
Yusuf Hemedani kimdir? Ne zaman yaşamıştır? Yusuf Hemedani hayatı,yetiştirdiği mehur şahsiyetler kimlerdir? Abdulkadir Geylani ile olan ilişkisi nedir? İşte detaylar haberimizde...
[h=3]YUSUF HEMEDANİ KİMDİR?[/h]Yûsuf Hemedanî, 1048-1140 (Ebû Yakûb Yûsuf Hamdanî

[h=3]HAYATI[/h]Nakşibendi Tarikatı'nın silsilesinde yer alan Yusuf Hemedani, Allah yolunda hizmet icin Merv, Buhara, Herat, Semerkand gibi İslĂ‚m merkezlerini dolaşarak halkı irşĂ‚da calışmaktaydı. Tarihi kaynaklarda kaydedildidine gore devrin Selcuklu Hanı Sultan Sencer, Yusuf Hemedani'ye bağlılığını her vesileyle gostermiştir. Dolayısıyla "Hocaların Hocası" olarak anılmaktadır.
EvliyĂ‚nin buyuklerinden. İsmi, "Yûsuf bin YĂ‚kûb HemedĂ‚nî" olup, kunyesi Ebû YĂ‚kûb'dur. İmĂ‚m-ı A'zĂ‚m'ın neslindendir. İnsanları Hakk'a dĂ‚vet eden, onlara dogru yolu gosterip, hakîkî saĂ‚dete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i Ă‚lîyye" denilen buyuk Ă‚lim ve velîlerin Peygamber Muhammed'den sonra gelen sekizincisidir. 1048 (H.440) senesinde Hemedan'da doğdu. 1140 (H.535) de Herat'tan Merv'e giderken yolda vefĂ‚t etti.
On sekiz yaşında Bağdad'a gelip, fıkh îlmini Ebû İshĂ‚k-î ŞîrĂ‚zî'den oğrendi. Yaşı kucuk olmasına rağmen, Ebû İshĂ‚k kendisine husûsî ihtimĂ‚m gosterirdi. Bunun ve diğer fıkh Ă‚limlerinin derslerine devĂ‚m etmekle, Hanefî mezhebinde fıkh ve munĂ‚zara alîmi oldu. İsfahan ve Semerkand'da, zamanın meşhûr hadîs alîmlerinden hadîs ilmini oğrendi. Tasavvufu Şeyh Ebû 'Ali el-FermĂ‚dî'den ogrenip, onun sohbetinde yetişerek kemĂ‚le ulaştı. AbdullĂ‚h-ı Cûveynî, Hasan SimnĂ‚nî ve bircok buyuk zĂ‚t ile goruıup, sohbet etti. Kendilerinden ilîm oğrendi. Yaya olarak otuz yedi hac yaptı. Kur'Ă‚n-ı Kerîm'i sayısız defalar hatmetti. Gece namazlarında her rekĂ‚tta bir cuz okurdu. Tefsir, hadîs, kelĂ‚m ve fıkh ilminden yedi yuz cuz ezberindeydi. İki yuz on uc murşîd-i kĂ‚milden istifĂ‚de etti. Yedi bin kĂ‚firin îmĂ‚na gelmesine sebeb oldu. Hızır aleyhisselĂ‚m ile cok sohbet etti.
[h=3]YETİŞTİRDİĞİ MEŞHUR ŞAHSİYETLER[/h]Altmış yıldan fazla, insanlara doğru yolu gostermekle meşgûl oldu. Yuzlerce talebe ondan ders aldı. AbdullĂ‚h-î Berkî, Hasan-î EndĂ‚kî, Ahmed Yesevî ve AbdulhĂ‚lik-i GoncduvĂ‚nî gibi buyuk velîler yetiştirdi. Bunlardan Ahmed Yesevi, Turkistan tarafına goc edip, insanları irşĂ‚d ederek buyuk hizmetlerde bulundu. Yûsuf-û HemedĂ‚nî, butun dostlarına, talebesi AbdulhĂ‚lik-i GoncduvĂ‚nî'ye tĂ‚bi olmalarını soyledi. Kendisinden sonra, bu talebesi insanlara doğru yolu gosterdi.
