Munafık, sozlukte "(tarla faresi) yuvasına girmek; (bir kimse) olduğundan başka turlu gorunmek" anlamındaki nifÂk masdarından turemiş bir sıfat olan munÂfık kelimesi "inanmadığı halde kendisini mumin gosteren" kimse anlamına gelmektedir.
[h=3]MUNAFIK NE DEMEK, NEDİR?[/h]Munafık teriminin Turkce sozlukte anlamı

(Osmanlı Donemi) İkiyuzlu, araya nifak sokan, ahdinde durmayan, inanmadığı halde inanır gorunen anlamına gelir.
1-Arabozan, bolucu, karıştırıcı, fesatcı, mufsit
2-Arabozan, bolucu
[h=3]MUNAFIK KİME DENİR?[/h] Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Peygamberliğine ve O'nun, Allah'tan getirdiklerine inandığını soyleyerek, Musluman gibi gorunduğu halde, gercekte inancsız olan kimseye munafık denir. Munafıkların ici başka, dışı başkadır. Sozu ozune uygun değildir. Munafıkların gercekte kÂfir oldukları, bir ayette şoyle ifade edilir:
"İnsanlardan, inanmadıkları hÂlde, 'Allah'a ve ahiret gunune inandık' diyenler de vardır."(Bakara suresi, 8)
Allah bu ayetlerin devamında munafıkların acı veren bir azaba uğrayacaklarını bildirir. Munafıklar, İslam toplumu icin kÂfirlerden daha tehlikelidirler. Cunku onlar dıştan Musluman gorunmeleri nedeniyle gercek durumlarını bilmek mumkun değildir. Peygamberimiz vahiy yoluyla kimlerin munafık olduğunu bildiği icin onlara onemli gorevler vermezdi. Hz. Peygamberden sonra insanlar icin boyle bir bilgi kaynağı (vahiy) soz konusu olmadığından munafık, dunyada Musluman gibi işlem gorur ancak ahirette ebedi azaba uğrar. Hem de şu ayetin bildirdiğine gore en şiddetli azaba uğrayacak olanlar da onlardır:
"Şuphesiz ki munafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hicbir yardımcı da bulamazsın."(Nisa suresi, 145)
MUNAFIK NE DEMEK, NEDİR? (UZUN ANLAMI)
Kelimenin, "tarla faresinin bir tehlike anında kacmasını sağlamak uzere yuvası icin hazırladığı birden fazla cıkış noktasının birinden girip diğerinden cıkması" bicimindeki kok mÂnasından hareketle munafık, "dinin bir kapısından girip diğerinden kacan cifte şahsiyetli kimse" olarak da tanımlanmıştır (RÂgıb el-İsfahÂnî, el-MufredÂt, "nf?" md.; İbnu'l-Esîr, en-NihÂye, "nf?" md.; LisÂnu'l-?Arab, "nf?" md.). Bazı Batılı araştırmacılar, munafığın "kararsız olmak" mÂnasında Habeşce nafaka kelimesinden alındığını ileri surmuşlerse de (EI2 [İng.], VII, 562) bunun icin Kur'Ân-ı Kerîm'deki anlam benzerliği dışında herhangi bir delil gosterilememiştir. Munafık kelimesi CÂhiliye doneminde mevcut olmakla birlikte terim mÂnasında kullanıldığı bilinmemektedir.
Nifak kavramı Kur'Ân-ı Kerîm'de kok halinde uc, cekimli fiil olarak iki ve munafık şeklinde yirmi yedi Âyette gecmekte olup beş yerde munafık erkeklerin yanında munafık kadınlar da zikredilmiştir (M. F. AbdulbÂki, el-Mu?cem, "nf?" md.). Ayrıca Kur'an, diğer bircok Âyette muminler ve kÂfirlerden başka uc temel inanc grubundan biri olarak munafıklardan da bahsetmektedir. MunÂfikun adlı mustakil bir sûre de mevcuttur. Bu Âyetlerde munafıkların itikadî durumları, psikolojik yapıları ve ahlÂkî bozuklukları, toplumsal hayattaki yerleri, Hz. Peygamber'e ve muminlere karşı tutumları, Âhiretteki konumları ayrıntılı bicimde anlatılır.
