Her dilin ayrı alfabesi mevcut, bu milyonlarca yeni işaret demek...Peki ben size bu alfabelerin kaynakları sınırlı desem?
İnsanlar ve ses telleri ile bir ağız yapısına sahip olan canlılar iletişim amacıyla sesler cıkarırlar. Bu sesler, kendi cinsleri arasında anlaşılıyorsa bu duruma iletişim denir. İletişim, turler arasında da olabilir ama bu durum genelde seslerle olmaz.
İnsanlar, sesler aracılığıyla iletişim kurarlar. Biz insanlar seslerimizi, ses tellerimiz, nefesimiz, dudaklar, dişler, dil, burun, gırtlak, on ve art damak sayesinde cıkarırız. Dunyanın her yerindeki her insan, bu organları kullanarak ses cıkarır. Dunyanın her yerinde, bu organlardan bir tanesi hasarlı, eksik ya da kusurlu olursa iletişim sekteye uğrar. O zaman, her insan aynı organları kullanarak ses cıkarıp iletişim kuruyorsa neden binlerce dil ve alfabe var? Daha doğrusu, alfabe, ses ve dil arasında ne gibi bir fark var?
Once terimler ve tanımlar…
Bir konuyu anlamak icin once o konu hakkındaki terimleri bilmek gerekir. Alfabe, ses, iletişim, yazı birbirinden farklı ama tamamen kopuk kavramlar değillerdir. Lakin ses, diğer terimlerin temelidir.
Ses, yutak ( gırtlak), diş, dudak, dil, burun, on ve art damak organlarında şekillenerek nefesimiz ve ses tellerimiz ile ortaya cıkan gurultulerdir. Bu gurultuleri, anlamlı hale getirmek insanların yaptığı zihinsel bir eylemdir. Orneğin, doğada A diye bir cisim yoktur. Bu sesi anlamlı hale getirip isimlendirmek işini insanlar zihinlerinden yapar. Doğada “ağac” diye bir kavram bilmez, ağaca ağac adını veren ve ona belli bir misyon yukleyen yine insandır. Ses icinde aynı şey gecerlidir. İnsanlar, cıkardıkları sesleri iletişim aracı olarak kullanmaya başlamışlardır. Sesler, cisimlere ad vermek, tehlikelere karşı uyarmak ya da tehlikelerden kurtulmak gibi etkili bir hayatta kalma aracı haline geldiğinde iletişim başlamıştır.
Seslerin, tanımlanarak yazıya dokulmesine harf denir. Harfler, seslerin yazıya donuşmuş halidir ama tamı tamına sesi karşılamaz. Her dilde, yazıya dokulemeyen ama insana bir mesaj ileten sesler mevcuttur. Mesela Turkcede ayıplama sesi bu duruma bir ornektir. Turkcedeki 29 harf, kullandığımız ve cıkarttığımız seslerin kucuk bir kısmını karşılar.
Alfabe, herhangi bir dilde kullanılan tum seslerin toplandıkları yerdir. Alfabeler, milletlerle, ulkelerle ozdeşleşmiş olsa da ulus – devlet anlayışı yokken bir din ya da imparatorluk da alfabe sistemi geliştirebilirdi. Bu bakımdan, alfabe ortak dil konuşurlarının, yazıya gecirebildiği seslerinin toplandığı bir levhadır. Alfabe icin millete ihtiyac yoktur. Beş – on kişi de kendi dillerini yaratıp alfabesini oluşturabilirler ama uzun omurlu olmaları icin yaygınlaşmaları gerekir.
İletişim, yazılı ve sozlu olarak iki şekilde olan, canlıların birbirlerine bir mesaj gonderip onları harekete geciren bir sistemdir. İnsanlar, yazılı iletişimi kullanan tek memeli ve canlı turudur. Yazılı iletişimin aracları ise harfler ve noktalamadır. Hatta, noktalama, alfabe kadar on planda değildir. Ayrıca, harfleri de bugunku kodlarımız gibi anlamamalıyız. İlk zamanlar, resimler harf yerine gecerdi. İnsanlar, iletişimi daha karmaşık hale getirince bu kodlar ortaya cıktı.
Tum bu tanımlara dayanarak şunu rahatca soyleyebiliriz: İlkyazının icadına kadar insanlar iletişim kurmuyor değildi. Kuruyorlardı. Lakin, sozlu iletişim, izi takip edilebilen bir sistem değildir. Bu bakımdan alfabelerin doğuşu ve buna bağlı olarak yazının – yazılı iletişimin gelişmesi tarihimizi belirgin kıldı.
[h=4]İlk Alfabe Nerede Ne Zaman Ortaya Cıktı? [/h]Dunyanın farklı yerlerinde, aynı ihtiyaclardan birbirine cok benzer buluşlar ortaya cıkabilir. Bu bakımdan bazı araştırmacılara gore Sumerler M.O. 3300 yılında civi yazısını icat etmişler. Bazı araştırmacılar da yazının ilk defa Girit adasında, bazıları Kıbrıs adasında, bazıları ise alfabenin ilk kez İ. O. 2000 yıllarında Sina Yarımadası ’nda ortaya cıktığını iddia etmektedirler ( Nusrettin Bolelli 2015, 10).
