Beş Hececilerinden sayılan Faruk Nafiz Camlıbel ’in once hayatından daha sonra edebî kişiliğinden bahsedeceğiz:
[h=3]Faruk Nafiz Camlıbel ’in Hayatı[/h]Şair, milletvekili, oğretmen olarak anılır. İstanbul ’da 1898 yılında dunyaya gelmiş. Babası Orman ve Maden İşleri BaşkÂtibi Suleyman Nafiz, annesi Fatma Ruhiye Hanım ’dır.
Okul hayatı Bakırkoy Ruştiyesi ve Hadika-i Meşrevet İdadisi etrafında dondu. Tıp fakultesini kazandı ama bu fakulteyi bitirmedi cunku kucuk yaştan beri onda peyda olan bir hevesi vardı: Şiir. Zaten ilk şiirleri de “Cocuk Dunyası” adlı dergide yayımlanmıştı. Yaşı kucuktu.
1917 yılında daha 19 yaşında İleri gazetesinde işe girdi. Kurtuluş Savaşı ’nın destekcisi idi, hatta 1920 yılında savaşın başlamasında 1 yıl sonra Yusuf Ziya Ortac, VÂ-nu ve Nazım Hikmet ile birlikte Anadolu ’ya gecti. Yalnız o, Damat Ferit tarafından odullendirilince Ankara hukumeti onu geri cevirdi ve İnebolu ’dan İstanbul ’a geri donmek zorunda kaldı. Lakin 1 yıl sonra 1921 yılında İleri gazetesi vasıtasıyla Ankara ’da oğretmenliğe atandı. 1922 Kayseri, 1924 Ankara, 1932 İstanbul okullarında Turk Dili ve Edebiyatı oğretmenliği gorevini ustlendi. Ankara ’da oğretmenlik yaparken, Bakanlık tarafından cıkarılan Hayat Mecmuasında (Hayat Dergisi) sanat bolumunu yonetti ve o zamanlar takvimler 1926 ’yı gosteriyordu. Ardından HÂkimiyet-i Milliye ( Milletin hÂkim olması, Millet HÂkimiyeti ) adlı yayında fıkralar yazmaya başladı.
1946 yılından 27 Mayıs Devrimi ’ne kadar Demokrat Parti ’nin İstanbul mebusu idi. Devrimden sonra Yassıada ’da yargılanarak 15 ay cezaevinde kaldı. Tutuklu suresi bittikten sonra Arnavutkoy tarafındaki evine inzivaya cekildi ve hicbir işle uğraşmadı.
Samsun gemisiyle cıktığı gezisinde gemi Kaş – Fethiye civarındayken, Faruk Nafiz Camlıbel vefat etti.
[h=3]Faruk Nafiz Camlıbel ’in Edebi Hayatı[/h]İlk şiirlerini aruz vezni ile yazmıştır. İlk şiirinin adı “Saat” ’tir. Peyam gazetesinin eki olan Cocuk Dunyası adlı dergide 1914 yılında yayımlanmıştır. Demek ki Faruk Nafiz Camlıbel, bu esnada 16 yaşındaydı.
İstanbul ’dan, Anadolu ’ya gitmeden once İstanbul delikanlısının duygularını, fikirlerini, capkınlıklarını konu alan aşk şiirleri yazardı. Daha sonra Anadolu ’ya indikten sonra Halkcılık ilkesini benimsedi. Artık şiirleri Anadolu gerceğini ele alıyordu. Ama bunu yaparken gercekci bir edebiyata ama daha cok romantik ve lirik bir anlayışa sığınıyordu. Han Duvarları şiiri, capkın İstanbul delikanlısının idealist Anadolu gencine donuştuğu şiiridir. Şair Han Duvarları adlı şiirinde Kayseri Ulukışla ’ya gidişini ve bu esnada gorduklerini anlattır.
Memleket Edebiyatının en unlu şairidir. Aruzdan hece olcusune gecmiş, Aruz olcusunu nasıl ustalıkla kullanıyorsa hece olcusunu de o ustalıkla kullanabilmiştir.
Anayurt adında haftalık bir sanat dergisi cıkarmıştır. Bu sanat dergisinde daha sonra turunun en başarılı orneği sayılacak Canavar adındaki manzum oyun yayımlanmıştır. 1925 yılında yayımlanan Canavar oyununun konusu, Anadolu, Anadolu ’daki koylunun yaşamı ve koylulerin cektikleri sıkıntılardır.
Yayıncılık hayatı daha sonra da devam eden Faruk Nafiz Camlıbel, Akbaba ve Karikatur dergilerinde Camdeviren ve Deli Ozan takma adlarıyla gulmece şiir turunde eserler vermiştir. Bu gulmece turundeki şiirleri daha sonra Tatlı Sert ( 1938 ) başlığında toplamıştır.
1938 yılından sonra sanki şiire kusmuş gibi hic şiir yazmamıştır. Sadece Yassıada zamanlarını şiirleştirildiği gorulur.
Edebiyat dunyasında once şiir ile başlamış daha sonra şiir yanında tiyatro ile devam etmiştir. Roman turunde eserleri de vardır.
Şiirlerinde realist ama duygusal bir cizgi vardır.
İlk donem şiirlerinde Servet-i Funun etkisi gorulmektedir. Bu bakımdan da ilk donem şiirlerinin dili ağır ve ağdalıdır. Konular ise bireyseldir. Aslında tipik bir Servet-i Funun şiiri ortaya koyar.
