Buddha, Sanskrit dilinde "uyanmak, idrak etmek, bilinclenmek" anlamına gelen "budh" fiilinin gecmiş zaman kipidir. "Uyanmış, idrak etmiş, bilinclenmiş" anlamlarına gelir. Peki, Buda nedir? Budizm nedir? Kimlere Budist denir? Buda'nın hayatı ve doktrini nedir? İşte detaylar haberimizde...
[h=3]BUDA NEDİR?[/h]Buddha, Sanskrit dilinde "uyanmak, idrak etmek, bilinclenmek" anlamına gelen "budh" fiilinin gecmiş zaman kipidir. "Uyanmış, idrak etmiş, bilinclenmiş" anlamına gelir.
Siddhartha Gautama, tarihte "Buda" sozcuğunu hem kendisi icin, hem de ona inanan ve bir yol gostericisi olmadan kendiliğinden "uyanan" herkes icin kullanmıştır. Budizm'de "Buda" kavramıyla ifade edilen: kişinin ruhunun saflık, masumiyet ve mukemmelliğinin gucune, kendiliğinden ulaşması ve boylece daha once ortaya cıkarmadığı aydınlanmış (mukemmel) bilgeliğe ulaşmak (Prajna), ayrıca şefkat ve merhametten uzak sonsuz yaşamı sınırsızca geliştirmektir.
Buda, kendini dunyevi şeylere artık bağlı olmayacak derecede her şeyden arındırmayı başarmıştır (Nirvana). Boylece Budist inancına gore artık yeniden doğuş dongusune bağlı kalmamış olacaktır. Budizm, kişinin kendi beyniyle (aklıyla, zekÂsıyla) konuşamayacağı icin, ayrı bir varlık olarak "ego" duşuncesini reddetmiştir.
Uyanış; bilinclenmemiş (uyanmamış), kendini dunyaya kaptırmış insanlardan uzak bir anlayışla, okyanus gibi derin ve anlaşılması zor, dunyevi duygulardan arınmış bir tabiattır (mahiyettir, yaratılıştır, karakterdir.). Bu nedenle, bu deneyimleri sıradan bir dille ya da bilimsel kavramlarla acıklamak mumkun değildir. Bu deneyimlerin (bilgilerin) değerini, kişi kendi yaşamadıkca anlayamaz. Bu Buda deneyimi, aynı Buda gelenekleriyle devam etmeyebilir, Buda'nın ortaya cıktığı mutlu, guzel zamanlardan sonra; Buda'nın olmadığı cok fazla karanlık, kotu donemler yaşandığı icin, hicbir doktrin son kurtuluş oğretisi anlamına gelmez. Kashyapa, Kanakamuni ve Dipamkara'dan sonraki donemde Maitreya Buda olacaktır. Ozellikle Tantrik Budizm'i (Vajrayana), aşkın Buda'lar olarak, Adibuddhas veya Tathagata olarak adlandırılan bircok Buda'yı icermektedir.
[h=3]KELİME ANLAMIYLA BUDA[/h]Buda ya da Buddha, Sanskrit dilinde "uyanmak, idrak etmek, bilinclenmek" anlamına gelen "budh" fiilinin gecmiş zaman kipi olup, Orta Hint dillerinden turetilmiş ve "uyanmış, idrak etmiş, bilinclenmiş" anlamına gelmektedir.Aynı zamanda "aydınlanmış" anlamı da vardır. "Uyanmış, aydınlanmış" kişi, karanlık gecelere doğan guneş gibi, yanlışlarla, hatalarla dolu karanlığı bilgi ışığıyla aydınlatır.
Yalın haliyle "Buda" sozcuğunun, Sanskrit dilinde Buddhas, "Orta Hint Pali" dilinde "Buddho" şeklinde olması nedeniyle, bazı araştırmacılar bu sozcuğu Buddha, Buddho olarak da kullanmaktadır.Batı Bilimleri, Hintce sozcukleri yerel sozluk yazarları ve dil bilgisi uzmanlarını ornek alarak yalın haliyle değil de, bu sozcuğun kok halini kullanır; ayrıca bu sozcuğun hemen hemen tum yazılış şeklini kabul etmektedir.
Sanskrit dili, bircok Avrupa dili gibi Hint-Avrupa dil ailesindendir. Bu dil, kok sozcuk biciminde (orneğin Sanskrit dilinde sozcuk koku "budh" ve Hint-Avrupa dilinde koku "bheudh" anlamı uyanmak, dikkat etmek, ikaz etmek) Avrupa dillerinde yeniden keşfedilmektedir.Almancada "Gebot" sozcuğu ve "Buddha" sozcuğu gibi birbiriyle bağlı ornekler bu dilbilimsel akrabalığa ornek verilebilir.
[h=3]KAC TUR BUDA VARDIR?[/h]Uc ceşit Buda vardır:
Samyaksambuda
"Tam uyanmış" denilen "Samyaksambuda"; mukemmel kurtuluş oğretisine yol gosteren, dunyevi kavramlardan uzaklaşmış, kendini yeniden keşfeden, kendisiyle ozleşen, dunyayı oğreten, ceşitli yetenekleriyle ve deneyimleriyle bircok insana kurtuluş yolunu gosteren kişidir.
Samyaksam budalar tum bilgileri ve mukemmelliğin gucunu daha once duyulmamış şeylerin gercekliğinde bulan insanlardır. Bu kişilere "Mukemmel Aydınlanmış" denir. Butun bu Budalar, her defasında kendilerinde yeni şeyler keşfettiler. Yaşamın acılarını ifade eden ve Budizm'in temelini oluşturan "Dort Yuce Gercek" oğretisindeki acıları ve bu acıları sona erdiren kurtuluş yolu olarak kabul edilen "Sekiz Aşamalı Asil Yol" oğretisini dunyaya yaydılar.
Samyaksambuda, tam uyanmış kişi olabilmenin yolu Bodhisattva (gercek aydınlanma) yoludur. Cunku Bodhisattva; tum canlıların Budalığa ulaşmasına yardımcı olmak icin kendini adayan kişidir.
Pratyekabuda
"Kendiliğinden uyanan" kişi olarak adlandırılan Pratyekabuddha, uyanışını kimseye soylemeden, başkalarını aydınlatıp onları kurtuluş yoluna goturmeden ve sadece kendi kurtuluş yolunu kendi kendine bulan kişidir.
Sravakabuda
"Dinleyerek" (bir dinleyici olarak) uyanmış olan veya "Arhat" olarak da anılan Sravakabuddha, Sammasambuddha'nın oğrencisi olarak kazandığı deneyimlerle kurtuluş yolunu bulan veya duyarak oğrendiklerini tamamen uygulayan kişidir. Sravakabuddha aydınlanmaya ulaştıran oğretileri, diğer insanlara oğretebilecek ve onlara da kurtuluş yolunu gosterebilecek durumdadır. "Her kim kibir, eğlence ve korelen duygularla yaşamaktansa, duzgun bir hayatı arzu ediyorsa, o insan mukemmel Azizdir (Arahan'dır).