İlk olan alfabeler, şuan kullandığımız alfabelerin temelini oluşturmaktadır. Sina alfabesi Fenike alfabesini doğurdu. Fenike alfabesi ise gunumuzdeki Batı medeniyetlerinden Yunan, İbrani ve Latin alfabesini meydana getirdi.
Yine Sina alfabesi, bugunku Doğu medeniyetlerinin temel aldığı Arami alfabesin geliştirdi. Arami alfabesi de Doğu medeniyetlerinin yazı kolunu oluşturdu: Arap, Uygur, Pehlevi ve Avesta alfabeleri.
Mısır medeniyetleri de kendine ozgu resim yazı alfabeleri kullanıyordu. Ama, resim şeklindeki alfabeler, hal-i hazırda kişinin kafasında bir imge oluşturduğu icin yeni kelime turetimi cok zordu. Doğada herhangi bir imgesi bulunmayan kodlar, daha cok kelime ve kavram turetmeye yarar. Bu bakımdan, civi yazısı, alfabelerin ve yazı dilinin, dolayısıyla medeniyetin gelişmesinde cok onemli bir mihenk taşıdır.
[h=3]Alfabe ve Yazının Onemi [/h]Yazıyı etkili kullanan medeniyetler gelişir. Bu aynı zamanda, sozlu kulturu olan medeniyetlerin bilgi aktarımındaki eksiklerini de goz onune serer. Yazılı kultur, hele ki 21. asırda zorunlu hale gelmiştir. 21. asra gelene kadar da gelişmedeki en onemli etken olmuştur. Peki neden? Neden yazmak bu kadar onemli.
Almanların bir atasozu vardır: Sadece aptallar akıllarında tutar diye. Yazı, duşuncelerin kalıcı hale gelmesidir. Yazı, hafızanın yukunu azaltmak anlamına gelir. Kısaca duşuncenin olumsuzluğudur.
Araştırmacı, araştırma sonuclarını yazmalıdır ki kendisinden sonra gelen araştırmacı, kendisiyle aynı araştırmaları yapmak zorunda kalması ve konuyu bir adım one gotursun. Bir nevi, bu durum bir bayrak yarışıdır.
Yazılı kulturde, kultur aktarımı daha kesin ve nettir. Soz, ezberde kalır ve kişiden kişiye aktarırken değişir. Yazı ise değişmez, muhafazakar ve koruyucudur.
Ustelik, yazının icadı yeni bilim dallarını korumuştur. Bunlardan en onemlisi tarih bilimidir. Tarih, yazının bulunmasıyla başlamıştır.
Yazının yazılış bicimleri de dunyada cağ kapatıp yeni bir cağ actırmıştır. El yazımı, matbaa ile sona ermiştir ve matbaanın icadı, pek cok medeniyetin değişmesine neden olmuştur. Hatta bireysel bazda, toplum ve insan yapısında da ciddi değişimler meydana getirmişlerdir.
[h=4]Latin Alfabesinin Kokeni [/h]Şuan, modern Turk alfabesi, Latin alfabesi kokenlidir. Tabii, bu alfabeden once Turkler cok fazla alfabe kullanmışlar ve kendi alfabelerini de icat etmişlerdir. Ne yazık ki şuan hicbir Turk devleti, Gokturk alfabesini kullanmıyor. Yalnız, ozerk Uygur Devleti, Uygur alfabesini kullanabiliyor.
Alfabetik sistemin Fenikeliler tarafından bulunduğu pek cok araştırmacı tarafından kabul edilmiştir. Bu buluşun tarihi ise MO 1400 ’lu yıllar kadar uzak bir zamandır. Fenike alfabesinde sesli harfler kullanılmıyordu. Bu alfabeye sesli harfleri ekleyen ise Yunanlılardır. Bugun kullandığımız anlamdaki alfabe, bu ekleme sayesinde, Yunanlılar tarafından kullanılmıştır diyebiliriz.
Romalıların Latin alfabesini kullanması, onların Hristiyan olmasından cok once meydana gelmiştir. Geometrik şekillerden yararlanılarak oluşturulan alfabe, parşomenin icadıyla farklı bir boyut kazanmıştır. Roma, bir imparatorluk haline geldiğinde, Latin alfabesini kullanıyordu; Hristiyanlığa gectiği zaman da Latin alfabesi dunyanın pek cok yerinde devlet dili olarak kullanılmaya başlandı.
[h=4]Sonuc [/h]Alfabe, ona bağlı gelişen yazı, ekonomik amaclarla ortaya cıkmıştı. Ama yazının icadı, dunyanın talihini tamamen değiştirdi. Yazının, hızı, bicimi yani matbaanın bulunuşu, el yazısından kopuş ve dolayısıyla yazının daha hızlı yayılması insanın hem bireysel dunyasını değiştirdi hem de toplumların temel dinamiklerini yeniden evirdi. İnsan, topluluk halinde yaşarken, yazı ve kitabın hayatımıza girmesi bireyselleşmeyi hızlandırdı. Gelişim, her yonden gelişim, hızlandı. Bu bakımdan alfabenin icadı oncelikle ekonomik alanda onem arz etse de şuan, yazı olmadan bir hayat duşunulemez.