak, VehhÂbî prensiplerinin uygulanmasında yetersiz kalmakla suclayarak, isyan ettiler. Bu isyan, devlet gorevlisi Âlimlerin fetva desteği ve askerî tedbirlerle 1929 yılında bastırıldı. 1932 yılında Suudi Arabistan Krallığı ’nın ilÂn edilmesiyle VehhÂbîlik bağımsız ve kalıcı devlet desteğine kavuştu. Bu devlet, halen varlığını surdurmektedir.
VehhÂbîlik, donemin konjonkturel faktorlerinin de etkisi ile Suûdiler arasında cok cabuk taraftar bulmuş, geniş bir alana yayılmıştır. Bunun bircok sebebi olmakla birlikte, Bedevîlerin hayat anlayışı ile uyumlu olması, ortaya cıktığı Necd bolgesinde Bedevîler arasında cehaletin, bid ’at ve hurafelerin iyice yaygınlaşmış olması en onemli etkenlerden biridir. Siyasal ve ekonomik hedeflerle tabana kolayca yayılmıştır. Osmanlı Devleti ’nin bolgeyi kontrol etmekte zorlanması, ceşitli ic ve dış sorunlara odaklanan Osmanlı devlet adamları ve Âlimlerinin VehhÂbîliğin bolgedeki gucunu fark etmekte gecikmesi de diğer siyasal etkenler arasında yer alır.

[h=3]VehhÂbîliğin Doktrinleri ve İnancları [/h]VehhÂbîliğin kurucusu AbdulvehhÂb, kendi ulkesinde ve gittiği diğer ulkelerde karşılaştığı bazı dini, hukuki ve idari uygulamaları yanlış olarak goruyordu. Kendi fikirlerine ters inanışları ve ibadetleri “cehalet” olarak nitelendiriyordu. Bunlara karşı verdiği mucadelede tevhid inancının teşkil ettiği “ıslah” fikrini ortaya attı ve gittiği yerlerde uygulamaya başladı. AbdulvehhÂb ’ın fikir ve doktrinlerinden bazıları şunlardır;
Allah ’ın Âlemin yaratılışı ve idare edilişi sıfatlarına iman (tevhid-i rubûbiyet), Allah ’a ibadet, Allah ’tan korkmak ve rahmet umidi (tevhid-i ulûhiyet), Allah ’ın isim ve sıfatlarını tanımak (tevhid-i esma); tevhid inancı icin yeterlidir.
Tevhid kelimesini (Lailaheillallah) soylemek, Allah ’tan başka tapınılan şeyleri tanıdıkca anlamı yoktur.
Şefaat sadece Allah ’ın izniyle ahrette gercekleşir. Hz. Muhammed (sav) dahil hic kimse doğrudan şefaat yetkisine sahip değildir.
Âlemin yaratılışı ve idare edilişi gibi vasıflar sadece Allah ’a aittir.
Hz. Muhammed ’in (sav), sahabelerin, Âlimlerin ve veli kulların ruhlarından dunyada şefaat beklemek şirktir.
Duaların kabulu icin Hz. Muhammed (sav) ve diğer veli kulları aracı kılma (tevessul) sakıncalıdır. Tevessul, Cahiliye donemindeki putları aracı kılmaya benzer ve şirk tehlikesi vardır.
Turbe ve mezar ziyaretlerinde namaz kılma, dua ve niyazda bulunma, olmuş bir şahsı (peygamber bile olsa) şefaatci veya aracı kılma şirktir.
Olmuş şeyh ile irtibat kurma (rabıta), ondan yardım isteme (istimdad) gibi tarikat gelenekleri tevhid-i ulûhiyete zarar verir.
Tasavvufî cıkarım ve cozum (istidlÂl) yolu olan mukÂşefe (ilahi sırlara vakıf olma) guvenilmez bir metottur. Bir murşide bağlanarak dinî hayat yaşamak şirke goturebilir.
Şiiler (Şia); Ehl-i Beyt ile onların makam ve turbelerine gosterdikleri olcusuz saygı (tÂzim) ve onlardan yardım dileme uygulamaları, bazı sahabeleri lanetlemeleri, sahih sunneti reddetmeleri sebebiyle dinden cıkmıştır (irtidad kufru).
Allah ’tan başkası adına kurban kesme veya yemin etme, riya, nazarlık, muska takma, resim ve heykel yapma şirktir.
Kelime-i Şahadet ’le ifade edilen tevhid inancı, mutlaka amellerle hayata yansımalıdır. İman ile amel bir butundur. Şirke yol acan amellerden sakınmayanlar, bid‘atlardan kacınmayanlar gercek mumin değildir.
Bid ’atlar, mucadele edilmesi gereken bir sapmadır.
Kur ’an-ı Kerim ve Sunnet ’te yer almayan ve sonradan ortaya cıkan dinî inanc ve ameller bid‘attır.
Tarikatlar ve tasavvuf, sonradan ortaya cıktığı icin bid‘attır.
KelÂm ve felsefe metotlarıyla dinî konuların ele alınması bid‘attır.
Turbe inşa etmek, mescit veya camilere kubbe ve yuksek minareler yapmak, iclerini suslemek de bid‘attır.
Sunnet ve nafile namazlar kılmak bid ’attır.
Buyuculere, muneccimlere ve falcılara inanmak bid ’attır.
Hz. Muhammed ’in (sav) anısını yuceltmek, Hırka-ı Şerif ve Sakal-ı Şerif ziyaretleri bid ’attır.
Hz. Peygamber ’in (sav) doğumunu ve diğer kandil gecelerini kutlamak, Kur ’an-ı Kerim ve hadislerde bulunmayan dua ve zikirleri tekrarlamak, Kur ’an ’ı makam ve nağme ile okumak, mevlid okutmak, tespih kullanmak bid‘attır.
Tutun ve kahve haramdır.
İyiliği emretme ve kotulukten men etme prensibini Âlim, Âdil, guc ve otorite sahibi Musluman bir yonetici uygulayabilir. Boyle bir imama biat etmek butun Muslumanların gorevidir
İnsanlar şirk ve bid‘attan vazgecmiyorsa gerekirse savaşla fesat ortadan kaldırılmalıdır.