Yûsuf-û HemedĂ‚nî, once Merv şehrinde bir muddet kalıp HerĂ‚t'a gitti ve orada uzun zaman kaldı. Sonra, tekrar Merv'e gelip bir muddet daha kaldıktan sonra Herat'a dondu. Herat'tan Merv'e yaptığı son yolculuğu sırasında vefĂ‚t etti. Kabri Merv şehrinde olup, ziyĂ‚ret edilmektedir.
Yûsuf-û HemedĂ‚nî, İmĂ‚m-ı Â'zama pek cok bağlıydı. Irak, Horasan, MĂ‚verĂ‚unnehr bolgelerinin muhtelif şehirlerinde bulunarak, halka saĂ‚det yolunu anlatmak ile mesgûl olmustur. İlmî, fazîleti ve kerĂ‚metleriyle İslĂ‚m dunyĂ‚sında tanınıp, cok sevilmiştir.
[h=3]KİŞİLİĞİ[/h]Hakîkî İslĂ‚m Ă‚limlerinden ve evliyĂ‚nın buyuklerinden olan Yûsuf-i HemedĂ‚nî orta boylu, buğday benizli, kumral sakallı, zayıf bir zĂ‚t idi. Eline ne gecerse muhtaclara verir, kimseden bir şey istemezdi. Herkese karşı cok iltifĂ‚t eder, yumuşak ve merhametli davranırdı. Yolda yururken bile Kur'Ă‚n-ı kerîm okumakla meşguldu. Hoş-dû denilen yerden, cĂ‚miye gelinceye kadar bir hatim okur, mescid kapısından, Hasan EndĂ‚kî ve Hoca Ahmed Yesevî hĂ‚nesine varıncaya kadar Bakara Sûresi'ni okurdu. Geri donerken Âl-i İmrĂ‚n Sûresi'ni bitirirdi. Arada bir yuzunu HemedĂ‚n'a cevirir ve cok ağlardı. SalmĂ‚n-ı FĂ‚risî'nin Ă‚sĂ‚sı ile sarığı kendisindeydi. Her ay başında, Semerkand Ă‚limlerini cağırarak onlarla sohbet ederdi. Bir taraftan koylulere ve yanına gelen herkese doğru din bilgilerini ogretmeye calışır, insanlarla uğraşmaktan, onları yetiştirmek icin calışmaktan hic sıkılmazdı. Diğer taraftan, ağrılara ve yaralara ilĂ‚c yaparak herkesin derdine devĂ‚ bulmaya calışırdi. Boylece, maddî ve mĂ‚nevî hastalklarin tabîbi, mutehassısı olduğunu isbĂ‚t ederdi.
Talebelerine ve kendisini sevenlere dĂ‚imĂ‚ Peygamber Muhammed ve EshĂ‚b-ı kirĂ‚mın yolunda gitmelerini tavsiye ederdi. Kalbi, butun mahlûkĂ‚t icin derin bir sevgi ile doluydu. Gayr-i muslimlerin evlerine giderek, onlara İslĂ‚miyeti anlatırdı. Her şeye sabır ve tahammul eder, herkese karşı muhabbet gosterirdi. Altın ve gumuş esyĂ‚ kullanılmasına musĂ‚de etmez, fakirlere zenginlerden daha fazla îtibĂ‚r ederdi. Zuhd sĂ‚hibi idi. DunyĂ‚'ya ehemmiyet ve kıymet vermezdi. (MelĂ‚metîik ve Kalenderîlik) Odasında hasır, kece, ibrik, iki yastık ve bir tencereden baska bir şey bulunmazdı. Talebelerine, Dort Buyuk Halife'nin menkibe ve fazîletlerinden bahseder, onlar gibi ahlĂ‚klanmalarını nasîhat ederdi.
