
Dunya capında eleştiri, bilimsel olcutlere oturtulmuştur. Bu bakımdan da nesnel bir bakış acısı kazanmış ve eserin eleştirilmesi bir nevi sistemleştirilmiştir. Bir eserin basıldığı donem, yazıldığı donem, yazarının hayatı kısaca eserin her şeyi eleştiri kuramlarını etkilemiştir. Bu bakımdan eleştiri, şu sınıflamalara gore yapılmaktadır:
Dış dunyaya ve topluma donuk eleştiri
Sanatcıya donuk eleştiri
Okura donuk eleştiri
Yapıta donuk eleştiri
Bu bolumlemeler ile şuan tum edebiyat dunyasında kabul goren eleştiri ekolleri ortaya cıkmıştır. Bugunku yazımızın konusu ise bu eleştiri kuramları olacaktır.
[h=4]Tarihsel Eleştiri[/h]Hicbir yapıtın, yazıldığı donemden bağımsız olarak eleştirilemeyeceğini savunur. Bir yapıtın değerlendirilmesi yapılırken yapıtın yazıldığı donem ve donemin koşulları goz onune alınmalıdır. Aslında bu, tarihi olayları incelerken onumuze konulan bir şarttır, adı da buradan gelir zaten.
Tarihsel eleştiri, soz konusu yapıtın ait olduğu doneme gore değerlendirilmesinden daha fazlasına bakar. Bu eleştiri, yapıt hangi tarihi cağda yazılmışsa okuyucunun da o tarihi cağdaki insan gibi anlamasını ister yapıtı. Bir nevi tarihsel pencereden bakmak yerine direk o tarihsel pencereyi oluşturmamızı ister. Bu ise, eserin yazıldığı cağdaki insanın etik yargılarını onemsememizi sağlar.
Misalen, Madam Bovary gibi bir yapıt var elinizde. Kocasını aldatan bir kadını anlatır. Romanın 19. asırda yazıldığını duşursek Emma Bovary ’e bakışımız değişecektir, gunumuz koşullarına gore bakarsak da farklı bir pencere bulacağız. Bize gore aldatmak sadece duygusal bir yıpranma sayılabilir ama 19. asır insanı icin aldatma ve aldatılma sadece kişisel bir durum değil toplumsal bir baskı oluşma nedeniydi. Bu bakımdan Madam Bovary gibi romanlarda tarihi eleştiri bizim bakış acımızı değiştirecek ve o zaman neden Gustave Flaubert ’in bu eseri yuzunden mahkemeye cıkarıldığını ve eserinin neden mustehcen bulunduğunu anlayacağız.
Tarihsel eleştiride, eserin başarılı olup olmaması cağın insanlarının beklentilerini karşılamasına, cağın insanının beklentisine bağlıdır.
Tarihsel eleştiri, edebiyat tarihcisinin en cok kullandığı eleştiri bicimidir.
[h=4]Toplumbilimsel Eleştiri[/h]İlginc ama bir o kadar da geniş kapsamlı bir eleştiridir cunku edebiyat ile toplumu birleştirmiştir. Bu eleştiriye gore edebiyat toplumdan asla ve asla ayrı duşunulemez. Edebiyat eserleri toplumsal koşullara uygun olarak ortaya cıkar. Bu aslında neden – sonuc ilkesinden gelen bir yaklaşımdır; yani determinist bir yaklaşıma dayanır. Edebiyatın topluma toplumun edebiyata koşullanmasından bahseder.
Yontemin ilk uygulayıcıları – ki Ahmet Şuayb ’ın da yakından takip ettiği Hippolyte Taine olur kendisi – toplumun uzerinde yaşadığı toprak parcasının iklimine, milletin ekonomisine, ulusal ozellikle, kulturel ozelliklere kısacası A ’dan Z ’ye her şey ile ilgilenmişlerdir. Bu durumda da edebiyat eserinden sosyolojik tespitler yapılmıştır. Aslında, Werter ’in Acıları adlı romanın cıkmasından sonra Almanya ’da bu roman elde intihar eden gencleri duşundukce Toplumbilimsel bakış pek de haksız sayılmıyor.
Şuan bu yaklaşım, edebiyat sosyolojisi icin kullanılmaktadır.
