
Bilimsel acıdan gelişmiş olan milletlerin ekonomik ve kulturel acıdan da geliştikleri, siyasî zeminde soz sahibi oldukları bilinen bir gercektir. Bilimsel buluşlardan yararlanabilen ulkeler, vatandaşlarının gelir seviyelerini yukseltmekte ve onlar icin daha mureffeh bir hayat imkanı sağlamaktadırlar. Bu gercekler dolayısıyla cağımız genellikle bilim cağı diye nitelendirilir. Bilimsel bakımdan gelişmek, bilimle ilgili kurumsal ortamın niteliğinden cok bilim dili olarak gelişmiş bir dile sahip olmaya bağlıdır. Bir milletin dili, her turlu fikir ve duşunceleri butun ayrıntılarıyla ifade edebilecek bir zenginlikte değilse, o milletin bilimde ilerlemesi mumkun değildir. Gelişmiş ve zengin bir dil, her bilim dalının eğitim ve oğretiminde de buyuk kolaylıklar sağlar.
Bilim dili, butun bilim dallarının araştırılmasında, eğitim ve oğretiminde kullanılabilen, bunun icin gerekli terimlere ve zengin bir kelime kadrosuna sahip olan dildir. "Bilim dili en basit tanımı ile bir dilin genel kultur dilinden az cok ayrılan, ceşitli bilim dallarının, teknik ve sanat alanlarının gerekli kıldığı soz varlığını, uslûp ve anlatım ozelliklerini ve terim ihtiyacını karşılayabilen bir dil demektir. Her bilim dalının dildeki genel kavramlar dışında ozel kavramların karşılığı olan bir hayli terime de ihtiyacı olduğu icin bilim dili bir bakıma "kultur dili + terimlerin oluşturduğu ozel bir dil" olarak da tanımlanabilir." (Korkmaz, 2001; s.7-19) Bir dilin bilim dili sayılabilmesi icin, o dille ceşitli bilim dallarına ait araştırmaların, incelemelerin yapılabilmesi, bunlara ait sonucların, yorum ve değerlendirmelerin en ince ayrıntılarına kadar ifade edilebilmesi; dilde butun bilim dalları icin gerekli terimlerin bulunması, ceşitli fikir ve duşunceleri anlatan kavramları karşılayabilecek işlekliğe ve kelime kadrosuna sahip olması gerekir. Her dilin insan duygu ve duşuncelerini ifade etme vasıtaları ve sistemi farklıdır. Bu yuzden bir dilin diğer bir dile oranla ustun olduğunu iddia etmek gerceklere aykırıdır. Bir dildeki kelimelerin sayı bakımından fazlalığı veya sadece yapım ve cekim eklerinin cokluğu yahut soz dizimi ozellikleri o dilin başka bir dile ustun olduğunu ortaya koymaz. Hic bir dil başlangıcta tam bir bilim dili halinde doğmamıştır. Ancak işlenmiş veya işlenmemiş; işlenerek bilim dili, kultur dili, edebî dil haline gelmiş veya gelememiş dillerden soz edilebilir. Yani dilleri işlenmislikleri bakımından kıyaslayabiliriz. Yazı dili, bilim dili olarak kullanılmış, bu sayede gelişmiş olan diller zamanla daha zengin bir dil ozelliği kazanırlar. Yazı dili haline gelmiş bir dil, zamanla edebiyat dili, kultur dili, bilim dili olarak kullanılır ve işlenirse zenginleşir.
Bir milletin butun tarihi boyunca edindiği kulturu, değer yargılarını ve hayat tecrubelerini sinesinde toplayan, onu koruyan ve yaşatan "kutsal bir hazine" olan dil, sadece iletişim aracı olarak duşunulmemelidir. iletişim aracı olma niteliği yanında dilin hem fert ve hem de millet icin daha onemli olan yonu kulturel kimliği belirleyici ve koruyucu olan yonudur. Milletin ic dunyasını, ruhunu yansıtan dil, kişilerin mensubiyetlerinin, milletlerine olan bağlılıklarının da belirleyicisidir. Kişiyle kendi milleti arasındaki en sağlam bağ dildir. Kendi milletine bağlılığının devamı, anadilin bilincli bir şekilde yeterince oğrenilmesi ve kullanılabilmesi ile mumkundur. "Toplumun millet olarak yaşayıp devam edebilmesi de buna bağlıdır. Eğitim bu sonucu sağlıyorsa millet devam eder; sağlamıyorsa cozulur. Ekonomik başarılarla zenginleşmiş fertler, millî dil ve kultur bilinci taşımadıkları takdirde, başka devletlerin uydusu olmayı rahatlıkla isteyebilirler, yabancı bir dil ve kulturu hic kaygı duymadan kendi dil ve kulturlerinin onune gecirebilirler." (Ercilasun, 2000; s.203-207)
Ataturk, bu gercekleri su sozlerle dile getirmektedir: "Millî his ile dil arasındaki bağ cok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkisÂfinda başlıca muessirdir. Turk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin."
