Dinimizde en cok merak edilen ifadelerden birisi biat ve biat etmektir. Bunun yanı sıra Akabe biatı nedir o da cok araştırılıyor. Peki akabe biatları nelerdir, nerede yapılmıştır? Biat hakkındaki tum cevaplar haberimizde...
[h=3]TDK'YA GORE BİAT NEDİR?[/h]Turk Dil Kurumu'na gore dilimize Arapca (bey?at) kelimesinden gecen Biat kelimesi'nin iki anlamı vardır. Birinci anlamı "Bir kimsenin egemenliğini tanıma." anlamına gelirken diğer anlamı da "Osmanlı Devleti'nde padişah olduğunde tahta gececek oğlunun devlet yonetimindeki etkili gruplarca kabul edilip onaylanması." manasına gelmektedir.

TDK'ya gore biat 1. anlamı : Bir kimsenin egemenliğini tanıma.
TDK'ya gore biat 2. anlamı : Osmanlı Devleti'nde padişah olduğunde tahta gececek oğlunun devlet yonetimindeki etkili gruplarca kabul edilip onaylanması.
[h=3]BİAT NEDİR? NE DEMEK?[/h]Turkce'de biat şeklinde kullanılan kelimenin Arapca aslı bey'attır. Bey'at "satmak; satın almak" mĂ‚nasındaki bey' masdarına bağlı olarak "yoneticilik tevdi etmek, birinin yoneticiliğini benimsemek" anlamında kullanılmıştır. Sosyopolitik bir akid olarak ise devlet başkanını secme, belirleme ve İslĂ‚m hukuku cercevesinde ona bağlılık gosterme anlamına gelmektedir. Genellikle Araplar yaptıkları ticarî anlaşmaları teyit amacıyla el sıkışmayı Ă‚det haline getirdiklerinden idare edenle edilen arasında bir nevi anlaşma niteliği taşıyan devlet başkanı secimini de el sıkışma suretiyle belirlemişler ve aradaki benzerlikten dolayı buna da bey'at demişlerdir. Âdeta devlet başkanını belirleme akdinin taraflarından biri (halk) yonetilme hakkını oburune devretmek, diğeri de (devlet başkanı) hukuka riayet etmek suretiyle bunun karşılığını odemek uzere anlaşmışlardır.
Kur'Ă‚n-ı Kerîm'de bey'at kelimesi gecmemekle birlikte bey' kokunden tureyen mubĂ‚yaa masdarının turevleri biatlaşma, getirdiği emir ve yasaklarda peygambere itaat arzetme ve bu konuda onunla ahidleşme anlamında kullanılmıştır (meselĂ‚ bk. el-Feth 48/10; el-Mumtehine 60/12). Hadislerde ise bey' kokunden turemiş bircok kelime hem sozluk anlamında hem de terim olarak kullanılmıştır (bk. Wensinck, el-Mu?cem, "bĂ‚ye?a" md.). Hz. Peygamber'in onemli dinî-siyasî olaylar arefesinde veya İslĂ‚miyet'i kabul eden kimselerle ilk defa goruştuğunde biat aldığı bilinmektedir. Bu turun ornekleri olarak Akabe biatları ve Bey'aturrıdvĂ‚n zikredilebilir.
Hz. Peygamber doneminde daha cok dinî hukumlere bağlı kalmak ve Resûlullah'a itaat etmek anlamında kullanılan biat, Hz. Ebû Bekir'in halife secilmesinden itibaren sonraki kullanışlarına esas olacak siyasî bir mahiyet kazanmış, bir devlet başkanını secme yahut secilmiş veya bu makama herhangi bir yolla gelmiş devlet başkanına bağlılık sunma anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Gerek dort halife doneminde gorulen, gerekse sonraki donemlerde ortaya cıkan uygulamalar bu kurumun teorik esaslarının belirlenmesinde onemli rol oynamıştır.