Faruk Nafiz Camlıbel, tam bir geciş adamıdır. Onun eserlerinde Osmanlı İmparatorluğunda Turk Cumhuriyeti ’ne; merkezden ( İstanbul ’dan ) Anadolu ’ya; aristokrat ve bireyselci anlayıştan halk ve toplum anlayışına geciş gorulur.
Şiirlerinde etkin bir “biz” duygusu vardır.
“Sanat” şiirlerine gorulduğu gibi eserlerindeki ana konu Anadolu, millet, memleket sevgisidir.
Hem bireysel hem de memleket meselelerini başarılı bir şekilde işlemiştir diyebiliriz. Şair duyarlılığı, onun her sozcuğunde vardır.
Şiirlerinde Anadolu ve bireysel aşktan başka, ihtiras, tabiat ve ozlem konularını işler.
Hecenin 7+7, 14 ’lu kalıbını oldukca fazla kullanmış ve ona yeni bir ritim kazandırmıştır.
Turkcenin sadeleşmesinden yanadır ve bu bakımdan da şiirlerinde yabancı sozcuklerden uzak durmuştur. Oysaki geniş bir dil kulturu olduğunu eski şiirlerinden goruyoruz.
“Dinle Neyden” ve “Gonulden Gonule” kitapları aruzla yazdığı şiirlerinin toplanmasıyla oluşur. 1919 yılında tertiplenmiştir.
Milli Edebiyatın en onemli temsilcisi olarak duşunulur.
Enis Behic Koryurek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortac, Orhan Seyfi Orhon ile birlikte Turk Edebiyat tarihinde biraz tartışmalı olan “Beş Hececiler” ’ adlı grubun uyesidir.
Memleket şiirinin ilk bilincli bildirisi Sanat şiiridir. O, Batı ya da Doğu etkisine kapalı Turk edebiyatından yana olduğunu burada soyler.
“Yolcu” ve “Arabacı” şiirlerindeki kişileştirmeleri oldukca başarılıdır.
O, Behcet Kemal gibi bir ustanın oğrencisidir.
Faruk Nafiz Camlıbet, Behcet Kemal ile 1933 yılında Kayseri Lisesinde Turk Dili ve Edebiyatı oğretmeniyken 10.yıl marşını yazdı. Bu marş daha sonra Cemal Reşit Bey tarafından bestelendi.
Poetikasını dile getiren Sanat şiiri ve acıklaması şu şekildedir:
SANAT
Yalnız senin gezdiğin bahcede acmaz cicek,
Bizim diyÂrımız da binbir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi cek,
İncinir duz caddede dağda gezen ayaklar.
Tam bir istektir. Anadolu ’nun engebeli yolları Batı ya da Doğu ’ya tercih edilir. Etkiden uzak bir Turk Edebiyatı isteği buradan itibaren başlar. Doğacı bir yaklaşım da var. Batı kentleri ile Anadolu kasabaları bir nevi şehir ile doğa karşılaştırılır.
*
Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık bir mabedin icini.
Bizi sarsar bir sulus yazı gorsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parca yeşil cini…
Anadolu tarihi, Osmanlı tarihi kısaca Turk tarihinin oneminden bahsediyor. Şiir ile tarihi birleştiriyor.
*
Sen raksına dalarken icin titrer derinden
Cicekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;
Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.
Sadece edebiyat değil, folklor da kıyaslanıyor ve Turk folkloru da ustun geliyor.
*
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir urperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap cekenlerin acıklı nefesleri
Bizde gecer en hazin bir musikî yerine!
Muzik bakımından da ustune tutulan Turk sanatı var. Dikkat edilmesi gereken nokta şairin birleştirici tarafı. O turku ya da Osmanlı sanatı diye ayırmıyor. Bahsettiği musiki hem İstanbul hem de Anadolu ezgileri.
*
Sen anlayan bir gozle suzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini;
Biz duyarız en buyuk zevkini ruhumuzun
Gorunce bir koylunun kıvrılmayan belini...
Batı ’nın duşunce kalıbına tamamen karşı cıkıştır aslında. Onların zarafet anlayışı ile bizimki karşılaştırılıyor.
*
Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu ’muz.
Arkadaş, biz bu yolda turkuler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz.
Bu son, aynı zamanda her şeyin de ozeti. Yolların ayrılması Memleket edebiyatının ya da şairin dilediği edebiyatın Batı ya da başka tesirden olması gerektiğini soyluyor. Anadolu ’yu destan olarak gormesi de halk edebiyatına duyduğu saygıdır. Turku, destan gibi halk edebiyatı terimlerini yakıştırması, onun istediği oz edebiyatı temsil ediyor.
[h=4]ESERLERİ[/h]Şiirleri
Ali
Pic
Yolcu ile Arabacı
Bizim Memleket
Coban Ceşmesi
Dinle Neyden
Gonulden Gonule
Bir Omur Boyle Gecti
Suda Halkalar
Han Duvarları ( En unlu şiiridir. )
Zindan Duvarları
Şarkın Sultanları
Mustafa Kemal
Son Aşık
Tiyatro Oyunları
Canavar O gun(1925)
Akın (1932)
Ozyurt (1933)
Kahraman (1938)
Yayla Kartalı (1945)
İlk Goz Ağrısı
Hudekoğlu
Romanlar
Yıldız Yağmuru
Ayşe'nin Doktoru (1949)
Mektep Temsilleri
Bir Demette Beş Cicek (1933)
Yangın (1934)
Belki Birgun (1946)
Bu yazı hazırlanırken, Atilla Ozkırımlı Turk Edebiyatı Ansiklopedisi ( c.2 s.313) ve Turk Dili ve Edebiyatı / Akcağ Yayınları kaynaklarından yararlanılmıştır.