[h=3]HAKKINDAKİ TASAVVUFİ RİVAYETLER[/h]Bir gun, HemedĂ‚n'dan bir kadın, ağlayarak Yûsuf-i HemedĂ‚nî'nin huzûruna geldi ve dedi ki: "Oğlumu Bizanslılar esir etmişler." Kadına; "Sabredin" dedi. Kadın; "Sabredecek hĂ‚lim kalmadı." dedi. Bunun uzerine Yûsuf-i HemedĂ‚nî; "YĂ‚ Rabbî, bu kadının oğlunu esirlikten kurtar. Uzuntusunu neş'eye cevir!" diye duĂ‚ etti. Kadın donunce oğlunu evde buldu. Hayret etti. Oğluna; "Anlat evlĂ‚dım! Buraya nasıl geldin?" dedi. Oğlu; "Biraz evvel Istanbul'daydım. Ayaklarım bağlı olup, başımda muhĂ‚fız vardi. Âniden bir kimse geldi. Beni kaptığı gibi, bir anda buraya getirdi." dedi.
Yûsuf-i HemedĂ‚nî'ye, İslĂ‚m Ă‚limlerinin ve kiymetli rehberlerin azalip yok oldugu zaman ne yapmak lĂ‚zim? denildiginde; "O zaman, her gun o buyuklerin yazdigi kitaplardan bir miktar okuyunuz." dedi.
Sayısız kerĂ‚metlerin ve fazîletlerin kendisinde toplandığı veliyyi kĂ‚mil bir zĂ‚t idi. KerĂ‚metlerinin en buyuklerinden birisi; Allahu teĂ‚lĂ‚yı tanımak yolunda cok yuksek derece ve makĂ‚mlar sĂ‚hibi olan, AbdulhĂ‚lik-i GoncduvĂ‚nî gibi buyuk bir velîyi yetiştirmesidir.
Yûsuf-i HemedĂ‚nî hakkında uygunsuz seyler soyleyip, onu kotuleyen bir kimse vardi. Bu durum Yûsuf-i HemedĂ‚nî'ye intikĂ‚l edince, uzuldu ve yakinda cezĂ‚sini gorur dedi. Birkac gun icinde o kimse, eşkiyĂ‚lar tarafından olduruldu.
Bir defĂ‚ Yûsuf-i HemedĂ‚nî insanlara vĂ‚z ederken iki kimse gelip, "Sus! Yanlış seyler soyluyorsun" dediler. "Asıl siz susunuz. Size diri denmez!" dedi. O anda, o iki kişi orada oluverdiler.
Necîbuddîn ŞîrĂ‚zî isimli bir zĂ‚t soyle anlatıyor:
Bir zamanlar velîlerin sozlerinden birkac parca elime gecmisti. MutĂ‚laa ettim. Bana gĂ‚yet hos geldi. Bu sozu arastirdim. Kimin sozudur, bundan baska eserleri var midir, bu zĂ‚tı bulayım da, onune diz cokeyim dedim. Bir gece ruyĂ‚da, heybetli, vekarlı, ak sakallı, pek nûrĂ‚nî bir zĂ‚tin evimize girdigini gordum. Hemen abdesthĂ‚neye gitti. Abdest alacaktı. Beyaz bir kaftan giymişti. Kaftanın uzerinde iri hatla, altın suyu ile, Âyet-el-kursî bastan ayaga kadar yazılmıştı. Ben onun arkasından gittim. Kaftanı cıkarıp bana verdi. Bu kaftanın altında ondan daha goz kamaştırıcı bir yeşil kaftan daha vardı. Bunda da, onceki gibi aynı hatla, altın yazıyla Âyet-el-kursî yazılmıştı. Onu da bana verdi. "Ben abdest alıncaya kadar bunları tut!" dedi. Abdest aldi ve; "Bu iki kaftandan hangisini istersen sana vereyim." dedi. Hangisini verirseniz, bence sevgilidir dedim. Yesil kaftani bana giydirdi. Beyazi da kendisi giydi. Sonra: "Beni bilir misin? Ben, o okudugun parcalarin musannifiyim. Sen onu arzuluyordun... Ben Ebû YĂ‚kûb Yûsuf-i HemedĂ‚nî'yim. Ona, yĂ‚ni o okudugun yazılara Zînet-ul-HayĂ‚t adini verdim. Ayrica MenĂ‚zil-us-SĂ‚likîn ve MenĂ‚zil-us-SĂ‚yirîn gibi sevilen eserlerim de vardır." dedi. Uyanınca cok sevindim. Ona olan muhabbetim cok arttı.
