Bu yılın Temmuz ayında Devlet Bakanı Marlene Schiappa'nın "Siyasal İslam" diye bahsettiği, sonra "Radikal İslam'a savaş" diye gorunen, bir ara "cemaatcilik" tartışmaları icinde ele alınan, 2 Ekim'de Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından "Ayrılıkcı İslamcılık" diye nitelendirilen, 6 Ekim'de İcişleri Bakanı Gerald Darmanin'nin "Cumhuriyetci Prensipleri ve Laikliği Guclendirme" diye isimlendirdiği ve nihai adıyla "Cumhuriyetci Prensipleri Guclendiren Yasa Tasarısı" 9 Aralık'ta Bakanlar Kurulu'nda kabul edildi. Boylece Fransa'da esasen onlarca yıldır devam eden Musluman karşıtlığı, 2015'te başlayan ve bu yıl da devam eden karikatur hadiselerinden sonra, 54 maddelik yasa tasarısıyla iyice kıvam alıp, ete kemiğe burunup kurumsallaşma yolunda. Fakat adında artık ne "laiklik" ne "İslam" ne de "İslamcılık" var! Esası ve hedefi aynı kalmakla birlikte, once Musluman ulkelerin liderlerinden ve medyasından, sonra ABD'den ve uluslararası orgutlerden, İngiliz ve Amerikan medyasından tepki geldikce, yasa tasarısının adının da değişikliğe uğradığı goruluyor.
Karikaturlerle başlayan bu surec karşısında Musluman ulkeler boykot cağrısında bulundu; ABD'nin Dini Ozgurlukler Ozel Temsilcisi Buyukelci Sam Brownback ise Fransa'daki dini ozgurlukler konusunda endişeli olduklarını soyledi. Diğer taraftan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yuksek Komiseri Michelle Bachelet yasa tasarısının Afrika kokenliler ve diğer azınlıklar icin olumsuz etkisinden ve Muslumanları "fişleme" olasılığından endişe duyduğunu belirtti. Uluslararası Af Orgutu de "Fransa'daki teror karşıtı onlemler insan hakları endişesi oluşturuyor" başlıklı raporunda, teror saldırılarını şiddetle kınarken Macron ve hukumetini, Fransız Muslumanlara karşı oteden beri devam eden karalama kampanyalarını iki katına cıkarmakla eleştirdi. Ayrıca cok sayıda Musluman derneğe ve camilere yapılan baskınların ve akabinde gelen kapatmaların, bu mekanların "teroru mudafaa" ettiği gibi muğlak bir iddiayla gerekcelendirildiği, Fransa'nın bu noktada da dernekleşme ozgurluğune dair uluslararası insan hakları yasalarına uymadığı vurgulandı. Batılı devlet adamlarından doğrudan bir eleştiri geldiği gozlenmedi ama İngiliz ve Amerikan medyasının en prestijli yayın organlarında Fransa'yı, Macron'u ve yonetimini cok acık ve sert bir uslupla İslamofobik olmakla suclayan pek cok makale ve analiz yayımlandı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron butun bu tepkilere karşı, hem kendisinin hem de ulkesinin anlaşılmadığını, kendilerine iftira edildiğini, sozlerinin carpıtıldığını one surerek savunmaya gecti. Alışılmışın tersine ikide bir yabancı basına ozel mulakatlar verdi, bazen doğrudan mudahale etti, gazetelerin editorlerine mektup gonderdi, bazen de telefon etti! İlk olarak 31 Ekim'de Politico Europe'da Fransız akademisyen Farhad Khosrokhavar'ın "Tehlikeli din Laiklik" başlıklı makalesi once yayımlanıp sonra kaldırıldı. Khosrokhavar sansur edilen fakat hem Amerikan basınında hem de Arap basınında yayımlanan yazısında, "Neden Almanya, İngiltere, İtalya, hatta Danimarka'da benzer teror olayları yaşanmıyor?" sorusunu sorup cevaben şoyle diyordu: "Nedeni basit: laikliğin aşırı yorumuna, dine ve dini değerlere kufur (blaspheme) ozgurluğu eklenince, marjinalleştirilmiş bir azınlık da radikalizmi besler hale geliyor. Radikal laiklikle dini radikallik olumcul bir dansa teslim oluyor. Kışkırtmaya karşı kışkırtma! ve toplum cehenneme taşınıyor". Yazının Elysee Sarayı'nın baskılarıyla kaldırıldığı iddialarına karşılık olarak, tarihinde ilk kez bir yazıyı sansur eden Politico Europe'un gerekcesi, yazının "konjonkture uygun olmamasıydı"! Politico Europe editoru Stephen Brown yazıdaki bir hatadan soz etmedi; sadece makalenin "uygun olmayan bir zamanda" yayımlandığını soyledi. Fakat yazısını kendisine bir acıklama yapmadan kaldırdığı icin yazardan ozur diledi.