Shakyamuni Buda (Siddhartha Gautama)
[h=3]BUDA'NIN HAYATI VE DOKTRİNİ[/h]Budizm'in kurucusunun asıl adı Siddhartha Gotama'dır. "Aydınlanan, uyanan" anlamındaki Buda (Buddha) onun lakabı olup bu lakap gerceği bulduğu ve aydınlandığına inanıldığı icin ona verilmiştir. Hindistan'ın kuzeydoğusunda, şimdiki Nepal'in bulunduğu bolgedeki Sakya kabilesi yoneticisinin cocuğu olarak milÂttan once 563'te doğan Prens Gotama saray eğlenceleri icinde yaşarken yirmi dokuz yaşına geldiğinde acılar karşısında ruh sukûnetini yitirmeyen bir keşişten etkilenerek gercek hayatın saraydakinden farklı olduğunu anladı. Sarayı, karısını ve oğlunu terkederek altı yıl suren ağır bir zuhd hayatı yaşadı. Sonunda, onceki aşırı zevk duşkunluğu gibi şimdiki aşırı zuhdun de insanı gerceğe ulaştıramayacağını anladı. Bu sırada mayıs ayının dolunay gecesinde Ganj'ın bir kolu olan Neranjara nehri kıyısında, şimdiki Gaya'da Bodhi veya Bo ağacı denilen bir tur incir ağacının altında murakabe halinde iken aydınlanmaya erişti. Bulunduğu yer daha sonra kutsal ziyaret makamı sayıldı.
Buda gerceğe ulaştıktan sonraki ilk vaazını BenÂres (bugunku VÂrÂnasi) şehri yakınlarındaki geyik parkında beş eski arkadaşına verdi. Onun iki aşırılıktan da uzak durmaya cağıran bu ilk vaazı "doktrinin tekerleğini dondurmek" şeklinde telakki edildiğinden tekerlek Budizm'in sembolu olmuştur. Buda'nın bu vaazları devam etti ve her meslekten insanlar ona intisap ettiler. Bunlardan bazıları Sangha denilen cemaate keşiş olarak kabul edildi. Buda onları dunyayı dolaşarak barış, sevgi ve hikmeti yaymakla gorevlendirdi. Magadha Krallığı sınırları icinde, ozellikle Rajagaha ve Sravasti cevrelerinde, Pencap'a kadar uzandığı soylenen alanda kırk yıl dolaştı. Vaazları genellikle buyuk bir kabul gordu. Geleneğe gore Buda seksen yaşını gectiğinde oleceğini anlayınca yeğeni ve gozde şÃ‚kirdi Ananda ile birlikte kuzeyde Uttar Pradeş yoresinde Mallalılar'ın ikamet ettiği Kusinara (bugunku Kuşinagara) şehrine gitti. Keşişlerine son oğutlerini verdikten sonra bir kanepenin uzerinde kendisini olume terketti. Bir hafta sonra cesedi yakıldı. Kulleri on parcaya ayrıldı; bir parcası orada kurulan stupada, diğer parcalar da başka stupalarda koruma altına alındı.
İnsanla gercek arasında hayatın ıstıraplarla dolu olduğu şeklindeki kotumser anlayış Buda telkininin temelini oluşturur. Buda'nın kurtuluş oğretisinin ozu şu dort kutsal gercekten meydana gelir: 1. İnsanın varlığı kotuluk, tatminsizlik, hastalık, yaşlılık, olum vb. ıstıraplarla yoğrulmuştur. 2. Istırabın sebebi arzu ve ihtirastır. Bu da yeni karma ve sudûra, yeni tenÂsuh ve olume yol acar. 3. Istıraba son vermek icin arzulardan, fÂni işlerden sıyrılmak gerekir. Bu surekli tekrarlanan devrelerden kurtulmanın yolu Nirvana'dır (aş.bk.). 4. Bu hurriyete, yeni hayata, Nirvana'ya ulaşabilmek ancak Buda'nın sekiz dilimli yolu ile mumkundur. Bu sekiz dilimli yol ilk kutsal gerceğin kavranılmasını, ikincisinin anlaşılmasını, ucuncusunun de gercekleşmesini sağlar. Maha Parinibbana Sutta'da gecen sila (ahlÂk), samdhi (meditasyon) ve panna (hikmet) şeklindeki uc ana maddenin sonradan geliştirilmiş şekli olan sekiz dilimli yolun uc maddesi (doğru soz, doğru davranış, doğru gecim) silaya, iki maddesi (doğru muhakeme, doğru murakabe) samdhiye, uc maddesi de (doğru anlayış, doğru duşunce, doğru niyet) pannaya girer.
Buda, Vedalar'ın otoritesini ve Vedik kurban sistemini, kişinin yoga vb. yollarla kendine eziyet vermesini, ferdî ruhu, manastır duzeninde kast ayırımını reddetti; Brahmanlar'ın ilgi duyduğu metafizik meselelerden kacındı. Ancak genel Hint inancları olan karma-tenÂsuh ve feragat yoluyla tenÂsuhten kurtulmayı muhafaza etti. Bir yaratıcı tanrıya, Brahman Âyin ve kurallarına yer vermemiş olduğu gerekcesiyle Buda'nın doktrini Brahmanlar'ca kufur sayıldı. Gercekten Brahman kultur merkezinden uzak bir bolgede doğmuş olan Budizm, Brahmanizm'deki antropomorfist tanrı anlayışından uzak olmakla birlikte Buda'nın Tanrı'yı inkÂr eden bir ifadesi de yoktur.
[h=3]BUDA'DAN SONRA BUDİZM[/h][h=3]1) İLK KONSİLLER[/h]Buda'nın olumunden hemen sonra Kasyapa başkanlığında Buda'nın onemli konuşmalarıyla Sangha kurallarının tekrarlandığı Rajagaha (Magadha Krallığı'nın başşehri) konsili toplandı. Bu konsile 500 rahip katıldı. Yaklaşık bir asır sonra keşişler arasındaki fikir ayrılığı dolayısıyla Vesali'de ikinci bir konsil toplandı. 700 rahibin katıldığı bu konsilde ihtilÂflar giderildi. Sutta ve Vinaya'nın yeni duzenlemesi yapıldı. Ucuncu konsil milÂttan once III. yuzyılda doktrinde cıkan bir ihtilÂf uzerine, kendisi de bir Budist olan İmparator Aşoka (m.o. 273-236) zamanında toplandı. Aşoka'nın, tebaası arasında inanc birliğini ve sukûneti sağlamak amacıyla desteklediği bu konsil 1000 keşişin katılmasıyla yeni başşehir Pataliputta'da (Patna) gercekleşti. Konsil sonunda Sthavira denilen eskilerin geleneksel goruşu tercih edildi. Bunun uzerine Sarvastivadinler, Aşağı Ganj ovasının kuzeybatısından Madhura'ya doğru cekildiler. Bu konsil sonrasında Budizm o gunun Hindistan'ındaki dort krallıktan birisi olan Magadha'dan Hindistan'a yayıldı.