Her ceşit bilim dalında eğitim ve oğretimin ana dille yapılması bilimde ilerleme icin temel şarttır. Yabancı dille yapılan bir eğitimle bilimde ilerlemek, gelişmek, yaratıcı olmak mumkun değildir. "Yaratıcılık kişinin, ulusun ve toplumun en derinliklerinden gelen bir guctur. Bu gucun gelişmesindeki en onemli etken ise, kişiliğin ve kulturun derinliklerinden gelen serbest cağrışımı destekleyecek olan anadildir." (Sinanoğlu, 1999; s.88)
İcinde anlaşılmayan bir kelime bulunan cumleleri bile oğrenciler algılayamadıkları icin ezberleme yoluna gitmekte; o cumledeki fikir veya duşunceyi kendi cumleleri ile ifade edememektedirler. Bir tek kelimenin bile anlaşılmaması, cumlenin butunuyle anlaşılmamasına yol acmaktadır. Sonucta duşunmeyen, kavramayan, anlamayan; anlamadıkları icin de anlatamayan, konu hakkında kendilerine ait duşunce ve goruşleri oluşmayan, yorum ve değerlendirme yapamayan, ureticilikleri ve yaratıcılıkları bulunmayan; sadece ve sadece ezberleme yoluna baş vuran oğrenciler ortaya cıkar. Anlaşılmayan bir kelime yuzunden cumleyi kavramayan, ezberciliğe yonelen oğrencinin, tamamen yabancı dille yapılan bir eğitim ve oğretim sonunda yaratıcı ve uretici olması, bilime katkı sağlaması ne kadar beklenebilir'
"Eğitim, buyuk olcude, dil aracılığı ile bilgi, tecrube ve değerler aktarma sureci olduğuna gore, iletişim aracı olan dilin bu sureci kolaylaştırması ya da zorlaştırması mumkundur. oğrencinin ilk kez karşılaştığı bir terim, eğer onun zihninde yakın anlamları uyandırabiliyor, ana dilindeki bilgi ve sezgileri ile ilişki kurma olanakları veriyorsa oğrenme işlemi kolaylaşacaktır." (Şahin, 1994; s.199)
Milletimizin zaman zaman eğitim dili olarak Turkce dışındaki dilleri kullanmış olması veya aydınlarımızın yabancı dillere meyletmiş olmaları, "dil felsefecilerinin cozuluş sebebi saydıkları ezbere goren, ezbere duşunen nesiller yetişmesine yol acmış ve bunun faturası milletimiz tarafından ağır bedellerle odenmiştir. Bunun sonucunda kendi tarihine yabancı, kendi varlığı ve hayatı uzerinde duşunemeyen, fikir uretemeyen ve dolayısıyla kendi felsefesini yaratamayan aydın; bilim ve duşunce birikiminden yararlanamayan, yaratıcılık ve ozgunluk yeteneği kaybolmuş nesiller ortaya cıkmıştır. (Korkmaz, 2000; s.319-326) Daha sonra da Turkcenin bilim dili olamayacağı iddiaları ortaya atılmış; kendi ulkemizde bile dilimiz ikinci plana duşurulmuştur. Bu ulkenin en zeki ve en seckin cocukları kendi okullarımızda yabancı dille eğitim yuzunden hazırlık sınıflarında bilimden uzaklaştırılmaktadır. Henuz Turkceyi yeterince oğrenmemiş geleceğimizin teminatı olan bu genc dimağlar yabancı dillerin grameri, kelimeleri ve terminolojisi ile uğraştırılmakta; oğrenme, duşunme ve uretmeleri adeta engellenmektedir. Bu kuşakların aldıkları eğitim dolayısıyla aşağılık duygusuna kapılmaları, kendi kulturlerine yabancılaşmaları, yabancı kulturlerin hayranı olarak yetişmeleri tabiî bir sonuc olacaktır.
Osmanlılarda cok yaygın olarak yurutulen din eğitiminin medreselerde Arapca ile yapılması, bu eğitimi alanların zamanla eserlerini Arapca ile yazmalarına ve Turkce yazılan eserlerde de ağır bir dil kullanılmasına yol acmış, dinî konularda ortaya konan cok sayıdaki telif eserin tercume veya taklit duzeyinde kalmasına, en azından dilleri dolayısıyla toplumun dinî eğitimine katkı sağlayamamasına yol acmıştır. Bu eserlerden faydalanma şansı kaybolan halkımızı dinî konularda eğitme gorevini bazı cıkar grupları veya yarı cahil insanlar ellerine gecirmiş, dinî kurumlar bozulmuş, ceşitli yanlış değerler dinin yerini tutmaya başlamıştır. Toplumun ahlakî ve kulturel yonden cozulmesi ve bozulması dolayısıyla Osmanlı devleti daha hızlı bir şekilde zayıflamış ve yıkılmıştır.
Cunku "oğretimin yabancı bir dilde yapılışı ceşitli meslek erbabı ile kendilerine hizmet goturmekle gorevli oldukları kişiler arasındaki mesafeyi buyutur, aralarında anlaşma imkan ve olculerini zayıflatır. Yabancı bir dille bir meslek edinmeğe calışmak cok buyuk bir cabayı gerektirir. Ancak bir meslek edinmiş kimsenin mesleğine ilişkin yabancı dil bilgisini edinmesi kolaydır." (Sayılı, 1994; s.542)
Hikmet Bayur'un İngilizlerin egemenlikleri altındaki Hindistan'da uyguladıkları eğitim politikasına ait tespitlerinin bir kısmı şunlardır:
" İlkoğretimi yerli dillerle, orta ve yuksek oğrenimi İngilizce ile yaptırmak ve boylece:
1- Anadilin yahut millî dilin gelişmesini onlemek ;
2- Yabancı dille eğitim yapmanın gucluğunden faydalanarak genc yerli cocukların kafa teşekkullerini geciktirmek, onları ders konularını anlamadan ve sindirmeden ezberlemeye mecbur etmek;
3- İngiliz dili ve edebiyatının seckin ornekleri ile beyinleri, İngiliz kultur ve medeniyeti lehine yıkamak, yerlilerde eksiklik duygularını geliştirmek ve kokleştirmek; somurgelerde İngiliz kulturunu yuksek tabakadan başlayarak yaymak;
4. Millî dillerin gelişmesini ve millî eğitimi engellemek, (Bayur, 1987; s. 371)
Butun bu hedeflere sadece eğitim dili olarak İngilizcenin kullanılması ile ulaşılabileceği gerceği, uzerinde duşunmemiz ve ders almamız gereken bir olgudur.