[h=3]BİATIN UNSUR VE ŞARTLARI[/h]Devlet başkanlığı makamı boşaldığında bu makama bir başkan secmeyi veya iş başında bulunan başkana İslĂ‚m hukuku cercevesinde bağlılık sunmayı amac edinen biatın oluşması ve gecerli sayılması icin gerekli gorulen unsur ve şartlarla konu ile ilgili diğer hukumler şoylece ozetlenebilir: Biat akdinin unsurlarından birincisi, bir yanda halife, diğer yanda biat eden kimseler olmak uzere iki tarafın mevcut olmasıdır. İslĂ‚m hukukcuları devlet başkanında bulunması gereken şartlar uzerinde durmuşlar, bunlardan musluman ve Ă‚dil olmak, beden ve ruh sağlığına, ictihad derecesinde ilmî yeterliliğe sahip bulunmak, erkek olmak gibi şartlar uzerinde goruş birliğine varmışlar, Kureyş kabilesine mensup ve zamanının en faziletlisi olma gibi şartlarda ise birbirinden farklı goruşler ileri surmuşlerdir. Bu şartlarda meydana gelecek herhangi bir eksiklik, şartın esasla ilgili olup olmamasına gore farklı sonuclar doğurmaktadır (bk. ANAYASA; İMÂMET). Biat eden tarafta aranan genel şartlar ise musluman ve hur olmak, temyiz gucune sahip bulunmaktır. İslĂ‚m hukukcuları musluman olma şartını Mumtehine sûresindeki (60/12) Ă‚yete, hurriyet şartını da Hz. Peygamber'in durumunu bilmeden biat aldığı bir koleyi statusunu oğrendikten sonra iki kole karşılığında satın alarak Ă‚zat etmesi ve bir daha hur olduğunu bilmediği hic kimseden biat almaması şeklindeki uygulamasına (bk. İbn MĂ‚ce, "CihĂ‚d", 41; Tirmizî, "Siyer", 36; NesĂ‚î, "Bey?at", 21) dayandırmaktadırlar. Temyiz gucune gelince, bazı hukukcular biat eden kimsenin diğer akidlerde olduğu gibi tam ehliyetli olmasını şart koşarken diğer bir kısmı Hz. Hasan, Huseyin, İbn Abbas, Abdullah b. Ca'fer ve Abdullah b. Zubeyr'in kucuk yaşlarda Resûlullah'a biat etmelerine bakarak sadece temyiz gucunun biat icin yeterli olduğunu soylemişlerdir.
Biatın gecerli olabilmesi icin ona katılması gerekli olan kimselerin sayısı hakkında bir kişiden başlayarak şartlarını taşıyan herkese varıncaya kadar değişik goruşler ileri surulmuştur. Bir, uc, beş gibi sınırlı sayıda kişinin yapacağı biatın yeterli olduğunu soyleyen İslĂ‚m Ă‚limleri HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn donemindeki bazı uygulamalara dayandıklarını ifade ediyorlarsa da onları boyle bir hukme goturen asıl Ă‚mil, sonraki donemlerde fiilen verasete dayanan bazı saltanatları meşrû bir secimle yapılmış gibi gosterme gayreti olmalıdır. Cunku dort halife doneminde Medine'de bulunanların coğunun biatlara katıldığı, ondan kacınanların sayısının cok az olduğu bilinen bir husustur (bk. EHLU'l-HAL ve'l-AKD).
İkinci unsur tarafların halife secme ve secilme konusundaki iradelerini ortaya koymaları yani irade beyanlarıdır. Biat sırasında irade beyanının sozlu olması şart değildir, uygulamada bu beyan daha cok el sıkma şeklinde ortaya konmuştur. Burada onemli olan, rızĂ‚yı bozan hallerin ozellikle ikrahın bulunması durumunda bu biatın gecerli ve ona dayanan hilĂ‚fetin sahih olup olmadığıdır. İslĂ‚m hukukcuları umumiyetle ikrah altındaki biatın gecerli olmadığını soylemektedirler. Gerek Hz. Peygamber gerekse dort halife zor kullanarak biat almamışlardır. İmam MĂ‚lik cebir altında yaptırılan yeminin ve dolayısıyla alınan biatın gecerli olmadığını soylemiş, bu sebeple de ceşitli baskılara mĂ‚ruz kalmıştır (İbn Haldûn, II, 609). Bununla birlikte daha sonra ortaya cıkan fiilî durumlar sebebiyle boyle bir biata dayanan hilĂ‚fetin zarureten gecerli olduğunu soyleyen hukukcular da olmuştur. Biat genellikle herhangi bir şart koşulmaksızın yapılmakla birlikte belirli durumlarda şartlı olması da mumkundur. Nitekim Amr b. Âs'ın Hz. Peygamber'e affolunması şartıyla biat ettiği rivayet edilmektedir (Muslim, "ÎmĂ‚n", 192; Ummu Atıyye'nin yapmış olduğu şartlı biat icin bk. BuhĂ‚rî, "A?kĂ‚m", 49; NesĂ‚î, "Bey?at", 18; Muslim, "CenĂ‚?iz", 33).
