Milli marşımızın kabulunun 95.yıl donumudur 12 Mart. 1920 yılında ilk TBMM ’de Mehmet Akif ’in “Kahraman ordumuza” ithaf ettiği ve dunyada bir eşi, benzeri olmayan marştır İstiklal Marşı…
Peki, nasıl ortaya cıkmıştır, hangi duygularla ve manası nedir; neden marş denmiştir?
Fransızların zafer marşı var da neden bizim gibi bir milletin, yedi iklime karşı savaşarak zafer kazanan bir milletin neden marşı yok denildi ve bu duygularla TBMM, bir yarışma actı. Yarışmaya herkes katılabilirdi ki zaten teşvik icin de 500 Lira odul konuldu; odul gercekten guzeldi o zaman icin..
734 şiir yollandı Meclis ’e. Sadece 6 adeti kaldı oylamalara ama Mehmet Akif Ersoy ucunda ikramiye olduğu icin kabul etmiyordu yazmayı. Bunu bilen Ersoy ’un arkadaşı Hasan Basri Bey (aynı zamanda Balıkesir milletvekili ), Hamdullah Suphi ’nin yardım ricasını kırmayarak Mehmet Akif ’i marşı yazmasına ikna etmiştir. Şoyle ki:
Hasan Basri Bey ile Mehmet Akif Ersoy, Hasan Bey ’in evinde bir akşam otururken Hasan Basri Bey eline kağıt – kalem alıyor. Kağıdın uzerine dikkatlice eğilerek bir şeyler yazıyor. Bu durum Akif Bey ’in dikkatini cekiyor ve soruyor :
- Ne yazıyorsun?
- İstiklal Marşı yazıyorum…
- Secilecek şiire para verilecek, icinde para olan bir şeye nasıl katılırsın?
Ve Basri Bey Marşımızın yaratıcısını harekete gecirecek o cevabı verir :
- Yarışma kaldırıldı. Secilen şiire para verilmeyecek. Milli Eğitim Bakanı bana bu konuda guvence verdi.
Bunun uzerine Mehmet Akif duruyor ve bir şeyler aranıyor. Gaz lambasını kaptığı gibi calışma odasına geciyor sonunda. Basri Bey, Akif Bey ’in bu hallerine alışık olduğu icin – ne zaman şiir yazacak olsa bu krizleri tutarmış merhumun – karışmıyor. Yalnız iceriden gelen gelen acı acı sesler onun merakını iyice kamcılıyor. Sessizce bekliyor ve tıkırtılar kesilince iceri giriyor.
Giriyor ki Mehmet Akif Ersoy ’un tırnakları kan icinde ve calışma odasının duvarında şu cumle “ Korkma! Sonmez bu şafaklarda yuzen al sancak”…
O geceden sonra 12 Mart 1921 ’de teslim edilmek uzere İstiklal Marşı tamamlanıyor. Meclise getirilen marş, birkac vekilin itirazına rağmen coğunluğu alarak “Marşımız” oluyor. Oyle seviliyor ki iki kere okunuyor. Bu arada Hamdullah Suphi Bey, marşımızı ilk okuyan kişi unvanına layık oluyor.
İstiklal Marşı ’nın kabulunun ardından Mehmet Akif Ersoy ’a ikramiye takdim ediliyor ama o yeniden geri ceviriyor. Oysa ki buna ihtiyacı var cunku o zamanlar 8 cocuğa bir memur maaşı ile bakmaya calışıyor. Geri cevirmesinin nedeni de acık: Kahraman milletine hediye ediyor marşı!
İstiklal Marşı ’nın ilk hali Arap alfabesiyle yani o zamanın Turkcesi olan Osmanlı Turkcesi ile yazılmıştır cunku yeni alfabe 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilmiştir; oysaki İstiklal Marşı 1921 ’de – hatta Cumhuriyetin ilanından bile eski – kabul edilmiştir.
Soylemeden gecmek olmaz, İstiklal Marşı ilk olarak Ali Rıfat Cağatay tarafından besteleniyor, 1930 yılına kadar kabul edilen ve kullanılan beste Osman Zeki Ungor ’un 1922 ’de hazırladığı yeni besteye yerini bırakıyor.
İstiklal Marşı Tahlili ve Mehmet Akif Ersoy ’un Şiir Anlayışıyla İlişkisi
İstiklal Marşı ’nı bicim olarak incelediğimizde marşın 10 kıtadan oluştuğunu goruyoruz. Marş, 9 dortluk 1 beşlikten oluştuğu icin bolumlere dortluk demek yerine kıta demek gerekiyor.
Mehmet Akif Ersoy, eski şiire bağlı kalan bir şair olduğu icin marşımız da eski duzene tabiidir. Şiirde zengin ve tam uyak kullanılırken sanıldığının aksine hece vezni değil aruz vezni ( Osmanlı zamanında kullanılan kaynağı Doğu ’ya dayanan olcu tipi) kullanılmıştır. Kullanılan aruz kalıbının ilk iki kıt'aya aktarımı şoyledir :
Vezin :

- * - - / * * - - / * * - - / - -

fe i l tun/ fe i l tun/ fe i l tun / fa'lun



Korkma sonmez/ bu şafaklar/da yuzen al /sancak

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




Sonmeden yur/dumun ustun/de tuten en / son ocak.

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




O benim mil / letimin yıl/dızıdır, par/layacak;

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




O benimdir,/ o benim mil/letimindir/ ancak.

