
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıcdaroğlu, "Sağlıklı işleyen bir demokraside gazetecinin rolu cok onemlidir, iktidarın zafer sarhoşluğuna kapılmaması icin son derece onemli ve değerlidir. Bunun da korunması siyasetcinin elindedir, siyasetci de bunu korumak zorundadır." dedi.
Kılıcdaroğlu, parti genel merkezinde duzenlenen "Turkiye'nin Basın Ozgurluğu Karnesi" paneline katılarak, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Medyanın durumunu nasıl gorduğune ilişkin bir soru uzerine Kılıcdaroğlu, siyasetteki kutuplaşmanın medyada da gorulduğunu one surdu.
Demokrasilerde medya ozgurluğunun cok onemli olduğunu belirten Kılıcdaroğlu, "Gerek yasama organını yani parlamentoyu gerek yurutme organını yani devleti yonetenleri gerekse yargıyı denetleyen en buyuk guc aslında bana gore medya." diye konuştu.
Medyanın elindeki bu gucun demokrasiye inanmış bir iktidar acısından cok buyuk bir avantaj olduğuna dikkati ceken Kılıcdaroğlu, "Eğer siz medyanın yaptığı haberlerden rahatsızlık duyup ve kendi uygulamalarınızı dayatmacı bir anlayışla yapmaya kalkarsanız o zaman farklı bir medya cıkıyor ortaya. İktidarın baskı kurduğu, doğruları yazan gazetecilerin hapse atıldığı, yargılandığı, tutuklandığı, gozaltına alındığı bir surec cıkmış olur ortaya." ifadesini kullandı.
Turkiye'de gazeteciliğin en tehlikeli mesleklerden birisi haline geldiğini savunan Kılıcdaroğlu, "Ben 27 Mayıs'ı şoyle veya boyle hatırlıyorum ama onun dışında 71 ve 82 darbelerini de gayet net hatırlıyorum, hicbir darbe doneminde boyle bir şey olmadı ama şimdi ben şahsen bir sivil darbe sureci yaşadığımıza inanıyorum ve bu surecte medyaya karşı cok da ağır yaptırımların gundeme geldiğini biliyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Bir soru uzerine, gazetecilerin dunyaya ve siyasete bakışının farklı olabileceğini belirten Kılıcdaroğlu, şehit edilen MİT gorevlisine ilişkin bir haberin yayınlanmasının ardından bazı gazetecilerin yargılandığını hatırlattı.
Yapılan yargılamanın gercek anlamda bir yargılama olduğuna inanmadığını ve yargıya verilen bir talimat olduğunu one suren Kılıcdaroğlu, iddianamenin hazırlanmasında da gec kalındığını savundu.
İlgili haberin daha once olduğunu, fotoğrafların da yayınlandığını anlatan Kılıcdaroğlu, "Butun bunların hepsi biliniyordu. Amac cezalandırmaktı, gazetecileri cezalandırmaktı 'Bir daha boyle haberler yapmayın' diye veya 'Bizi rahatsız eden haberler yapmayın' diye. Doğru değil." dedi.
Odatv'nin bir suredir kapalı olduğunu anımsatan Kılıcdaroğlu, sozlerini şoyle surdurdu:
"Eğer varsa bir haber, rahatsız ediyorsa o habere erişim yasağı zaten getiriyorlar. Haber yayınlanıyor, herhangi bir şey yok, yani haberle ilgili hicbir kısıt yok ama orada internet sitesini cezalandırmak icin bunu yapıyorsunuz. Bunlar doğru değil. Hukumet biraz da kendi ayağına kurşun sıkan bir goruntu icinde. Bir taraftan demokrasiden, medya ozgurluğunden bahsediyor obur taraftan doğru haberler dolayısıyla cezalandırılan gazeteler, gazeteciler var. Gazetelere ceza vermek icin devreye konulan kamu organları var Basın İlan Kurumu gibi RTUK gibi ve Maliye Bakanlığı gibi bunları devreye koyup ayrıca para cezaları, ekran karartma cezaları gibi cezalar veriyorlar."
Kılıcdaroğlu, dunyanın bunları gorduğunu vurgulayarak, "Yani '5 yılda bir ya da 4 yılda bir gidip sandıkta oy kullandık, dolayısıyla iktidarı sectik bizde demokrasi vardır' yok yani, bu demokrasinin sadece bir parcası ama onun dışında duşunce ozgurluğu, duşunceyi ifade ozgurluğu, yargı bağımsızlığı, gucler dengesi, yurutme organının şeffaf olması, butun yaptığı harcamaların hepsinin hesabını vermesi bunların hicbirisi yok." diye konuştu.
