Bu kitap; insanın bilinmeyen katmanları arasına sıkışmış duygularının aniden dışarı puskurmesiyle, guvenle ayağını bastığı “gercek” kavramının bin bir başka yuzu ile yuzleşmesinin son derece akıcı bir dille resmedilişidir.
Kuantum felsefesinin, gunluk sade hayatımızdaki yerini merak ediyorsanız eğer; kelebek etkisini, bilincli gozlemcinin, gercekliğin mukemmel doğasına katılımını Sezen’in bu oykusunde bulacak ve belki ağlayarak kendi hayatınızla ozleştireceksiniz.
Sibel Atasoy, bu kez bir cırpıda okuyuvereceğiniz ancak etkisinden uzun sure kurtulamayacağınız, şaşırtıcı bir kurgu ile okuyucuyu kendine hic sormamış olabileceği sorularla karşılaştırmayı başarıyor.
Tam iceri girecekken aniden cok şiddetli bir ruzgÂr sırtımdan yetişip beni one doğru savuruyor. Dengemi yitirip dizustu duşuyorum. Başım balkon demirine hafifce carpıyor. Aynı anda balkondaki masa ve sandalyeler havalarda ucuşarak buyuk bir gurultu ile bahceye savruluyorlar. Ne olduğunu anlayamıyorum. Bileğim de burkulmuş biraz. Ovuşturarak ayağa kalkmaya yelteniyorum. Ve hepsi o kadar… Havada ikinci bir kıpırtı yok. Her şey sessiz. Sonsuz bir huzur. Ayağa kalkarken, “Ruya mı gordum acaba?” diyorum. …
İceridekiler hicbir şeyin farkında değiller. Gurultuyu bile duymamışlar. Saat gece yarısını ceyrek geciyor. “Balıklar senin başına fena vurdu,” diye benimle dalga geciyorlar. “Oyledir herhalde,” diyorum. Yalnızca Meral kendi kendine mırıldanıyor. “Deja vu!”
Kuantum felsefesinin, gunluk sade hayatımızdaki yerini merak ediyorsanız eğer; kelebek etkisini, bilincli gozlemcinin, gercekliğin mukemmel doğasına katılımını Sezen’in bu oykusunde bulacak ve belki ağlayarak kendi hayatınızla ozleştireceksiniz.
Sibel Atasoy, bu kez bir cırpıda okuyuvereceğiniz ancak etkisinden uzun sure kurtulamayacağınız, şaşırtıcı bir kurgu ile okuyucuyu kendine hic sormamış olabileceği sorularla karşılaştırmayı başarıyor.
Tam iceri girecekken aniden cok şiddetli bir ruzgÂr sırtımdan yetişip beni one doğru savuruyor. Dengemi yitirip dizustu duşuyorum. Başım balkon demirine hafifce carpıyor. Aynı anda balkondaki masa ve sandalyeler havalarda ucuşarak buyuk bir gurultu ile bahceye savruluyorlar. Ne olduğunu anlayamıyorum. Bileğim de burkulmuş biraz. Ovuşturarak ayağa kalkmaya yelteniyorum. Ve hepsi o kadar… Havada ikinci bir kıpırtı yok. Her şey sessiz. Sonsuz bir huzur. Ayağa kalkarken, “Ruya mı gordum acaba?” diyorum. …
İceridekiler hicbir şeyin farkında değiller. Gurultuyu bile duymamışlar. Saat gece yarısını ceyrek geciyor. “Balıklar senin başına fena vurdu,” diye benimle dalga geciyorlar. “Oyledir herhalde,” diyorum. Yalnızca Meral kendi kendine mırıldanıyor. “Deja vu!”