Hindistan'ın tamamına yakın kısmına hukmeden guclu Aşoka'nın himayesine kavuşmak, Budizm'e diğer din ve mezheplere gore bir devlet dini olma avantajı sağladı. Hindistan dışına taşan propaganda faaliyetlerinin ilk sonucu Seylan'ın Budizm'e kazandırılması oldu. Bunun uzerine Gandhara, Keşmir ve Mysore'ye, daha sonra Suriye ve Mısır gibi On Asya ve Kuzey Afrika'ya ozel gorevli keşişler gonderildi. Budizm'in Turkistan'a girmesinin de Aşoka zamanında olduğunu ileri surenler vardır.
Dorduncu bir konsil, 120'lerde tahta cıkan ve Budizm'i kabul edip destekleyen Kuşan İmparatoru Kanişka zamanında toplandı. Jalandhar'da (veya Keşmir'de) toplanan bu konsili muhafazakÂr Theravadinler kabul etmediler. Halbuki Theravadin keşişlerinin bu konsile katılmadığı yolunda kesin bilgi yoktur (butun Budist mezhepleri ilk uc konsili kabul ederler, sonraki konsiller ihtilÂflıdır). Mahayana'nın kopmasıyla Budizm'in ikiye ayrılması bu konsil sonrasında olmuştur. Artık Pali metinlerine dayanan eski tarz Budizm I. yuzyıldan itibaren Hindistan'da gozukmedi. Onceleri Buda'nın resminin ve heykelinin yapılmasına izin verilmediği halde daha sonra bazı dış dinî tesirlerle bu yasak kalktı. Kanişka, uzerinde Buda'nın kabartmaları bulunan paralar bastırdı. Bu şekilde Buda, eski Brahman inanclarındaki Rama ve Krişna gibi insan biciminde dunyaya gelmiş bir tanrıya donuşturuldu.
[h=3]2)MEZHEPLER[/h]Aşoka'dan sonra Budizm'in yayılması devam etmekle birlikte imparatorluk kucuk hukumdarlıklara bolundu. Aynı şekilde Budizm'de de ciddi bolunmeler ortaya cıkmış ve sonunda gelenekci Budizm on sekiz mezhebe ayrılmıştı. Bu arada cihanşumul kurtuluşa goturduğu icin kendisine Mahayana (buyuk araba) adını veren ayrı bir Budist mezhep doğdu. Ne zaman doğduğu tam olarak bilinemeyen (tahminen m.o. I. yuzyıl - m.s. I. yuzyıl arası) bu mezhebin mensupları, icinde Theravadin, Sarvastivadin vb. on sekiz mezhebi bulunduran eski muhafazakÂr kanada Hinayana (kucuk araba) adını verdiler.
Mahayana'nın cihanşumul ideali onun yayıldığı yerlerdeki yerli dinlerden inanc ve uygulamalar almasına yol actı. Bu etkilenmelerin ilki, Hindistan'ın kuzeybatısında ve kuzeyinde İskitler (m.o. 130'larda), daha sonra Yue-ciler'le geldi. Yue-ciler Kuşan Krallığı'nı kurdular ve once Pencap'ı, sonra Kuzey Hindistan'ı ele gecirdiler. Boylece Budizm Zerduştî, Hıristiyan, Roma ve Yunan tesirlerine acıldı.
Mahayana Budizmi'nin yazılı metinleri Sanskritce duzenlendi. Hem Mahayanacılar hem de Hinayanacılar ne zaman duzenlendiği tam olarak bilinmeyen, ancak milÂttan once I. yuzyıla kadar Seylan'da yazılı hale getirildiği anlaşılan eski kutsal metinlerin mevsukıyetini kabul etmekteydiler. Ancak Hinayanacılar Mahayanacılar'ın kutsal metinlerini kabul etmiyorlardı. Mahayanacılar da buna, kendi kutsal kitaplarındaki Nirvana'ya ulaştıracak doktrin yorumuyla ilgili acıklamaların karşı tarafca anlaşılamadığını soyleyerek cevap veriyorlardı (tartışmanın tafsilÂtı icin bk. ERE, VIII, 335).
Mahayana Budizmi I. yuzyıldan başlayarak bir koldan Kuşan İmparatorluğu'nun sınırları icinde kalmış olan Batı Turkistan'a, diğer koldan da Cin'e sızdı. Hindistan'da II. yuzyılda, Budist duşuncenin analitik prensiplerinin Mahayana icinde geliştirilmiş bir şekli olan Madhyamika mezhebi ortaya cıktı. Bu mezhepte Budist mantık analizi en yuksek seviyesine ulaştı. Bu aşırı zihinci mezhebe karşı, şuuru gercek bilip onu temizleme ve aydınlatma yoluyla mÂnevî hakikati doğrudan doğruya kavramaya dayanan Yogacara (Vijnanavada) ekolu de aynı yuzyılda ortaya cıktı. Mahayana'nın Hindistan'da son gelişme merhalesi, VIII. yuzyılda Mantrayana ve daha sonra Vajrayana kollarının teşekkuluyle oldu.
Kısmen karşılaştığı kuvvetli muhalefet, kısmen de bozulmaya yuz tutması sonucu Budizm Hindistan'da gittikce artan bir şekilde Hinduizm'e yaklaşmaya ve itibarını kaybetmeye başladı. 712'de Sind'in muslumanlarca alınışı bu gidişi hızlandırdı. Bu sırada uzak Nirvana hedefinden ziyade zihnî tecrubeyi yoğunlaştırmayı esas alan ve Doğu Hindistan'da (şimdiki Bihar, Orissa, Bengal) gelişen Vajrayana (veya Tantra) mezhebi ortaya cıktı. Bu Tantrik Hinduizm'in bir kopyası idi. Bu sebeple XII. yuzyıldan itibaren ortadan kayboldu. Budizm 1200'de Magadha'nın muslumanların eline gecmesiyle Hindistan'dan silinmeye başladı.
[h=3]3)BUDİZM'İN YAYILIŞI[/h]Mahayana mezhebi Cin'e Chen-yen, Japonya'ya Shingon adlarıyla intikal etti. Tibet'e VII. yuzyılda giren Budizm IX-XI. yuzyıllar arasında bugunku şeklini aldı. O sırada Budizm misyoner keşişler vasıtasıyla Deken ve Hint yarımadasının batısında yayılmaktaydı. Doğuda Aşoka zamanında Seylan'a girmişti. Bengal korfezi karşısındaki Burma'ya ve Tayland'a girmesi milÂdın ilk yuzyıllarında Mahayana şekliyle oldu. Daha sonra Seylan'dan gelen Theravada Budizmi buralarda hÂkim oldu; ardından da Kambocya ve Laos'a yayıldı. Theravada Budizmi, Hinayana'nın on sekiz kolundan gunumuze gelen tek eski Budizm şeklidir.