Turkiye'de mesleği ne olursa olsun yabancı dil bilenlere ek tazminat odenmesi, akademik cevrelerde iceriği nasıl olursa olsun yabancı bir dille yapılmış yayınların ustun tutulması ve bunlara benzer diğer uygulamalar, toplumumuzda yabancı dillere olan talebi arttırmıştır. Yabancı bir dile karşı ortaya cıkan bu aşırı talebin sebeplerinden biri de "yabancı dil oğrenimi ile yabancı dilde eğitim ve oğretimin birbirine karıştırılmış, ic ice girmiş olmasıdır." (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Ulkemizdeki yabancı dil talebinin diğer onemli bir sebebi de, bazı cevrelerin İngilizce'yi uluslar arası bilim dili diye gostermeye calışmalarıdır. Bu konuda Oktay Sinanoğlu şunları soylemektedir: "Dış ulkelerde edindiğimiz izlenim, en cok Turkiye'de duyduğumuz, dunya dili İngilizce olacak sozunun harp sonrası bir Anglo-Sakson propaganda ve efsanesi olduğu yonundedir." (Sinanoğlu, Turkce, 1999; s.88)
Sevim Tekeli'nin "Bilim dillerinin tarihsel gelişimi" başlıklı calışmasında uluslar arası dil veya bilim dili (!) konusundaki tespitleri şoyledir: "Robert Hall, butun dunyada tek dilin konuşulması konusunda şunları soyler: Uluslararası dil sorunu aldatıcıdır ve başlamak icin gercekci olmayan bir varsayıma dayanmaktadır. Dunyayı sarmış olan sorunlar tumuyle dil dışıdır ve tek bir dil konuşmak onları cozumlemekte yardımcı olmayacaktır. İspanyolca konuşulan Puerto Rico ve Yeni Meksika'da İngilizce eğitim yapılması iki toplumun da zararına yol acmıştır. Cunku cocuklar İngilizce'yi iyi oğrenemedikleri gibi İspanyolca'yı da oğrenememektedirler. Hall'in dediği gibi yabancı dilde eğitim yapmak, o ulus icin felaketlere yol acacaktır. Her şeyden once anadilin bir bilim dili olarak gelişmesini onleyecek, dili her gecen gun korleştirecek, halk ve okumuşlar arasındaki ucurumu gittikce arttıracak, sonunda halkı daha cahil, okumuşu kendi değerlerine yabancı hÂle getirecektir." (Tekeli, 1994; s. 207-208)
Uluslararası bilim dili tezi hakkında Oktay Sinanoğlu da şunları soyler: "Avrupa, orta cağlarda "Ululararası" bir Latince ile bilim dili yapmaya cabalamış, fakat ancak Ronesans'ta ulusal dilleriyle calışmaya başladıktan sonra bilimde yaratıcılığa gecebilmiştir. Ondan once İslam dunyasının bilim eserlerinin Latince'ye cevirisi ve ezberlenmesi ile yetinmek zorunda kalmıştır." (Sinanoğlu, 1999; s.88)
Yukarıda belirttiğimiz gibi, bir dilin zengin bir kultur ve bilim dili haline gelmesi icin işlenmesi gerekir. Turkce aydınlarımız tarafından zaman zaman ihmal edilmiş olmasına rağmen, mevcut dunya dillerinin hic birinden geride kalan bir dil değildir. Esasen yapısı ve sistemi itibariyle bilim dili, "bilgisayar dili" (Salihoğlu, 2001; s.708) olmaya en uygun dillerden biridir. Turkcenin bu ozelliği konusunda Zeynep Korkmaz şunları soylemektedir:
"Turkce bilim dili olma acısından asla yetersiz değildir. Bizce yetersizlik onun ozelliklerinin ve yaratıcılığının bilinmemesinden, ona gereken ozen ve ilginin gosterilmemesinden kaynaklanmaktadır. Konuya bu yonu ile ilgi gosterecek yerde, şartlanmış yanlış bir zihniyetle Turkcenin bilim dili olarak yetersizliğinden soz ederek yabancı dilde eğitim-oğretim ve yayına ağırlık tanımak dilimize karşı haksızlıktır, saygısızlıktır." (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Eski Uygur Turkcesi, Karahanlı Turkcesi, Eski Anadolu Turkcesi yazı dillerinin anlatım gucu, kelime hazinesi Doğan Aksan tarafından Turkcenin Soz Varlığı adlı eserde ceşitli yonleriyle dile getirilmiştir. Yazar bu eserinde, Turkiye Turkcesinin ve tarihî Turk yazı dillerinin soz varlığı bakımından zenginliklerini incelemekte; deyimler, terimler, ikilemeler, turetme gucu, cok anlamlılık, kalıplaşmış sozler gibi ceşitli yonlerden zenginliklerini ortaya koymaktadır. (Aksan, 1996)
Esasen yabancı dil hayranlığının yaygınlığı "Turkcenin yetersizliğinden değil, aydın cevrelerde tıpkı Osmanlı aydınlarında olduğu gibi; yabancı hayranlığının gaflet uykusuna dalınmasından ve ana dilimize karşı umursamaz, sorumsuz bir tavır takınılmasından ileri gelmektedir." (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Yabancı Turkologlardan Jean Deny Turk dili icin şoyle der: "Buyuk bir oryantalist, Turk dili hakkında, insanın bu dilin seckin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonunda meydana cıkmış olduğu zannına duşebileceğini soylemiştir. Fakat Turkistan bozkırları ortasında kendi başına kalmış beşer zekasının doğuştan edindiği dil duygusu kanunlarıyla yarattığını hic bir bilginler kurulunun yaratmasına imkan yoktur." (Sayılı, 1994; s.388)