[h=3]ABDULKADİR GEYLANİ İLE OLAN İLİŞKİLERİ[/h]Ibn-i Hacer-i Mekkî'nin FetĂ‚vĂ‚-i Hadîsiyye isimli eserinde anlatildigina gore, Ebû Saîd Abdullah, Ibn-us-SakkĂ‚ ve Seyyid AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî ilim ogrenmek icin Bagdat'a geldiler. AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî o zaman cok gencti. HĂ‚ce Yûsuf-i HemedĂ‚nî'nin, NizĂ‚miyye Medresesinde vĂ‚z ettigini duymuslardi. Bunlar, onu ziyĂ‚ret etmeye karar verdiler. Ibn-us-SakkĂ‚;
"Ona bir soru soracağım ki cevĂ‚bını veremeyecek." dedi.
Ebû Saîd Abdullah; "Ben de bir soru soracağım. Bakalim cevap verebilecek mi?" dedi.
Kucuk yasina ragmen buyuk bir edeb timsĂ‚li olan AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî de "Allah korusun. Ben nasıl soru sorarım. SĂ‚dece huzûrunda beklerim, onu gormekle şereflenir, bereketlenirim" dedi.
NihĂ‚yet Yûsuf-i HemedĂ‚nî'nin bulundugu yere vardilar. O anda orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi. Ibn-us-SakkĂ‚'ya donerek;
"Yazıklar olsun sana, ey Ibn-us-SakkĂ‚! Demek bana, cevĂ‚bını bilemeyeceğim suĂ‚l soracaksin ha! Senin sormak istedigin suĂ‚l şudur. CevĂ‚bı da şoyledir. Ben goruyorum ki, senden kufur kokusu geliyor." dedi.
Sonra Ebû Saîd Abdullah'a donerek; "Sen de bana bir suĂ‚l soracaksın ve bakacaksın ki, ben o suĂ‚lin cevĂ‚bını nasıl vereceğim. Senin sormaya niyet ettigin suĂ‚l şudur ve cevĂ‚bı da şoyledir. Fakat sen de edebe riĂ‚yet etmedigin icin, omrun huzun ile gececek," dedi.
Sonra AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî'ye dondu. Ona yaklaştı ve;
"Ey AbdulkĂ‚dir! Bu edebinin guzelliği ile, Allahu teĂ‚lĂ‚yi ve Resûlu (s.a.v)´nu rĂ‚zı ettin. Ben senin Bağdat'ta bir kursîde oturduğunu, cok yuksek bilgiler anlattığını ve;
"Benim ayağım, butun evliyĂ‚nın boyunları uzerindedir," dediğini sanki goruyor gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki butun evliyĂ‚yı, senin onlara olan yuksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş hĂ‚lde olduklarını goruyor gibiyim," dedi ve sonra gozden kayboldu. Kendisini bir daha goremediler.
