"Kucuk bir sincaba benziyorsun," dedi genc adam.
Gercekten de kucuk bir sincap kadar savunmasız hissediyordu kendini Oriel. Genc kadının en buyuk hatası, haşarı kuzeni David'le birlikte tatile cıkmak olmuştu. Yeni Zelanda'nın yaz fırtınalarının ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu aslında. Ama sel sularına kapıldığında, grubunun yanına donmek icin cok gec kalmıştı. Gozlerini araladığında ise bir cift guclu kolun arasında bulmuştu kendini. Ayak bileğindeki ağrılara bakılacak olursa, Blazie Stephenson'un evinde daha uzunca bir sure kalması gerekecekti. Ama genc adamın gozlerindeki alaycı gulumsemeye ne anlam vereceğini bilemiyordu.
"Sakın bana bir daha Mr. Stephenson deme,"
dedi genc adam, boğuk bir sesle.
"Soğuk davranmaya calışma bana. Dudakların oyle tatlı ki,
ne kadar soğuk olmaya calışırsan calış, beni inandıramazsın."
Dudakları birbirine cok yakındı şimdi.
Oriel bayılmamak icin derin bir soluk aldı.
"Sozleşmeyi imzaladım," dedi ağlamaklı bir sesle.
"Ama artık hicbir şey beni burada tutamaz.
Bana bir eşyaymışım gibi davranmana izin veremem.
Buna tecavuz denir ve yasalara aykırıdır."
Bu sozcukler dudaklarından sanki iradesi dışında dokuluyorlardı.
"Yasaları da ben yaparım," dedi genc adam.