Biat halifeye bizzat yapılabileceği gibi asil adına vekil, bir topluluk adına mumessil tarafından da icra edilebilir. Hz. Peygamber, Bey'aturrıdvĂ‚n'a katılamayan Hz. Osman'a vekĂ‚leten kendi kendine musĂ‚faha yapmak suretiyle biat etmiştir (Tirmizî, "MenĂ‚?ıb", 18). Aynı şekilde DımĂ‚d b. Sa'lebe, kabilesi Ezd-i Şenûe adına Hz. Peygamber'e biatta bulunmuştur (Muslim, "Cum?a", 46). Biatın mektupla yapılması da mumkundur. NecĂ‚şî Ashame Hz. Peygamber'e, Abdullah b. Omer de Halife Abdulmelik'e (BuhĂ‚rî, "A?kĂ‚m", 43) biatlarını mektupla bildirmişlerdir. Ote yandan halifenin şahsen olduğu gibi bir temsilcisi vasıtasıyla biat alması da mumkundur. Nitekim Hz. Peygamber ensar kadınlarından biat almak uzere Hz. Omer'i temsilci olarak tayin etmiştir (Musned, V, 85; VI, 409).
Biatta onemli olan secim veya bağlılık iradesinin belirtilmesidir. Bu sebeple biatın icrası icin belli bir şekle uymak gerekli gorulmemiştir. Hz. Peygamber ve dort halife zamanındaki uygulama genellikle el sıkışma şeklinde olmakla birlikte Resûlullah'ın başka şekillerde biat aldığı da vĂ‚kidir. Nitekim cuzzamlı bir muslumandan sozlu olarak biat aldığı (Muslim, "SelĂ‚m", 126; İbn MĂ‚ce, "?ıb", 44), kadınlardan biat alırken de bir bez uzerinden musĂ‚faha yaptığı veya bir kap suya birlikte ellerini soktukları bilinmektedir (Kurtubî, Tefsîr, XVIII, 71). Biat Hz. Peygamber ve dort halife doneminde mescidde herkesin katılımına acık olarak duzenlenirdi. Resûlullah doneminde biata iştirak eden kadınların ilk halife doneminden itibaren fiilen bu uygulamanın dışında kaldıkları gorulmektedir.
Biat akdinin yazı ve yeminle tevsiki tamamen sonraki donemlerin urunudur. İlk defa HaccĂ‚c'ın Halife Abdulmelik b. MervĂ‚n adına zorla aldığı biatları yeminle tasdik ettirmeye ve yazılı olarak duzenlemeye başladığı bilinmektedir. AbbĂ‚sîler doneminde de veliahtlar icin alınan biatlar ahidnĂ‚me veya fermanla tevsik edilir, halife ve akrabalarınca muhurlenerek veliahta verilir, gerektiğinde kasa, mescid veya KĂ‚be gibi guvenli yerlerde saklanırdı. MeselĂ‚ HĂ‚rûnurreşîd'in oğulları icin almış olduğu ahidnĂ‚me KĂ‚be'de saklanmıştı.
Biat ferdî olarak yapılabileceği gibi toplu olarak da akdedilebilir. Hz. Peygamber hem tek tek fertlerden (Muslim, "ÎmĂ‚n", 98; NesĂ‚î, "Ta?bî?", 35), hem de topluca cemaatlerden (BuhĂ‚rî, "CihĂ‚d", 110; "A?kĂ‚m", 43; Muslim, "İmĂ‚re", 80; NesĂ‚î, "Ta?rîmu'd-dem", 14, "Bey?at", 8, 17; Tirmizî, "Siyer", 34) biat almıştır. Ayrıca biat şartlar gerektirdiğinde yenilenebilir (BuhĂ‚rî, "A?kĂ‚m", 44; Muslim, "ZekĂ‚t", 108; Ebû DĂ‚vûd, "ZekĂ‚t", 27; İbn MĂ‚ce, "CihĂ‚d", 41).
Biat akdinin ucuncu unsuru ise akdin bir konusunun bulunmasıdır. Bu da ya hilĂ‚fet makamının boşalması halinde yeni bir halife secmek veya iş başındaki halifeye bağlılık sunmaktır.
