[h=3][/h]Kalem Suresi Hz. Muhammed (s.a.s)'in yuce ahlakı ve peygamberliği inanmayanlar icin gonderilmiştir. İşte Hz. Muhammed (s.a.s)'in peygamberliğinin anlatıldığı Kalem Suresinin faziletleri ve meali... Kalem Suresi Oku | Kalem Suresi Anlamı, Tefsiri, Turkce ve Arapca Okunuşu, Meali (Diyanet ) Kalem suresi 51. ve52. ayetleri ne icin okunur, kac kere okunur?
[h=3]KALEM SURESİNİN OKUNUŞU[/h] Nûn vel kalemi ve mĂ‚ yesturûn(yesturûne). MĂ‚ ente bi ni'meti rabbike bi mecnûn(mecnûnin). Ve inne leke le ecran gayra memnûn(memnûnin). Ve inneke le alĂ‚ hulukın azîm(azîmin). Fe se tubsıru ve yubsırûn(yubsırûne). Bi eyyikumul meftûn(meftûnu). İnne rabbeke huve a'lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a'lemu bil muhtedîn(muhtedîne). Fe lĂ‚ tutııl mukezzibîn(mukezzibîne). Veddû lev tudhinu fe yudhinûn(yudhinûne). Ve lĂ‚ tutı' kulle hallĂ‚fin mehîn(mehînin). HemmĂ‚zin meşşĂ‚in bi nemîm(nemîmin). MennĂ‚ın lil hayri mu'tedin esîm(esîmin).

Utullin ba'de zĂ‚like zenîm(zenîmin). En kĂ‚ne zĂ‚ mĂ‚lin ve benîn(benîne). İzĂ‚ tutlĂ‚ aleyhi Ă‚yĂ‚tunĂ‚ kĂ‚le esĂ‚tîrul evvelîn(evvelîne). Se nesimuhu alĂ‚l hurtûm(hurtûmi). İnnĂ‚ belevnĂ‚hum ke mĂ‚ belevnĂ‚ ashĂ‚bel cenneti, iz aksemû le yasrimunnehĂ‚ musbihîn(musbihîne). Ve lĂ‚ yestesnûn(yestesnûne).
Fe tĂ‚fe aleyhĂ‚ tĂ‚ifun min rabbike ve hum nĂ‚imûn(nĂ‚imûne). Fe asbahat kes sarîm(sarîmi). Fe tenĂ‚dev musbihîn(musbihîne). Enıg'dû alĂ‚ harsikum in kuntum sĂ‚rımîn(sĂ‚rımîne). Fentalekû ve hum yetehĂ‚fetûn(yetehĂ‚fetûne). En lĂ‚ yedhulennehĂ‚l yevme aleykum miskîn(miskînun). Ve gadev alĂ‚ hardin kĂ‚dirîn(kĂ‚dirîne). Fe lemmĂ‚ raevhĂ‚ kĂ‚lû innĂ‚ le dĂ‚llûn(dĂ‚llûne). Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne). KĂ‚le evsatuhum e lem ekul lekum lev lĂ‚ tusebbihûn(tusebbihûne). KĂ‚lû subhĂ‚ne rabbinĂ‚ innĂ‚ kunnĂ‚ zĂ‚limîn(zĂ‚limîne). Fe akbele ba'duhum alĂ‚ ba'dın yetelĂ‚vemûn(yetelĂ‚vemûne). KĂ‚lû yĂ‚ veylenĂ‚ innĂ‚ kunnĂ‚ tĂ‚gîn(tĂ‚gîne). AsĂ‚ rabbunĂ‚ en yubdilenĂ‚ hayran minhĂ‚ innĂ‚ ilĂ‚ rabbinĂ‚ rĂ‚gıbûn(rĂ‚gıbûne). KezĂ‚likel azĂ‚b(azĂ‚bu), ve le azĂ‚bul Ă‚hırati ekber(ekberu), lev kĂ‚nû ya'lemûn(ya'lemûne). İnne lil muttakîne inde rabbihim cennĂ‚tin naîm(naîmi). E fe nec'alul muslimîne kel mucrimîn(mucrimîne). MĂ‚ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). Em lekum kitĂ‚bun fîhi tedrusûn(tedrusûne). İnne lekum fîhi lemĂ‚ tehayyerûn(tehayyerûne). Em lekum eymĂ‚nun aleynĂ‚ bĂ‚ligatun ilĂ‚ yevmil kıyĂ‚meti inne lekum le mĂ‚ tahkumûn(tahkumûne). Sel hum eyyuhum bi zĂ‚like zeîm(zeîmun). Em lehum şurakĂ‚u, felye'tû bi şurakĂ‚ihim in kĂ‚nû sĂ‚dikîn(sĂ‚dikîne). Yevme yukşefu an sĂ‚kın ve yud'avne ilĂ‚s sucûdi fe lĂ‚ yestetîûn(yestetîûne). HĂ‚şiaten ebsĂ‚ruhum terhekuhum zilletun, ve kad kĂ‚nû yud'avne ilĂ‚s sucûdi ve hum sĂ‚limûn(sĂ‚limûne).Fe zernî ve men yukezzibu bi hĂ‚zĂ‚l hadîs(hadîsi), se nestedricuhum min haysu lĂ‚ ya'lemûn(ya'lemûne).