Musluman ulkelerdeki siyasetcilerin, din adamlarının ve medyanın eleştirileri ve ozellikle Fransız mallarına yonelik boykot cağrılarına cevaben Macron once 31 Ekim'de El-Cezire'ye konuştu. Aylardır her konuşmasında yaptığı gibi tekrarladı: "Oncelikle, bu aralar coğu kez işittiğim yanlış anlamalara karşı soylemek isterim ki ulkemizin hicbir dinle problemi yoktur ve herkes dinini ozgurce tatbik eder. Muslumanlara yonelik bir damgalama/yaftalama yok". Fransa'da ifade ozgurluğu dahilinde dine hakaret ve kufur ozgurluğunun cok onemli ve muhafaza edilmesi gereken bir hak olduğunu savunurken ise Macron şunları soyledi: "Kişisel olarak, bunun uyandırabileceği duyguları anlayabiliyorum, saygı duyuyorum; fakat rolumun ne olduğunu anlamanıza ihtiyacım var. Benim rolum, şu anda yaptığım gibi, sukuneti sağlamak, ama aynı zamanda yasalarla tanınan hakları korumaktır. Bu karikaturleri Fransız cumhurbaşkanı ya da Fransız hukumeti yapmadı, bu yayın organları da resmi yayın organları değil. Burada kilit nokta, benim bu ozgurluğu korumakla gorevli olmam. Son haftalarda karikaturler hakkında cok şey soylendi ve bazıları onaylamayabilir ki bu gayet iyi. Dahası, Fransa'daki veya ifade ozgurluğunun olduğu diğer ulkelerdeki insanlar icin de aynı şey gecerli ve ben buna karşı cıkan ve 'buna katılmıyoruz' diyenlerin olmasını doğal buluyorum".
Halbuki henuz hukuki zemini yokken dahi, Fransa'da karikaturleri eleştirmek, kınamak fiilen yasak. Cumhurbaşkanı karikaturleri eleştirenleri terore destek vermekle, teroru meşrulaştırmakla mahkum ediyor. Diğer taraftan İcişleri Bakanı Gerald Darmanin 18 Kasım'da Europe 1 radyosuna verdiği roportajda şu acıklamada bulundu: "Yarın bir ebeveyn oğretmene gidip bu karikaturleri derslerde gostermemesini talep ederse, bu cezai bir suc olacak. Soz konusu veli yabancıysa yargıc ulkeyi terk etmesini isteyebilecek". Ayrıca cumhurbaşkanının savunmasına ve yasa projesinin ismine bakılırsa, Muslumanların bu karikaturleri ve benzerlerini reddetme hakkı olmaması bir yana, bir nevi kucaklaması isteniyor! Ki daha şimdiden, 6 Kasım'da kendilerine karikaturler gosterilen 10 yaşında dort cocuk, karikaturleri sevmediklerini ve cok kotu olduğunu ifade etmeleri uzerine aileleriyle birlikte 11 saat sorguya cekildiler. Louis Pasteur İlkoğretim Okulu'nun dort oğrencisi, oğretmenleri tarafından polise ihbar edildiler; terorizme destek suclamasıyla evlerine eş zamanlı baskınlar duzenlendi ve sorguya cekildiler. Yani karikaturlere karşı reaksiyonunuz "radikal İslamcı" ya da "ayrılıkcı İslamcı" olup olmadığınızın testine donuştu!