[h=3]BİATIN CEŞİTLERİ NELERDİR?[/h]Biat icra ettiği fonksiyona gore ikiye ayrılmaktadır. Birincisi, ehlu'l-hal ve'l-akdin gerekli şartlara sahip bir kimseyi devlet başkanı olarak belirledikleri secim biatıdır (bey'atu'l-in'ikad). Sınırlı sayıda kimselerin katılması sebebiyle buna "bey'atu'l-hĂ‚ssa" da denilmektedir. Hz. Peygamber'in olumunden sonra Ebû Bekir'in halife olarak secilmesi icin yapılan biat bu turdendir. Bazılarına gore bu biat Benî SĂ‚ide toplantısındaki biattır; bazılarına gore ise Benî SĂ‚ide'de Ebû Bekir'in sadece adaylığı kesinleşmiş, secim ertesi gun mescidde yapılmıştır. Dolayısıyla mesciddeki biat secim biatıdır. Bu biatta aynı zamanda bağlılık anlamı da vardır. İkincisi, secim veya başka bir yolla devlet başkanlığını elde etmiş bulunan kimseye bağlılık sunmak icin yapılan biattır (bey'atu't-tĂ‚a). Cok sayıda kimsenin katılmasından dolayı buna "bey'atu'l-Ă‚mme" de denilmiştir. HilĂ‚fetin zorla ele gecirilmesi durumunda halkın yapmış olduğu biat bu gruba girer. Halifenin veliaht tayin etme (istihlĂ‚f) yoluyla belirlenmesi durumunda ise yapılan biatın hangi gruba girdiği hususu tartışmalıdır. Bazı hukukculara gore yalnızca veliaht tayin etme devlet başkanı olmak icin yeterli değildir; ayrıca ehlu'l-hal ve'l-akd tarafından biat edilmesi de gerekir (Ebû Ya'lĂ‚, s. 25). Bu durumda cağdaş bazı hukukcuların belirttiği gibi veliaht tayini bir aday gostermedir (Senhûrî, s. 150); başkan olmayı sağlayan asıl unsur biattır. Bu acıdan bakıldığı takdirde soz konusu biat bir secim biatıdır. Emevîler ve AbbĂ‚sîler doneminde de istihlĂ‚f usulu boyle anlaşılmış ve onceki halifenin veliaht tayin edip biat aldığı kimse, hilĂ‚fet makamına gectikten sonra meşrû bir halife olabilmek icin tekrar biat alma gereğini hissetmiştir. MĂ‚verdî'nin de icinde bulunduğu diğer bir grup hukukcuya gore ise halifenin kendi cocuğu veya babası dışındaki veliaht tayinleri biata ihtiyac gostermeksizin halife olmak icin yeterlidir (el-A?kĂ‚mu's-sul?Ă‚niyye, s. 11). Dolayısıyla boyle bir halifeye yapılan biat sadece bir bağlılık biatıdır. Hz. Omer ve Osman'a goreve başlarken yapılan biat bu turdendir.
[h=3]BİATIN SONUCLARI NEDİR?[/h]Hukukî yonu itibariyle alım satım, vekĂ‚let ve hibe gibi ceşitli akidlere benzetilmesine rağmen aslında kendisine has sosyopolitik bir akid olan biat, gerekli şartları taşıyan butun muslumanlar icin vĂ‚ciptir. Ayrıca gercekleştirilmiş sahih bir biat akdine vefanın hukmu de budur. Bu hususun Kur'an'daki delili şu Ă‚yettir: "Ey Peygamber! Sana biat edenler aslında Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli onların ellerinin uzerindedir. Şu halde biatından donen kendi aleyhine donmuş olur. Allah'a verdiği ahde vefa gosterene ise O buyuk bir ecir verecektir" (el-Feth 48/10). Bu Ă‚yette belirtildiği uzere Hz. Muhammed ile ashabı buyuk bir tehlike ile karşı karşıya bulundukları bir sırada İslĂ‚m inancını ve muslumanların varlığını korumak uzere biatlaşmışlar ve ne pahasına olursa olsun bundan caymayacaklarına kesin soz vermişlerdir (bk. BEY'ATURRIDVÂN). Benzer nitelikler taşıyan, muslumanların dinî ve dunyevî işlerini idare edecek bir otoriteyi secmek ve ona bağlılık sozu vermek anlamına gelen biatlar ise daha sonra Hz. Peygamber'in halifeleriyle ashap arasında akdedilmiştir. Biatın vĂ‚cip olduğunu ifade eden hadislerin birinde meşrû bir devlet başkanına bağlılığı olmadan dunyadan ayrılan kişinin İslĂ‚m dışı sayılan bir olumle hayata vedĂ‚ etme durumuna duştuğu ifade edilmiştir (Muslim, "İmĂ‚re", 58; diğer hadisler icin bk. BuhĂ‚rî, "EnbiyĂ‚?", 50; Muslim, "İmĂ‚re", 44, 46; İbn MĂ‚ce, "Fiten", 9). Ceşitli hadis metinlerinden ve Asr-ı saĂ‚det'le HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn donemi uygulamalarından anlaşılacağı uzere biatta aslolan meşrû devlet başkanını tanımak, kendini ona bağlı hissetmek ve bu hissi hayatının sonuna kadar korumaktır. Buna gore milletin her ferdinin devlet başkanı ile musĂ‚faha ederek veya başka bir şekilde biata fiilen katılması şart değildir.