"İlk secimlerden sonra bu tablo değişecek"
Turkiye'de 83 milyonun bir anlamda paralize edilmiş durumda olduğunu savunan Kılıcdaroğlu, şunları kaydetti:
"Hukumetin yaptığı demokrasiye aykırı uygulamalar nerede son bulacak? Bu konuda hic kimse bir tahmin yurutemiyor. Benim şoyle bir goruşum var; ilk secimlere kadar bu boyle gidecek, ilk secimlerden sonra bu tablo değişecek. Neden ilk secimler onu da ifade edeyim, cunku toplumun, yani siyasi goruşumuz ne olursa olsun demokrasi kulturu oluştu. Yani insanlar duşuncelerini bir şekliyle ifade etmek istiyorlar, yasak duymak istemiyorlar. Evet, insanlar duşuncelerini acıklar, beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, demokratik bir ortamda tartışmaların olmasını ister. Kutuplaşmanın topluma zarar verdiğini zaten toplum gormeye başladı. Dolayısıyla ilk secimlerden sonra ben bu tablonun suratle değişeceğini ve Turkiye'de gercek anlamda demokrasiye duyulan ozlemin suratle yaşama gecirileceğini duşunuyorum, iktidar değişikliğiyle birlikte tabii."
İlk secimden sonra tablonun değişmesi halinde atacakları ilk adımın ne olacağının sorulması uzerine Kılıcdaroğlu, duzenlediği basın toplantısında medya ozgurluğu icin asgari on kuralın olması gerektiğini soylediğini hatırlattı.
Bu kurallardan birinin, medya kuruluşu sahibinin medya dışında başka bir işle uğraşmaması ve sıcak siyasetin bir unsuru olmaması gerektiği olduğunu soylediğini aktaran Kılıcdaroğlu, boylece medya sahibinin politik olarak başka bir baskı altında kalmamış olacağını ifade etti.
Kılıcdaroğlu, soylediklerinin girişim ozgurluğune aykırı olduğunun ifade edilmesi uzerine, "Belli kurallar getirmek gerekiyor, işin ozu medya patronunun sadece o alanla ilgilenmiş olmasıdır. Cunku şoyle, bir iktidar değişikliğinde veya medya patronunun bağımsız yayın yapan organları televizyon, gazete, radyo vesaire olduğunda ve bu iktidarı rahatsız ettiğinde iktidar patronun diğer mali ilişkileri icine cok rahat girebiliyor, her turlu cezayı kesebiliyor, onu frenleyebiliyor, baskı altına alabiliyor, bu baskılardan arınması lazım. Bu baskılardan arındığı, sadece medya işi yaptığı zaman zaten bu baskılardan buyuk olcude arınacaktır." karşılığını verdi.
Girişim ozgurluğu acısından bakıldığında, insanların her alanda faaliyet gosterebileceklerini anlatan Kılıcdaroğlu, "Dolayısıyla 'Siz sadece bankacılık veya başka bir işle uğraşmayacaksınız' diye bir kural cok zor ama medyanın kendine ozgu bir yapısı var ve bu yapı bizim yasama, yargı ve yurutme icin hangi kurallar mesela yasama organına mensup olan bir kişinin ticaretle uğraşması etik değil ve doğru da değil, o işi genelde siyasete girdiği zaman başkalarına bırakıyor. Burada da medya patronu başka bir işi varsa onu oğluna, başka birisine bırakabilir ama medya işini bağımsız kendisi goturebilir." dedi.
Butun medya calışanlarının sendikalı olma zorunluluğunu getirmelerinin gerektiğini dile getiren Kılıcdaroğlu, boylece gazetecinin patronuna karşı da bağımsız olacağını, yazdığı doğru haberin arkasında durabileceğini bildirdi.
Gazetelerin dağıtımı konusunda da tekelleşme olabildiğine dikkati ceken Kılıcdaroğlu, "Burada da şoyle bir kural getirilebilir; butun medya patronları bir araya gelir, tek bir dağıtım şirketi kurarlar, herkes eşit pay sahibi olur ve bu gazeteler bağımsız olarak dağıtılır." dedi.
Radyo ve Televizyon Ust Kurulu (RTUK) ile Basın İlan Kurumunun yeniden yapılandırılması gerektiğini belirten Kılıcdaroğlu, şoyle devam etti:
"RTUK'e medya mensuplarının oluşturduğu grupların, bu bir cemiyet olabilir, sendika olabilir, başka bir dernek olabilir, bunlardan da RTUK ve Basın İlan Kurumunun yonetiminde bunların da olması lazım. Bunların yonetiminde ozellikle RTUK'un yonetiminde siyasetcilerin biraz azalması, onun yerine işte sendikanız var veya Turkiye Gazeteciler Cemiyeti gibi cok eski kurumsal bir kimliği olan bir başka orgut var buralardan insanlar katılabilirler. Dolayısıyla daha sağlıklı karar alabilen, olayları cok daha iyi bilen, analiz eden bir yapının yonetimde olması lazım, bunu duşunuyorum."
Hukumetin televizyonlara zorunlu ilan verdiğini hatırlatan Kılıcdaroğlu, "Bu televizyonlar zaten zor yaşıyorlar yani bir suru sıkıntıları var. Eğer sen devlet olarak ilan vereceksen parasını ode bunun. Dolayısıyla bedavacılıktan hukumetin kurtulması lazım." ifadesini kullandı.
Gazetecilerin 1997'de yıpranma hakkını aldığını 2008 yılında ise bunu kaybettiğini anımsatan Kılıcdaroğlu, talepler uzerine bunun "Basın kartı sahibi olanlara biz bu yıpranma hakkını vereceğiz." denilerek tekrar getirildiğini bildirdi.