Max Muller de Turkce icin şunları soyler: "Turkcenin bir gramer kitabını okumak bu dili oğrenmek niyetinde olmayanlar icin bile bir zevktir. Turlu gramer kurallarının belirlenmesindeki ustalık, isim ve fiil cekimlerindeki duzenlilik, butun dil yapısındaki saydamlık ve kolayca anlaşılabilme vasfı, insan zekasının dil aracı ile beliren ustun gucunu kavrayabilenler de hayranlık uyandırır... Turk dilindeki duygu ve duşuncenin en ince ayrıntılarını belirtebilme ve ses ve şekil ogelerini baştan sona değin duzenli ve uyumlu olan bir sisteme gore birbirleriyle bağdaştırıp bir araya getirme gucu, insan zekasının dilde gercekleşmiş bu buyuk başarısı olarak belirir. Bir cok dillerde bu temel yaratış cığırından artık iz kalmamış, bunlar gozden gizlenmiştir. Onlar cozulmez kayalar gibi karşımızda durur. Ancak dilcinin mikroskobu ile dil yapısındaki organik oğeler meydana cıkarılabilir. Turk dilinde ise her şey saydamdır, apacıktır. Bu oyle bir gramerdir ki, billur bir arı kovanının icinde bal peteklerinin meydana gelişini nasıl izleyebilirsek, bunda da duşuncenin ic oluşumlarını aynı şekilde seyredebiliriz." (Sayılı, 1994; s.387)
Tarihî donemlerde Turkcenin dışındaki bazı dillere bilim dili olarak meyledilmesi, asla Turkcenin yetersizliğine bağlanamaz. Bu yonelişlerin ceşitli dinî, siyasî ve sosyal sebepleri bulunmaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki ne sebeple olursa olsun aydınlarımızın Turkce dışındaki dillerle eğitim veya bilim yapmış olmaları hic bir şekilde mazur gorulemez. Boyle bir hata her seferinde de Turk kulturu icin vahim sonuclar doğurmuştur.
Yabancı dillerle eğitim ve bilimin yapıldığı Selcuklu devleti, "Millî bir devlet olmaktan cok bir hanedan devletidir ve Selcuklu hukumdarları butun İranlıların da hukumdarıdır. Boyle olunca Farsca'yı yazışma dili ve Arapca'yi da din ve ilim dili saymakta sakınca gormemişlerdir." (Karal, 1994; s.22-23)
Ancak bu donemde de Turkce konuşma dili olarak gelişmesini surdurmuştur. Aynı donemlerde bir takım siyasî gelişmeler dolayısıyla bir taraftan da Turkcenin avantajlı konuma gectiği gorulmektedir. Fahrettin Mubareksah 1204 yılında yazdığı Şecere-i EnsÂb adlı kitabında şoyle diyor: "Turklerin diğer kavimlere ustunluklerinin başka sebepleri de vardır. Bunlardan biri şudur ki, Arapca'dan sonra Turkce'den daha ince ve daha şerefli olan bir dil yoktur. Turkce şimdiye kadar hic bir cağda olmadığı kadar rağbettedir. Bu hukumdarların ve kumandanların coğunun Turk olmasındandır. Herkes Turkce bilgisine ihtiyac hissetmektedir." (Sayılı, 1994; s.526)
Turk milleti siyasî acıdan azınlık durumunda kalmadığı icin, azınlıkların ruh haliyle, yani kendilerini koruma icgudusuyle davranmamışlar ve bu yuzden yabancı etkilere acık kalmışlardır. Kulturel temasların yoğun olduğu donemlerin pek coğunda askerî guc ve nufus bakımından daha guclu durumda olanlar Turklerdir. Ayrıca din değişiklikleri esnasında Turkler karakter ozellikleri dolayısıyla yeni dinlerini butun samimiyetleri ve durustlukleri ile benimseyerek, yeni dinin kendisinden once ortaya konmuş kulturel değerlerini hic yadırgamadan benimsemişlerdir. (Ustuner, 2001; s.50-57)
İslam dunyasında Arapca'nın ustunluğunu savunan ve hadis olduğu iddia edilen pek cok uydurma rivayet yayılmıştır. Kur'an'in Arapca olmasının imtiyazını kullanan Araplar, yaydıkları bu sozlerle İslam dunyasında Arapca'ya ve dolayısıyla Arap kulturune bir kutsallık kazandırmaya calışmışlardır. Bu sozlerden biri su şekildedir: "Allah'in en nefret ettiği dil Farsca'dır. Şeytanlar Huzistanlıların (İran topraklarında bir bolge, Huzi dili), cehennemlikler Buharalıların, cennetlikler Arapların dilini kullanırlar." (Cundioğlu, 1996; s.143-146) Arapca dışındaki dilleri aşağılayan bu anlayış, Turkler arasında az da olsa etkili olmuş, İranlılar arasında ise, bunlara benzer rivayetlerle Farsca savunulduğu icin pek rağbet bulmamıştır. "Allah gazab ettiğinde vahyini Arapca, razı olduğunda Farsca inzal eder." (Cundioğlu,1996; s.147-148) şeklindeki pek cok soz de Farslılar tarafından uydurulmuştur. Butun bu gelişmeler sonunda Osmanlı aydınlarının buyuk bir kısmı Arapca ve Farsca'ya rağbet gostermişlerdir: "Hacı Paşa 14. yuzyılın sonlarına doğru yazdığı Telhisu's-Şifa adlı eserinde, herkesin anlayabilmesi maksadıyla Turkce yazmış olduğundan dolayı ozur dilemek luzumunu duymuştur." (Sayılı, 1994; s. 527)
Mustemleke ulkelerde olduğu gibi yabancı dille eğitim yapmanın Turk dili ve kulturu icin buyuk bir tehlike arz ettiği herkesce bilinen bir gercektir. Yabancı dille eğitim yoluyla bilimde ilerlemeyi beklemek boş bir hayaldir. ceşitli yanlış uygulamaların toplumda yarattığı talepten kaynaklanan yabancı dile yonelme, asla Turkcenin yetersizliğine bağlanamaz. Bizim icin hayatı onem taşıyan Turkce'mizin gelişmesi hususunda herkes elinden geleni yapmalı, bununla ilgili yanlış tutum ve uygulamalara son verilmelidir.