Aradan uzun seneler gecti. Hakîkaten AbdulkĂ‚dir GeylĂ‚nî yetişti. ZamĂ‚nında bulunan evliyĂ‚nin en ustunu, bas tĂ‚ci oldu. Oyle yuksek derece ve makamlara kavustu ki, insanlardan ve yuksek zĂ‚tlardan herkes gelerek, mubĂ‚rek sohbetlerinden istifĂ‚de ederlerdi. Bir gun yuksek bir kursîde oturuyor vĂ‚z ediyordu. Dedi ki:
"Benim ayağım, butun evliyĂ‚nın boyunları uzerindedir." ZamĂ‚nında bulunan butun evliyĂ‚, onun kendilerinden cok yuksek oldugunu bilirler ve ustunlugu karşısında boyunları eğri olurdu. Bunlar meydana cıktıkca, HĂ‚ce Yûsuf-i HemedĂ‚nî'nin senelerce once kerĂ‚met olarak haber verdigi hĂ‚ller anlaşılıyordu.
Ibn-us-SakkĂ‚'ya gelince, o Yûsuf-i HemedĂ‚nî ile aralarında gecen o hĂ‚diseden sonra, ser'î ilimlerle mesgûl oldu. Cok guzel konuşurdu. Sohreti zamĂ‚nın sultĂ‚nına ulaştı. O da bunu elci olarak Bizans'a gonderdi. Hristiyanlar buna cok alĂ‚ka gosterdiler. NihĂ‚yet, onların yalanlarına aldanarak hristiyan oldu."
Bu hÂdiseyi anlatan zÂt diyor ki:
"Bir gun onu gordum. Hastaydı. Olmek uzereydi. Ben yuzunu kıbleye dondurdum. O baska tarafa cevirdi. Tekrar kıbleye dondurdum. O tekrar baska tarafa cevirdi ve boylece oldu." Ebû Saîd Abdullah da diyor ki: "Ben Şam'a geldim. Bazı vazifelerde bulundum. Ceşitli sıkıntılar ile hayĂ‚tım gecti. Yûsuf-i HemedĂ‚nî hazretlerinin, her ucumuz hakkında da soylediği aynen meydana geldi."
El-Mesrevu'r-Revî kitĂ‚bının sĂ‚hibi olan CemĂ‚leddîn Muhammed bin Ebî Bekr el-Hadramî es-Safiî diyor ki:
"Bu menkibe, rivĂ‚yet edenlerin cokluğu sebebiyle lafızları değişik olsa bile, mĂ‚nĂ‚ yonunden tevĂ‚tur hĂ‚lini almış bir menkıbedir. Allahu teĂ‚lĂ‚nin evliyĂ‚sini inkĂ‚r etmeye curet edenler, neûzu billĂ‚h, Ibn-us-SakkĂ‚'nin durumuna duşmekten cok korkmalıdır. İlminin ve amelinin cok olmasına rağmen, Ibn-us-SakkĂ‚'nin, sonunda boyle sonsuz bir felĂ‚kete dusmeşinin sebebinin, evliyĂ‚ hakkında edebsizlik yapması olduğu Behcet-ul-Musannife'de AbdulkĂ‚dir-i GeylĂ‚nî hazretlerinin menkıbeleri anlatılırken zikredilmektedir."
[h=3]BİBLİYOGRAFYA[/h]Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye (49. Baski); s.1164
El-A'lÂm; c.8, s.220
SezerÂt uz-Zeheb; c.4, s.110
CĂ‚miû KerĂ‚mĂ‚t-il-EvliyĂ‚; c.2, s.289
TabakÂt-ul-KubrÂ; c.1, s.135
HadÂik-ul-Verdiyye; s.106
ReşahĂ‚t (Arabî

ReşahĂ‚t (Osmanlıca); s.17
KalÂid-ul-CevÂhir; s.110
Hadîkat-ul-EvliyĂ‚; s.14
İrgĂ‚m-ul-Merîd; s.48
Behcet-us-Seniyye; s.11
Rehber Ansiklopedisi; c.18, s.232
İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.7, s.367
MakĂ‚mĂ‚t-i Yûsuf HemedĂ‚nî; SuleymĂ‚niye KutuphĂ‚nesi, İbrĂ‚him Efendi Kısmı, No: 430
Bırifkan Seyyidleri ; s.72