Mahayana Budizmi'nin Cin'den Vietnam'a girmesi XIII-XIV. yuzyıllarda oldu. Bu ulkelerde ve diğerlerinde Budizm tarihî, coğrafî, millî ve mahallî şartlara gore şekillendiği gibi iki onemli Budist mezhep elemanlarının yer yer kaynaştığı da gozden kacmamaktadır. Hindistan'da Budizm'in Tantrik veya Vajrayana şekli yerini Hindu Bhakti ve Tantrik kultlerine bıraktı; manastırlar ortadan kalktı, artık kuzeydoğudaki kucuk bir topluluk dışında XIII. yuzyıldan itibaren Hindistan'da Budizm gozukmez oldu.
[h=3]A)CİN'DE[/h] I. yuzyıldan itibaren merkezî Asya İpek yolu boyunca Cin'e kadar gelen Budizm'in II. yuzyılın ortalarında saray cevrelerini etkilediği ve daha cok Taoist bilginlerin yaptığı tercumelerle Budist fikirlerin giderek yayıldığı gorulur. Ozellikle Kumarajiva'nın (o. 413) başkanlığında başşehir Ch'ang-an'da yapılan tercume calışmalarıyla Cin bilginleri irşad edilmeye başlandı. Bir etkili gelişme de Fa Hsien adlı meşhur Cin seyyahının 399'da Hindistan'a yaptığı seyahattir. Bu kişi altı yıllık yolculuktan sonra altı yıl da Hindistan'da gezdi; ceşitli mezheplerin kutsal kitaplarını topladı ve kopya etti. 414'te donuşunde Budist kutsal kitaplarını tercumeye başladı; ayrıca hÂtıralarını kaleme aldı. Tahsilli ve zengin kimseler tercume masraflarını ustlendiler, manastır ve mÂbedler kurdular.
Guney Cin'de iki temayul gelişti. Bunlardan biri zihni kontrol etmeyi ve ihtirası bastırmayı esas edinen ozde Hinayanist Dhyana mezhebi, diğeri ise nihaî hakikat meseleleriyle ilgilenen, Mahayana sutralarına dayanan, Sangha ile aydınlar arasındaki irtibatı sağlayan Prajna mezhebidir. IV. yuzyıl ve sonrasında Cin'de buyuk manastırlar yapıldı, Vinaya kuralları tercume edildi ve Mahayana'nın spekulatif fikirleri yayıldı. Konfucyuscu ve Taoist klasiklerle Mahayanist eserlerdeki fikir ve telkinler birleşince ortaya ayrı bir Cin Budist geleneği cıktı. Bu gelenek icinde T'ien T'ai, Ching T'u, Hua Yen ve Ch'an ekolleri gelişti.
IX. yuzyılda zirveye ulaşan Cin Budizmi bu yuzyılın ortasında İmparator WuTsung'un gorulmedik zulum ve baskısına mÂruz kaldı. Tang hÂnedanı zamanında sekiz on Budist ekol parlamıştı; Sung hÂnedanı zamanında ise ancak Ching T'u ve Ch'an ekolleri faaliyetlerini devam ettirebildiler.
Cin'de son yedi yuzyılda Budizm, icinde Budist ve Taoist elemanlar birbirine karışmış bir halk dini tarafından yutulmuştur. Aydınlar halk kitlelerinin bu dinî telakkilerine pek karışmadılar, ancak onları bir hurafe yığını olarak hakir gorduler. XIX. yuzyılın sonları ve XX. yuzyılın başlarında ozellikle T'ai Hsu (o. 1947) ile Cin Budizmi bir zihnî uyanış ve ahlÂkî diriliş yaşadı. Fakat komunizm ve Mao Tse Tsung ile yine gerilemek durumunda kaldı.
[h=3]B)BURMA'DA[/h] Budizm Burma'ya III. yuzyılda geldi. Burma'da VII. yuzyıldan itibaren hem Theravada hem de Sarvastivada mensuplarının bulunduğu Cinli seyyahların kayıtlarından anlaşılmaktadır. Aşağı Burma'da VIII-IX. yuzyıllarda Mahayana Budizmi'nin varlığı gorulmektedir. Ozellikle Prome'deki bu tip Budizm buraya Kuzeydoğu Hindistan'daki Bengal'den gelmiştir. Monlar ise Guneydoğu Burma'ya yerleştiklerinde gunumuze kadar gelecek olan Theravada Budizmi'ni getirdiler. Hinayana'nın bir kolu olan bu Theravada mezhebiyle yerli mahallî inancların zaman icindeki karışımı sonucu Burma Budizmi oluşmuştur. XIX. yuzyılda İngilizler'in istilÂsı Burma'daki Sangha teşkilÂtının geleneksel yapısına zarar verdi. Burma 1947'de istiklÂline kavuşunca Sangha eski itibarını kazandı. 1961'de Rangoon parlamentosunda Budizm'i resmî din haline getiren bir karar alındı. Bu karar 1962'de General Ne Win'in askerî hukumetince feshedilmişse de bu bağımsızlık devresinde Burma'da Budizm himaye edilmiştir.
[h=3]C) SEYHAN'DA[/h]Seylan eski Budizm'in onemli bir merkezidir. V. yuzyılda Pali dilinde yazılmış bir vekayi'nÂmeye gore Buda Seylan'a uc defa gelmiştir (DCR, s. 184). Sonraki yuzyıllarda Mahavihara, Theravada ve Abhayagiri adlı uc Budist mezhep Seylan'daki Sangha'nın temelini oluşturdu. Bu yuzyıllarda Guney Hindistan ve Hindu etkisi giderek artmış ve bu durum XI-XII. yuzyıllarda Vişnu, Şiva gibi Hint tanrılarına tapınaklar yapılmaya kadar varmışsa da XI. yuzyıldaki millî uyanış sonucu Budizm yeniden guc kazanmış, Theravada gelenekciliği altında mezhepler birleştirilmiştir.
Portekiz, Hollanda ve İngiliz istilÂsı sırasında Sangha geri planda kalmışken XIX. yuzyılın sonlarına doğru yeniden guc kazandı. Zamanla iki Budist universitesi (Vidyalankara, Vidyodaya) kuruldu. 1947'den bu yana Budizm'in gelişmesiyle millî kalkınma atbaşı gitmektedir.
[h=3]D) TAYLAND'DA[/h]Tayland'da Budizm'in tarihcesi VI. yuzyılda başlar. Ulkenin guneyinde once Hinayana mezhebi hÂkimdi. Ancak VIII-XIII. yuzyıllar arasında Mahayana mezhebi one gecti. XIV. yuzyılda Seylan'a giden Siyamlı keşişler donuşlerinde Tayland'da kaldılar ve oradaki yeni Budist gelişmelere katkıda bulundular. Bundan sonra Tayland'da Theravada Budizmi hÂkim oldu. 1851'de tahta cıkıp on yedi yıl hukumdarlık yapan Mongkut, bir Budist keşiş olarak modern Tayland'ın temellerini attı ve Sangha teşkilÂtıyla ilgili Budizm'de reform sayılabilecek yenilikler yaptı. Oğlu da modernleştirme cabaları yanında Tipitaka'yı Tay nitelikleri icinde, fakat Avrupaî ciltler halinde bastırdı. Tayland'da Budizm'in hÂkimiyeti II. Dunya Savaşı'ndan bu yana gittikce artarak devam etmektedir. Halen nufusun % 94'u Budist'tir.