Bilim dili, butun bilim dallarının araştırılmasında, eğitim ve oğretiminde kullanılabilen, bunun icin gerekli terimlere ve zengin bir kelime kadrosuna sahip olan dildir. "Bilim dili en basit tanımı ile bir dilin genel kultur dilinden az cok ayrılan, ceşitli bilim dallarının, teknik ve sanat alanlarının gerekli kıldığı soz varlığını, uslûp ve anlatım ozelliklerini ve terim ihtiyacını karşılayabilen bir dil demektir. Her bilim dalının dildeki genel kavramlar dışında ozel kavramların karşılığı olan bir hayli terime de ihtiyacı olduğu icin bilim dili bir bakıma "kultur dili + terimlerin oluşturduğu ozel bir dil" olarak da tanımlanabilir." (Korkmaz, 2001; s.7-19) Bir dilin bilim dili sayılabilmesi icin, o dille ceşitli bilim dallarına ait araştırmaların, incelemelerin yapılabilmesi, bunlara ait sonucların, yorum ve değerlendirmelerin en ince ayrıntılarına kadar ifade edilebilmesi; dilde butun bilim dalları icin gerekli terimlerin bulunması, ceşitli fikir ve duşunceleri anlatan kavramları karşılayabilecek işlekliğe ve kelime kadrosuna sahip olması gerekir. Her dilin insan duygu ve duşuncelerini ifade etme vasıtaları ve sistemi farklıdır. Bu yuzden bir dilin diğer bir dile oranla ustun olduğunu iddia etmek gerceklere aykırıdır. Bir dildeki kelimelerin sayı bakımından fazlalığı veya sadece yapım ve cekim eklerinin cokluğu yahut soz dizimi ozellikleri o dilin başka bir dile ustun olduğunu ortaya koymaz. Hic bir dil başlangıcta tam bir bilim dili halinde doğmamıştır. Ancak işlenmiş veya işlenmemiş; işlenerek bilim dili, kultur dili, edebî dil haline gelmiş veya gelememiş dillerden soz edilebilir. Yani dilleri işlenmislikleri bakımından kıyaslayabiliriz. Yazı dili, bilim dili olarak kullanılmış, bu sayede gelişmiş olan diller zamanla daha zengin bir dil ozelliği kazanırlar. Yazı dili haline gelmiş bir dil, zamanla edebiyat dili, kultur dili, bilim dili olarak kullanılır ve işlenirse zenginleşir.
Bir milletin butun tarihi boyunca edindiği kulturu, değer yargılarını ve hayat tecrubelerini sinesinde toplayan, onu koruyan ve yaşatan "kutsal bir hazine" olan dil, sadece iletişim aracı olarak duşunulmemelidir. iletişim aracı olma niteliği yanında dilin hem fert ve hem de millet icin daha onemli olan yonu kulturel kimliği belirleyici ve koruyucu olan yonudur. Milletin ic dunyasını, ruhunu yansıtan dil, kişilerin mensubiyetlerinin, milletlerine olan bağlılıklarının da belirleyicisidir. Kişiyle kendi milleti arasındaki en sağlam bağ dildir. Kendi milletine bağlılığının devamı, anadilin bilincli bir şekilde yeterince oğrenilmesi ve kullanılabilmesi ile mumkundur. "Toplumun millet olarak yaşayıp devam edebilmesi de buna bağlıdır. Eğitim bu sonucu sağlıyorsa millet devam eder; sağlamıyorsa cozulur. Ekonomik başarılarla zenginleşmiş fertler, millî dil ve kultur bilinci taşımadıkları takdirde, başka devletlerin uydusu olmayı rahatlıkla isteyebilirler, yabancı bir dil ve kulturu hic kaygı duymadan kendi dil ve kulturlerinin onune gecirebilirler." (Ercilasun, 2000; s.203-207)
Ataturk, bu gercekleri su sozlerle dile getirmektedir: "Millî his ile dil arasındaki bağ cok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkisÂfinda başlıca muessirdir. Turk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin."
