
6 yaşındayken anne babası ayrıldıktan sonra yatılı okulda okuyan Okan Bayulgen yatılı okul surecinin kendi uzerindeki etkilerini anlatırken "Yalnızlık ve tek başına hayatta kalabilme gudusunun, bu refleksin cok sert olması gibi anlatabilirim bu etkiyi. Ama bu beni başkalarını umursamayan, "Ne yaparsanız yapın, ne haliniz varsa gorun" diyen bir insan haline getirmedi. Aksine beni bu konularda, daha duygusal ve yaş aldıkca daha gelenekci bir hale getiriyor. Gelenekci derken, her konuda gelenekci. İnanclar, adetler, geleneksel ve kulturel şeyler, beraber yeme-icme, beraber eğlenme, beraber uzulme konularında… Ama temelde& ; 'Ben tek başıma ayakta durmalıyım ve başıma bir şey geldi -bu herhangi bir şey ya da bir şey de olabilir- yanımda kimse olmayacak. Yani ben tek başımayım. Bu sabahtan, akşama kadar, uyanmadan tekrar uyuyuncaya kadar surekli hissettiğim bir şey o bir yalnızlık duygusu var." dedi.
Annesi ressam olan Bayulgen, kendisinin resim yapma yeteneği hakkında ise "Kabiliyetsizim o konuda, hep acısını cektiğim bir konudur cunku. Annem, ben kucukken resim yaparken, ben de ona katılıp bir şeyler cizmeye calışırdım. Ama yapamazdım. Ben de annemin yaptığı resme karşılık yanına gidip 'Bak ben de bir şey yazdım getirdim sana' ya da& ; 'Bak istersen ben de sana bunu okuyayım' derdim.' dedi.
& ;"Mozart icin cok yaşlıyım dedim"
Pandemi oncesi Amedeus tiyatro oyunuyla sahnede olan ve Amedeus'u canladıran Okan Bayulgen 1984-1985 yılında& ; Alev Sezer& ; ve Can Gurzap'ın oynadığı Amedeus'ta Salieri'nin birinci uşağı rolunde oynadığını soyledi. Aamedus'un kendisi icin cok onemli olduğunu belirten Bayulgen oyuna başlama surecini ise şoyle anlattı: "O zaman konservatuara yeni girmiştim ve Salieri'nin uşağını oynuyordum. Cok heyecan verici bir şey, daha konservatuara yeni girmiş bir oğrencinin bu kadar buyuk bir yucelerden rejisinde bu kadar buyuk bir produksiyonda olması. Filmi yeni cıkmıştı, 84'te yeni Oscar'lar alınmıştı. Daha sonra 56 yaşındayken& ; pandemi donemi oncesinde, boyle bir teklif geldi. Ben dedim ki 'Ben Mozart icin cok yaşlıyım, yani Mozart 35 yaşında oldu.' Oyunda Mozart'ı gorduğumuz hali 22, 23 yaşlarında. Onlar da bana 'Ama Salieri de Mozart ile tanıştığında 32 yaşındaydı.' Halbuki Selcuk Yontem şu anda 67 yaşında."
"Mozart'a hic benzemiyorum"
"Tabii tiyatro sinemadan faklı olarak, performansın onem kazandığı, 'Acaba orijinal adama benziyor mu bu Okan?' gibi soruların izleyici tarafından sorulduğu bir alan. Hic benzemiyorum. Yani Mozart'a baktığımız zaman genelde, Mozart'la ilgili cizgi resimlerde, işte bebek yuzlu, sarışın bir cocuktur. Kara, kuru bir herifin bunu canlandırması… Ama tiyatroda performansı seyirci değerlendirir ve o performansı gercekleştiren insanlarla beraber aynı salon icinde olmaktan mutluluk duyar.
"Tiyatronun intikamı"
Bayulgen, sinemanın bugun artık neden eskisi kadar rağbette olmadığını, ozellikle dijital platformlarla beraber butun dunyada sinema salonlarının boş olmasının nedenini& ; ise "Ben bunu biraz da tiyatronun intikamı olarak goruyorum. İstanbul'un Beyoğlu bolgesinde nasıl o opera salonları, tiyatro salonları sinemaya donuşturulmuştu cok uzun yıllar once. Şimdi neredeyse bu sinema salonlarına care bulmak icin& ; tekrar sinema salonlarını, tiyatroya donuşturulmeye calışılıyor. Cunku insanlar artık izleme değil, deneyimleme ilkesini one koydular. Yani bir yere gittikleri zaman kendi selfielerini cekiyorlar" diyerek acıkladı.
"İnsanlar benim icin bilet alıp, otobuse binip tiyatroya gelirler mi merak ettim"
Cok uzun yıllar televizyonda olduktan sonra 'Acaba ben bilet de satabilir miyim?' sorusunun cevabını merak eden ve televizyon ile tiyatronun cok farklı olduğunu ifade eden Okan Bayulgen 'Bizim icin şoyle bir mutluluk oluyor, tabii ki gittiğimiz yerlerde, her şeyden once hele hele benim gibi yıllarca televizyon cercevesinin icerisinde kalmış birisi icin bir meraktı acaba ben bilet de satabilir miyim? Cunku televizyon bedava. Dijital platformlardan once insanlar bir kumandanın uzerinde farklı kanalları izliyor. Orada tamam tercih ediyorlardı beni ama 'Acaba insanlar beni gormek icin bilet alır, arabaya biner, otobuse biner, tiyatro salonuna gelir buna para oder, bunu seyreder mi?' ve de zevk alır mı? Dolayısıyla bu benim icin merak konusuydu. Şimdi cok mutluyum." Dedi.
Okan Bayulgen televizyon programı yaparken bir kısmın kendisine gıcık olması bir kısmın ise cok sevmesi ile ilgili duşuncelerini de "Televizyon evin başkoşesinde ve surekli acık bir monitorken bizim televizyondan bir şeyler oğrenmemiz, keşifte bulunmamız ya da ilham almamız daha kolaydı. Cunku diyelim ki iki kardeşten biri Okan'ı seyrediyor, diğeri başka bir şey izliyor, goz misafiri oluyordu. Bazı anne-babalar beni izlemeyi yasaklamış diye cok duymuşumdur. Yani 'Ne anlıyorsunuz bu oğlandan, bu zararlı bir oğlan' diyorlarmış. Sonra bazı karı kocaların arasında kavga nedeni olduğumu biliyorum. İşte adam uyumak istiyor, kadıncağız seyretmeye devam etmek istiyor. Bircok kişiyle tanıştığımda bu yaşta bile uzerinden kac sene gecmiş olmasına rağmen hanımlarla boyle tatlı ama adamları boyle homur, homur duyabiliyorum." diyerek acıkladı.
"Kızım butun huylarımı aldı galiba"
Kızı İstanbul ile olan ilişkisini ise& ; "Tabii ki o babasının kim olduğunu farkında ve buna da bir şey geliştirdi. Ben cocuklaşmıyorum onunla, hicbir zaman cocuklaşmadım, o da benle buyumeye calışmıyor. Boyle bir şey kurguladık. Boyle bir aşk hikayemiz var aramızda. Her baba-kız arasında olan gibi" diyerek anlattı. Kızının kendisinden tum huylarını aldığını soyleyen Okan Bayulgen "Butun huylarımı aldı galiba, bu konuda annesinden daha şanslıyım. Guzelliği annesinden, ama huylar benden." dedi.
Kaynak: Snob Magazin