Romantizmin Doğuşu
Romantizm Batı ’da yani Avrupa ’da baş vermiştir ve Klasizme tepki olarak doğmuştur ama Romantizmin en onemli cıkış nedeni bu değildir.
Romantizm yani Turkce adı ile Coşumculuk, 1789 Fransız devrimi ile ortaya cıkmıştır.
Klasizm mutlak monarşinin eseriydi, Romantizm ise bunun zıddı olarak demokrasi, adalet ve bireysel ozgurluklerin eseridir.
Fransız devrimi ile insanlar birey olduklarının farkında varmışlardır ve humanist bir anlayış geliştirmişlerdir. Zira bu humanizmden itibaren bir fert olduğunu anlayan bireyler toplumda kendilerini kabul ettirme cabası icine girmişlerdir. Aristokrat ve ruhban sınıfı arasında sıkışıp kalan ve kendilerine bir konum edinmek icin savaşan burjuvaların mucadelesinin onemli başarısıdır toplumda bir yer edinmek. Burada bir parantez acmalıyız; Fransız devriminden sonra gelen Sanayi devrimi ile burjuva gucleri daha da değer kazanacak ve asilzade sınıfının elinde ise sadece soyadları kalacaktır. Bu durum Molière ’nin Cimri eserini hatırlatır. Buradaki başkahraman Harpagon, bir burjuvaydı.
Pek tabii boyle bir gelişme yani Fransız devrimi, toplumun en temel taşlarından başlayarak bir yıkıma ve akabinde bir yenileşme, tanzime neden olacaktır/olmuştur.
Fransız Devrimi ile gelen millileşme, adalet, eşitlik gibi duygular kulturel gelişme ve değişime ortam hazırlamış; ayrıca ozellikle millileşme olgusu her toplumu kendi kimliğini bulma arzusuna itmiştir.
Fransız Devrimi dunya capında cok iyi sonuclar doğursa da kendi icinde bir bunalıma mahkûm kalmıştır. Devrim ile mucadelenin bittiğini sanan insanlar, vaat edilen bircok şeyi alamamışlardır. Eskiye donuş mumkun olmayıp gelecek de belirsiz olunca “asrın hastalığı” hayattan bıkkınlık, melankoli, kotumserlik baş gostermiştir. Bu ortam Romantizmin doğuşu icin iyi bir ortam olarak gorulmelidir cunku Romantikler de tam olarak bu konuları işlemişlerdir.
Romantizmin hızlı ve etkili bir bicimde gelişmesinden hic şuphe yoktur ki matbaa cok buyuk bir etmendir. Matbaanın bulunuşu ile edebiyat, artık bir saray ya da yuksek zumre edebiyatı olmaktan cıkmış, geniş kitlelere yayılmıştır. Okuyucu kitlesinin gelişmesi ve değişmesi elbette ki sanatcıları da onların zevklerine yonlendirecektir. Zaten boyle bir ortamdan cıkan bir sanatcının dar bir edebi alanda kalması beklenemezdi. Kısacası sanat / edebiyat, daha geniş halk kitlelerine yonelmek, onların dili olmak durumundandır.
İşte tam da bu nokta da romantizmi hazırlayan başka bir unsur ile karşılaşırız; mevcut sanat / edebiyat anlayışlarına tepki; yani Klasizme verilen tepki.
Tepkilerin en buyuğu, uzun zamandır varlığını surduren Klasisizmin zamanla orantılı olarak artan kuralcılığı ve katıcılığıdır. Ozgurluğun en yuksek bilincindeyken edebiyat ve sanatın katı hem de mazeretsiz kuralları ve katılığı elbette ki yıkılacaktır. Ayrıca klasik akımın katı akılcılığı ve millilikten uzak tavrı artık goze batar hale gelmiştir. Klasizmin yabancılaşan dili ve uslubu da o doneme gore cok yavan kalacaktır. Hatta bu tepkilerin bir kısmı da rasyonalist cağın (aydınlanma cağı) kuru akılcılığına gelmiştir.
Bu istekler, arayışlar, tepkiler zaman icinde bir guce ulaşıp patlama noktasına gelmiştir.