Her ceşit bilim dalında eğitim ve oğretimin ana dille yapılması bilimde ilerleme icin temel şarttır. Yabancı dille yapılan bir eğitimle bilimde ilerlemek, gelişmek, yaratıcı olmak mumkun değildir. "Yaratıcılık kişinin, ulusun ve toplumun en derinliklerinden gelen bir guctur. Bu gucun gelişmesindeki en onemli etken ise, kişiliğin ve kulturun derinliklerinden gelen serbest cağrışımı destekleyecek olan anadildir." (Sinanoğlu, 1999; s.88)
İcinde anlaşılmayan bir kelime bulunan cumleleri bile oğrenciler algılayamadıkları icin ezberleme yoluna gitmekte; o cumledeki fikir veya duşunceyi kendi cumleleri ile ifade edememektedirler. Bir tek kelimenin bile anlaşılmaması, cumlenin butunuyle anlaşılmamasına yol acmaktadır. Sonucta duşunmeyen, kavramayan, anlamayan; anlamadıkları icin de anlatamayan, konu hakkında kendilerine ait duşunce ve goruşleri oluşmayan, yorum ve değerlendirme yapamayan, ureticilikleri ve yaratıcılıkları bulunmayan; sadece ve sadece ezberleme yoluna baş vuran oğrenciler ortaya cıkar. Anlaşılmayan bir kelime yuzunden cumleyi kavramayan, ezberciliğe yonelen oğrencinin, tamamen yabancı dille yapılan bir eğitim ve oğretim sonunda yaratıcı ve uretici olması, bilime katkı sağlaması ne kadar beklenebilir'
"Eğitim, buyuk olcude, dil aracılığı ile bilgi, tecrube ve değerler aktarma sureci olduğuna gore, iletişim aracı olan dilin bu sureci kolaylaştırması ya da zorlaştırması mumkundur. oğrencinin ilk kez karşılaştığı bir terim, eğer onun zihninde yakın anlamları uyandırabiliyor, ana dilindeki bilgi ve sezgileri ile ilişki kurma olanakları veriyorsa oğrenme işlemi kolaylaşacaktır." (Şahin, 1994; s.199)
Milletimizin zaman zaman eğitim dili olarak Turkce dışındaki dilleri kullanmış olması veya aydınlarımızın yabancı dillere meyletmiş olmaları, "dil felsefecilerinin cozuluş sebebi saydıkları ezbere goren, ezbere duşunen nesiller yetişmesine yol acmış ve bunun faturası milletimiz tarafından ağır bedellerle odenmiştir. Bunun sonucunda kendi tarihine yabancı, kendi varlığı ve hayatı uzerinde duşunemeyen, fikir uretemeyen ve dolayısıyla kendi felsefesini yaratamayan aydın; bilim ve duşunce birikiminden yararlanamayan, yaratıcılık ve ozgunluk yeteneği kaybolmuş nesiller ortaya cıkmıştır. (Korkmaz, 2000; s.319-326) Daha sonra da Turkcenin bilim dili olamayacağı iddiaları ortaya atılmış; kendi ulkemizde bile dilimiz ikinci plana duşurulmuştur. Bu ulkenin en zeki ve en seckin cocukları kendi okullarımızda yabancı dille eğitim yuzunden hazırlık sınıflarında bilimden uzaklaştırılmaktadır. Henuz Turkceyi yeterince oğrenmemiş geleceğimizin teminatı olan bu genc dimağlar yabancı dillerin grameri, kelimeleri ve terminolojisi ile uğraştırılmakta; oğrenme, duşunme ve uretmeleri adeta engellenmektedir. Bu kuşakların aldıkları eğitim dolayısıyla aşağılık duygusuna kapılmaları, kendi kulturlerine yabancılaşmaları, yabancı kulturlerin hayranı olarak yetişmeleri tabiî bir sonuc olacaktır.
Osmanlılarda cok yaygın olarak yurutulen din eğitiminin medreselerde Arapca ile yapılması, bu eğitimi alanların zamanla eserlerini Arapca ile yazmalarına ve Turkce yazılan eserlerde de ağır bir dil kullanılmasına yol acmış, dinî konularda ortaya konan cok sayıdaki telif eserin tercume veya taklit duzeyinde kalmasına, en azından dilleri dolayısıyla toplumun dinî eğitimine katkı sağlayamamasına yol acmıştır. Bu eserlerden faydalanma şansı kaybolan halkımızı dinî konularda eğitme gorevini bazı cıkar grupları veya yarı cahil insanlar ellerine gecirmiş, dinî kurumlar bozulmuş, ceşitli yanlış değerler dinin yerini tutmaya başlamıştır. Toplumun ahlakî ve kulturel yonden cozulmesi ve bozulması dolayısıyla Osmanlı devleti daha hızlı bir şekilde zayıflamış ve yıkılmıştır.
Cunku "oğretimin yabancı bir dilde yapılışı ceşitli meslek erbabı ile kendilerine hizmet goturmekle gorevli oldukları kişiler arasındaki mesafeyi buyutur, aralarında anlaşma imkan ve olculerini zayıflatır. Yabancı bir dille bir meslek edinmeğe calışmak cok buyuk bir cabayı gerektirir. Ancak bir meslek edinmiş kimsenin mesleğine ilişkin yabancı dil bilgisini edinmesi kolaydır." (Sayılı, 1994; s.542)
Hikmet Bayur'un İngilizlerin egemenlikleri altındaki Hindistan'da uyguladıkları eğitim politikasına ait tespitlerinin bir kısmı şunlardır:
" İlkoğretimi yerli dillerle, orta ve yuksek oğrenimi İngilizce ile yaptırmak ve boylece:
1- Anadilin yahut millî dilin gelişmesini onlemek ;
2- Yabancı dille eğitim yapmanın gucluğunden faydalanarak genc yerli cocukların kafa teşekkullerini geciktirmek, onları ders konularını anlamadan ve sindirmeden ezberlemeye mecbur etmek;
3- İngiliz dili ve edebiyatının seckin ornekleri ile beyinleri, İngiliz kultur ve medeniyeti lehine yıkamak, yerlilerde eksiklik duygularını geliştirmek ve kokleştirmek; somurgelerde İngiliz kulturunu yuksek tabakadan başlayarak yaymak;
4. Millî dillerin gelişmesini ve millî eğitimi engellemek, (Bayur, 1987; s. 371)
Butun bu hedeflere sadece eğitim dili olarak İngilizcenin kullanılması ile ulaşılabileceği gerceği, uzerinde duşunmemiz ve ders almamız gereken bir olgudur.
