İmsak nedir, ne zaman başlıyor? Sabah namazı imsak vakti girdikten sonra kılınabilir mi? İmsak vaktinde ezan okunmadan namaz kılınıyor mu? Sabah namazı ve imsak vakti hakkındaki bilgilere haberimizden bakabilirsiniz.
[h=3]İMSAK NEDİR? NE ZAMAN BAŞLAR? SABAH EZANI OKUNMAYA BAŞLADIĞINDA YEME İCMEYE KISA BİR SURE DEVAM EDİLEBİLİR Mİ?[/h]Sozlukte "kendini tutmak, engellemek, el cekmek, geri durmak" anlamlarına gelen imsak, dinî bir kavram olarak, fecr-i sÂdıktan, iftar vaktine kadar yemeden, icmeden, cinsel ilişki ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el cekmek demektir. İmsakın zıttı iftardır.

Halk arasında ise "imsak" oruc tutmaya başlanan fecr-i sadığın oluştuğu vakit anlamında kullanılır. Bu manada imsak, oruca başlama vakti demektir.
Oruca ne zaman başlanıp ne zaman bitirileceği Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde acıklanmıştır: " (Ramazan gecelerinde) şafağın aydınlığını gecenin karanlığından ayırt edinceye (tan yeri ağarıncaya/fecr-i sÂdığa) kadar yiyin, icin. Sonra da akşama kadar (yiyip icmeden, cinsel ilişkide bulunmadan) orucu tamamlayın." (Bakara, 2/187)
Takvimlerde gosterilen "imsak", oruca başlama vaktini ifade eder. İmsak vakti aynı zamanda gecenin sona erdiği, yatsı namazı vaktinin cıkıp sabah namazı vaktinin girdiği andır. Ezan da imsak vaktinin başlaması ile okunmaktadır. Bu sebeple ezanın başlaması ile yemeyi icmeyi terk etmek gerekir. Ezan başladığı sırada ağızda bulunan lokmanın yutulmasında bir sakınca yoktur.
[h=3]İMSAK VAKTİ İLE GUNEŞİN DOĞUŞU ARASINDA SABAH NAMAZININ SUNNETİ DIŞINDA KAZA VEYA NAFİLE NAMAZ KILMAK CAİZ MİDİR?[/h]Bir namazın vakti girdikten sonra oncelikle o vaktin namazını kılmak daha uygun olmakla birlikte, o vaktin namazını kacırma tehlikesi olmadığı surece, oncesinde kaza namazı kılınabilir. Buna binaen sabah namazının sunnetini kıldıktan sonra guneşin doğmasına henuz vakit varsa bu arada kaza namazı kılınabilir.
Fecrin doğuşundan sonra sabah namazının iki rekat sunneti dışında sunnet ve nafile namaz kılınmaz. Cunku Hz. Peygamber (s.a.s.), namaza olan duşkunluğune rağmen fecrin doğuşundan itibaren sabah namazının iki rekat sunneti dışında namaz kılmamıştır (Mevsilî, el-İhtiyÂr, I, 134-135).
Hz. Peygamberin (s.a.s.) sabah namazından sonra guneş bir mızrak boyu oluncaya kadar, ikindi namazından sonra ise guneş batıncaya kadar nafile namaz kılmayı yasakladığı rivayet sebebiyle (BuhÂrî, MevÂkitu's-salÂt 30) sabah namazını kıldıktan sonra nafile namaz kılmanın mekruh olduğu kabul edilmiştir (MerğînÂnî, el-HidÂye, I, 269).
[h=3]SABAH NAMAZI İMSAK VAKTİNİN GİRMESİYLE KILINABİLİR Mİ?[/h]Sabah namazının vakti, tan yerinin ağarması demek olan ikinci fecrin doğmasından başlayarak guneşin doğmasına kadar devam eder. Buna gore imsak vakti, başka bir deyişle oruc yasaklarının başlama vakti, fecr-i sÂdıkın oluşması, yani tan yerinin ağarmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de, "Artık (Ramazan gecelerinde) eşlerinize yaklaşın ve Allah'ın sizin icin takdir ettiklerini isteyin. Şafağın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, icin, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." (Bakara, 2/187) buyrulmaktadır. İmsak ile birlikte sabah namazının vakti girdiğine gore bu vakitte sabah namazı kılınabilir. Bununla birlikte, konuyla ilgili bazı rivayetlere dayanan Hanefîler, biraz geciktirilerek (isfar vaktinde) kılınmasını daha uygun (mustehab) bulmuşlardır (İbnu'l-HumÂm, Feth, I, 227; İbn KudÂme, el-Muğnî, II, 29-30; Zeylaî, Tebyîn, I, 82) Nitekim Peygamber Efendimiz de bunu tavsiye etmiştir (Tirmizî, SalÂt, 5).
Sabah namazının vakti, guneşin doğmasına kadar devam eder. Zira Cebrail'in Hz. Peygambere (s.a.s.) imamlık ettiğine ilişkin hadise gore Cebrail sabah namazını birinci gunde tan yeri ağardığında, ikinci gunde de ortalık aydınlanıp guneş doğmasına yakın bir vakitte kıldırmış ve "Bu iki vaktin arası, senin ve senin ummetin icin sabah namazının vaktidir." (Tirmizî, SalÂt, 1; NesÂî, MevÂkit, 5,9; Muvatta, Vukût, 3) demiştir.
[h=3]TDK'YA GORE İMSAK NEDİR?[/h]Turk Dil Kurumu'na gore dilimize Arapca'dan gecen imsak kelimesi 3 farklı anlama gelmektedir. İmsak "Oruca başlama zamanı" , "Bir şeyden el cekerek nefsine hÂkim olma." ve "Cimrilik" anlamlarına gelmektedir.