[h=4]Marksist Eleştiri[/h]Bircok yazar ve eleştirmenin farklı yontemler belirlediği ama amacının değişmesiyle oldukca geniş kapsamlı ve gunumuzde hala kullanılan eleştiri yontemidir. Atilla Ozkırımlı bu karmaşık ama bir o kadar da iyi eleştiri kuramını şu şekilde tanıtmaktadır:
“Sanatı bir ustyapı kurumu sayan ve altyapıca belirlendiğini savunan Marksist kurama bağlı olarak, edebiyat yapıtının diyalektik yontemle toplum yapısındaki sınıflaşma acısından değerlendirilmesi ilkesine dayanır. (…) Uygulamada değer olcutleri bakımından değişik, kimi kez birbiriyle catışan Marksist eleştiri yontemleri geliştirilmiştir.”
Bahsedilen şeyi biraz acalım: Alt yapıdan kasıt, halk; ust yapı ise aydın kesim. Edebiyatın konusunu, toplumun belirlediğini savunan bir yapı olarak bildiriyor Atilla Ozkırımlı . Bu bakımdan da bicim onemli olmayacaktır, icerik onemli olacaktır. Marksist eleştiri yontemi ile yapıt inceleyen bir eleştirmen, iceriğe yon veren ideolojiyi yorumlayacaktır. Yani aslında Sosyalizm ile alakası yoktur, Marksist eleştiri tum ideolojiler icin konuşur.
Marksist yontem, değer olcutleri bakımından değişik, kimi kez birbiriyle celişen goruşlere sahip olsa da bu yontem, eleştirmenler tarafından geliştirilmiştir. Bu eleştirmenler şunlardır:
Jdanov (1896 – 1948): Sovyet Siyasi Buro uyelerindendi. Stalin ’in egemen olduğu Sovyet koşullarında geliştirilmiştir. Bu bakımdan siyasi bir bakış da denilebilir. Jdanov ’a gore bir yapıtın sanat değeri, Marksist oğretiye ne kadar bağlı kaldığı ile alakalıdır. Eğer, bir yapıt ezilen halk yerine burjuva yaşamını anlatıyorsa kurulmakta olan sosyalist yapıyı olumsuz yonde etkiler bu bakımdan da kotudur. Jdanov ’a gore yapıt, yeni kurulan sosyalist toplumu destekleyecek şekilde ozel kahramanlar yaratmalıdır.
Lukacs (1885 – 1971): Kendisi, Plehanov ’un fikirlerini geliştirmiştir. Lukacs ’ın goruşune gore sanatı dunyaya bakış acısıyla sanatı doğrudan alakalıdır. Kotu bir ahlakla, kotu bir dunya goruşu ile iyi bir yapıt cıkamaz cunku sanat toplumsal gercekliğin yansıtılması, tipik olanın yani genel olanın secilip anlatılması yoludur. Yani genel, genele anlatılır. Bu durumda insan toplumdan ayrı duşunulemez ve salt birey konu olmamalıdır; bireyin toplum ile ilişkisi anlatılmalıdır. Sağlıklı bir ideolojiye sahip olmayan bir yazar, yapıtında, toplumsal ilişkiyi anlatamaz. “ Cunku dunya goruşu ozu, oz de bicimi belirler” der Atilla Ozkırımlı bu fikir icin.
Ernst Fsicher (1899 -1972): Lukacs ve Plehanov ’un goruşlerine tam aksi bir goruş sergiler. Ona gore toplumsal bakış bir tarz değil bir tutumdur. Bir yapıtın sanat değeri taşıyıp taşımaması da onun Marksist goruşle yazılıp yazılmadığına bağlı değildir; cunku Marksist goruş taşımayan sanatcılar da dunya ve toplum hakkında iyi goruşler sunup iyi edebiyat eserleri ortaya koyabiliyor. Yaşadığımız dunyanın goruşlerini bu kadar net ve iyi acıklayan yazarların eselerine, sırf Marksist goruşu benimsemiyor diye “yozlaşmış” diyemeyiz. Ernst Fsicher ’a gore bir fikre koru korune bağlanmak da tehlikelidir. Sonucta gercek dahi değişken olduğuna gore gerceği anlatma yolları nasıl değişmesin? Ernst Fsicher icin asıl korkulması gereken şey soğuk bicimcilik, soyutluk ya da sanatcının yeni goruşler benimsenmesi değildir, ona gore en korkunc şey “kapitalist duzenin urettiği, alabildiğine somut sozde urunleri, resimli romanlar, ‘budalaca ’ filmlerdir.” Eserin iyi olup olmadığına karar vermek, nesnel bir yaklaşımdır. Ancak on yargısız ve icten bir caba ile yapıtlar doğru bir bicimde değerlendirilir.