Neredeyse her soru uzerine —bazen de sorulmadan— sozlerinin carpıtıldığını yineleyen Macron, onemli bir konuda daha yanlış anlaşıldığını soyledi: "Arap medyasında ve sosyal medyada Fransa cumhurbaşkanının, yani Fransa'nın İslam'la sorunu var diye yazıyorlar. Hayır bizim İslam'la hicbir problemimiz yok". Halbuki daha 2 Ekim'de Mureaux'daki "Ayrılıkcı İslamcılıkla Mucadele" başlıklı konuşmasında, bizzat kendisi "İslam butun dunyada krizde" dedi ve dunyanın dort koşesinden tepkiler yağdı. Ama El-Cezire'ye konuşurken "70 dakikalık bir konuşmada cercevesinden cıkarıldı bu cumle" dedi! Esasen cumle tam da cumhurbaşkanının bakış acısının cercevesine uygun cıkmıştı ağzından ve yine konuşmanın cercevesine uygun olarak butun dunya basınında başlığa taşınmıştı. Cumhurbaşkanı aynı konuşmada "İslam'ın kendisini aydınlanmaya" cağırmıştı. Diğer taraftan roportajda, Fransa'da laikliğin devlet ve kilise ayrılığı prensibine dayandığını, devletin din karşısında tarafsız olduğunu ve dinle meşgul olmadığını, onu ne finanse ettiğini ne de duzenlediğini soyledi; ama Fransa'nın yıllardır "Fransa İslam'ı" icat etmeye calıştığı da bir sır değil. Devlet dine doğrudan mudahale ettiği gibi, cumhurbaşkanının "ayrılıkcılıkla mucadelesinin" bir vechesi de zaten bu. Bu gayretin ilk emaresi eski Başbakan Dominique de Villepin'le gorundu, Sarkozy'yle netleşti ve son iki yıldır Macron bu projeyi nihayet gercekleştirmek icin bir dizi calışma yaptı. Uzun mulakatından ve bakanlarının da verdiği tepkilerden anlaşıldığı uzere, Fransa Cumhurbaşkanı'nın cok rahatsız olduğu bir hadise de Musluman ulkelerde Fransız mallarına karşı boykot kararı alınması oldu. Aslında tam da hararetle savunduğu ifade ozgurluğunun bir ceşidi olan boykot icin "utanc verici ve kabul edilemez" dedi.
Emmanuel Macron El-Cezire'nin ardından 20 Kasım'da Jeune Afrique'e verdiği mulakatta "Arap ulkelerinde ve Afrika'da kendisinin ve Fransa'nın cok yanlış anlaşılmasının" sebebini "Turkiye ve Musluman Kardeşler'in yanlış bilgiler yayarak etkileme kapasitelerine" bağladıysa da, diğer beyan ve eylemlerinden anlaşıldığı uzere, Fransa'yı ve cumhurbaşkanını yanlış anlayan sadece onlar değildi! Cumhurbaşkanı İngiliz ve Amerikan medyalarının en buyuk ve en prestijli yayın organları tarafından da cok sert şekilde eleştirildi ve Macron onlara cumhurbaşkanı sıfatıyla savaş actı. Savaşına Manş denizinin ote tarafından başladı, 4 Kasım'da Financial Times'a mektup yazdı: Gazetede yayımlanan Mehreen Khan imzalı "Macron'un İslami ayrılıkcılıkla savaşı Fransa'yı ancak daha fazla boler" başlıklı yazıya tepki gosterdi. Yazıda Macron'un secim kaygılarıyla Muslumanları hedef gostererek bir korku iklimi meydana getirdiği, terorizmden aynı derecede nefret eden Musluman coğunluğu yabancılaştırdığı savunuluyordu. Macron mektubuna "Fransa İslamcı ayrılıkcılıkla mucadele ediyor asla İslam'la değil" diye başlayıp "Financial Times gibi bir gazetenin, G7 ulkesi ve BM Guvenlik Konseyi (BMGK) daimi uyesi bir ulkenin devlet başkanının acıkca ifade ettiği goruşlerini carpıtabileceğinin hayal dahi edilemeyeceğini" yazdı. Anlaşılan, Macron'a gore geri kalan ulkeler her neyse, ama gazete yedi ya da hic değilse beş ulke liderinin sozlerini asla carpıtamazdı. Halbuki Financial Times'daki yazı G7 ulkesi ve BMGK daimi uyesi Fransa liderinin sozlerini carpıtmış da sayılmazdı. Gazeteci başlıkta onun "Ayrılıkcı İslamcılık" ifadesine karşılık "İslami ayrılıkcılık" ifadesini kullanmıştı. Ama zaten "zurnanın zırt dediği" yer de burasıydı: Macron'un ve yasa projesinin Muslumanlara savaş actığı yonundeki yorumlar zaten tam da bu sebeple, onun dini pratikle radikalliği birbirine karıştırmasından, hatta coğu zaman aynı gormesinden kaynaklanıyordu. Pekala "İslami" ifadesi de kullanılabilirdi; cunku yazının konu edindiği konuşmada Macron, okul kantinlerinde helal yemek talebini dahi ayrılıkcılıkla izah ediyordu. Hukumetinin bakanları tarafından, cocuklarına refakat etmek uzere okul onlerine gelen velilerin başortusunun dahi yasaklanmasının tartışıldığı bir ulkenin cumhurbaşkanıydı Macron.