Kur'an terminolojisinde munafık kelimesi iki farklı tipteki insan icin kullanılır. İlki halis munafıklar olup bunlar, "Aslında inanmadıkları halde Allah'a ve Âhiret gunune iman ettik" derler (el-Bakara 2/8). İkincisi zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yuzunden imanla kufur arasında gidip gelen, şuphe icinde bocalayan (en-Nis 4/137, 143; krş. et-Tevbe 9/44-45), imandan cok kufre yakın olan (Âl-i İmrÂn 3/167) cifte şahsiyetli insanlardır. Bazı Âyetlerde "munafıklar" ve "kalplerinde hastalık bulunanlar" diye ikili ifade tarzının yer alması da bu farklılığı gostermektedir (el-EnfÂl 8/49; el-AhzÂb 33/12). Halis munafıklar muminlerle karşılaştıklarında inandıklarını belirtirler, ancak asıl taraftarlarıyla baş başa kaldıkları zaman muminlerle alay ettiklerini soylerler (el-Bakara 2/14). Diğerleri ise Resûl-i Ekrem'e inandıklarını sanmakla birlikte onemli işlerde din dışı otoritelere gitmeyi tercih etmekte, fakat başlarına bir felÂket gelince Hz. Peygamber'e başvurmakta (en-Nis 4/60-62), boylece hak dine olan bağlılıkları dunyevî menfaatlerine gore değişmektedir (el-Hac 22/11).
Munafıklar hakkındaki bu ayırım goz onunde bulundurulduğu takdirde nifak hareketinin Medine'de başladığı yolundaki yaygın kanaatin halis munafık tipiyle sınırlandırılmasının gerektiği anlaşılır. Zira "şuphe icinde bocalama" mÂnasındaki nifakın Mekke doneminde de bulunduğu soylenebilir. Bu durumda Mekkî Âyetlerde munafıklardan bahsedilmesinin sebebi acıklığa kavuşmuş olur (mesel bk. el-Ankebût 29/10-11; el-Muddessir 74/31). Ancak sistemli bir hareket olarak nifak, guclu ve hızlı kultur değişimlerinin gercekleştiği toplumlarda gorulduğu gibi yeni bir yapılanmaya gidildiği Medine devrinde yeni oluşuma tam uyum sağlayamayan insanlar arasında ortaya cıkmıştır. Bazı Âyetlerde belirtildiği uzere munafıklar başlangıcta İslÂm'ı benimsemişlerse de sonradan tekrar kufre donmuşlerdir (mesel bk. et-Tevbe 9/66, 74); bu sebeple iradeleri doğrultusunda kalpleri muhurlenmiştir (et-Tevbe 9/87; el-MunÂfikun 63/3). Bunlara ayrı bir isim verilmesi sadece dunyadaki toplumsal statuleriyle ilgili bir niteleme olup Âhirette kÂfirlerle birlikte kotu bir Âkıbete mÂruz kalacaklardır (en-Nis 4/140; et-Tevbe 9/68).
Ceşitli Âyetlerde munafıkların psikolojik durumunun toplumsal hayata yansıyan gorunum ve etkilerine temas edilmekte, mesel dış gorunuşlerinin aksine onların her şeyden korktukları, ozellikle savaştan endişe duydukları belirtilmektedir (et-Tevbe 9/56-57; Muhammed 47/20-21; el-Haşr 59/11-13; el-MunÂfikun 63/4). Yine onların cimri, yalancı ve kibirli oldukları (et-Tevbe 9/67; el-MunÂfikun 63/1, 5), gosterişe onem verdikleri, maddî menfaat icin namaz kıldıkları, gercekte ise dua ve ibadet hayatında isteksiz davrandıkları (en-Nis 4/142), ekini ve nesli (ekonomiyi ve kulturel hayatını) bozmaya uğraştıkları (el-Bakara 2/205), kotuluğu yaygınlaştırıp iyiliğe engel olmaya calıştıkları (et-Tevbe 9/67), Allah'ı ve muminleri alaya aldıkları (et-Tevbe 9/65, 79), muslumanlara yardım edilmesini engellemeye gayret ettikleri (el-MunÂfikun 63/7), muminlere karşı kin besledikleri (Âl-i İmrÂn 3/119), kotu haberler yaydıkları (el-AhzÂb 33/57-60), gunah, duşmanlık ve Hz. Peygamber'e isyan konusunda gizli faaliyetler yuruttukleri (el-MucÂdile 58/8; krş. en-Nis 4/108) ifade edilmektedir.
