
Fotoğraf cekimi sonrası sohbet icin ekranın karşısına geciyor. Bu esnada da konsantrasyonu bozulmasın diye tek başına kalmak istiyor... Son goruşmemizin uzerinden uc yıl gecmiş. Ama hic değişmemiş; onu farklı kılan ses tonu, parlayan gozleri ve enerjisi yerli yerinde, "30'lar doğrusuyla yanlışıyla kendi kararlarımı verdiğim yaşlardı. Ne istediğini bilen biri oldum. 40'ın da buyusunu merak ediyorum" diye anlatıyor. Konu aşka geldiğindeyse utangac, yanakları al al kızaran bir cocuğa donuyor. Vildan Atasever'le hayatındaki son gelişmeleri, gecmişi ve aşkı konuşuyoruz.
İlk işiniz 'İki Genc Kızın Hikayesi'yle Altın Portakal'da 'En İyi Kadın Oyuncu' odulunu aldınız. İnsanın kariyerine bu kadar zirveden başlaması zor değil mi?
Kısmet diyelim. Ben de bilmiyordum ki oyle olacağını. Kutluğ Ataman gibi cok iyi bir yonetmenle calışan, oyunculuğa aşık, hicbir odul toreni ya da odulden haberi olmadan sadece işini yapan bir kızdım.
Sonra hep aynı başarının beklenmesi zorluk yaratmadı mı?
Kendimi o algılara hic sokmadım. Aslında işim daha kolaylaştı ve projeler gelmeye başladı. İyi yonetmenlerle calışma fırsatını yakaladım. ve hala ilk gunku heyecanımda kalmaya calışıyorum.
Artık dizilerin 'derdi' var
Zeki Demirkubuz, Erden Kıral gibi yonetmenlerin filmlerinde de oynadınız. Televizyon para kazandığınız, sinema mesleki olarak nefes aldığınız yer mi?
Eskiden soylesen bunu, sinemayı tercih ederim derdim. Ama televizyonda işin kalitesi artık değişti.
Oysa kimi oyuncular sinemayı sanat olarak gorurken televizyon icin aynısını duşunmuyor...
İnsanlara ulaştığın her şey cok kıymetli ve hepsi sanat. Ayrıca son zamanlarda cok iyi işlenmiş ve Turkiye'nin coğrafyasını, sosyolojik yapısını, insanlarının karakter yapılarını cozmuş, derdi olan dizilerimiz var. Bunu kotu cekilmiş bir sinema filminden, sadece dizi formatında olduğu icin ayıramazsın. Onemli olan işin kalitesi. Hicbir işi kucumsememek gerek. Aynı zamanda televizyonda oyuncu olarak hikayeyi doğru anlatmak, kendini hep diri tutmak zorundasın. Surekli devam eden bir antrenman gibi.
Enerjim cok yerinde
40'a sadece bir kaldı, 30'lar nasıl gecti?
30'lar doğrusuyla yanlışıyla kendi kararlarımı verdiğim yaşlardı. Ne istediğini bilen biri oldum. Guzel insanlara denk geldim, iyi filmler izledim, kitaplar okudum, şehirler gezdim. 40'ın da buyusunu merak ediyorum. Enerjim cok yerinde ve kendimi iyi hissediyorum. İnsan bence ruhu ve aklıyla neyse odur.
Her şey hep bu kadar tozpembe miydi?
İnsan hayatını kendi bakış acısıyla pembelikten karanlığa itiyor. Mumkun olduğunca kendimi iyi olanda tutmaya calışıyorum. Tabii bu sırada cevremizde yaşananları da gormezden, duymazdan gelmek mumkun değil. SMA hastası bebekleri, koronavirusten ailesini kaybedenleri gorunce yuzde 100 mutlu olamıyorsun. İyi insan olmaya calışıyorsun. Ama bir tarafın her zaman kızgın ve uzgun kalıyor.
