
Saat 5.30, kalkıp kahve suyu koydum. O kaynayana kadar radyodan haberleri dinlemek uzere bilgisayarın başına oturdum. Koridordan kaynayan suyun cıkardığı ses gelince kalkıp french press'e iki tatlı kaşığı kahve attım ve suyu boca ettim uzerine. Şoyle bir ufledim dolmuş mu diye. Boyle anlıyorum bir şeyin istediğim oranda dolup dolmadığını; nefesimin gittiği yeri dinleyerek... Kahve demlenirken, akşamdan makineye attığım camaşırları cıkarıp astım. Bir makine daha camaşır atmak icin kirli sepetinin başına gittim.
Renklilerle beyazları akşamdan, cep telefonumdaki uygulamanın yardımıyla ayırmıştım. Renklileri kucaklayıp makinenin onune coktum. 'Kirli miktarı cok mu' diye duşunurken bir fotoğrafını cektim. WhatsApp'tan bir arkadaşıma sordum "Sence bir makine icin cok mu bu camaşır" diye. "Hayır" dedi. Hepsini atıp, bir olcek deterjan koyup bastım duğmeye. Derken benim unuttuğumu arkadaşım yazdı "Makinenin ayarı o camaşırları yıkamaya uygun ısıda mı" diye. Ben de bir fotoğraf daha cekip yolladım. Şans eseri uygun bir programda atmışım.
Sıra bulaşıklara geldi. Akşamki tembelliğin cezası hep bunlar... Onları makineye girecek konuma getirip dizmeye başladım. Dizme işi bitince en zor işe geldi sıra cunku sıvı olan makine deterjanını taşırmadan koymak gerekiyordu. Bardak doldurmadaki yontem burada işe yaramıyordu ve ben ilk defa bu işlemi yapıyordum. Bir olcek lazımdı. Kısa bir duşunup makineden bir cay bardağı aldım. Makinenin deterjan gozunu acıp parmaklarımla iyice inceledim 'Ne kadar deterjan alır acaba' diye. 'Bir bardak kadar anca alır, herhalde taşmaz' diye karar verip, bardağa deterjanı doldurup itinayla makinenin deterjan gozune boşalttım, elimle de bir taraftan kontrol ederek... Cok basit gorunebilir ama bana gore başarıydı bu. Sevincle kapadım makinenin kapağını ve başlat tuşuna bastım. 'Gunluk bulaşıklar hep aynı ayarda yıkanıyordur' diye ayar konusunu da pek kafaya takmadım.
Minnoş ağladı
Sonunda kızları kahvaltıya cağırdım. Cayları koyduk birlikte ve konuşmaya başladım: "Kızlar biliyorsunuz anneniz anneannenize gitti iki gun once. Dun sabah anneanneniz boğaz ağrısı ve halsizlik sebebiyle doktora gitmiş ve enfekte olduğunu oğrenmiş."
Biraz şaşırıp endişelendiler. Bayağı konuştuk. Sonra bir karar verdik. Ben eşimle yakın temasta bulunmuş olduğum icin kızları kendi anneme goturup benim de kendimi onlardan izole etmem gerekiyordu. Bu kararı verdikten beş saniye sonra kucuk sessizce ağlamaya başladı. "Ne oldu minnoş" diye sordum. "Bir daha ne zaman goruşeceğiz baba" dedi. Buyuk hemen olgun bir tavırla onu sakinleştirdi. "Her akşam bahcede goruşuruz kızım, cunku babaannenin yanına gitmem de doğru değil" dedim. Anlaştık ve işi tatlıya bağladık.
Aslında evde enfekte olan biri yok ama bir uyesi enfekte olan ailelerin neler yaşadığını biraz anlamış olduk boylece. Şimdi eşimden ve sevgili kayınvalidemden gelecek iyi haberleri bekliyoruz, dualarınıza ihtiyacımız var...
Ben yaklaşık 20 gun yalnızım. Bu yalnızlık ve cevremde olanlar bana neler oğretecek şimdilik bilmiyorum. Zor zamanlardayız gercekten, hepimize kolaylıklar diliyorum. Ama sağlıklı gunlerin bizi beklediğine inanıyorum. Haftaya goruşmek uzere...
Kaynak: Hurriyet