Medine doneminde yapılan savaşlarda ve diğer bazı olaylarda ortaya koydukları olumsuz tutum sebebiyle bazı kişilerin munafık olduğuna hukmedilmişti. Ancak bunların bir kısmının yakınları Muslumanlığı benimsemişti. Hz. Peygamber, toplumsal birliği sağlamak ve İslÂm'a sempati duyan gonulleri incitmemek duşuncesiyle munafıkların cenaze namazını kılmak, onlar icin dua etmek istemişse de nÂzil olan Âyetlerle bundan menedilmiş ve onlar icin bircok defa dilese bile asla bağışlanmayacakları bildirilmiştir (et-Tevbe 9/80, 84; krş. Taberî, VI, 434, 439-440).
Nifak kavramı hadislerde de geniş bicimde yer almış, Resûl-i Ekrem'in munafıklarla ilişkisi ve onlar hakkındaki değerlendirmeleri hadis kitaplarında ceşitli başlıklar altında anlatılmıştır (Wensinck, el-Mu?cem, "nf?" md.). Ca'fer b. Muhammed el-FiryÂbî bu konudaki rivayetleri ?ıfatu'l-munÂfı? adlı eserinde bir araya getirmiştir (aş.bk.). Resûlullah'ın munafıklar hakkında vahiy yoluyla kısmen de olsa bilgilendirilmesine (et-Tevbe 9/101; Muhammed 47/29-30) ve onlara karşı tedbirli davranmasına rağmen bazı sebeplerle munafıklar icin ayrı bir statu belirlemediği bilinmektedir. Bu uygulama ile İslÂmî musamaha ve sabrın enginliği gosterilmekte, ayrıca iman etmeleri ihtimali goz onune alınmakta ve neticede acıkca İslÂm duşmanlığı yapmaları da engellenmiş olmaktaydı (Elmalılı, I, 240-241). Bununla birlikte Hz. Peygamber munafıkları şahsen değil tip olarak tanımlıyordu. Bir hadiste imanla kufur arasında kalan munafık iki surunun ortasında durup nereye katılacağını bilemeyen koyuna benzetilmiştir (Musned, II, 88; Muslim, "?ıfÂtu'l-munÂfı?in", 17). Diğer bir hadiste ise munafık bir nehir kenarına gelen uc kişiye ait bir temsille tasvir edilmiştir. Buna gore mumin suya atlar ve karşıya gecer, ardından munafık atlar, mumine yetişmek uzere olduğu sırada bir yandan kÂfirin, diğer yandan muminin, "Bu tarafa gel!" cağrıları ile ikisi arasında bocalarken kuvvetli bir su dalgasıyla boğulur (Taberî, IV, 334; İbn Kesîr, II, 325).
Munafığın alÂmetleri hakkında bilgi veren rivayetler de mevcuttur ve bunların genellikle ahlÂkla ilgili olduğu gorulmektedir. Mesel bir hadiste munafıklık alÂmetleri yalan soylemek, sozunde durmamak ve emanete hıyanet etmek şeklinde ozetlenmiştir (BuhÂrî, "ÎmÂn", 24; Muslim, "ÎmÂn", 107-108). Diğer bir rivayette bunlara anlaşmazlığa duştuğunde haksızlığa sapma unsuru da eklenmiştir (BuhÂrî, "ÎmÂn", 24, "Me?Âlim", 17), Muslim'in naklettiği hadisin devamında, "Boyle bir kimse oruc tutup namaz kılsa ve musluman olduğunu zannetse de durumu değişmez" denilmiştir ("ÎmÂn", 109-110). Bir başka hadiste hayÂnın ve az konuşmanın imanın iki tecellisi, cirkin sozun ve gereğinden fazla konuşmanın ise nifakın iki alÂmeti olduğu belirtilmiş (Musned, V, 269; Tirmizî, "Birr", 80), munafıklarda ic acıcı bir gorunum ve dinî kavrayışın bir arada bulunamayacağı beyan edilmiştir (Tirmizî, "?İlim", 19). Abdullah b. Amr b. Âs'ın rivayet ettiği, "Ummetin munafıklarının coğu Kur'an okuyucularıdır" meÂlindeki hadis (Musned, II, 175) Âlimler tarafından, "Kur'an'ı kasten yanlış yorumlayanlar, Asr-ı saÂdet'teki munafıklarda gorulduğu gibi inanarak değil kınanmaktan korktukları veya gosteriş icin okuyanlar" şeklinde acıklanmıştır (a.g.e. [Arnaût], XI, 209-211).