(VehhÂbîliğin yayıldığı donemde Suudilerin bir deve kervanı - 1915)
[h=4]VehhÂbîliğin Etkileri [/h]VehhÂbîlik, ortaya cıktığı gunden bugune kadar İslam dunyasında olumlu ve olumsuz bircok goruşun ve tartışmanın odağında olmuş bir akımdır. Muslumanların buyuk bir bolumunun değer verdiği hak mezhepler, tarikatlar, turbe ve kabir ziyaretleri ve mevlid gibi olguları reddetmeleri ve bid ’at saymaları; karşı goruşteki Muslumanları muşrik olarak gormeleri ve Muslumanlarla savaşmaları en cok eleştiri aldıkları konuların başında gelir. Ayrıca, Kur ’an-ı Kerim ’i keyfî yorumlamak, Hz. Peygamber ’in (sav) şahs-ı mÂnevîsine saygısızlık etmekle suclanmış; Âlimleri ve veli kulları hice sayan fikirleri sebebiyle Muslumanların buyuk tepkisini cekmişlerdir. Aşırıya kacan ithamları, suclamaları sebebiyle de donemin unlu Âlimlerinden bircok reddiye ve tenkit almışlardır. Bu sebeple VehhÂbîlik, Suudi Arabistan dışındaki İslam ulkelerinde yaşayan Muslumanlar tarafından rağbet gormemiştir. Mısır, Hindistan ve Afrika ’da az sayıda taraftarları vardır.
Bunun yanında, VehhÂbîlerin Muslumanları taklit ve hurafelerden kurtarmak, dinde reform gercekleştirmek, geri kalmışlığı aşmak amacına yonelik ilmî, fikrî ve edebî calışmaları 19. yuzyıl sonları ve 20. yuzyıl başlarında reformist İslamcılardan destek gormuştur. Bazı İslam ulkelerindeki yenilikci akımlar veya gruplar VehhÂbîlikle ilişkilendirilse de, bu iddialar, fikrî ve amelî olarak doğrulayacak kanıtlara dayandırılamamıştır.

(Medine'deki Mescid-i Nebevi'nin hemen yanındaki Cennet'ul Baki'de bulunan ve Osmanlı'nın ozenle koruduğu yuzlerce sahabe kabri, VehhÂbîler tarafından yok edildi. Burada hangi sahabelerin bulunduğu tam olarak bilinmiyor. Yeşil kubbeli yerde Hz. Muhammed'in (sav) kabri bulunuyor.)
[h=4]Bunları Biliyor Musunuz? [/h]
İslam tarihi boyunca benzeri pek cok fikir ortaya cıkmasına rağmen VehhÂbîlik kadar kolay yayılan ve siyasal boyut kazanan başka bir fikir akımı gorulmemiştir.
1999-2009 yılları arasındaki Cecenlerin bağımsızlık mucadelesinde Orta Asya ulkelerindeki rejim karşıtı dini ve siyasi hareketler icin “Vehhabî” ismi kullanılmıştır. Ancak bu gruplarla Vehhabîlerin alakası yoktur.
VahhÂbîler, 19. yuzyılın başlarından 1930 ’lu yıllara kadar tutun ve kahveyi yasaklamış; bu maddeleri acıktan tuketenlere had cezası uygulamış; tutun ticareti ve kahvehane işletmeciliği yasaklamıştır.
Muhammed b. AbdulvehhÂb, klasik Ehl-i Hadîs (Hanbeliyye ve Selefiyye) cizgisine bağlıdır. KitÂbu ’t-Tevĥîd başta olmak uzere eserlerinde İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye ’nin kitaplarından alıntılar yapmıştır.
AbdulvehhÂb ’dan sonra VehhÂbîlik, 4 oğlu, torunları ve oğrencileri tarafından geliştirilmiştir. KitÂbu ’t-Tevĥîd uzerine yazdıkları şerhler, VehhÂbî duşuncesinin en onemli urunleridir.
VehhÂbîler, Osmanlı Devleti ’yle yaptıkları savaşın etkisiyle Osmanlı-Mısır guclerini kÂfir ilan etmiştir. Osmanlı kuvvetlerine yardımda bulunanları da kÂfir olarak nitelendirmişlerdir.
VehhÂbîlik inancı gereği, Kutsal Topraklar başta olmak uzere Suudi Arabistan topraklarındaki bircok turbe ve mezar yıkılmış; sahabe mezarları da dahil olmak uzere binlerce mezar tahrip edilmiştir.
Medine ’de Hz. Muhammed ’in (sav) kabrinin yanında bulunan Cennet ’ul Baki adı verilen kabristanda Osmanlı Devleti tarafından yaptırılan sahabe turbeleri, VahhÂbîler tarafından yıkılmıştır. Cennet ’ul Baki ’deki 7 binin uzerinde sahabe kabrinin tahrip edildiği belirtiliyor.
Unlu İngiliz ajanı Thomas Edward Lawrence, VehhÂbî Abdulaziz bin Suûd ile işbirliği yaparak Arapları Osmanlı ’ya karşı kışkırttı ve isyan başlattı. Emrindeki İngiliz ajanları ve Arap askerleri ile Osmanlı kuvvetlerini zarara uğrattı. Kudus ve Şam ’ın duşmesinde rol oynadı.