Marksist eleştiri, daha bircok yontem ve teknikle geliştirilmiştir. Kuşkusuz ki edebiyata da katkısı oldukca fazladır. Bu bakımdan burada sadece belli başlı ve en cok tercih edilen goruşlerin işlendiğini bildirmek isteriz.
[h=3]Sanatcıya Donuk Eleştiri[/h]Bu eleştiri yontemi, anlatımcı kurama bağlıdır. Yapıtın, anlatıcısıyla sıkı bir bağı olduğunu savunur. Bu goruş iki şekilde değerlendirilir:
a. Sanatcıyı, yapıtlarından yola cıkarak tanıma
b. Yapıttan yola cıkarak sanatcıyı tanıma
Her iki yolda sanatcıya cıkar ve bu yontemin en cok kullanıldığı alan biyografi calışmalarıdır.
Bu eleştiri yontemi psikanaliz yontemini kullanan eleştiri anlayışıyla da birlikte anılabilir. Bu yaklaşımda psikanaliz yontemin kurucusu Freud başroldedir. Freud ’un kuramları onemlidir, sanatcısının bastırılmış egolarının, idlerinin ve toplumun hoş gormediği diğer duygularının yapıtta ister istemez kendini belli ettiğini savunur. Bu da ancak sanatcının eselerini bu yontemle ve bakışla yorumlamaktan gecer. Yapıtın sanatsal bir değeri olup olmadığı uzerinde durulmayan, dikkatlerin sanatcıya cevrildiği bir yontemdir.
[h=4]İzlenimci Eleştiri[/h]Eleştirmenin kendisini anlattığı bir eleştiri yontemidir cunku bu eleştiri yontemine gore eleştiri ozneldir. Herkes, aynı kitabı okuyabilir ama herkesin o kitaptan aldığı haz aynı değildir. Bu bakımdan izlenimci eleştiride kitabın okuyucuda bıraktığı iz dikkate alınır. Okuyucu, yapıttan zevk alarak okumuşsa o eser iyi bir eserdir. Dolayısıyla eserin iyi olup olmadığı okuyucuya verdiği estetik zevke bağlıdır ve bu bakımdan da eleştiri işi nesnel değil ozneldir.
[h=4]Bicimci Eleştiri[/h]Sanat eserine uygulanacak hazır kalıplar yoktur bu eleştiri yonteminde. Sanatcının tekniğine bakar cunku ve her sanatcının tekniği farklı olabilir.
Eserin tekniğinden kasıt, olay orgusu, olay orgusundeki kişilerin karşılaştırılması, kişilerle olayların uyumu, mekan, imaj, ton, sembol, tema / konu, ana duygu gibi şeylerdir. Bu eleştiri yonteminde eleştirmen, yapıtın en derinlerine iner. Bu bakımdan ince ve ayrıntıcı bir yontemdir. Eleştirme, tum bu ayrıntılar arasında boğulmadan bu ayrıntıların arasındaki ilişkiyi keşfetmeli, bu ilişkilerin esere yaptığı katkıları gostermeli ve ilk bakışta fark edilmeyen saklı anlamları bulmalıdır.
Sanat, yapıtın taşıdığı konuyu işleme bicimi olarak değerlendirilir ve bu bakımdan yapıtın tekniği yapıtın her şeyidir bicimci eleştiri icin.
Yukarıda adı gecen eleştiri yontemleri, bugun kullanılan yontemlerin sadece bir kısmıdır. Bugun, dunya capında eleştiri, edebiyata ciddi olcude katkı sağlayan onemli bir konudur. Zaten sanat eleştirisi sanatın ne olduğunu sorgulayarak başlar ve bu bakımdan da sanata ve sanatcıya doğrudan katkı sağlar. Bu soruya verilen cevaplar da topluma ve insana gore değişebileceği icin sanatta istenen zenginliğe ulaşılmaktadır. Onemli olan bu guzellikleri incitmeden sanatı ve sanatcıyı anlamak, ona katkı sağlamaktır. Ayrıca eleştiride nesnellik, oznellik gibi ayrımlar yapmak bir kural değil, bir tutumdur. Bu eleştirinin sadece bir bilim dalı olabilecek kadar geniş olduğunu gosterir ama yine de eleştirmen de en az sanatcı kadar ozgur bir ortamda eleştirilerini yapmalıdır ki eleştiri istediği başarıyı gostersin.