Turkiye'de mesleği ne olursa olsun yabancı dil bilenlere ek tazminat odenmesi, akademik cevrelerde iceriği nasıl olursa olsun yabancı bir dille yapılmış yayınların ustun tutulması ve bunlara benzer diğer uygulamalar, toplumumuzda yabancı dillere olan talebi arttırmıştır. Yabancı bir dile karşı ortaya cıkan bu aşırı talebin sebeplerinden biri de "yabancı dil oğrenimi ile yabancı dilde eğitim ve oğretimin birbirine karıştırılmış, ic ice girmiş olmasıdır." (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Ulkemizdeki yabancı dil talebinin diğer onemli bir sebebi de, bazı cevrelerin İngilizce'yi uluslar arası bilim dili diye gostermeye calışmalarıdır. Bu konuda Oktay Sinanoğlu şunları soylemektedir: "Dış ulkelerde edindiğimiz izlenim, en cok Turkiye'de duyduğumuz, dunya dili İngilizce olacak sozunun harp sonrası bir Anglo-Sakson propaganda ve efsanesi olduğu yonundedir." (Sinanoğlu, Turkce, 1999; s.88)
Sevim Tekeli'nin "Bilim dillerinin tarihsel gelişimi" başlıklı calışmasında uluslar arası dil veya bilim dili (!) konusundaki tespitleri şoyledir: "Robert Hall, butun dunyada tek dilin konuşulması konusunda şunları soyler: Uluslararası dil sorunu aldatıcıdır ve başlamak icin gercekci olmayan bir varsayıma dayanmaktadır. Dunyayı sarmış olan sorunlar tumuyle dil dışıdır ve tek bir dil konuşmak onları cozumlemekte yardımcı olmayacaktır. İspanyolca konuşulan Puerto Rico ve Yeni Meksika'da İngilizce eğitim yapılması iki toplumun da zararına yol acmıştır. Cunku cocuklar İngilizce'yi iyi oğrenemedikleri gibi İspanyolca'yı da oğrenememektedirler. Hall'in dediği gibi yabancı dilde eğitim yapmak, o ulus icin felaketlere yol acacaktır. Her şeyden once anadilin bir bilim dili olarak gelişmesini onleyecek, dili her gecen gun korleştirecek, halk ve okumuşlar arasındaki ucurumu gittikce arttıracak, sonunda halkı daha cahil, okumuşu kendi değerlerine yabancı hÂle getirecektir." (Tekeli, 1994; s. 207-208)
Uluslararası bilim dili tezi hakkında Oktay Sinanoğlu da şunları soyler: "Avrupa, orta cağlarda "Ululararası" bir Latince ile bilim dili yapmaya cabalamış, fakat ancak Ronesans'ta ulusal dilleriyle calışmaya başladıktan sonra bilimde yaratıcılığa gecebilmiştir. Ondan once İslam dunyasının bilim eserlerinin Latince'ye cevirisi ve ezberlenmesi ile yetinmek zorunda kalmıştır." (Sinanoğlu, 1999; s.88)
Yukarıda belirttiğimiz gibi, bir dilin zengin bir kultur ve bilim dili haline gelmesi icin işlenmesi gerekir. Turkce aydınlarımız tarafından zaman zaman ihmal edilmiş olmasına rağmen, mevcut dunya dillerinin hic birinden geride kalan bir dil değildir. Esasen yapısı ve sistemi itibariyle bilim dili, "bilgisayar dili" (Salihoğlu, 2001; s.708) olmaya en uygun dillerden biridir. Turkcenin bu ozelliği konusunda Zeynep Korkmaz şunları soylemektedir:
"Turkce bilim dili olma acısından asla yetersiz değildir. Bizce yetersizlik onun ozelliklerinin ve yaratıcılığının bilinmemesinden, ona gereken ozen ve ilginin gosterilmemesinden kaynaklanmaktadır. Konuya bu yonu ile ilgi gosterecek yerde, şartlanmış yanlış bir zihniyetle Turkcenin bilim dili olarak yetersizliğinden soz ederek yabancı dilde eğitim-oğretim ve yayına ağırlık tanımak dilimize karşı haksızlıktır, saygısızlıktır." (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Eski Uygur Turkcesi, Karahanlı Turkcesi, Eski Anadolu Turkcesi yazı dillerinin anlatım gucu, kelime hazinesi Doğan Aksan tarafından Turkcenin Soz Varlığı adlı eserde ceşitli yonleriyle dile getirilmiştir. Yazar bu eserinde, Turkiye Turkcesinin ve tarihî Turk yazı dillerinin soz varlığı bakımından zenginliklerini incelemekte; deyimler, terimler, ikilemeler, turetme gucu, cok anlamlılık, kalıplaşmış sozler gibi ceşitli yonlerden zenginliklerini ortaya koymaktadır. (Aksan, 1996)
Esasen yabancı dil hayranlığının yaygınlığı "Turkcenin yetersizliğinden değil, aydın cevrelerde tıpkı Osmanlı aydınlarında olduğu gibi; yabancı hayranlığının gaflet uykusuna dalınmasından ve ana dilimize karşı umursamaz, sorumsuz bir tavır takınılmasından ileri gelmektedir." (Korkmaz, 2001; s.7-19)
Yabancı Turkologlardan Jean Deny Turk dili icin şoyle der: "Buyuk bir oryantalist, Turk dili hakkında, insanın bu dilin seckin bir bilginler kurulunun danışma ve tartışmaları sonunda meydana cıkmış olduğu zannına duşebileceğini soylemiştir. Fakat Turkistan bozkırları ortasında kendi başına kalmış beşer zekasının doğuştan edindiği dil duygusu kanunlarıyla yarattığını hic bir bilginler kurulunun yaratmasına imkan yoktur." (Sayılı, 1994; s.388)
Max Muller de Turkce icin şunları soyler: "Turkcenin bir gramer kitabını okumak bu dili oğrenmek niyetinde olmayanlar icin bile bir zevktir. Turlu gramer kurallarının belirlenmesindeki ustalık, isim ve fiil cekimlerindeki duzenlilik, butun dil yapısındaki saydamlık ve kolayca anlaşılabilme vasfı, insan zekasının dil aracı ile beliren ustun gucunu kavrayabilenler de hayranlık uyandırır... Turk dilindeki duygu ve duşuncenin en ince ayrıntılarını belirtebilme ve ses ve şekil ogelerini baştan sona değin duzenli ve uyumlu olan bir sisteme gore birbirleriyle bağdaştırıp bir araya getirme gucu, insan zekasının dilde gercekleşmiş bu buyuk başarısı olarak belirir. Bir cok dillerde bu temel yaratış cığırından artık iz kalmamış, bunlar gozden gizlenmiştir. Onlar cozulmez kayalar gibi karşımızda durur. Ancak dilcinin mikroskobu ile dil yapısındaki organik oğeler meydana cıkarılabilir. Turk dilinde ise her şey saydamdır, apacıktır. Bu oyle bir gramerdir ki, billur bir arı kovanının icinde bal peteklerinin meydana gelişini nasıl izleyebilirsek, bunda da duşuncenin ic oluşumlarını aynı şekilde seyredebiliriz." (Sayılı, 1994; s.387)
Tarihî donemlerde Turkcenin dışındaki bazı dillere bilim dili olarak meyledilmesi, asla Turkcenin yetersizliğine bağlanamaz. Bu yonelişlerin ceşitli dinî, siyasî ve sosyal sebepleri bulunmaktadır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki ne sebeple olursa olsun aydınlarımızın Turkce dışındaki dillerle eğitim veya bilim yapmış olmaları hic bir şekilde mazur gorulemez. Boyle bir hata her seferinde de Turk kulturu icin vahim sonuclar doğurmuştur.
