Yaşamı uzerine bilinenler sınırlıdır. Her eski şair gibi şuara tezkirelerinden ve devlet kayıtlarından, ayrıca yazdığı şiirlerinden ve divanından şair hakkında bilgi ediniyoruz. Bu bakımdan eldeki verilerle hayatını anlatmaya calışacağız:
[h=3]Bağdatlı Ruhi ’nin Hayatı[/h]Bağdatlı Ruhi ya da Ruhî-i Bağdadi olarak anılır. Osmanlı şairidir. Doğum tarihi tam bilinmemekle birlikte 1605 yılında Şam ’da hayata gozlerini yummuş, 15. yuzyıl şairidir. Osmanlı Devleti ’nin yukselme devrinde şairlik, askerlik yapmıştır.
Doğum tarihi bilinmemesine rağmen doğduğu yer kendi mahlasından bellidir. Bağdatlıdır. Asıl adı Ruhî ’dir. Bağdatlı ibaresi Turkce uyarlamadır. Divanlarda ve eski kaynaklarda Bağdadî olarak gecer. Bağdat sonuna eklenen nispet i ’si ait olma anlamı verir sozcuğe. Bu bakımdan da Turkce uyarlamaya Bağdatlı olarak gecer.
Şairimizin babasının Bağdat Valisi Ayas Paşa ’nın adamlarından olduğu biliniyor. Babasının adı Mehmet ve Ayas Paşa maiyetinde Bağdat ’a yerleşiyor. Doğumu hakkındaki tahminler de bu durum uzerinden yola cıkılarak soyleniyor. Ayas Paşa ’nın 1545 yılında Bağdat Valisi olduğu devlet kayıtlarında gorunuyor. Eğer Mehmet Bey de Ayas Paşa maiyetinde Bağdat ’a gitti ve Ruhi kendisinde Bağdadî mahlasını uygun goruyorsa Bağdat ’ta yaşamış olması gerekiyor. Bu bakımdan Bağdatlı Ruhi ’nin yuvarlak hesapla 1545 yılından sonra doğmuş olması gerekiyor.
Onun hakkında en iyi bilgiyi Esrar Tezkiresinden alıyoruz. Esrar ’a gore Ruhi-i Bağdadî, serseri ruhluydu ve diyar diyar geziyordu. Fakat bu bilgi, Abdulbaki Golpınarlı tarafından eksik gorulmuştur. Golpınarlı ’nın Ruhi-i Bağdadî maddesine gore, onun diyar diyar gezmesi ve serserivari olarak gorulmesinin nedeni derviş tabiatlı ve babası gibi asker olmasından dolayıdır.
Ruhi-i Bağdadî, babası gibi askerdir. Sipahi yani atlı birlik tayfasındandır Ruhi. III.Murad ( 1574 – 1595) doneminde yapılan İran seferinde gorev aldığı bilinmektedir. Gorev mahiyeti ise, o zamanlar Bağdat valisi olan CigalazÂde Sinan Paşa ’nın maiyetidir. Bu gorevi 1588 -1591 yılları arasında 3 yıl boyunca surdurmuştur.1588 yılında ise Nihavend fethine katılmıştır.
Ruhi-i Bağdadî ’nin kendisi hakkında bilgiye yine kendi şiirlerinden ulaşabileceğimizi soylemiştik. Bunun nedeni ise Divan Edebiyatı şairlerinin padişah ya da maiyetinde bulundukları veli-i nimetlerine durumlarını arz-i hal etmek icin şiirlerini kullanmış olmalarıdır. Bazen bir kasidenin dua kısmında veli-i nimete durumlar bildirilir bazen de direk şikÂyetname turunde eserler yazılır. Her ikisi de şairin divanında yer alır ve bize yol gosterir. İşte biz de şairin şiirlerinden ona dirlik* verildiği bilgisine ulaşıyoruz. Şaire verilen dirlik toprağı, Calı dirliği idi ve o bu dirliği beğenmeyip gitmeyi reddetti.
Şiirlerinden bir donem Şam ’da olduğu anlaşılmaktadır. Şam ’a gitme nedeni ise yine kasidelerinden anlaşılmıştır. Ruhi-i Bağdadî, kasidelerinde surekli ovduğu Osman Paşa ’nın Şam Valiliği gorevine getirilmesinin uzerine muhtemelen kendi isteği ile Şam ’a gitmiştir. 1602 – 1604 yılları arasında o zamanın Şam kadısı AzmizÂde HÂleti Efendi ile goruştuğu bilinmektedir.
[h=2]Bağdatlı Ruhi ’nin Edebi Kişiliği[/h]Esrar Tezkiresi, Bağdatlı Ruhî icin “Mevlevi” demektedir. Yalnız bu yargı curutulmuştur cunku şiirlerinden Hurufi* olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız şiirlerinde cok fazla Hurufi etkiler yoktur ve bu yuzden onu Hurufî şairler kategorisine koyamayız. Hurufi şairler, şiirlerini bu inanca adamıştır ama Bağdatlı Ruhi, boyle bir şey yapmamıştır.