Biatın hem biat eden hem de edilen kimse icin doğurduğu hukukî sonuclar ceşitli durumlara gore farklılık gostermektedir. Halife uzerine aldığı gorevi yuruttuğu ve İslĂ‚m hukukunun cizdiği yoldan ayrılmadığı surece biat edenlerin ahidlerinden donmeleri mumkun değildir. Buna gore biat bunlar icin bağlayıcı (lĂ‚zım) bir akiddir. Nitekim butun baskılara rağmen Emevî halifelerine biat etmekten kacınan bazı kimseler bu tutumlarını daha once Abdullah b. Zubeyr'e yapmış oldukları biatın kendilerini bağlayıcı olmasıyla acıklamışlardır. Hukuk cizgisinin dışına cıkmayan (Ă‚dil) halifeye yapılan biattan donme ve silĂ‚hla karşı cıkma isyan sucunu oluşturur (bk. BAĞY). Fakihlerin buyuk coğunluğu hukuk cizgisinin dışına cıkan (fĂ‚sık) halifeye yapılan biatın bağlayıcı niteliğini kaybettiği ve onun değiştirilmesinin gerektiği goruşundedir. Ancak fitneye yol acacağı endişesiyle silĂ‚hla değiştirilmesini cĂ‚iz gormezler. Onları bu konuda tereddude sevkeden Ă‚millerden biri, İslĂ‚m tarihinin ilk donemlerindeki dinî-siyasî ihtilĂ‚fların muslumanları bolmesi ve cok kan dokulmesine yol acması diğeri de kendi donemlerindeki yoneticilerin baskıları olmalıdır. İslĂ‚m bilginleri hukuk cizgisinin dışına cıkan devlet adamlarıyla fiilen mucadele edememişlerse de onların meşruiyetlerini yitirdiklerini soyleyebilmişler ve bu yolla idare edenle edilenleri uyarma gorevlerini yerine getirmişlerdir.
Aynı anda iki halifeye biat edilmesi hilĂ‚fetin tekliği prensibini bozacağı icin ilk donem İslĂ‚m hukukcuları tarafından kabul edilmemiştir. Onlar bu konuda Hz. Peygamber'in, "İki halifeye birden biat edilmişse sonrakini oldurun" (Muslim, "İmĂ‚re", 61) hadisine ve Benî SĂ‚ide toplantısında ensarın, "Bizden bir emîr, sizden bir emîr olsun" teklifini Hz. Ebû Bekir'in, "Emîrler bizden, vezirler sizden" diye reddetmesi vĂ‚kıasına dayanmaktadırlar. Mu'tezile mensupları ile diğer bazı Ă‚limler ise Hz. Ali ile MuĂ‚viye'nin aynı zamanda halife olduklarını one surerek iki halifeye biatı kabul etmektedirler. Endulus Emevî Devleti'ne meşruiyet kazandırmak isteyen sonraki donem Ă‚limleri Endulus'un konumuna uygun bir istisna getirmek mecburiyetini hissetmişler ve aralarında deniz bulunması şartıyla iki halifenin, dolayısıyla iki İslĂ‚m devletinin olabileceğini kabul etmişlerdir. Bu goruş tabiatıyla Mısır'daki FĂ‚tımî hilĂ‚fetini meşruiyet sınırları dışında bırakmaktadır. Zeydîler de başlangıcta aynı anda iki halifenin gayri meşrû olduğunu soylerken Yemen ve MĂ‚verĂ‚unnehir'de iki ayrı Zeydî imamın ortaya cıkması karşısında iki halifenin meşruluğunu benimsemişlerdir. Butun bu farklı goruşlerin, hukukcuların bunları ortaya koyarken dayandıkları teorik esasları icinde bulundukları sosyal ve siyasî ortamın etkisiyle farklı yorumlamış olmalarından kaynaklandığını soylemek mumkundur. Cağdaş Mısırlı hukukcu Abdurrezzak Ahmed es-Senhûrî ise hilĂ‚feti sahih ve nĂ‚kıs olmak uzere ikiye ayırmakta, iki halifenin ancak nĂ‚kıs hilĂ‚fet duzeninde olabileceğini, sahih hilĂ‚fet esasen butun ummetin ehlu'l-hal ve'l-akdinin iştirakiyle gercekleşeceğinden aynı anda iki halifenin hukuken ve fiilen mumkun olamayacağını soylemektedir (Fı?hu'l-?ilĂ‚fe, s. 136, 177; ayrıca bk. İMÂMET).