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




Catma, kurban / olayım ceh / reni ey naz / lı hilÂl,

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




Kahraman ır / kıma bir gul! / Ne bu şiddet, / bu celÂl

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




Sana olmaz, / dokulen kan / larımız son / ra helÂl?

fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun




Hakkıdır, hak / ka tapan mil / letimin is / tiklÂl.


fe i la tun/ fe i la tun/ fe i la tun fa'lun


İstiklal Marşımız “Korkma” diye başlar ki bu ancak Mehmet Akif Ersoy ’un elinden cıkardı cunku burada buram buram İslam ideolojisi yatıyor.
H.z Muhammed ’in hicreti esnasında onun peşine duşenlerden korunmak amacıyla bir mağaraya girmişlerdi Hz Muhammed ve H.z Ebubekir. H.z Ebubekir ’in cok korktuğunu goren H.z Muhammed, onun omzuna dokunarak: "Ey Ebu Bekir! Korkma! Hic şuphesiz, Allah bizimledir!" buyurmuştu. İlk dizedeki “Korkma” buna işarettir. Aynı zamanda halkına gercekten korkmaması gerektiğini soylemektedir.
Hayatı boyunca İslam ideolojisini savunan ve Turkculuk akımına karşı cıkan Mehmet Akif, şiirlerinde de bu ayrımı dile getirmiştir. Bu harika marş, Mehmet Akif ’in İslam ’a duyduğu aşk ile daha da guzelleşmiştir.
Devamında “Sonmeden yurdumun ustunde tuten en son ocak” diyecektir Ersoy. Anadolu topraklarında bir tek ocak kalıncaya kadar savaş olacaktır diyor, son nefer son fert son insan kalıncaya kadar Anadolu ’nun kendisini savunacağını; vatanı icin kendini feda edeceğini hatta ettiğini vurguluyor. Savaştan yeni cıkan bir toplumun yureğine en cok dokunan dizelerden birisidir bu..
İkinci dize “Nazlı Hilal” diyerek bayrağa seslenen Ersoy, onun vatana kusmemesini soyluyor. Harika bir teşbih ile onu catık kaşlı birisine benzetiyor ve haykırıyor :” Catma kurban olayım cehreni ey nazlı hilal !”
Ucuncu dizede ozgurluğunu haykırıyor şair. Şairimizin bu duygusu, Safahat ’ta bulunan Canakkale Şehitlerine adlı şiirde de var. Turk ’un, milletin hep ozgur olduğunu, ozgur olacağını soyluyor.
Dorduncu dize, tek kelimeyle harika... “Garbın afakını sarmışsa celik zırhlı duvar “ derken Avrupa ’nın tankından tufeğinden bahseder. Onların ne kadar kalabalık olduğunu celikten duvar diyerek tarif eder. Devamında da der: “Benim iman dolu goğsum gibi serhaddim var” ki bu da Akif ’in dini duygularının dışa vurumudur. “Ulusun, korkma! Nasıl boyle bir imanı boğar” derken muthiş bir kinaye yapar. Hem ulumak eylemini kullanır ki Avrupa ’yı tek dişi kalmış uluyan bir canavara benzetir hem de Turk milletine “yucesin, buyuksun” der. Devrinde Avrupa ’nın medeniyet eşiği olmasını da eleştirir “‘Medeniyet! ’ dediğin tek dişi kalmış canavar?” diyerek…
Tum 10 kıtada surekli bir seslenme, bir nida vardır ki bu da cok guclu bir lirizm verir marşa. Turk milletine, Anadolu ’ya, gelecek nesile, bayrağa seslenir; adeta şiiriyle konuşur şair. Oyle ki beşinci dize de “Arkadaş” der ve oğutler “ Yurdumu alcaklara uğratma sakın!”
Altıncı dizede “Bastığın yerleri toprak diyerek gecme” der; şehitlerimizi, şehit kanları ile sulanmış topraklarımızı hatırlatır bize. Canakkale ’de, Sarıkamış ’ta, Kutahya ’da, İzmir ’de ve Anadolu ’nun her karışında vatan icin olen yiğitleri, anaları, cocukları hatırlatır.
Yedinci kıtada vatanı bir cennete benzetirken, sekizinci kıtada vatanda dalgalanan bayrak yanında ezanları da ister. Bu tam bir Akif ideolojisidir. O asla Anadolu ’yu ezansız duşunemez, Turklukten ya da kavmiyetten once hep din gelmiştir onun icin.
Dokuzuncu kıtada şehitlik mertebesinden bahseder; şehitlerin dirilmesinden bahseder. Şehidin mezar taşının bile – ki o da varsa diyor; varsa diyor cunku bu topraklarda mezar taşı olan şehit şanslı sayılıyor - secdeye kapandığı ama şehidin başının layık olduğu yere yani goğe mutlaka ereceğini soyluyor.
Son kıtada yine bayrağa sesleniyor ve o muthiş dizesiyle noktalıyor “ Hakkıdır Hakk ’a tapan milletimin istiklal” . Son dize onun hayat felsefesini, vatan anlayışını dile getiren nadide bir hazinedir..
Mehmet Akif Ersoy, bu marşı Safahat kitaplarına almıyor cunku bu marşı “Milletin marşı “ olarak niteliyor; kendisinin saymıyor. Buyuk bir alcak gonulluk ve mutevazılık gercekten de…