İletişimin amacı uzlaşmak değil, anlamak" diyen psikiyatrist Prof. Dr. Mehmet Sungur, GEO Dergisi'ne verdiği roportajda kadın-erkek arasındaki en buyuk sorunun uzlaşamadıklarını kabul etmek olduğunu soyluyor.

Kadın ve erkek neden anlaşamaz?

- "Kadın ve erkeğin birbirlerini anlamasında guclukler var" dersek daha doğru olabilir. Daha bebek doğmadan evvel iki şeye bakıyoruz: Sağlıklı mı? Cinsiyeti nedir? Erkek ve kız şeklindeki bakış acıları henuz doğum gercekleşmeden başlıyor, yaşam boyunca devam ediyor. Buna karşılık psikolojik farklılıklar cok daha onemli, cok daha belirgin. Cunku fiziksel olanları peşinen kabul etmişiz.

Sizce bunun altında yatan sebep nedir?

- Evrimsel acıdan insanın gelişimiyle ilintili. Erkek dış dunyada avcı; evi besleyen, avı getiren dolayısıyla gucuyle one cıkan biri. Kadınsa evin sukunetini sağlayan, getirilenlerin adil paylaşımını orgutleyen, dış dunyayla ilişkileri kuran. Hep aklını kullanmak durumunda. Biri kollarını kuvvetlendirirken, diğeri duşuncelerini geliştirmekte.

Ciftler en cok hangi sorunlarla geliyor?

- Genelde iletişim problemiyle geliyorlar. Problemi ikisi de bilmiyor. Birisinin beklentileriyle oburunun beklentileri farklı. "Siz eşinizde neyin değişmesini istiyorsunuz? Somut olarak neler değişirse daha mutlu olursunuz? Kağıda yazın, burada konuşalım" dediğimde cok ilginc bir şey cıkıyor ortaya. Her ikisi de iletişim istiyor mesela. Ama iletişim gercekleşmiyor.

Değişim korkutur

Neden?

- Eşler iletişimin sonunda uzlaşma bekliyor. Uzlaşma ne: "Sorunu masaya oturup konuşalım. Kalktığımızda sorun cozulmuş olsun." Konuşmaya calıştıklarında uzlaşamadıklarını gordukleri zaman da onlara gore iletişim amacına ulaşmamış oluyor. Halbuki iletişimin amacı uzlaşmak değil, anlamak. Anladıktan sonra uzlaşıp uzlaşmayacağınıza karar verirsiniz. Bunu gormeyen ciftler uzlaşamayınca tekrar konuşmamaya başlıyor, "Uzlaşamayacağımıza gore konuşmanın da anlamı yok" diyorlar. O zaman ben bu ciftlere diyorum ki; "Bir tek konuda uzlaşın, uzlaşmama konusunda. O takdirde konuşmaktan vazgecmezsiniz."

Peki ya aralarındaki farklılıklar...

- Kadın anlatmak istiyor. Erkekse istiyor ki kısa surede ne soyleyecekse soylesin. Kadın anlattığı zaman erkek dinlemiyor gibi yapıyor. Televizyon seyrediyor orneğin. Dinledikleri zaman bile erkeklerin yaptıkları şey hemen soruna cozum bulmak. Halbuki kadının istediği şey cozum bulmak değil, paylaşmak. Ama erkekler problem cozmeye eğilimli. Niye? Problemi cozelim ki obur işe donelim. Bir seferde tek bir işe yonelebiliyor erkek, aynı anda birkac sorunla ilgilenemiyor. Kadınlar dinlenilmediğini, erkeklerse kadının bu cabalarını kendisinin değiştirilmek istendiği şeklinde algılıyor. Değişim korkutucu olduğu icin de diyor ki, "Beni değiştiremezsin."

Farklıyız ama eşitiz

Kadın ve erkek arasındaki farklılıklar gundelik hayata nasıl yansıyor?

- Orneğin toplumda "kadın araba park edemez" gibi genel bir kanı var. Erkekler yolda kaybolur ama hic kimseye soru sorma gereği duymazlar. Hababam cemberler cizerler, kadınlar arabayı durdurup soru sorar. Erkek sormaz, devam eder, dolaşır... Cunku erkekler kaybolmaz. Kadın kaybolduğu zaman farkındadır, durur. Musa niye 40 yıl colde dolaştı? Adres sormayı unuttuğu icin. Kadınlar erkeklerin haritaları nasıl okuduklarını, daracık alanlara nasıl park ettiklerini, beri taraftan kocaman G noktasını nasıl fark edemediklerini bir turlu anlamıyor. Bunlar işin esprisi ama gunluk yaşama yansıyan cok ciddi farklılıklar var.

Rol paylaşımından mı bahsediyorsunuz?

- Evet rol paylaşımı, yani fiziksel olarak. Ozetle soylemeye calıştığım; tabii ki erkekler bazı şeyleri kadınlardan iyi yaparlar. Ne yazık ki gercekleri cok net ifade edemiyoruz. Erkekler ve kadınların hep benzerlikleri uzerine konuşuyoruz. Erkekler ve kadınların farklılıkları uzerine konuşulmaz. Neredeyse bir farklılık fobisi gelişmiştir. Farklılık bazen zenginlik, bazense fakirliktir. Bu onu nasıl kullandığımıza bağlı. Farklı olmamız birbirimizi korkutmamalı, onla buyumeyi oğrenmeliyiz.Şunu kavrayalım; farklı olmamız eşit olmamıza aykırı değil.

Olgunlaşmış sevgi

İdeal aşkın tanımı nedir?

- Aşkı bilim adamları değil, yaşayan ciftler belirler. Ne kadar sureceğini de kestirmek mumkun değildir. Ama şunu soyleyebiliriz: Aşk dediğimiz şey eninde sonunda aşk olarak kalmaz. Niye kalmaz? İki kişi birbirine aşık olduğunda 100'luk skalada en tepeden başlamış oluyorlar. Aşk demek 100 demek. Daha yukarı cıkma şansımız yok, aşağı inmeye mecburuz. Bunu bir kere kabul edelim. Aşkın sonsuza kadar surmesi gerekmiyor. Onun yerini cok daha onemli bir duygu alıyor: Olgunlaşmış sevgi. Aşkın omrunun ne kadar olduğu bizim birlikteliğimizi belirlemiyor. Aşkın suresinden cok, aşkın neye donuştuğu onemli.

Ya evlilik?

- Ne diye insanların yuzde 98'i yuzde 50 yuruyen bir işe yatırım yapıyor? İki evlilikten birisi boşanmayla sonuclanıyor. Hicbir akıllıca yatırımla bağdaşmayan bir şey bu. Ote yandan evliliğin gercekten sanatsal bir yanı var. Evliliği şoyle tanımlıyorum; rutinin icinde mutlu olma sanatı. Ama rutin bir hayat surmek her zaman mutsuz olmak demek değil, aynı zamanda emniyette olmak demektir. Bu rutini surprizlerle keyifli hale getirmek mumkun. İnsanlar evliliklerine kucuk keyifler kattığı takdirde evlilikleri daha uzun surebilir.