[h=3]İSLAM TARİHİNDE BİAT[/h]Hz. Peygamber'in Akabe'de aldığı ilk biattan sonra yeni musluman olanlardan Allah'a ortak koşmamak, olunceye kadar cihad etmek, haktan ayrılmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, cocukları oldurmemek, Peygamber'e karşı gelmemek gibi İslĂ‚m'ın ceşitli hukumleri uzerine ve onemli siyasî olaylar arefesinde biat aldığı bilinmektedir (bk. el-Mumtehine 60/12; Wensinck, el-Mu?cem, "bĂ‚ye?a" md.; a.mlf., MiftĂ‚?u kunûzi's-sunne, "bey?at" md.). HulefĂ‚-yi RĂ‚şidîn doneminde halife daima bir biatla vazifeye başlamıştır. Emevîler'den itibaren İslĂ‚m devletlerinde de halifenin değişimi sırasında biat daima başvurulan bir prosedur olmuştur. Ancak gerek Emevîler'de gerekse sonraki devirlerde biatın secimden cok bağlılık sunma fonksiyonu goze carpar. Cunku bu donemlerde halife coğunlukla veliaht tayin etme yoluyla belirlenmiştir. Bu şekilde belirlenen halifelerin aynı aileden olmasına ozen gosterilmesiyle de hilĂ‚fet verasetle gintikal eder bir hale gelmiştir.
İlk donemlerde veliaht icin biat alınırken halifede bulunması gereken şartların veliahtta da arandığı, bu şartları taşımayanlar adına biat istenmediği veya şartlı biat yoluna başvurulduğu gorulur. Nitekim Emevî Halifesi Yezîd b. Abdulmelik, yaşı kucuk olduğu icin doğrudan veliaht tayin edemediği oğlu Velîd'i veliaht secmesi şartıyla kardeşi HişĂ‚m icin biat almıştır. Ancak daha sonra buna dikkat edilmemiş ve cocuklar icin dahi biat alınmıştır. AbbĂ‚sî Halifesi Emîn veliaht secilip kendisi icin biat alındığında henuz beş yaşındaydı. Genelde tek bir kişi veliaht tayin edilmekle birlikte sıralı olarak birkac kişinin tayin edildiği de olurdu. Nitekim HĂ‚rûnurreşîd, oğulları Emîn ile Me'mûn'u ardarda halife olmak uzere veliaht tayin etmiş, diğer oğlu Kasım'ın veliahtlığını ise Me'mûn'un tasvibine bırakmıştır.
Emevîler ve AbbĂ‚sîler doneminde biat merasimine ceşitli bolge ve kabilelerin temsilcileri başta olmak uzere cok sayıda kimsenin katıldığı tarihî kaynaklarda belirtilmektedir. Ozellikle siyasî problemlerin fazla olduğu donemlerde halifelere imkĂ‚n nisbetinde cok kimsenin biat etmesine ozen gosterilmiştir. Abdullah b. Zubeyr'in bertaraf edilmesinden sonra Kûfe'de Abdulmelik b. MervĂ‚n'a yapılan biat merasimine temsilcileri vasıtasıyla katılan kabileler kaynaklarda teker teker sayılmaktadır (Tyan, I, 336). Genellikle biata ilk once devlet buyukleri başlar, onları hiyerarşik sıraya gore diğer makam sahipleri takip ederdi. AbbĂ‚sîler'deki biat merasimlerinde protokolun başında vezirler, askerler, serdarlar ve Bağdat kadıları gelirdi. Sivil halktan da ulemĂ‚ ve ileri gelenler hazır bulunurdu. Bu merasimlerin coğunda ordu kĂ‚tibi biat edenlerin yemin torenlerini duzenler ve herkesi ismen davet ederek yemin verdirirdi. Biat merasiminin tamamlanmasından sonra halifeye birtakım lakaplar arzedilir, o da bunlardan birini secerdi. Merkezde biat alan halife diğer bolge emîr ve vezirlerine yazı gonderip kendi adına biat almalarını bildirirdi. Aynı şey veliahtlık icin de soz konusu idi.
Biat usulu her zaman ve her yerde aynı olmamış, bazan cok sade bir merasimle yetinilirken bazan da debdebeli torenler duzenlenmiştir. Emevî ve AbbĂ‚sî halifelerinin resmî torenlerle biat alarak hilĂ‚fet saraylarına girdikleri tarih kaynaklarının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Endulus Emevî Devleti'nde biat merasimlerinin onemli bir yer tuttuğu ve gunlerce surduğu bilinmektedir. FĂ‚tımîler'de de biat uygulaması vardır. Ancak FĂ‚tımîler'de devlet başkanının secimle gelmesi soz konusu olmadığından biat tamamen bağlılık anlamını taşımaktadır. Tarihî seyir icinde biat torenleri sırasında teklif edilen yeminler esas itibariyle aynı olmakla birlikte kullanılan ifadeler ve teferruat bakımından farklılık arzetmiştir. Nitekim HaccĂ‚c'ın başlattığı yeminli biat merasimlerinde yemininden donenin karısının boş, kolelerinin Ă‚zat, malının sadaka olacağı ve uzerine hac terettup edeceği belirtilmiştir. İlk onceleri birkac kelimeden ibaret ve sozlu olan yeminler daha sonra yapılan birtakım değişiklik ve ilĂ‚velerle uzadıkca uzamış ve yazılıp ezberlenmeye başlanmıştır. Oyle ki Mısır AbbĂ‚sî Halifesi HĂ‚kim-BillĂ‚h'a yapılan biat yemininin sûreti dort sayfaya ulaşmıştı. Her şeyin şekil şartlarına bağlandığı FĂ‚tımîler doneminde de biat yazıları kompozisyon kaidelerine varıncaya kadar en ince ayrıntılarıyla belirlenmişti.