Hayattan beklentileriniz ne?
Hayattan buyuk beklentilerim yok. Tek dileğim sağlıklı ve sevdiklerimle olabilmek.
Umreye gidip geldiniz. Sonra reklam eleştirileri aldınız...
Bu kendi hayatımdaki manevi yolculuğum. Herkes bir şeye inanarak, inancıyla hayatını devam ettirmeye, guzelleştirmeye calışıyor.
Artık sizi 'cesur' bir sahnede goremez miyiz?
Gunumuzde bunlar konuşulmamalı. Benim icin ne anlattığımız ve neyi ne şekilde anlattığımız onemli. Mesleği sınırlandırmayalım.
O donem Necip Fazıl kitabıyla goruntulendiniz. Ardından 'Mesnevi'ye merak sardığınız soylendi... Devam ediyor mu ilginiz?
Ben 'Mesnevi' de başka bir felsefe de okuyabilirim. Oyunculuk dışında ben de bir insanım. Mumkun olduğu kadar da oğrenmeye calışıyorum. Dunyada bir suru fikir var, onları gorup, suzup kendi fikirlerimi oluşturmak istiyorum. Bir film, bir kitap hayatınızı değiştirebilir.
Var mı sizin?
Jack London'ın 'Martin Eden' kitabı beni cok etkiledi. Oyunculuk eğitimi almadan once izlediğim 'Billy Elliot' da balet olmak isteyen bir cocuğun mucadelesini anlatıyordu. İnsanın gitmek istediği ve doğru bulduğu yoldaki azminin onu nerelere taşıyabileceğini gostermişti bana.
Paylaşmamız gereken bir donemdeyiz
Yeni yılda pandeminin gecmesini, virusun gitmesini ve tum dunya icin sağlık diliyorum. "Ben iyiyim, koşeme cekileyim" diye bir durum soz konusu değil. Sen iyiysen etrafındakilerle paylaşmak durumundasın.
Keşfetmeyi ve oğrenmeyi hep sevdim. Evde kendi yemeğimi yaparım. Bu yuzden karantina hayatımda buyuk bir değişime sebep olmadı; aynı duzlukte devam ediyor.
İnsanın kendini sınırlandırmamasını, akışa bırakması gerektiğini ve anların cok kıymetli olduğunu duşunuyorum. Bu anlarda da yargılamadan ve herkese objektif olarak bakmalıyız.
Aşk, hayatın merkezi
Son konuştuğumuzda "Aşk yalan" demiştiniz...
Neee... Olur mu? Ben mi demişim!
Evet!
Yine değişmişim. Ne demişim ne olmuşum... Aşk yaşam merkezi. İnsanı ayakta tutan bir yaşam kaynağı. Aşktan ne anladığın da onemli. Doğaya duyduğun aşk, mesleğine duyduğun aşk...
Benim bahsettiğim sevgili ilişkisi...
Valla ama oyle... Aşk her acıdan hayatın merkezi.
Sizde neleri değiştiriyor?
İnsanın enerjisi değişiyor. Ekstra bir aydınlanma oluyor.
Aşık mısınız?
Girme boyle şeylere Hakan (guluyor).
Peki kalbinizi nasıl biri calar?
Sağduyulu, kendi ayakları uzerinde duran, zeki ve sohbet edebileceğim insanlar beni etkiliyor.
Neden kızarıyorsunuz bu kadar?
Mahrem ya, anlatamıyorum. Yeter bu kadar (guluyor).
Kendimle mutluyum
Hep kapalı yaşıyor, sadece projeniz olunca konuşuyorsunuz. Biraz sıkıcı bir tip misiniz?
Oyle mi geliyor? İşimle gundeme gelmeye calışıyorum. Oynadığım karakterlerin konuşulması bana iyi hissettiriyor. Ozel olan da ozel kalıyor zaten.
Yine de bizi dunyanıza alsanız... Nasıl birisiniz?