J.J. Rousseau ferdiliği ve tabiatı (dış tabiat ) gundeme getirmiştir (Klasik akımda da bir doğa vardı ama bu doğa tabiat olan doğa değil insan doğasıydı. Bu insan doğasının da bireysel yanları değil ortak yanları alınırdı.) Daha sonra onun takipcisi Saint – Pierre; Paul et Virginia adlı eserinde egzotizm ’i edebiyata sokar.
Nedir Egzotizm?
Egzotik yerlere gitmek anlamındadır. Batı icin konuşursak bu şimdiki Doğu ’ya gitmek anlamındadır. Yani o donemdeki Osmanlı ve Doğu topraklarından bahsediliyor. En cok merak edilen nokta ise Padişah haremleri ve hamamlarıdır.
Batı ’da bir otekileştirme soz konusudur o donemde. Otekileştirilen yer ise şuphesiz Doğu ’dur. Bu durum o kadar onemsenmiş ki yuksek okullarda Oryantalizm bolumleri acılmıştır. Bu bolumlerin kurulma sebebi Doğu ’yu tanımak ve somurgeleştirmektir. Oryantalizm tum romantiklere etki etmiştir. Turk Edebiyatında ise Ahmet Mithat ve Receizade Mahmut Ekrem oryantalist sayılabilirdir. Ahmet Mithat Efendinin yazdığı “ Amerikan Vahşeti” buna ornektir cunku Ahmet Mithat Amerika ’ya hic gitmemiştir.
Duygu Okulları
Klasiklerin Fransız Akademisi vardı; Romantiklerin de İngiltere merkezli bir Duygu Okulları bulunmakta. Duygu okulu temelde kalp – dimağ dengesini esas alarak insan gerceğini duygu tecrubesine icra etmekte; boylece Klasisizmin fikir tecrubesine ve klasik insan gerceğine antitez oluşturmaktadır.
[h=3]Romantizmin Sanat / Edebiyattaki İlke ve Nitelikleri[/h]1. HURRİYET
Buyuk olcude ihtilal ortamında doğan romantizmin tabii olarak ilk niteliği ozgurluktur. Yani mevcut olana isyan vardır. Klasisizme tepki olarak doğan ve ozgurluk ile hamurunu yoğuran romantikler kendilerini ve sanatlarını kısıtlayan her turlu kurala karşı cıkmışlardır. Hatta sadece şuanda değil, ileri de gelecek olan tum sınırlara karşı kesin bir başkaldırı hakimdir. Victor Hugo, Cromwel eserinin on sozunde bunu acıkca ilan eder.
Romantikler ozgurluk konusunda oylesine ileri gideler ki, turlerin ayrılığı ilkesini de ciğnerler. Trajedi ile komedi turunden oluşan yeni bir tur olan dramı sanata sokarlar. Şiiri nesre yaklaştırırlar ve roman turunu on plana cıkarırlar.
Kısacası romantikler gerek sanatta, gerekse sosyal hayatta isyankar ve devrimcidirler. Ne sanattaki mevcut duzeni ne de toplumun değer ve kurumlarını kabul ederler. Bunların yerine insan tecrubesinden doğmuş yeni değerler koymaya calışırlar. Her turlu dogmaya karşı cıkarlar. Bu doktrin de esas olan bireydir, toplum değil.
Romantiklerin bu tutumu hic şuphesiz bağlı oldukları Tanrı - tabiat ve insan duşuncesinden kaynaklanır.
2. İNSAN VE GERCEK
Romantikler de insan gerceği vardır. İnsan evrenin merkezidir. Bireyler oyle derlenip toparlanıp koşeye atılacak bir eşya değildir. Bu bakımdan romantikler her yonu ile insanı işlerler.
3. SANAT / EDEBİYATIN AMACI
Romantik akımda sanatın amacı insana dış dunyadan farklı bir dunya sunmaktadır. Dışarıdaki dunya zaten kotudur, burada insanlar istediklerini alamamışlardır; o zaman hayaller insanın tek kacışıdır. Bu bakımdan romantikler de insanlara istediklerini daha doğrusu kendilerinin de doğru buldukları o guzel sanal dunyayı vermişlerdir.