Financial Times'a yolladığı bu uzun mektubunda, Fransa'daki teror saldırılarını anlattı ve yuzlerce kişinin ellerine bıcak alıp her an Fransızları kesmesi korkusunun yaşandığını iddia etti; "Gidin gorun; bazı semtlerde 3-4 yaşındaki kız cocuklarını erkek cocuklarından ayırıp ustelik peceyle dolaştırıyorlar, onlara kin aşılıyorlar" dedi. Sonucta, Khan'ın yazısı gazeteden kaldırıldı, onun yerine Macron'un gazetenin editorluğune yazdığı mektup yayımlandı. Macron'a cevap 5 Kasım'da The Independent'tan geldi. Gazete Fransa'da pecenin 2011'den beri yasak olduğunu, Cumhurbaşkanı'nın bahsettiği kızlara dair tek bir iz, bir fotoğraf ya da bir soruşturma bulunmadığını vurgularken, Fransız yazar Nadia Henni-Moulai'in sozlerine yer verdi: "Mosyo Macron Fransa'daki Muslumanlara dair yalan haberler yaymak icin İngiliz medyasını kullanıyor". 8 Kasım'da Macron'a cevaben The Guardian'da yayınlanan Kenan Malik imzalı bir diğer yazı "Fanatiklerin eleştirileri sansur etme hakkı yok. Ama Emmanuel Macron'un da" diyordu.
Macron Fransa'daki teror saldırılarını meşrulaştırmakla itham ettiği ABD basınından da muşteki oldu. New York Times'ta, Macron'un 2 Ekim'deki "Ayrılıkcı İslamcılık" konuşması ve ardından Samuelle Paty cinayetinden sonra, 26 Ekim'de "Entegrasyonun İflası", 31 Ekim'de "Fransa onlemeye calışırken İslamcı terorizmi besliyor mu?", 27 Ekim'deWashington Post'ta "Fransa sistematik ırkcılıkla savaşmak yerine İslam'ı reforme etmek mi istiyor" başlıklı yazılar yayımlandı. Sosyal medyada ise Associated Press (AP) Twitter hesabında konuya ilişkin haberini "Fransa neden İslam dunyasında ofkeyi korukluyor?" sorusuyla duyurdu. New Yorker muhabiri Alexandra Schwartz Macron'un sıklıkla seslendirdiği "Laiklik kimseyi oldurmedi" mesajına, "Hatırlatma: Stalin ve Mao" mesajıyla Twitter uzerinden yanıt verdi. Washington Post'un goruş yazıları sayfasının baş editoru Karen Attiah ise Twitter hesabından "Macron Musluman cocuklara kimlik numaraları vermeyi planlıyor" yazdı. Gazeteciler gelen tepkiler uzerine mesajlarını sildiler ama Fransa'yı eleştirmeyi surdurduler.
Fransa Cumhurbaşkanı butun bu yazılara karşı kişisel savaşını Atlantik'in ote yakasına kaydırdı. Once New York Times'tan gazeteci Ben Smith'i telefonla aradı. Smith ise 15 Kasım'da "Macron Amerikan Medyasına Karşı" başlıklı bir yazı yazarak Fransız cumhurbaşkanının Amerikan basınına yonelik şikayet konularını sıraladı: "Onyargımız, ırkcılık takıntımız, terorizm konusundaki goruşlerimiz ve kuşatılmış Cumhuriyeti ile bir anlığına bile olsa dayanışmamızı ifade etme konusundaki isteksizliğimiz!" Smith alaycı bir uslupla devam etti: "Cumhurbaşkanı perşembe oğleden sonra, Elysee Sarayı'ndaki altın ofisinden bunlardan şikayet etmek uzere beni aradı. Amerikan basınının, ifade ozgurluğu dahilinde karikaturleri gosteren Samuel Patty'nin başının kesilmesiyle başlayan bir dizi saldırıyı gercekleştirenler yerine Fransız entegrasyon sistemini kınamayı tercih ettiğini soyledi".