Biat merasimlerinde Emevîler doneminin başlangıcından itibaren "biat resmi" veya "biat hakkı" uygulaması ile de karşılaşılmaktadır. Biat alan halifenin, başta askerler ve devlet ricĂ‚li olmak uzere ceşitli kesimlere ulûfe dağıtmasından ibaret olan bu uygulama AbbĂ‚sîler'in son donemlerinde askerî ayaklanmalara yol acacak kadar kontrol dışına cıkabilmiştir. Nitekim babası hicbir şey bırakmadığından biat resmi veremeyen Kaim-BiemrillĂ‚h'a karşı isyan başlatılmış, ancak Melik CelĂ‚luddevle'nin onun yerine 3000 dinar gibi kulliyetli bir miktar dağıtması uzerine fitne onlenebilmiştir. Yine biatları icin cĂ‚ize isteyerek Muktedir-BillĂ‚h'a karşı isyan eden askerlerden bir grup oldurulmuştur.
Osmanlılar'da genellikle Hırka-i SaĂ‚det Dairesi'nde vezîriĂ‚zam ve şeyhulislĂ‚mın biatıyla başlayan merasime Topkapı Sarayı'ndaki BĂ‚bussaĂ‚de onunde devam edilirdi. Bu merasimde de once nakîbuleşraf biat eder, onu vezirler ve diğer devlet erkĂ‚nı takip ederdi. Padişah BĂ‚bussaĂ‚de onune konan tahta oturur, biat edenler tahta yanaşır ve padişahın eteğini operlerdi. İlmiyeye mensup kimselerin padişahın bizzat elini operek veya sıkarak biat ettiklerinin orneklerine de rastlanmaktadır (bk. CULÛS).
Medine, Şam, Bağdat, Kahire, Kurtuba, İstanbul gibi değişik hilĂ‚fet merkezlerinde biat muessesesi zaman icinde değişiklik arzetmiş, şeklî bir merasimden ote gitmese de butun İslĂ‚m devletlerinde uygulanmaya devam etmiştir.
[h=3]AKABE BİATLARI NEDİR? NE ANLAMA GELİYOR?[/h]Arap yarımadasında Akabe adını taşıyan bircok yer vardır. Akabe biatlarının yapıldığı yer ise Mekke'de Mescid-i HarĂ‚m'a yaklaşık 3 km. uzaklıkta ve Mina hudutları icindedir. Hac sırasında şeytan taşlanan CemerĂ‚t bolgesinde, Cemre-i Akabe ismiyle anılan buyuk şeytanın taşlandığı yere yakın etrafı tepelerle cevrili kucuk, kuytu bir vadidir. Bugun burada, Medineli muslumanların Hz. Peygamber'e biat ettiğini hatırlatmak maksadıyla inşa edilmiş bir mescid bulunmaktadır.
Hz. Peygamber, CĂ‚hiliye devri Ă‚detlerine gore hac vazifesini yerine getirmek ve cevrede kurulan panayırlara katılmak icin değişik bolgelerden Mekke'ye gelen Araplar arasında İslĂ‚m'ı yaymak maksadıyla ceşitli faaliyetlerde bulunmaktaydı. Nubuvvetin on birinci yılına (620) rastlayan hac mevsiminde Yesrib (Medine) halkından bir grupla Akabe'de karşılaştı ve onlara İslĂ‚m'ı tebliğ etti. Hazrec kabilesine mensup olan altı kişilik bu grup İslĂ‚miyet'i kabul edince, Hz. Peygamber onlardan kendisini Yesrib'e goturup himaye etmelerini ve boylece İslĂ‚m dinini yaymasına yardımcı olmalarını istedi. Onlar da Evs kabilesiyle aralarında yıllardır suregelen savaşların yol actığı duşmanlığın ortadan kalkacağını, bu yeni din vasıtasıyla iki kabile arasında birlik ve beraberliğin yeniden doğacağını umit ettiklerini ifade ettiler. Medine'ye donduklerinde Hazrec ve Evs kabilelerine İslĂ‚m'ı anlatacaklarını soyleyerek ertesi yıl Hz. Peygamber'le buluşmaya soz verdiler.
