Elinde koca bir buket papatya ile girdi kapıdan. Beyaz gomlek erkeğe
neden bu kadar yakışır? “Giyin ustunu cıkıyoruz” dedi. İyi de ben giyiniğim zaten! Cok ozledi herhalde, cıplak goruyor diye duşundum. Gulumsedim.
Yemeğe gideceğiz derken o da guluyordu. Aklımdan gecenleri okuyor sanıyorum bazen. Artık cok iyi tanıyor, ondan. Boyle gelsem olmuyor mu? Olmuyor! Balık yemeğe gidecekmişiz, rezervasyon yaptırmış. Yani, ustumdeki giysi rezervasyonla gidilen balık lokantasına uygun değil. Peki, hemen değişelim o zaman ustumuzu diye yatak odasına doğru yoneldim. Cok oyalanmayacakmışım, başka arkadaşlar da geliyormuş, insanlar beklemesinmiş.

Ben sahneye bile yarım saatte hazırlanıp cıkabiliyorum. Akşam yemeği neymiş? Ustumde yeşil bir elbise vardı. Doğal olarak makyajım da yeşil tonlarındaydı. Acil durumlar icin hep kenarda hazır duran, siyah mini elbisemi, altına da kırmızı topuklu acık ayakkabıyı gecirdim. Makyajın tonunu değiştirdim. Gozum ayaklarıma ilişti. Aman tanrım! Acık ayakkabı ve ojesizim. Bir kadının kabusu bu olmalı değil mi? Ama bu kadarla bitmedi maalesef, ayakkabı acık ya, topuklarım kotu gorunuyor. Gunduz hava guzel diye butun terası yıkadım, yalın ayak dolaştım. Hazırda başka kıyafet de yok. Benimki sokak kapısında bekliyor. Aklıma, alıp kenara attığım pratik torpu geldi. Laf aramızda kalsın bu ped-egg’ler gercekten mucizeler yaratıyor. İki dakikada ayakları hallettim. Kırmızı ojeyi yanıma aldım. Nereye gideceğimizi sordum? Karşıya geciyormuşuz, bu demektir ki, arabada ojeleri surup kurutacak kadar vakit var. Kupelerim, yuzuğum, rujumu da surdum. Hazırım!

İndim aşağı, şoyle bir suzdu, “ben sana soyun demedim, giyin dedim!” Hayda! Ne var yahu kıyafetimde? Mini giymem şart mıymış? Şart! İstersen gidip tekrar giyineyim ama bir bucuk saat kadar beklersin. Suratı asıldı. Bindik, cıktık yola. Tem yolunda 120 km hızla giderken, kırmızı oje surmeyi başaran bir kadın olarak tarihe gectim. Arabada oje mi surulurmuş? Niye sen sabah işe giderken tıraş oluyorsun, biz laf ediyor muyuz? Araba kokudan gecilmiyormuş. Camı actık. Bir pantolon, bluz giysem, altıma da kapalı bir ayakkabı uydursam olmaz mıymış? Bana gelmeden telefon edip, dışarı cıkacağımızı soyleseydin, olabilirdi. Eni konu balık yemeye gidiyormuşuz, neden baloya gider gibi giyinmişim? Sen daha benimle hic baloya gitmediğin icin, asla boyle bir kıyafetle baloya, kokteyle gitmeyeceğimi bilmiyorsun tabii. Ya sabır! Sustum. Ayrıca diyeti de bırakacakmışım. Kadın dediğin biraz etli butlu olurmuş, kilo bana yakışıyormuş. Buna benzer cumleleri yarım saat kadar konuştu. Hangimiz kadın anlamadım ki? Bu kadar vıdı vıdı yapılır mı? Niye bana kafasını taktığını sordum. Bıyık altından gulumsedi. Cok guzel olmuşum, kıskanmış!

Butun bu hikayeyi size ufak bir ayrıntı icin anlattım. Demek ki neymiş? Erkekler kıskanınca sacmalarmış. Biz boyle durumlarda direkt soyleriz. O kadına neden baktın, onune baksana, hic mi kadın gormedin, gozlerini oyarım gibi cumleler, bu duygunun kadındaki en belirgin gostergesidir. Lafa gelince konuşurlar: “Erkekler kadınlar kadar karmaşık değildir. Biz duz ve basitiz. Ne istediğimizi soyleriz.” Bu soylemiş hali birinizin işte! Konu yanınızdaki, değer verdiğiniz kadın, namus, erkeklik değilse, soylersiniz. Romantizm desem, şiir okumak erkeği bozar dersiniz ama dunyanın en buyuk şair ve aşk yazarları erkeklerden cıkar. İki yumurta kırmayı beceremezsiniz ama en unlu aşcılar erkektir. Siz ne celişkili varlıklarsınız!

Biz artık sizin hangi konuları net soylediğinizi, kelimesi kelimesine biliyoruz. Karnım ac, ne yemek var? Akşam mac var, arkadaşlarla dışarıdayız. Banyo yapacağım. Canım sevişmek istemiyor. Pardon, pardon! Son cumle erkeklere ait değildi, ben karıştırdım!

Hamiş: Kızlar ( Arzu, Elcin, Aslı, Pelin, İro) aramanıza gerek yok!






(alıntı...Candan Unal)