Anlaşılan Macron Musluman ulkelerin medyasından daha fazla İngiliz-Amerikan medyasına kızgındı. Zira aynı yazıda aktarıldığına gore şoyle demişti: "Değerlerimizi paylaşan ulkelerden olduğuna inandığım pek cok gazetede, yani Aydınlanma ve Fransız Devrimi'nin varisi olan bir ulkede, gazetecilerin 'Esas sorun Fransa'nın ırkcı ve İslamofobik olması' diye yazdıklarını gorunce, artık kuruluş ilkeleri kayboldu diyorum". Smith Macron'un ofkesine maruz kalan medya orneklerini sıraladı ve her birine cevap verirken Washington Post'un Paris Muhabiri James McAuley'nin yazısını da ornek verdi. Fransa'nın şikayetlerinin, yayımlanan fikir yazılarının da otesine gectiğini, hukumet politikalarını temkinli bir dille sorgulayan gazeteciliği dahi hedef aldığını yazdı. McAuley'in "Sistematik ırkcılıkla savaşmak yerine, İslam'ı reforme etmek istiyor" ve "Fransız Muslumanlarının yabancılaşmasını ele almak yerine, Fransız hukumeti dunyada iki milyardan fazla barışcıl uyesiyle bin 400 yıllık bir inancın pratiğini etkilemeyi hedefliyor" goruşleri cumhurbaşkanının tepkisini cekmişti.
Ben Smith'in ardından, 12 Aralık'ta James McAuley, Le Monde gazetesinde yayımlanan yazısıyla Macron'a cevap verdi. McAuley Smith'e nispetle cok daha yumuşak bir uslupla kaleme aldığı yazısında, Macron'un —ozellikle yurt dışındaki imajına cok duyarlı bir siyasetci olarak— kendisi de dahil Amerikalı gazetecileri, kulturel onyargılarını yansıtmakla suclayıp savaş actığını yazdı. Macron'un "Avrupa modelinin, ozellikle de Fransız modelinin ne olduğu konusunda bir tur yanlış anlaşılma var" ifadesine karşılık "Tam tersini soyleyebilirim: Fransız modelini anlıyoruz ve onun evrensel idealinin geleceğinden korkuyoruz" dedi. Amerikalı gazeteci, ulkede birlik ihtiyacının en cok hissedildiği bir ortamda, Macron'un bakanlarının demeclerinin cok tedirgin edici olduğunu, zira İslamcılık ve Muslumanlığın karıştırıldığını, Musluman azınlığın tecrit edilip ve yaftalandığını yazdı. Diğer taraftan karikaturlerin dev orneklerinin Toulouse ve Montpellier'de kamu binalarına asılmasını eleştirerek, devletin ifade ozgurluğunu savunmasıyla meselelere taraf olması arasında cok buyuk bir fark olduğunu vurguladı. Fransız elitlerinde de "İslam" ve "İslamcılık" arasındaki fark hakkında yaygın bir kafa karışıklığı olduğuna dikkate ceken Amerikalı gazeteci, Fransa'da başortu takan, helal et yiyen, aynı zamanda hukuka ve evrenselci projeye saygılı, mukemmel bir cumhuriyetci olunabileceğinin duşunulemediğini ve durumun "ya biridir ya da oteki" şeklinde ele alındığını soyledi.
Butun bu ornekler gosteriyor ki ortada Macron'u da ulkesinin Muslumanlara yonelttiği savaşı da yanlış anlayan olmadığı gibi, sureci izleyen herkes meseleyi doğru anlamış. Ustelik bunu anlayanlar sadece sert eleştiriler yoneltenlerden ibaret de değil. Almanya'da aşırı sağcı Almanya İcin Alternatif (AfD) partisi de "darısı başımıza" mealinde bir acıklama yaparak Fransa'yı takdir etti. Hatta Musluman duşmanlığının uzun yıllardır tepeden aşağıya nufuz ettirildiği bu ortamda ister istemez vazife cıkaranlar da devletin mesajlarını doğru anlıyor. Fransız Kamuoyu Araştırmaları Enstitusu'nun (IFOP) gecen yıl yaptığı araştırmaya gore, Fransa'da Muslumanların yuzde 42'si dinlerine dair ayrımcılık yaşıyor; bu durum başortusuz Musluman kadınlarda yuzde 46, başortulu kadınlarda ise yuzde 60 oranında.
[Uzun yıllar Paris'te gazetecilik yapan Belkıs Kılıckaya 2009'dan bu yana Turk televizyonlarında ic ve dış siyaset uzerine programlar hazırlayıp sunmaktadır]
Kaynak: Anadolu Ajansı / Belkıs Kılıckaya