SahÂbîlerin zaman zaman kendilerinde nifak olup olmadığı hususunda endişeye kapıldıkları (BuhÂrî, "ÎmÂn", 36), mesel Hz. Peygamber'e kÂtiplik yapan Hanzale b. Rebî'in onun yanında iken hissettiği huzur ve mutluluğu sohbetinden ayrıldıktan sonra hissedemediği, bunun bir nifak işareti olmasından korktuğu ve durumu Resûl-i Ekrem'e sorduğu, onun da bu halin nifak alÂmeti olmadığı cevabını verdiği nakledilmektedir (Muslim, "Tevbe", 12; Tirmizî, "?ıyÂmet", 59). Bu tur rivayetlerde yer alan nifak kavramı genellikle itikadî bozukluğa değil amelî eksikliğe işaret etmektedir. Nitekim bazı İslÂm Âlimleri nifakı itikadî ve amelî olmak uzere ikiye ayırmış (İbn Hacer, I, 111; II, 47), bazıları da buyuk ve kucuk nifaktan soz etmiştir. İbn Hacer, bu konudaki farklı goruşleri belirttikten sonra hadiste gecen nifakın amelî nifak olduğu şeklinde yorum yapan Kurtubî'nin telakkisini benimsediğini soylemiştir (Fet?u'l-bÂrî, I, 113).
KelÂm ilminde nifak konusu buyuk gunah (kebîre) meselesinin ortaya cıkmasına paralel olarak gundeme gelmiştir. İmanın tarifi, amelin imandan bir cuz olup olmadığı, dolayısıyla murtekib-i kebîrenin dunyevî ve uhrevî durumu gibi konuların tartışıldığı sırada nifak zaman zaman imanla kufur yanında ucuncu bir kavram olarak dile getirilmiştir. Ancak munafığın bu konumunun sadece dunya ile sınırlı kalacağı, Âhirette ise nifak uzere olen herkesin kÂfirlerle aynı muameleye tÂbi tutulacağı hususunda Âlimler arasında goruş birliği vardır.
Hasan-ı Basrî, buyuk gunah işleyenlerin munafık olduğunu ileri surenlerin ilki gibi gorunmekle birlikte onun daha sonra bu fikrinden donduğu nakledilir (Nesefî, II, 778; Nûreddin es-SÂbûnî, s. 80). Ancak Hasan-ı Basrî'nin Murciîler'e karşı cıkarak samimi mumin bilincine ulaşamayan herkese "murÂi" anlamında munafık dediği bir gercektir. Ona gore munafık dunya işlerine duşkun olan ve ilÂhî cezadan korkmayan, dolayısıyla imanı ciddiye almayan kişidir (Izutsu, İslÂm Duşuncesinde İman Kavramı, s. 69). Kendisinden nakledilen, "Muminlerden başkası Allah'tan korkmaz, munafıklardan başkası da kendini emniyette hissetmez" sozu bu duşunceyi yansıtır (BuhÂrî, "ÎmÂn", 36). Nitekim Tirmizî, Hasan-ı Basrî'nin nifakı tekzîbî ve amelî olmak uzere ikiye ayırdığını bildirmektedir ("ÎmÂn", 14).
Kalbin ameli olmadan imanın tamamlanmayacağını duşunen ve davranışları onun zorunlu sonucları olarak goren İbn Teymiyye, buyuk gunah işlemek suretiyle samimi imanla bağdaşmayan davranışlar ortaya koyan kişiye mumin değil HucurÂt sûresindeki Âyetten hareketle (49/14) musluman demekte ve imanın artıp eksileceğini kabul ettiğinden musluman ismi verdiği kişide nifak unsurlarının bulunabileceğini belirtmektedir. Ona gore Kur'Ân-ı Kerîm'de sozu edilen munafıklar iki ceşit olup birincisi kalbinde kufru gizlediği halde zÂhirde mumin olduğunu soyleyen kişidir. Bunun halis munafık olduğu hususunda İslÂm Âlimleri ittifak etmiştir. İkincisi kalbinde hem iman hem nifak unsurlarını bulunduran kimsedir. Nitekim, "O gun onlar imandan cok kufre yakındılar" Âyetiyle (Âl-i İmrÂn 3/167) nifak alÂmetlerinden bahseden hadisler bunun delilidir. Bunlara, "cennet vaad edilen mumin" denmemekle birlikte cehennemde ebedî kalmayacakları umulmaktadır, cunku hadislerde de belirtildiği gibi kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan kimse cehennemden cıkacaktır (KitÂbu'l-ÎmÂn, s. 172, 188, 217-218, 236-237, 269).