[h=3]E) JAPONYA'DA[/h]VI. yuzyılda Cin yoluyla Japonya'ya ulaşan Budizm zamanla kozmoloji ve eskatolojisi, ayrıntılı mÂnevî disiplini, rahip teşekkulleriyle Japon halkının hayatında başlıca dinî guc haline geldi; felsefî duşunceyi canlandırdı, sanat ve edebiyatı, oğrenimi, estetik duyguları etkiledi. Ote yandan bir halk dini olarak Japonya'ya cenaze Âyinleri getirmesi yanında dunyevî cıkarlar sağlamak icin buyu uygulamalarına da yol actı. Buyuk Budist Jodo ve Shingon mezhepleri Japonya'da doğdu.
Japonya'da ortaya cıkan başlıca Budist mezheplerden Jodo, Honen tarafından 1175'te kuruldu, Shinran (o. 1263 tah.) tarafından geliştirildi. Cinliler'in Ching T'u ekolunun Japonca karşılığı olan Jodo'da Buda ezelî nur, cok merhametli, hikmet ve sevgi sahibi bir varlık olarak sunuldu. Bu mezhep iman ve inÂyet ile kuruluşu telkin ederek Japonya'da Budizm'in en populer şekli haline geldi.
Jodo'dan daha da once tahminen 806'da Kobo Daishi tarafından kurulan diğer bir Japon Budist mezhebi mistik ve uzlaştırmacı yapılı Shingon'dur (Cincesi Chen Yen, "doğru soz"). Bircok dinin tanrı ve melekleri, Shingon'da vucudu butun Âlemi kuşatan Buda'nın tezahurleri olarak gorulur.
Hei devrinin diğer bir meşhur şahsiyeti de Dengyo Daishi'dir (o. 822). Cin'de T'ien T'ai idealist telkinatını oğrendikten sonra Dengyo Daishi Japonya'ya dondu ve Japon Budizmi'nin birleştirici gucu olan Tendai mezhebini kurdu.
Japonya'da Zen, Cin'de Ch'an adını alan mezhep diğerleri gibi sadece Japonya'da kalmayıp butun dunyaya yayıldı. Zen Budizm kutsal metinlere, soz ve kavramlara, onlara dayanan yorumlamalara değil Budizm'in esas oz ve ruhunu aksettirdiğini iddia ettiği kendi telkinatına onem verir. Bu mezhebin Japonya'da birkac kolu vardır. Bunlardan Soto, Cin'de Tung-shan (o. 869) ve Ts'ao-shan (o. 901) tarafından kuruldu. Başlıca felsefesi mutlak ile nisbînin fenomenal bakımdan birliği idi. Zen mezhebinin diğer bir kolu da Rinzai'dir. Bu mezhep Cin Budistleri'nden Lin Chi veya I-hsuan (o. 867) tarafından kuruldu, Eisai (o. 1215) tarafından Japonya'ya sokuldu. Rinzai Soto'dan Âni aydınlanma kazanmada alışılmışın dışında vasıtalar kullanmasıyla ayrılır. Bu vasıtalar vurma ve haykırma, anlaşılmaz soz ve paradokslar kullanma, şÃ‚kirdlere egzersiz verme gibi pratiklerdi. Ucuncu bir Zen Budist kol olan Obaku da Cin kaynaklıdır. Altmış yaşını gecmişken yirmi şÃ‚kirdiyle birlikte Cin'den Japonya'ya gelen Ingen (o. 1673) tarafından kurulmuştur.
Japonya'da Budist keşişlerin gayretiyle son 1000 yılı aşkın bir sure icinde eski yerli din Şinto Budizm'in icinde eriyerek kısmen yaşayabildi. Ancak onceleri karşılıklı hoşgoru icinde başlayan bu iki dinin ilişkileri XVII. yuzyıldan itibaren catışmaya donuştu; şovenizm ve yabancı duşmanlığı Şinto'yu yeniden canlandırdı ve onun millî inanc haline gelmesine yol actı, Budizm baskı gordu. Bugun Japonya'da materyalist fikirler, din dışı hayat ve dinden uzaklaşma buradaki butun dinlerin ortak problemidir. Budizm Japonya'da ceşitli mezhepleriyle gelenekleşmiş bir hayata sahipse de ilk canlılığını kaybetmiştir.
[h=3]F) TİBET'TE[/h] Tibet'te Budizm'den once Bon dini ve diğer Tibet mahallî inancları hÂkimdi. VII. yuzyıldan itibaren Budist etkiler başladı; VIII. yuzyılda ilk Budist manastırı kuruldu. Saray cevresinden de destek alan yeni din giderek guclendi; ozellikle X-XI. yuzyıllardaki gelişmelerde Kulu ve Keşmir'in desteği etkili oldu. Hindistan'dan Tibet'e giden Hintli Budist murşidlerin onculuğunde butun Budist literatur Sanskritce'den Tibetce'ye cevrildi. Unlu bir Hintli murşid olan Atisa'nın bir oğrencisinin 1053'te yeni bir dinî gelişmenin merkezi olma yolundaki Sa-skya Manastırı'nı kurması ve burada altı yerli mezhebin ortaya cıkmasıyla Tibet Budizmi şahsiyetini bulmuş oldu. Artık tercumeler bitmiş, Hindistan onemini kaybetmişti. Nihayet XIII-XX. yuzyıllarda Budizm Tibet'te ictimaî ve siyasî hayatla butunleşti.
[h=3]4) KUTSAL METİNLER[/h]Buda geride bir kitap bırakmadı, yerine gececek bir kimseyi de belirlemedi. O herkesin kendi kendisine ışık tutmasını istedi. Ancak telkinini yaşatmayı kurduğu Sangha teşkilÂtı ustlenmişti. Buda'nın cenaze toreninde onun sozleri ve işlerinin unutulmadan muhafaza edilmesi fikri ortaya atıldı. Boylece ilk konsil Buda'nın olumunu takip eden ay icinde Rajagaha'da toplanıp daha sonra Pali dilinde yazıldığı icin "Pali metni" denilecek kutsal kitabın ilk şifahî calışmalarını başlattı. Bu calışmalar Vesali'deki ikinci konsilde de devam etti. Kral Aşoka zamanındaki ucuncu konsilde Pali metninin ucuncu bolumu tamamlandı. En eski Budist Pali tarihî vekayi'nÂmesi olan Dipavamsa'ya gore Pali metinlerinin yazılı hale intikali milÂttan once I. yuzyılın ikinci yarısında Seylan'da oldu.