Yabancı dillerle eğitim ve bilimin yapıldığı Selcuklu devleti, "Millî bir devlet olmaktan cok bir hanedan devletidir ve Selcuklu hukumdarları butun İranlıların da hukumdarıdır. Boyle olunca Farsca'yı yazışma dili ve Arapca'yi da din ve ilim dili saymakta sakınca gormemişlerdir." (Karal, 1994; s.22-23)
Ancak bu donemde de Turkce konuşma dili olarak gelişmesini surdurmuştur. Aynı donemlerde bir takım siyasî gelişmeler dolayısıyla bir taraftan da Turkcenin avantajlı konuma gectiği gorulmektedir. Fahrettin Mubareksah 1204 yılında yazdığı Şecere-i EnsÂb adlı kitabında şoyle diyor: "Turklerin diğer kavimlere ustunluklerinin başka sebepleri de vardır. Bunlardan biri şudur ki, Arapca'dan sonra Turkce'den daha ince ve daha şerefli olan bir dil yoktur. Turkce şimdiye kadar hic bir cağda olmadığı kadar rağbettedir. Bu hukumdarların ve kumandanların coğunun Turk olmasındandır. Herkes Turkce bilgisine ihtiyac hissetmektedir." (Sayılı, 1994; s.526)
Turk milleti siyasî acıdan azınlık durumunda kalmadığı icin, azınlıkların ruh haliyle, yani kendilerini koruma icgudusuyle davranmamışlar ve bu yuzden yabancı etkilere acık kalmışlardır. Kulturel temasların yoğun olduğu donemlerin pek coğunda askerî guc ve nufus bakımından daha guclu durumda olanlar Turklerdir. Ayrıca din değişiklikleri esnasında Turkler karakter ozellikleri dolayısıyla yeni dinlerini butun samimiyetleri ve durustlukleri ile benimseyerek, yeni dinin kendisinden once ortaya konmuş kulturel değerlerini hic yadırgamadan benimsemişlerdir. (Ustuner, 2001; s.50-57)
İslam dunyasında Arapca'nın ustunluğunu savunan ve hadis olduğu iddia edilen pek cok uydurma rivayet yayılmıştır. Kur'an'in Arapca olmasının imtiyazını kullanan Araplar, yaydıkları bu sozlerle İslam dunyasında Arapca'ya ve dolayısıyla Arap kulturune bir kutsallık kazandırmaya calışmışlardır. Bu sozlerden biri su şekildedir: "Allah'in en nefret ettiği dil Farsca'dır. Şeytanlar Huzistanlıların (İran topraklarında bir bolge, Huzi dili), cehennemlikler Buharalıların, cennetlikler Arapların dilini kullanırlar." (Cundioğlu, 1996; s.143-146) Arapca dışındaki dilleri aşağılayan bu anlayış, Turkler arasında az da olsa etkili olmuş, İranlılar arasında ise, bunlara benzer rivayetlerle Farsca savunulduğu icin pek rağbet bulmamıştır. "Allah gazab ettiğinde vahyini Arapca, razı olduğunda Farsca inzal eder." (Cundioğlu,1996; s.147-148) şeklindeki pek cok soz de Farslılar tarafından uydurulmuştur. Butun bu gelişmeler sonunda Osmanlı aydınlarının buyuk bir kısmı Arapca ve Farsca'ya rağbet gostermişlerdir: "Hacı Paşa 14. yuzyılın sonlarına doğru yazdığı Telhisu's-Şifa adlı eserinde, herkesin anlayabilmesi maksadıyla Turkce yazmış olduğundan dolayı ozur dilemek luzumunu duymuştur." (Sayılı, 1994; s. 527)
Mustemleke ulkelerde olduğu gibi yabancı dille eğitim yapmanın Turk dili ve kulturu icin buyuk bir tehlike arz ettiği herkesce bilinen bir gercektir. Yabancı dille eğitim yoluyla bilimde ilerlemeyi beklemek boş bir hayaldir. ceşitli yanlış uygulamaların toplumda yarattığı talepten kaynaklanan yabancı dile yonelme, asla Turkcenin yetersizliğine bağlanamaz. Bizim icin hayatı onem taşıyan Turkce'mizin gelişmesi hususunda herkes elinden geleni yapmalı, bununla ilgili yanlış tutum ve uygulamalara son verilmelidir.