[h=3]İMSAK NEDİR? NE DEMEK?[/h]Sozlukte "bir şeyi tutmak, sımsıkı sarılmak, alıkoymak; bir şeyden el cekmek, kendini tutmak" gibi mÂnalara gelen imsÂk, terim olarak "ikinci fecrin (fecr-i sÂdık) doğuşundan guneşin batışına kadar yeme, icme ve cinsel ilişkiden nefsi alıkoymak" demektir. Bu aynı zamanda savm (oruc) kelimesinin de terim anlamıdır. Bazı fıkıh kitaplarında bu şekilde tanımlanan savm diğer bazılarında soyut olarak "belirli şeylerden belirli bir zamanda (belirli şartlarla) kendini alıkoymak" diye tarif edilmiş ve orucun ruknunun imsak olduğu belirtilmiştir. İmsak daha dar anlamda oruca başlamayı, başlangıc anını, karşıtı olan iftar da geniş anlamda orucu herhangi bir zamanda bozmayı, dar anlamda ise guneşin batışında meşrû şekilde oruca son vermeyi ifade etmektedir. İmsak kelimesi sozluk anlamında ceşitli turevleriyle Kur'Ân-ı Kerîm'de ve hadislerde gecmekte, sahur ve imsak vaktiyle ilgili bazı hadislerde ise mÂna olarak yer almaktadır (Muslim, "?ıyÂm", 39-44; Ebû DÂvûd, "?avm", 18).
Fıkıh Âlimlerinin coğunluğu, imsakin ikinci fecrin doğuşuyla başladığını ve guneşin batışına kadar devam ettiğini kabul etmiştir. Bunlardan fecrin ilk doğuş anını sınır kabul edenler ihtiyatı, aydınlığın biraz yayılıp belirmesini benimseyenler de kolaylığı esas almışlardır (el-FetÂva'l-Hindiyye, I, 51, 194; İbn Âbidîn, II, 371; Cicek, sy. 7-10 [1989-92], s. 187-188). Zira Hz. Peygamber sahurun mumkun oldukca geciktirilmesini tavsiye etmiş, ashabın uygulaması da bu yonde olmuştur. İmsak vaktinin, ufuktaki beyazlığın ortalığı tamamen aydınlatması ve ardından kırmızılığın belirmesiyle başlayacağına dair bazı sahÂbî ve tÂbiîn Âlimlerinden nakledilen goruş rağbet bulmamıştır. Cunku Âyette gecen, "Sabahın beyaz ipliği -aydınlık- siyah iplikten -karanlık- ayırt edilinceye kadar yiyin icin" ifadesi (el-Bakara 2/187), aydınlığın karanlık icinde bir cizgi halinde belirgin olduğu bir zamana işaret ettiği gibi sahih rivayetler de bu yorumu desteklemektedir. Ayrıca imsakin başlamasıyla sabah namazı vakti de girdiğinden imsakte guneşin doğmasından onceki kızıllığın esas alınması halinde sabah namazını kılmak icin yeterli bir zaman kalmamaktadır.
Sahurun geciktirilmesinin mustehap oluşu imsak vakti girmedikce soz konusudur. Vaktin girip girmediği hususunda tereddut varsa bir şey yenilip icilmesi mekruh olur. Yenmesi durumunda daha sonra fecrin doğmuş olduğu anlaşılırsa oruc tutulur, fakat kazÂsı gerekir. Kişinin imsak vaktinin henuz girmediğini zannedip yemesi veya vaktin girdiğine dair kanaati ağır basarak yemesi halinde de hukum boyledir. Ancak bu son durumda, fecrin doğup doğmadığı belirlenemese bile ihtiyaten kaz gerektiğine dair Hanefî mezhebinde bir goruş bulunmakla birlikte kuvvetli goruş kaz gerekmediği yonundedir. MÂlikîler'in coğunluğu, fecir konusunda şuphe varken bir şey yenildiğinde fecrin doğmadığı kesinlik kazanmasa da kaz edilmesi gerektiği goruşundedir.
Vucûb şartlarındaki bazı eksiklikler veya meşrû mazereti sebebiyle ramazan ayında oruc tutmayanların bu durumu ortadan kalktığında imsak gerekip gerekmediği konusu tartışmalıdır. Ramazanda cocuğun bulûğa ermesi, hayızlı veya nifaslı kadının temizlenmesi, hastanın iyileşmesi, yolcunun evine donmesi halinde Hanefîler'e gore gunun kalan kısmının oruclu gibi gecirilmesi vÂciptir. MÂlikî ve ŞÃ‚fiîler'e gore ise imsak yapmak zorunda değildir. Hanbelî mezhebinde bu hususta iki farklı goruş vardır. Ancak imsaki zorunlu gormeyenlere gore de cocuk, hasta ve yolcu gune oruclu başlamış, daha sonra da bozmamışsa orucunu surdurmesi gerekir. Bu durumda olan kimselerden imsak yaparak oruclulara benzemelerinin istenmesi, ramazan ayına karşı gosterilmesi icap eden saygının bir gereği olduğu gibi diğer insanlar nazarında tohmet altında kalmama amacı da taşımaktadır. Bu kişilerin imsake uymamaları halinde, mubarek gune saygı gostermede kusurlu olmaktan dolayı gunah işlemiş sayılmakla birlikte mazeretleri sebebiyle tutamadıkları diğer gunler gibi o gunun orucunu da kaz etmekten başka dinî acıdan sorumlulukları yoktur (ayrıca bk. FECİR; SAHUR).