MÂturîdî, buyuk gunah işleyen kişinin durumunu tartışırken Allah'ın mumin, kÂfir ve munafık olmak uzere uc inanc mensubu belirlediğini soylemekte ve munafıkların muminlerle kÂfirler arasında bocalayan kimseler olduğunu kaydederek bu sınıflandırma dışında yeni bir taksimat yapılamayacağına dikkat cekmektedir (KitÂbu't-Tev?îd, s. 566). Bu acıklamaları ile MÂturîdî munafıklara kufrun dışında farklı bir statu tanımış gibi gorunse de Kur'an'da muminlerin iman edip şupheye duşmeyenler (el-HucurÂt 49/15), munafıkların ise tereddut icinde bulunanlar (en-Nis 4/143) şeklinde nitelendirildiği ve imanın şuphe karışmamış bir tasdik olarak kabul edildiği dikkate alınırsa onun da munafıkları kÂfir konumunda gorduğu anlaşılır.
Nifakla ilgili modern calışmalarda konunun farklı yonleri goz onune alınarak değişik sınıflandırmalar yapılmıştır. Bir tasnifte itikaddaki nifak halis ve tereddutlu nifak diye isimlendirilirken ameldeki nifak "nifak benzeri tutum" (şibhu'n-nifÂk) olarak nitelendirilmiştir (Yıldız, s. 78-90). Diğer bir calışmada ise halis ve tereddutlu nifak aslî ve Ârızî şeklinde ikiye ayrılmıştır (Abdurrahman Hasan Habenneke el-MeydÂnî, I, 57-58). Ote yandan nifakın siyasî, iktisadî ve sosyal alanlarda kendini gosterdiğini ortaya koyan, casusları ve bazı gizli teşkilÂtları munafık olarak değerlendiren araştırmacılar da vardır (Abdulhalim Hifnî, s. 100-149, 229).
Oyle anlaşılıyor ki naslarda munafıklarla ilgili olarak kullanılan uslûp ve ifadelerin farklılık taşıması Âlimlerin de farklı tahliller yapmasına zemin hazırlamıştır. Aslında konu hem psikolojik hem sosyolojik acıdan karmaşık ve cok yonludur. Asr-ı saÂdet'te eski inancların terkedilip İslÂmiyet'in benimsenmesi herkes icin aynı kolaylıkta gercekleşmemiştir. Sonraki asırlarda İslÂmiyet'i miras yoluyla devralanların icinde de kendilerini rahat hissedemeyenler olmuş ve tereddut gosterenler bulunmuştur. Hızlı ve guclu kultur değişimlerine mÂruz kalanlardan bazıları nefsÂnî arzularına yenik duşerek nifak hastalığına yakalanabilirler. Hz. Peygamber'in nifak hususunda hoşgorulu davrandığı bilinmektedir. Zira nifak icine duşenlerden bir kısmının yakınları musluman olduğu gibi bazı munafıkların daha sonra samimi musluman olma ihtimali de mevcuttu. Bu durum İslÂm tarihinin her doneminde soz konusudur.
İslÂm mezheplerinin munafıklar hakkındaki hukumlerinin -imanı dille ikrardan ibaret sayan KerrÂmiyye haric- birbiriyle uyuştuğu gorulur. Mezhepler, iman-amel ilişkisine bakışlarından dolayı adlandırmada mumin ve fÂsık kelimelerini kullanmışlarsa da kalben iman etmediği halde zÂhiren mumin gorunen kişinin munafık olduğu ve kendisine dunyada musluman muamelesi yapılmakla birlikte Âhirette ebediyen cehennemde kalacağı hukmunde birleşmişlerdir (Nûreddin es-SÂbûnî, s. 81; Alper, s. 55).