Her ne kadar şiirlerinde H.z Ali ’yi ve iki imamı ovse de o Sunnîlik mezhebinden dışarı cıkmamıştır. Olaya biraz geniş ve yaşadığı yerlerin penceresinden bakarsak, doneminin baskın inanclarını taşır bunyesinde. Yaşadığı bolgeler Şam ve Bağdat yani Arap bolgesi olduğu icin Necef, Kerbela, Hasan ve Huseyin ’in katli gibi olaylara yuz cevirmesi beklenemez. Ama bu onu bir dinci yapmaz cunku onda tasavvuf felsefesi ikinci plandadır. Tasavvuf, onda bir dunya goruşudur, evet, şiirlerinde işler ama onu hayatının amacı haline getirmez, onu yaşadığı dunyadan koparmaz. Ona sadece dervişlere ozgu bir rintlik verir. Yani bu dunyaya cok onem vermeyen, dışarıdan gamsız diye gorunen birisidir, yalnız Allah ve ahret inancı hep icindedir. Bunu şiirlerinde de işler zaten. Ayrıca tasavvuf onu ahlakî acıdan da etkiler ama onu sofu yapmaz.
En cok sevdiği ve etkilendiği şair, Fuzulîdir. Acıların ve kederin şairi olan Fuzulî, harika lirizmi ile zaten bircok sanatcıya ilham kaynağı olmuştur.
Bağdatlı Ruhî, şiirlerinde asiliğe varmayan bir başkaldırı vardır. Buna da hak vermemek elde değil cunku hayatı boyunca dirlik duzeni eksik, karışık eyaletlerde gecmiştir. O bu bakımdan eserlerine eleştirel bir bakış acısı getirir. Bu eleştirel tavrı, cevresindeki bozuklulukları dile getirmesidir yalnızca.
Aşağıda acıklamasıyla birlikte verdiğimiz Terkib-i Bend ’i onun bu halini acıklayan en net eseridir. Terkib-i Bend, yazıldığı gunden bu gune kadar cok sevilmiştir ki; Şeyh Galip, Sami, Ziya Paşa, Muallim Naci gibi onemli şair ve fikir adamları Terkib-i Bend icin nazireler yazmışlardır.
Ruhi, gazellerinde ise ham sofulardan yani zahidlerden, ahlaksızlardan, riyakarlardan şikayet eder.
Ruhi ’nin dili yalındır, eserlerinde cok fazla sanat kaygısı gutmez bu yuzden de sık sık halk deyimlerine yer verir eserlerinde; atasozleri kullanır. Omrunun buyuk bir kısmı Arap kısmında, Bağdat ve Şam ’da gecse de Anadolu Turkcesini ustaca kullanır.
Bağdatlı Ruhi ’nin Divan ’ı 1870 yılında İstanbul ’da basılmıştır ama ele gecen yazma nushalara gore basılan divanda eksiklikler vardır. Divan ’da bulunan manzum mektuplar, devrin onemli kişileri ile konuşmalar olduğu icin ozellikle Bağdat ’ta yaşamış onemli kişilerin hayatlarıyla ilgi ipucları sunar.
Eserlerinden ornekler:
KIT ’A
Verdik dil u cÂn ile rıza hukm-i kazÂya
Gam cekmeziz uğrarsak derd u belÂya
Devreylemedik yer komadık bir nice yıldır
Uyduk dil-i divÂneye dil uydu hevÂya
Gonul ve canımızı beklenmedik gelen kazanın hukmune ( kader) verdik
Biz, derde belaya uğrarsak gam cekmeyiz
Uzun zaman boyunca gezmedik yer bırakmadık
Deli gonlumuze uyduk gonlumuz de boş hesaplara, hava
GAZEL
ŞikÂyet ettiğimiz kendi bahtımızdandır
Sana ey Âfet-i devr-i zemÂne kim soyler
*
Yuzune medh edeni sanma dost bir ben isem
Yolunda mehdini gor gaibÂne kim soyler
*
Yolunda olduğum ol yÂr-i cÂne kim soyler
Garîn halini şÃ‚h-i cihana kim soyler
*
BelÂ-yı aşkına dil vermedik meğer var mı
Senincun ey gonul ol dilsitÂne kim soyler
*
Rev mı Ruhi ’yi katledersin gel insÂf et
Ol olicek gazeli ÂşıknÂne kim soyler


TERKİB-İ BENT VE ACIKLAMA ( 1.BOLUM)
Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
Biz ehli harÂbÂtdanız mest-i Elest'iz
şîre-i engûr: Uzum suyu yani şarap
harÂbÂt: Meyhane
elest: “Rabbiniz değil miyim” sozunun kısaltılmış halidir. Bezm-i elest ’e atıf vardır. Bezm-i elest, Tanrı ’nın ruhları yarattığınızda onlara “Rabbiniz değil miyim” sorusunu sorması ve Tanrı ’nın “Evet Rabb ’imizsin” dedikleri yer.