Dış dunyaya ve topluma donuk eleştiri
Sanatcıya donuk eleştiri
Okura donuk eleştiri
Yapıta donuk eleştiri
Bu bolumlemeler ile şuan tum edebiyat dunyasında kabul goren eleştiri ekolleri ortaya cıkmıştır. Bugunku yazımızın konusu ise bu eleştiri kuramları olacaktır.
[h=4]Tarihsel Eleştiri[/h]Hicbir yapıtın, yazıldığı donemden bağımsız olarak eleştirilemeyeceğini savunur. Bir yapıtın değerlendirilmesi yapılırken yapıtın yazıldığı donem ve donemin koşulları goz onune alınmalıdır. Aslında bu, tarihi olayları incelerken onumuze konulan bir şarttır, adı da buradan gelir zaten.
Tarihsel eleştiri, soz konusu yapıtın ait olduğu doneme gore değerlendirilmesinden daha fazlasına bakar. Bu eleştiri, yapıt hangi tarihi cağda yazılmışsa okuyucunun da o tarihi cağdaki insan gibi anlamasını ister yapıtı. Bir nevi tarihsel pencereden bakmak yerine direk o tarihsel pencereyi oluşturmamızı ister. Bu ise, eserin yazıldığı cağdaki insanın etik yargılarını onemsememizi sağlar.
Misalen, Madam Bovary gibi bir yapıt var elinizde. Kocasını aldatan bir kadını anlatır. Romanın 19. asırda yazıldığını duşursek Emma Bovary ’e bakışımız değişecektir, gunumuz koşullarına gore bakarsak da farklı bir pencere bulacağız. Bize gore aldatmak sadece duygusal bir yıpranma sayılabilir ama 19. asır insanı icin aldatma ve aldatılma sadece kişisel bir durum değil toplumsal bir baskı oluşma nedeniydi. Bu bakımdan Madam Bovary gibi romanlarda tarihi eleştiri bizim bakış acımızı değiştirecek ve o zaman neden Gustave Flaubert ’in bu eseri yuzunden mahkemeye cıkarıldığını ve eserinin neden mustehcen bulunduğunu anlayacağız.
Tarihsel eleştiride, eserin başarılı olup olmaması cağın insanlarının beklentilerini karşılamasına, cağın insanının beklentisine bağlıdır.
Tarihsel eleştiri, edebiyat tarihcisinin en cok kullandığı eleştiri bicimidir.
[h=4]Toplumbilimsel Eleştiri[/h]İlginc ama bir o kadar da geniş kapsamlı bir eleştiridir cunku edebiyat ile toplumu birleştirmiştir. Bu eleştiriye gore edebiyat toplumdan asla ve asla ayrı duşunulemez. Edebiyat eserleri toplumsal koşullara uygun olarak ortaya cıkar. Bu aslında neden – sonuc ilkesinden gelen bir yaklaşımdır; yani determinist bir yaklaşıma dayanır. Edebiyatın topluma toplumun edebiyata koşullanmasından bahseder.
Yontemin ilk uygulayıcıları – ki Ahmet Şuayb ’ın da yakından takip ettiği Hippolyte Taine olur kendisi – toplumun uzerinde yaşadığı toprak parcasının iklimine, milletin ekonomisine, ulusal ozellikle, kulturel ozelliklere kısacası A ’dan Z ’ye her şey ile ilgilenmişlerdir. Bu durumda da edebiyat eserinden sosyolojik tespitler yapılmıştır. Aslında, Werter ’in Acıları adlı romanın cıkmasından sonra Almanya ’da bu roman elde intihar eden gencleri duşundukce Toplumbilimsel bakış pek de haksız sayılmıyor.
Şuan bu yaklaşım, edebiyat sosyolojisi icin kullanılmaktadır.