Theravada Budistleri'nce sahih gorulen Pali metinlerine Tipitaka (uc sepet) denir. En eski Budist kutsal kitabı olan Tipitaka uc bolume ayrılır. 1. Vinaya-Pitaka (disiplin sepeti). Sangha ve keşişlerle ilgili usul ve kaideleri icine alır. 2. Sutta-Pitaka (vaazlar sepeti). Buda ve bazı şÃ‚kirdlerinin devirlerindeki kimselerle yapmış oldukları konuşmaları, onların vaaz ve hitabelerini ihtiva eder. Tipitaka'nın en onemli kısmı Buda'nın fikirlerini veren, bunun icin "dhamma sepeti" de denilen bu kısımdır. 3. Abhidhamma-Pitaka (ozel doktrin sepeti). Budizm'in felsefî ve psikolojik yorumlarını ihtiva eder.
Theravada kolundan olmayan Budist mezheplerin kutsal kitapları Tripitaka, en başta Sanskritce'den Cince'ye tercumelerle, ayrıca Tibetce ve Budist melez Sanskritce'siyle muhafaza edilmiştir. Cin Budist kutsal kitap metinleri (San Tsang), ozellikle Cin ve Japon Mahayanası icin en onemli kaynaktır. Budizm'in Cin'e girmesinden itibaren Sanskritce metinlerin elde edilmesine ve tercumesine buyuk ilgi gosterilmiş, zamanla bu tercumelerin kataloglarının yapılması gerekmiştir (eskilerin en meşhuru 730'da tamamlanan K'ai Yuan'dır). Cince Tripitaka, J. Takakusu tarafından 1924-1932 arasında seksen beş cilt halinde basıldı (bu geniş koleksiyonun az bir kısmı İngilizce'ye cevrildi). Theravada dışındaki Budist mezheplerin kutsal kitapları da uc bolum olmakla birlikte bu bolumlerin muhtevası ve yapılarında Theravada kutsal metnine gore farklılıklar vardır. Cin kutsal metnine ise bircok Cin Budist yazısı (Zen de dahil) alınarak dorduncu bir bolum oluşturulmuştur. Ayrıca Cin metnindeki uc bolumde de hem Hinayana hem de Mahayana'nın kutsal yazıları bulunur. Aslında bu mezheplerin ikisi de ne zaman duzenlendiği tam olarak bilinmeyen, ancak milÂttan once I. yuzyıla kadar Seylan'da yazılı hale getirildiği anlaşılan eski kutsal metinlerin mevsukıyetini kabul etmişlerdir. Ancak Hinayana taraftarlarınca Mahayana'nın kutsal metinleri eski gelenekte bilinmediği gerekcesiyle reddedilmiştir. Mahayanacılar ise Hinayana'nın kutsal metinlerini guvenilir bulmakla beraber kendi kutsal kitaplarının da tarihî kokeni bulunduğunu ileri surerler.
Budizm'de İnanc, İbadet, AhlÂk. Budizm'de, Pali metninde gecen ve "tri-ratna" (uc cevher) denilen iman ikrarı, "Buda'ya sığınırım, dhammaya (doktrin) sığınırım, Sangha'ya sığınırım" şeklinde ifade edilir. Suttalar'dan birinde Buda'nın, kim ki sımsıkı uc cevherin faziletlerine guvenirse onun karşıya gecmek uzere nehre girdiğini (sotapanna), yani aydınlanmaya kavuşma ve Nirvana'ya ulaşmaya namzet olduğunu soylediği anlatılır. Bu uc esastan birisini kabul etmeyen Budist olamaz. Rahip olsun olmasın butun Guneydoğu Asya Budistleri uc esası ayrı bir ezgiyle okurlar.
Buda uc cevherin ilkidir. O dinin kurucusudur. Ancak Budist telakkiye gore gerceği veya doktrini bilmesiyle diğerlerinden temayuz eden bu insan, zaman icinde dunyada gerceği bilen kalmayınca gelmesi beklenen Buda'lardan birisidir. Bu anlamda daha once yirmi dort Buda gelmiştir. Budizm'in kurucusu bunların yirmi beşincisidir. Theravada duşuncesine gore Buda nihaî duruma erişince bedeniyle birlikte ebedîleşmiştir, artık zaman-mekÂn boyutları icindeki Âlemle bir ilişkisi kalmamıştır. Mahayana'ya gore Buda'lar, olumlu insanların yardım icin başvurdukları aşkın varlıklardır.
Dhamma, Buda'nın telkininin esasını, doktrini, cihanşumul hakikati ifade etmekle Hıristiyanlık'ta Hz. ÎsÂ, İslÂm'da Kur'an'a benzer bir oneme sahiptir. Dhamma varlık olarak Buda'dan oncedir. Buda dhammanın ifadesi, tarihî tezahurudur.
Sangha dunyanın en eski bekÂr keşişler, rahipler topluluğudur. Rahipler manastırlarda topluca munzevi olarak yaşarlar. Ayrıca rahibeler topluluğu da vardır. Hic rahip olmamış kimseler Nirvana'ya eremezler.
Hint geleneğinde monoteist, politeist, monist ve panteist tanrı anlayışları vardı. Fakat Buda'dan nakledilen iman ikrarı, uc cevher arasında veya sekiz dilimli yolla ilgili maddelerde tanrı ile ilgili bir anlatıma rastlanmaz. Ancak Buda'nın Tanrı'yı inkÂr anlamında soylediği bir soz de gunumuze intikal etmemiştir. Bu konudaki sessizliğin kutsal metinden kaynaklandığı dikkatten kacmamaktadır. Buda'dan yaklaşık dort yuzyıl sonra yazıya intikal ettirilmiş olan Pali metninden onceki uzun şifahî devrede vuku bulan ihtilÂflar vb. gelişmeler goz onunde bulundurulursa bu sessizlik pek de yadırganmaz. Ote yandan Budistler icin kÂinatın kimin tarafından yaratıldığından cok ıstıraptan ve tenÂsuh cemberinden kurtulmak onemli gorulmuş, Hıristiyanlık'taki Îs gibi Budizm'de de Buda'nın ilgi odağı haline gelmesi onun tanrılaştırılmasına yol acmıştır. Buda butun putların kırılmasını emretmesine rağmen kendisinin heykelleri yapılarak zamanla tanrılaştırılması Budizm'de bir tanrı inancının bulunduğunu gostermektedir.
Budizm yayıldığı yerlerde bircok din, inanc ve kultlerle karışmış, boylece Mahayana'nın ceşitli ulkelerde ayrıntıda farklı bir tanrı anlayışı oluşmuştur. Bu anlayış, insanlığın kaderini elinde tutan bir yaratıcı Tanrı yerine ezelî Buda'yı koymakla gercekleştirildi. Adi-Buda kavramı Nepal ve Tibet'ten Budist Asya ulkelerine yayıldı. Bu kavramın İslÂm'ın Asya'da gelişmesi sonucu Budizm'de de İslÂm'daki gibi bir tanrı kavramı bulunduğunu gostermek uzere geliştirildiği de ileri surulmuştur (bk. DCR, s. 29).