Bu kucuk musluman grubun Medine'de gosterdiği faaliyet sayesinde bircok kişi İslĂ‚miyet'i kabul etti. Bunlardan on Hazrecli ve iki Evsli verilen soz uzerine ertesi yıl Mekke'ye gelip Akabe'de Hz. Peygamber'le buluştular. "Hicbir şeyi Allah'a eş koşmayacaklarına, hırsızlık ve zina yapmayacaklarına, cocuklarını oldurmeyeceklerine, birbirlerine iftira etmeyeceklerine, emirlerine uyacaklarına" dair Hz. Peygamber'e soz verdiler ve ona biat ettiler. Nubuvvetin on ikinci senesi (621) Zilhicce ayında Akabe'de yapılan bu biata Birinci Akabe Biatı denir. Birinci Akabe Biatı, savaşla ilgili hususları ihtiva etmediği icin Bey'atu'n-nisĂ‚ adıyla da anılmıştır. Hz. Peygamber Yesrib halkına İslĂ‚m'ı ve Kur'an'ı oğretmesi, orayı İslĂ‚m'ın merkezi olmaya elverişli hale getirmesi icin Mus'ab b. Umeyr'i Yesrib'e gonderdi. Bir yıl boyunca Mus'ab'ın gosterdiği faaliyet, Yesrib'in iki buyuk reisi Sa'd b. MuĂ‚z ile Useyd b. Hudayr'ın musluman olmaları ve cevrede İslĂ‚miyet'in buyuk kabul gormesi gibi bircok faydalar sağladı.
Nubuvvetin on ucuncu senesi (622) hac mevsiminde Hz. Peygamber'i Medine'ye davet etmeye karar veren, ikisi kadın yetmiş beş Medineli, asıl niyetlerini gizli tutarak hac icin Mekke'ye giden muşrik Medineliler'le birlikte yola cıktılar. Mekke'ye varınca Hz. Peygamber'le gizlice haberleşerek hac vazifesinin ifasından sonra bir gece Akabe'de buluşmayı kararlaştırdılar. O gece Akabe'ye herkesten once gelen Hz. Peygamber'in yanında sadece amcası Abbas b. Abdulmuttalib vardı. Abbas bir konuşma yaparak Hz. Muhammed'in kendi kabilesi arasında şerefli bir yeri bulunduğunu, ona inananların bağlılıklarından dolayı, inanmayanların da aynı soydan oldukları icin onu korumayı bir vazife bildiklerini, buna rağmen Hz. Muhammed'in Medineliler'in davetini kabul ederek oraya hicret etme arzusunda olduğunu soyledi. Hz. Muhammed'i memleketlerine goturdukleri zaman başlarına ceşitli sıkıntılar gelebileceğine, butun Arap kabilelerinin kendilerine duşman olacağına dikkatlerini cekti. Boyle bir durumda onu duşmanlarına teslim edeceklerse bu işten şimdi vazgecmelerinin daha iyi olacağını ifade etti. Medineliler soylenenleri kabul ettiler ve Hz. Peygamber'e istediği şartlarda biata hazır olduklarını belirttiler. Bunun uzerine Hz. Peygamber bir konuşma yaptı, Kur'an okudu, onları İslĂ‚m'a daha kuvvetle bağlanmaya teşvik etti. Hicret ettiği takdirde kendisini canlarını, mallarını, cocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi koruyacaklarına, rahat gunlerde de sıkıntılı anlarda da ona itaat edeceklerine, bollukta da darlıkta da gerekli malî yardımları yapacaklarına, iyiliği emredip kotuluğe engel olacaklarına, hic kimseden cekinmeden hak uzere bulunacaklarına ant icip biat etmeye davet etti. Orada bulunan Medineliler'in hepsi bu şartlarla ona biat ettiler. Bundan sonra Hz. Peygamber'in emri uzerine, Peygamber'le aralarındaki irtibatı sağlayacak on iki temsilci (nakib) sectiler. Bu anlaşmaya da İkinci Akabe Biatı denildi. İkinci Akabe Biatı, savaşla ilgili hususları ihtiva ettiği icin Bey'atu'l-harb adıyla da anılmıştır. Bu anlaşmadan sonra Hz. Peygamber ashabına Medine'ye hicret etmeleri icin izin verdi. Aynı yıl icinde kendisi de Hz. Ebû Bekir'le hicret etti. Boylece İslĂ‚m tarihinde yeni bir donem, Medine donemi başlamış oldu.
[h=3]BİRİNCİ VE İKİNCİ AKABE BİATI NE ZAMAN GERCEKLEŞTİ?[/h]Birinci Akabe Biatı 621, ikincisi ise 622 yılında gercekleşmiştir.