[h=4]Marksist Eleştiri[/h]Bircok yazar ve eleştirmenin farklı yontemler belirlediği ama amacının değişmesiyle oldukca geniş kapsamlı ve gunumuzde hala kullanılan eleştiri yontemidir. Atilla Ozkırımlı bu karmaşık ama bir o kadar da iyi eleştiri kuramını şu şekilde tanıtmaktadır:
“Sanatı bir ustyapı kurumu sayan ve altyapıca belirlendiğini savunan Marksist kurama bağlı olarak, edebiyat yapıtının diyalektik yontemle toplum yapısındaki sınıflaşma acısından değerlendirilmesi ilkesine dayanır. (…) Uygulamada değer olcutleri bakımından değişik, kimi kez birbiriyle catışan Marksist eleştiri yontemleri geliştirilmiştir.”
Bahsedilen şeyi biraz acalım: Alt yapıdan kasıt, halk; ust yapı ise aydın kesim. Edebiyatın konusunu, toplumun belirlediğini savunan bir yapı olarak bildiriyor Atilla Ozkırımlı . Bu bakımdan da bicim onemli olmayacaktır, icerik onemli olacaktır. Marksist eleştiri yontemi ile yapıt inceleyen bir eleştirmen, iceriğe yon veren ideolojiyi yorumlayacaktır. Yani aslında Sosyalizm ile alakası yoktur, Marksist eleştiri tum ideolojiler icin konuşur.
Marksist yontem, değer olcutleri bakımından değişik, kimi kez birbiriyle celişen goruşlere sahip olsa da bu yontem, eleştirmenler tarafından geliştirilmiştir. Bu eleştirmenler şunlardır:
Jdanov (1896 – 1948): Sovyet Siyasi Buro uyelerindendi. Stalin ’in egemen olduğu Sovyet koşullarında geliştirilmiştir. Bu bakımdan siyasi bir bakış da denilebilir. Jdanov ’a gore bir yapıtın sanat değeri, Marksist oğretiye ne kadar bağlı kaldığı ile alakalıdır. Eğer, bir yapıt ezilen halk yerine burjuva yaşamını anlatıyorsa kurulmakta olan sosyalist yapıyı olumsuz yonde etkiler bu bakımdan da kotudur. Jdanov ’a gore yapıt, yeni kurulan sosyalist toplumu destekleyecek şekilde ozel kahramanlar yaratmalıdır.
Lukacs (1885 – 1971): Kendisi, Plehanov ’un fikirlerini geliştirmiştir. Lukacs ’ın goruşune gore sanatı dunyaya bakış acısıyla sanatı doğrudan alakalıdır. Kotu bir ahlakla, kotu bir dunya goruşu ile iyi bir yapıt cıkamaz cunku sanat toplumsal gercekliğin yansıtılması, tipik olanın yani genel olanın secilip anlatılması yoludur. Yani genel, genele anlatılır. Bu durumda insan toplumdan ayrı duşunulemez ve salt birey konu olmamalıdır; bireyin toplum ile ilişkisi anlatılmalıdır. Sağlıklı bir ideolojiye sahip olmayan bir yazar, yapıtında, toplumsal ilişkiyi anlatamaz. “ Cunku dunya goruşu ozu, oz de bicimi belirler” der Atilla Ozkırımlı bu fikir icin.
Ernst Fsicher (1899 -1972): Lukacs ve Plehanov ’un goruşlerine tam aksi bir goruş sergiler. Ona gore toplumsal bakış bir tarz değil bir tutumdur. Bir yapıtın sanat değeri taşıyıp taşımaması da onun Marksist goruşle yazılıp yazılmadığına bağlı değildir; cunku Marksist goruş taşımayan sanatcılar da dunya ve toplum hakkında iyi goruşler sunup iyi edebiyat eserleri ortaya koyabiliyor. Yaşadığımız dunyanın goruşlerini bu kadar net ve iyi acıklayan yazarların eselerine, sırf Marksist goruşu benimsemiyor diye “yozlaşmış” diyemeyiz. Ernst Fsicher ’a gore bir fikre koru korune bağlanmak da tehlikelidir. Sonucta gercek dahi değişken olduğuna gore gerceği anlatma yolları nasıl değişmesin? Ernst Fsicher icin asıl korkulması gereken şey soğuk bicimcilik, soyutluk ya da sanatcının yeni goruşler benimsenmesi değildir, ona gore en korkunc şey “kapitalist duzenin urettiği, alabildiğine somut sozde urunleri, resimli romanlar, ‘budalaca ’ filmlerdir.” Eserin iyi olup olmadığına karar vermek, nesnel bir yaklaşımdır. Ancak on yargısız ve icten bir caba ile yapıtlar doğru bir bicimde değerlendirilir.