Bizi şarapla mest olduk sanmayın/ ( bilin ki ) biz meyhane ehilleriyiz ama bezm-i elest meclisinin ehilleriyiz.
Ter-dÂmen olanlar bizi Âlûde sanır lîk
Bizi mÂil-i bûs-ı leb-i cÂm u kef-i destiz
Ter- dÂmen: Kirlenmiş, ıslanmış etek. Burada kotu işlere bulaşmış kişilere yapılan cağırışımdır.
Âlûd: Bulaşmış, kirlenmiş
Lîk: Ama, fakat
MÂil-i bûs-ı leb-i cÂm u kef-i dest: Kadehin dudak open kısmı(na) ve avuc ayası(na)
Eteği kirlenmiş olan bizi de kirlenmiş sanırlar ama biz sadece aşk kadehinin dudak open kısmını ve avuc ayası opmeye duşkunuz.
Sadrın gozedup neyliyelim bezm-i cihÂnın
PÂy-ı hum-ı meydir yerimiz bÂde-perestiz
Bezm: Toplanma ; bezm-i cihan : Dunya toplantısı
Sadr: Oturulacak en guzel yer ( Sadr-ı azam ’da buradan gelir. )
Dunya uzerindeki en guzel yeri ne yapalım? Bizim yerimiz şarap kupunun yanıdır cunku biz bade sevenleriz.
MÂil değiliz kimsenin ÂzÂrına ammÂ
HÂtır-şirken-i zÂhid-i peymane-şikestiz
Kimseyi kırmaya kimseyi azarlamaya meyilli, hevesli değiliz ama ama hatırını kırarız, aşk kadehini kıran ham sofunun
ErbÂb-ı garaz bizden irÂğ olduğu yeğdir
Duşmez yere zîr okumuz sÂhib-i şastız
Şast: Okcuların baş parmaklarına taktıkları yuksuk. Oku iyi atanlar takarlar.
Gazap ve nefret erbablarının/uzmanlarının bizden ırak olması iyidir bira biz şast sahibi okcularız, okumuz katiyen yere duşmez.
Bu Âlem-i fÂnîde ne mîr u ne gedÂyız
ÂlÂlara ÂlÂlanırız pest ile pestiz
Biz bu fani dunyada ne efendi ne de koleyiz/ biz kibirlenene, buyuklenene buyukleriniz, alcak gonullu olanlara alcak gonullu oluruz
Hem-kÂse-i erbÂb-ı diliz arbedemiz yok
MeyhÂnedeyiz gerci velî aşk ile mestiz
Hem-kÂse-i erbÂb-ı dil: Gonul dostu ile hemkÂse, şarap arkadaşı
Bizim kimse ile kavgamız yok; biz sadece meyhanedeki iki dostuz. Gerci her ne kadar meyhanede olsak da velî ( ilahî aşk) ile mestiz, ilahî aşkın sarhoşuyuz.
Notlar
*Dirlik sistemi:
Osmanlı ekonomi sistemindeki bir yontem. Beğenilen devlet adamı, asker ya da şaire dirlik arazi verilir ve bunu işlemesi istenir. Dirlik sahiplerinin belli başı sorumlulukları vardı
Dirlik toprağı ve cevresinin guvenliğini sağlamak

Dirlik toprağını asla boş bırakmadan onu işlemek ( 3 yıl işlemeyene cezai sistem işlemeye başlardı ama eğer toprak hakkıyla işlenirse mulkiyeti devlete ait bir miras olarak babadan oğula devredilirdi. )

Bolgeden vergi toplamak ve topladığı vergilerle asker beslemek; savaş cıktığında beslediği askerlerin başında savaş gitmesi zorunluydu.
Dirlik sistem ile sosyo- ekonomik dengeler kurulmuş, ulke toprakları işlenmiş ve gocebeler yerleşik hayata gecirilmiştir. Ayrıca Yeniceri ’ye destek olarak dirlikten askerler yetiştirilmiş ve guclu ordular oluşturulmuştur. Yalnız cokuş doneminde bu topraklar kotu niyetli kişilerce kontrol altına alınmış ve bir eşref sistemine neden olmuşlardır. Bu eşref sistemi şuan Cumhuriyet ’in dahi aşamadığı buyuk bir sorundur.
*Hurûfilik, Hurûf;
Arapca harfin coğuludur. Harflerden, kelime ve kelime sırasından anlam cıkarma inancıdır. İslam oncesi tarihte Yahudilerce kullanılmış, bir mezhep olarak 14. -15. Asırda Azerbaycan, İran ve Turkiye ’de yayılmıştır.
Bu yazı hazırlanırken, Atilla Ozkırımlı Turk Edebiyatı Ansiklopedisi ( c.4 s.997), Fuad Koprulu Divan Edebiyatı Ansiklopedisi ve Ferit Devellioğlu Osmanlıca- Turkce Ansiklopedik Lugat kaynaklarından yararlanılmıştır.