Pozitif kalmaya calışıyorum. Motivasyonumun duşuk olduğu zamanlar olsa da genelde enerjik biriyim. Mumkun olduğu kadar girdiğim cevrelerde herkesi tanıyıp anlamaya ve muhabbetle devam etmeye calışıyorum. Ama insanoğlu değişken, şu an ne kadar mutlu olsam da bu dunyada gorduğum, okuduğum herhangi bir şey uzulmeme sebep olabiliyor. Cunku bu hayat sadece bizden ibaret değil.
Hakkınızda yapılan yorumlarda hep guzelliğinize bir vurgu var. Kendinizi beğenir misiniz?
Kendimi seviyorum ve kendimle mutluyum.
Soylendiği gibi cok estetik yaptırdınız mı?
Yok, estetik falan yaptırmadım. Sadece 18 yaşıma girdiğimde mecburi bir ameliyat gecirdim.
Ne olmuştu?
15 yaşında bir apartmanın inşaatına duştum. 18 yaşıma girdiğimde burnumdan ameliyat olmam gerekiyordu. O kadar. Yok "Elmacık kemiği", yok "Cene yaptırdı" diyorlar. Bir şey yaptırmadım. İnsanların zamanla ve yaşla formları, hatları değişiyor.
Botoks, dolgu...
Mesleğimden dolayı mimiklerimi kullanabilmem cok onemli, bu yuzden o tip uygulamalara biraz mesafeliyim. Kendime saygımdan cilt bakımı yaptırıyor, duzenli spor yapıyorum.
Beş yaşımdan itibaren oyuncu olmak istedim
Bursalı, İstanbullu hatta Erzurumlu olduğunuzu okudum. Aslen nerelisiniz?
Bursa doğumlu ama Erzurum kokenliyim. İstanbul'a Diyarbakır'dan geldim ve İstanbul'da buyudum.
Kafam karıştı...
Babam emekli başkomiser. Bursa'da doğdum ama onun mesleği dolayısıyla kısa surede Diyarbakır'a gectik. Beş yaşımdayken İstanbul'a geldim ve okula başladım.
Hic polis olmak istediniz mi?
Beş yaşımdan itibaren sadece oyuncu olmak istedim. Başka bir meslek yapmayı hic duşunmedim.
Peki nasıl karar verdiniz o yaşta?
Babaannem cok iyi bir hikaye anlatıcısı. Oyle hikayeler anlatırdı ki her şey gozlerimizin onunden gecerdi. Annem de cok iyi bir anlatıcı, bir mevzuyu anlatırken ondan gozlerimi alamazdım. Sanırım genlerde bir şeyler vardı. Bunu da acığa cıkaran ve "Oyuncu olmak istiyorum" diyen ilk ben oldum.
Donem işlerindeki rolleri seviyorum
'Osmanlı Tokadı'ndan 'Muhteşem Yuzyıl'a bircok donem işinde rol aldınız. Şimdi de 'Payitaht Abdulhamid'e başladınız. Donem işlerini cok mu seviyorsunuz?
Denk geldi aslında... O an bana iyi gelen iş oyle oluyor demek. Donem işlerindeki kadın karakterlerin duygusunu da cok seviyorum. Her donemin ruhu, hikayesi, kadınları bambaşka; bunları canlandırmak da heyecan verici oluyor.
Diziniz 1900'lerin başında geciyor. Peki kıyaslayınca hangi donemde yaşamak isterdiniz?
Ben donemimden cok memnunum. Ama o donemleri sadece okuyarak değil, iclerine girerek insanlara aktarmak da cok guzel. Canlandırdığım Saliha Sultan'a gelirsek. Naif, iyi niyetli, alcakgonullu. Abdulhamit'e gercekten aşık ve en zor gunlerinde onun yanında olan cok vefakar bir kadın.
Kaynak: Hurriyet