Diğer Hint dinleri gibi Budizm de "karma" ve "tenÂsuh" inanclarını benimsemiştir. Karma "iş, davranış" anlamına gelen, fakat cok defa "işleri yoneten, bu ve gelecek hayatta maddî etkileri bulunan kanun"u ifade eden, Upanişadlar'la ortaya cıkmış bir terimdir. Budizm'de anlaşılması zor bedenî bir guc olarak gorulen karma, genellikle kişinin iradesiyle yaptığı işleri ve sonuclarını kapsar. Budist goruşe gore hırs, kin ve hilenin aldattığı kimsenin karması kotu, bunun aksi de iyidir.
TenÂsuh ise (samsara: yeniden doğuş, tekrar tekrar gelme) bir hayattan otekine gecişi ifade eder. Bitmek bilmez bir yeniden doğuş silsilesi olan ve icinde bir eziyet ve cile unsuru taşıyan tenÂsuh, yalnız insan şeklinde cereyan etmeyip en kucuk sinekten insana kadar butun canlı varlıklar kategorisini icine alan yeniden hayata donuş şekilleri olarak surer ve sadece insan olarak gelindiğinde tenÂsuhten kurtulup Nirvana'yı kazanmak mumkun olur. Bu arada ruhu kabul etmeyen Budistler icin, "TenÂsuhle yeniden doğan nedir?" sorusu cok buyuk bir gucluk doğurmuştur.
Nirvana (Pali dilinde Nibbana), ilk Budist geleneğinde ideal adamı, "serinlemiş" yani arzu ve ihtirasların, kotuluklerin ateşinden kurtulmuş, sakinleşmiş kişiyi ifade eder; boyle bir insan aydınlanmaya kavuşmuş, Nirvana'ya ermiş olarak nitelendiriliyordu. Budizm boylece yeni bir insan tipi getirdi. Bu insan, omrunun geri kalan kısmını "klesa" denilen mÂnevî kirlerden arınmış olarak tamamlayan bir kimse idi. Bazı Batılı bilginler Nirvana'yı "yok olma" şeklinde anlamışlarsa da bu goruş isabetli değildir. Buda insanî duygu ve arzuları bir ateşe benzetmiş, Nirvana'yı da bu ateşin sonmesi şeklinde acıklamıştır. Nitekim Buda'nın baş şÃ‚kirdi Sariputta Upatissa da Nirvana'yı "istek ve tutkuların, kin ve nefretin yok olması, kişinin yanılarak yolunu şaşırmaktan kurtulması" şeklinde tarif etmiştir.
Budizm'de Nirvana'ya ulaşmış bir kimsenin olum sonrasındaki durumunun ne olacağı ile ilgili acık bir bilgi yoktur. Buda'nın oldukten sonra ne olduğu sorusu da Budizm'de cevaplanabilmiş değildir. Budizm'e gore, kotu amel işleyenler kotu karmalarıyla icinde bulundukları "kalpa"nın (devre) sonundaki cehennemde, iyiler de gokte, cennette tanrılarla birlikte (Mahayana'ya gore) ikamet ederler. Ancak bu cennet-cehennem devresi devamlı değildir. Gercek saadet, yani tenÂsuhle tekrar tekrar ıstıraplı hayata gelmekten kurtulma ancak Nirvana'ya kavuşmakla mumkun olur.
Diğer dinlerde gorulduğu gibi Budizm'de de bir kurtarıcı inancı ve beklentisi vardır. Kurtarıcının sulÂle adı Metteyya (Maitreya), esas adı Ajita'dır. Bu gelecek Buda inancı ile ilgili eskatolojik umitler, bir kurtarıcı tasavvuru icinde, bir ceşit Budist mesihciliği veya mehdîliği olarak Budist ulkelerde onemli bir konu oluşturur. Tibet ve Moğolistan dağlarındaki kayalara, "Gel Maitreya, gel!" yazısı kazınmıştır. Esasen bizzat Buda kendisinin dini tamamlayamadığını, ondan sonra Metteyya adlı kimsenin gelip bu işi tamamlayacağını ifade etmiştir (Le Saint Coran [trc. Muhammed Hamîdullah], Paris 1989, s. 375; bk. BEŞÂİRU'n-NUBUVVE; MEHDÎ; MESÎH).
Bazı dinler tarihcileri Budizm icin var saydıkları ateizme paralel olarak bu dinde dua ve ibadetin de bulunmadığını savunmuşlardır. Ancak Budistler'in dinlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları inkÂr edilemez. Buda sonrasında ondan kalanların korunduğu stupalarla heykellerinin konulduğu pagodalar ortaya cıktı. Buda devrinde gezici keşişler ve yardım toplayıcıların bir araya geldiği bahceler (aramalar) daha sonra manastır (vihara) halini aldı; mağaradaki basit ikamet yerleri de zamanla muhteşem mağara manastırlarına donuştu. Buda'dan sonra kutsal nesneler, yerler ve gunler ortaya cıktı; dinî vesilelerle kutlanan şenlik gunleri doğdu.
Keşiş veya rahip olan ve olmayan butun Budistler "uc cevher" (Budist Âmentusu), "sekiz dilimli yol" ve "beş emir"e bağlıdırlar. Beş emir icinde en onemlisi "ahimsa" (oldurmemek, zarar vermemek), diğerleri ise calmamak, duyuları yanlış yola cevirmemek, yalan ve yanlış konuşmamak, icki ve uyuşturucu kullanmamaktır. Budizm'de canlılar birbirinin akrabası sayıldığından hicbir canlıyı incitmemek gerekir. Esasen tenÂsuh inancının gereği olarak bir Budist icin kan dokmemek, zarar vermemek buyuk onem taşır.
Hindistan'da onceleri cetiya denilen tumseklerle ilgili halk kultu, Budizm'de Aşoka zamanından itibaren Buda ve onemli Budist erenlerinin hÂtıralarının saklandığı ve halkın tÂzimde bulunduğu stupalara donuştu. İlk stupalar genellikle yarım kure veya kubbe şeklinde etrafı parmaklıklı taş yapılardı. Seylan'da stupadan geliştirilmiş Budist kutsal yapılarına dagaba denilmiştir. Muhtemelen bu kelimeden veya Farsca butgede (put evi) kelimesinden gelen pagoda, Batılılar'ca Buda'nın heykellerinin bulunduğu yerin adı olarak kullanılmaktadır.
Buda ile ilgili olarak ondan sonra belirlenen kutsal nesneler şunlardır: Buda'nın heykelleri, Buda'nın kulleri ve diğer hÂtıraları, Bo veya Bodhi ağacı (Buda'nın ilk defa aydınlanmaya eriştiği zaman altında bağdaş kurup oturduğu incir ağacı). Buda heykelleri yaklaşık milÂttan once I. yuzyılda kullanılmaya başlanmadan once Buda'yı ondan kalan hÂtıralarla Bo ağacı temsil etmekteydi. Buda heykelleri, coğunlukla incir ağacı altında oturup bağdaş kurmuş, meditasyona dalmış halini tasvir eder. Ayakta ve yatan heykelleri de vardır. Buda heykelleri yanında Hıristiyanlık'ta Meryem, azizler ve meleklere tekabul eden bodisatvaların heykellerine de tÂzim gosterilir. Buda'nın yakılmış cesedine ait bazı kalıntıların hÂl buyuk pagodalarda bulunduğuna inanılır.