Marksist eleştiri, daha bircok yontem ve teknikle geliştirilmiştir. Kuşkusuz ki edebiyata da katkısı oldukca fazladır. Bu bakımdan burada sadece belli başlı ve en cok tercih edilen goruşlerin işlendiğini bildirmek isteriz.
[h=3]Sanatcıya Donuk Eleştiri[/h]Bu eleştiri yontemi, anlatımcı kurama bağlıdır. Yapıtın, anlatıcısıyla sıkı bir bağı olduğunu savunur. Bu goruş iki şekilde değerlendirilir:
a. Sanatcıyı, yapıtlarından yola cıkarak tanıma
b. Yapıttan yola cıkarak sanatcıyı tanıma
Her iki yolda sanatcıya cıkar ve bu yontemin en cok kullanıldığı alan biyografi calışmalarıdır.
Bu eleştiri yontemi psikanaliz yontemini kullanan eleştiri anlayışıyla da birlikte anılabilir. Bu yaklaşımda psikanaliz yontemin kurucusu Freud başroldedir. Freud ’un kuramları onemlidir, sanatcısının bastırılmış egolarının, idlerinin ve toplumun hoş gormediği diğer duygularının yapıtta ister istemez kendini belli ettiğini savunur. Bu da ancak sanatcının eselerini bu yontemle ve bakışla yorumlamaktan gecer. Yapıtın sanatsal bir değeri olup olmadığı uzerinde durulmayan, dikkatlerin sanatcıya cevrildiği bir yontemdir.
[h=4]İzlenimci Eleştiri[/h]Eleştirmenin kendisini anlattığı bir eleştiri yontemidir cunku bu eleştiri yontemine gore eleştiri ozneldir. Herkes, aynı kitabı okuyabilir ama herkesin o kitaptan aldığı haz aynı değildir. Bu bakımdan izlenimci eleştiride kitabın okuyucuda bıraktığı iz dikkate alınır. Okuyucu, yapıttan zevk alarak okumuşsa o eser iyi bir eserdir. Dolayısıyla eserin iyi olup olmadığı okuyucuya verdiği estetik zevke bağlıdır ve bu bakımdan da eleştiri işi nesnel değil ozneldir.
[h=4]Bicimci Eleştiri[/h]Sanat eserine uygulanacak hazır kalıplar yoktur bu eleştiri yonteminde. Sanatcının tekniğine bakar cunku ve her sanatcının tekniği farklı olabilir.
Eserin tekniğinden kasıt, olay orgusu, olay orgusundeki kişilerin karşılaştırılması, kişilerle olayların uyumu, mekan, imaj, ton, sembol, tema / konu, ana duygu gibi şeylerdir. Bu eleştiri yonteminde eleştirmen, yapıtın en derinlerine iner. Bu bakımdan ince ve ayrıntıcı bir yontemdir. Eleştirme, tum bu ayrıntılar arasında boğulmadan bu ayrıntıların arasındaki ilişkiyi keşfetmeli, bu ilişkilerin esere yaptığı katkıları gostermeli ve ilk bakışta fark edilmeyen saklı anlamları bulmalıdır.
Sanat, yapıtın taşıdığı konuyu işleme bicimi olarak değerlendirilir ve bu bakımdan yapıtın tekniği yapıtın her şeyidir bicimci eleştiri icin.
Yukarıda adı gecen eleştiri yontemleri, bugun kullanılan yontemlerin sadece bir kısmıdır. Bugun, dunya capında eleştiri, edebiyata ciddi olcude katkı sağlayan onemli bir konudur. Zaten sanat eleştirisi sanatın ne olduğunu sorgulayarak başlar ve bu bakımdan da sanata ve sanatcıya doğrudan katkı sağlar. Bu soruya verilen cevaplar da topluma ve insana gore değişebileceği icin sanatta istenen zenginliğe ulaşılmaktadır. Onemli olan bu guzellikleri incitmeden sanatı ve sanatcıyı anlamak, ona katkı sağlamaktır. Ayrıca eleştiride nesnellik, oznellik gibi ayrımlar yapmak bir kural değil, bir tutumdur. Bu eleştirinin sadece bir bilim dalı olabilecek kadar geniş olduğunu gosterir ama yine de eleştirmen de en az sanatcı kadar ozgur bir ortamda eleştirilerini yapmalıdır ki eleştiri istediği başarıyı gostersin.