4. DUYGU / SANTİMANALİZM
Duygular romantiklerin beslendikleri yegÂne kaynaktır cunku aklı reddetmişlerdir. Onlara gore insanın derinliği duygularında, ruhlarında gizlidir.
5. MELANKOLİ / HUZUN / KOTUMSERLİK / MARAZİLİK
Bir ortam duşunun ki alışık olduğunuz her şey bir anda yerle bir olsun. Eviniz yıkılsın ya da herhangi bir kanun ya da gelecek olmasın. İşte Romantikler tam olarak boyle bir ortamdaydılar. Her devrim bir yıkımdır ve Fransız devriminin yıkımı oldukca sarsıcı olmuştur. Bu bakımdan da Romantiklerin duygusallığı genelde melankoli ve huzun kaplıdır. Buna bağlı olarak en cok kullanılan temalar; olum, intihar ve kacış temasıdır.
6. FERDİYETCİLİK / LİRİZM
Tipci değil karaktercilerdir. Tip bir toplumda benzer ozellikler gosteren insan genellemesidir ve tek yonludur. Orneğin cimri, cesur vs. Karakter ise cok yonludur. Romantikler ise bireyselci anlayışlarına uygun olarak romanlarında karakter kullandılar.
7. DOĞA
Romantiklerin temel konusudur. Burada kastedilen ise dış doğadır; insan doğası değil. Bu da zaten klasik anlayışa başkaldırıdır. Romantikler ise idealist doğayı tercih ettiler. Doğa olduğu yerde durdu evet ama onlar doğayı keşfettiler ve kendi hayallerinde de bir doğa yarattılar. Doğaya bu kadar duşkunluğun arkasında ise dini duygularının zayıflaması vardı cunku monarşi sistemi laik bir sistem değildir. Kilise halka yeterince acı vermişti ve halk artık dine inanmaz hale gelmişti.
8. MİLLİLİK
Fransız devriminin etkisi ile milliyetcilik vardır ama bu milliyetcilik bir ulus oluşturma kaygısını guden bir milliyetcilikti. Bir nevi temel olarak duşunebilirsiniz.
9. HRİSTİYANLIK DUYGUSU
Romantiklerde, Klasik anlayışın ve monarşik yapının yegane somuru aracı olarak kullandığı Hristiyanlık yoktur. Onların Hristiyanlığı da yeniden keşfediştir ve bu arayış felsefi bir arayıştır. Bu bakımdan romantiklerin dini duyguları gucludur.
10. TASVİR
Tasvir, bir nevi sezgici yontem ile yapılır. Yani sanatcı gorduğu şeyi aynen aktarmak yerine o şeyde ne gorduğunu anlatır. Yani herkes tarafından gorunen bir şeyi herkes tarafından bilinmeyen kendi bakış acısı ile gorunen şeyin kendisinde bıraktığı izlenim ile aktarır.
11. DİL VE USLUP
Klasik akımın yapay ve aristokratik dilini kabul etmez. Bu bakımdan romantiklerinin dilleri daha akıcı, samimi ve liriktir.
Toparlarsak:

Fransız devrimi ile birlikte ortaya cıkmıştır.
Klasik akıma karşıdır.
Bireyseldir ve bu bakımdan oldukca ceşitli eserler ortaya cıkmıştır.
Kuralları tamamen yıkan bir anlayıştır. Bu bakımdan şiirler de ilhamla yazılmış ve hicbir kural gozetilmemiştir.
Klasik donemde hakir gorulen romanlar şaha kalkmıştır. Matbaanın varlığında kitaplar kolayca coğaltılmıştır.
Klasik akımın katı aklına karşı duygular one cıkarılmıştır. Sadece iyi duygular değil kotu duygular da aktarılmıştır.
Klasik akım kotu olan her şeyi sansurlerken romantikler sansure gerek duymamışlardır. Onlara gore hissedebilen şeylerin sansure ihtiyacı yoktur. Bu bakımdan eserlerde kufur de olabilir ya da tiyatroda abes bir hareket sansurlenmeden oynanabilmiştir.