Buda ile ilgili olarak ziyaret edilen Kuzeydoğu Hindistan'da dort kutsal yer vardır. Bunlar Buda'nın Nepal'deki doğum yeri olan Lumbini, Bihar'da şimdi Bodhi Gaya denilen aydınlanma yeri, ilk vaazını verdiği BenÂres yakınındaki Sarnath'daki geyik parkı ve Uttar Pradeş'te olduğu yer olan Kuşinagara'dır. Bu dort yer adları verilmeksizin Pali metnindeki Maha-parinibbana Sutta'da gecmektedir.
Yine Buda ile ilgili aylık ve yıllık olarak iki ceşit kutsal gun vardır. Her ay mahallî manastırlarda Patimokkha kurallarının okunduğu dolunay ve yeni ay gunleriyle ilk ve son dordun gununden oluşan dort Uposattha gunu kutsal bilinir. Mayıs ayının dolunay gunu de yıllık kutsal gun olup bu gunde Buda'nın doğumu, aydınlanması ve olumle nihaî Nirvana'ya kavuşması anılır ve kutlanır. Ayrıca şubat dolunay gunu de kutlanan bir gundur. Muson yağmurları dolayısıyla manastırlara kapanan keşişler, temmuzun ilk gunu ayın doğmasından aralık dolunayına kadarki surede halkı vaazlarla eğitirler.
Budizm'de ahlÂk, kişinin tutum ve davranışıyla aydınlanmaya ulaşması gayesine bağlıdır. Beş temel ahlÂkî prensip keşiş olsun olmasın her Budist'i bağlar. Bunlara keşiş olmayanlar icin uc, olanlar icin beş emir daha eklenir. Sekiz dilimli yol da butun Budistler icindir. Ayrıca keşişler icin Patimokkha kuralları vardır. Kadınlarda da ahlÂk-fazilet esastır. BekÂret ve keşişlik en yuksek idealdir. Budist felsefesi cinsî tatmini butun kotuluklerin kaynağı olarak gorur. Budizm'in ilk 1000 yıllık gelişmesinde evlenme tahkir edilmişse de zamanla bazı tavizler verilmiştir. Budist comert olacak, maddî şeylere bağlanmayacaktır. Yeni pagoda ve manastır yaptırmak, keşiş adayına kefil olmak, hayır işlerine yardım etmek, keşişlere yiyecek sağlamak, misafir ağırlamak gibi yardım ve dayanışma faaliyetleri teşvik edilir.
Budist zihnini, nefsini, bedenini kontrol edecek; hareketlerini yavaşlatacak; kin, nefret, hırs, hile, şehvet vb. kotu huylardan uzaklaşacak; zihnî olgunluk ve parlaklığı, bedenî sukûneti kazanacaktır. Bir Budist'in gun boyunca yaptığı, soylediği ve duşunduğu her şeyin farkında olması istenir.
Budistler onemli kimselerin mezarına cicek sunar, mum yakarlar. Oluler yakılsa da bu genel bir uygulama değildir. Cocuklar, cok fakir kimseler gomulur. Yakılmayan cesetler acık alanlara konularak bunların vahşi hayvanlarca parcalanmasından veya bozulmasından keşişlerin ibret almaları istenir. Gunumuzde ceset icin uygulamalar farklıdır. Seylan'da ancak zengin aileler yakma yonune giderler, buyuk coğunluk olulerini gomer. Guneydoğu Asya'da hem yakma hem de gomme yoluna gidilir, ancak yakma daha alışılmış yoldur.
İslÂmî Kaynaklarda Budizm ve Budistler. İslÂmiyet ortaya cıktığında Budizm, dunyanın onemli buyuk dinlerinden biri durumunda olmasına ve birtakım Budist tuccarların Arabistan'da kurulan fuarlara iştirak etmelerine rağmen gelenlerin azlığı, dillerinin farklılığı ve Budizm'in hÂkim olduğu ulkelerinin uzak oluşu gibi sebeplerle bu din ve mensupları hakkında cok az şey biliniyordu; Kur'Ân-ı Kerîm ile hadislerde de Buda ve Budizm'le ilgili doğrudan bilgi yoktu. Bazı yazarlar, Kur'Ân-ı Kerîm'de adı zikredilen peygamber Zulkifl'den maksadın Buda olduğunu ileri surmuşlerdir. Bunlara gore Kifl, Buda'nın doğum yeri olan Kapilavastu'nun Arapcalaşmış şeklidir. Zulkifl ise Kapilavastulu demektir. Ayrıca Kifl, "besin, gıda" mÂnasına gelmektedir. Buda'nın babasının adı SuddhudÂna'dır ve "temiz besin, besleyici" anlamındadır. Diğer taraftan yine Kur'Ân-ı Kerîm'de Tîn sûresinde zikredilen incir ağacının, Buda'nın altında Nirvana'ya ulaştığı yabani incir ağacı (Bodhi) olduğu da belirtilmektedir (Hamîdullah, İslÂm Peygamberi, I, 649; Le Saint Coran, s. 329).
Kur'Ân-ı Kerîm'deki bu telmihlerin dışında muslumanların Hint ulkesiyle ilk temasları Hz. Omer doneminde Sîstan'ın (Sicistan) fethiyle başlamış, Emevî Halifesi Velîd doneminde, HaccÂc'ın Irak ve Horasan valiliği sırasında, Muhammed b. Kasım es-Sekafî kumandasındaki İslÂm ordusunun Sind'i kuşatıp 713'te Multan'ı alarak buradan denize kadar olan bolgeyi (Sind) İslÂm topraklarına katması ile devam etmiştir. 871'de de Ya'kub b. Leys KÂbil'i almış ve BÂmiyÂn'a kadar ilerlemiştir. Bu askerî fetihlerin yanında AbbÂsîler doneminde Bağdat'ta Beytulhikme'nin kurulması uzerine Grek ve Hint eserleri Arapca'ya cevrilmeye başlanmış, dolayısıyla Hintliler'in gerek duşunce gerekse yaşayış tarzlarına dair bilgiler artmıştır. Bu faaliyetler Hint dinleri hakkında bilgi edinme ihtiyacını da beraberinde getirmiş, ilk defa AbbÂsî Veziri Yahy b. HÂlid el-Bermekî tarafından 800 yıllarında Hint dinlerine dair bilgi toplamak uzere bir heyet gorevlendirilmiştir. Bu heyetin hazırladığı ve "Milelu'l-Hind ve edyÂnuhÂ" adı verilebilecek olan bir rapor (Monnot, XI, 16) daha sonra pek cok musluman muellife kaynak teşkil etmiştir. Bu raporun 249'da (863) Ya'kub b. İshak el-Kindî tarafından istinsah edilen nushasından İbnu'n-Nedîm, İbn HurdÂzbih, ondan Nevbahtî, Makdisî ve CeyhÂnî, CeyhÂnî'den de Gerdizî ve Mervezî faydalanmışlardır (Lawrence, s. 28).