"Benim verdiğim basın kartı olacak, benim verdiğim basın kartı olmasa sen gazeteci değilsin" anlayışının kalkması gerektiğini belirten Kılıcdaroğlu, "Dolayısıyla basın kartının gazetelerin kendi orgutlerinin oluşturduğu bir kurum tarafından verilmesi, bağımsız bir kurum tarafından verilmesi gerekir. Yani devlet değil, kimin gazeteci olup olmadığına gazeteci karar verir." goruşunu dile getirdi.
"Gazetecinin rolu cok onemli"
Eleştirenlerin duşmanlaştırıldığını one suren Kılıcdaroğlu, "Sağlıklı işleyen bir demokraside gazetecinin rolu cok onemlidir, iktidarın zafer sarhoşluğuna kapılmaması icin son derece onemli ve değerlidir. Bunun da korunması siyasetcinin elindedir, siyasetci de bunu korumak zorundadır." diye konuştu.
Gazetelerin veya gazeteciliğin olmadığı bir dunyayı duşunemediğini ifade eden Kılıcdaroğlu, "Cağdaş demokrasilerde dorduncu guc olarak kabul ediliyor, yasama, yargı, yurutme ve medya. Bana gore medya ilk uc organı halk adına denetleyen, yargılayan, eleştiren, yeri geldiğinde de oven bir kurum, kurumsal bir yapı olarak bakmak gerekiyor ve onun onundeki butun engelleri aşması icin caba gostermek gerekiyor." dedi.
Kılıcdaroğlu, medyanın evrensel kuralları olduğunu, farklı ulkelerdeki gazetecilerin uyduğu ilkelerle Turkiye'de gercekten gazetecilik yapanların uymak istedikleri ilkelerin aşağı yukarı aynı olduğunu kaydetti.
Gazetelerin tirajlarının cok duşuk olduğunu ancak gazetelerin kendi acıklamalarında bu rakamın yuksek gosterildiğini ve bu rakamlar uzerinden Basın İlan Kurumundan para aldıklarını savunan Kılıcdaroğlu, "Basın İlan Kurumu elbette destek versin, yardım yapsın, yani ilanları oraya versin ama bunun objektif, uluslararası saygınlığı olan bir kurum tarafından denetlenmesi ve gercek tirajlar uzerinden bu yardımın yapılması gerektiğini soyluyoruz. Aynı şekilde televizyonlarda reyting olcumleri yapılabilir, bunlar da yapılıyor zaten. Bu konuda profesyonel kuruluşlar var, saygınlığı olan kuruluşlar var. Onlara gore bunlara da eğer bir yardım yapılacaksa o cercevede bir yardım yapılabilir veya destek yapılabilir." değerlendirmesinde bulundu.
Kılıcdaroğlu, "Ben bunu butce goruşmeleri sırasında Sayın Fuat Oktay'a, 'Bunları denetleyin, gercek tirajlar uzerinden parayı odeyin' diye ve bunu ben takip edeceğimi soyledim, 'Siz de lutfen bunu uluslararası saygınlığı olan bir kuruluşa denetletin' diye. Bakalım ne yapacaklar. Yani bir haber gelmedi şu ana kadar ama boyle bir tablo var." ifadesini kullandı.
İktidara destek veren medyanın kamu bankaları uzerinden de reklam aldığını iddia eden Kılıcdaroğlu, "Bağımsız yayın yapan ya da ozgurce yayın yapan televizyon kanallarına bu reklamlar hic verilmiyor. Ziraat Bankasının, Halk Bankasının, Vakıflar Bankasının reklamını asla goremezsiniz, gazetelerde de asla goremezsiniz, vermiyorlar zaten. En son Turkcell'in yonetimini değiştirdiler. Eskiden Turkcell butun gazetelere, televizyonlara belli olcude ilan verirdi, şimdi onu da ele gecirdiler yani iktidar mensupları ele gecirdi, onlar da sadece belli medya gruplarına ya da grubuna destek veriyorlar." diye konuştu.
İktidara destek veren yayın organlarının devletten ihale alma gibi bir gelenekleri olduğunu one suren Kılıcdaroğlu, "Boyle bir tablo var yani Turkiye'nin gundeminde, bu tablo bilmiyorum bizim Cumhuriyet tarihinde hic olmadı, boyle bir tablo hic olmadı. Ama biz bunu şimdi goruyoruz, yaşıyoruz. Ben o gazetelerde ve televizyonlarda calışanları suclamıyorum, onları ayırıyorum, yani onlar bir şekliyle orada emek harcıyorlar, calışıyorlar ama yonetici pozisyonunda olanlar ve bir anlamda kamudan aldıkları kaynaklarla yaşamlarını surdurenler, varlıkları ona bağlı olanlar uzun sure yaşayamazlar." dedi.
Kılıcdaroğlu, bu tur televizyonların izlenmediğini, gazetelerin ise okunmadığını savundu.
(Surecek)
Kaynak: Anadolu Ajansı / Enes Kaplan