Ve umlî lehum, inne keydî metîn(metînun). Em tes'eluhum ecran fe hum min magramin muskalûn(muskalûne). Em inde humul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne). Fasbir li hukmi rabbike ve lĂ‚ tekun ke sĂ‚hıbil hût(hûti), iz nĂ‚dĂ‚ ve huve mekzûm(mekzûmun). LevlĂ‚ en tedĂ‚rakehu ni'metun min rabbihî le nubize bil arĂ‚i ve huve mezmûm(mezmûmun). FectebĂ‚hu rabbuhu fe cealehu mines sĂ‚lihîn(sĂ‚lihîne). Ve in yekĂ‚dullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsĂ‚rihim lemmĂ‚ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn(mecnûnun). Ve mĂ‚ huve illĂ‚ zikrun lil Ă‚lemîn(Ă‚lemîne)
[h=3]KALEM SURESİNİN ARAPCA OKUNUŞU[/h] KALEM SURESİNİN ARAPCA OKUNUŞU
KALEM SURESİNİN ARAPCA OKUNUŞU
KALEM SURESİNİN ARAPCA OKUNUŞU
[h=3]KALEM SURESİNİN ANLAMI, MEALİ[/h][h=3]Kalem suresinin diyanet bilgilerine gore anlamı şu şekildedir...
[/h]RahmĂ‚n ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
1,2. Nûn.(Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.
3. Şuphesiz sana tukenmez bir mukĂ‚fat vardır.
4. Sen elbette yuce bir ahlÂk uzeresin.
5,6. Hanginizin deli olduğunu yakında sen de goreceksin, onlar da gorecekler.
7. Şuphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.
8. O hĂ‚lde yalanlayanlara boyun eğme.
9. İstediler ki, yumuşak davranasın, boylece onlar da yumuşak davransınlar.
10,11,12,13,14. Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan soz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, gunaha dadanmış, kaba saba; butun bunların otesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.
15.yetlerimiz kendisine okunduğu zaman, "Oncekilerin masalları!" der.
16. Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.
17. Şuphesiz biz, vaktiyle "bahce sahipleri"ne belĂ‚ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkĂ‚rcılara) da belĂ‚ verdik. Hani o bahce sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahcenin urunlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.
18. (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("İnşaallah" demiyorlardı.)
19. Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahceyi sardı.
20. Boylece bahce, (anızı) yakılmış toprağa dondu.
21,22. Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer urununuzu devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.
23,24. Bunun uzerine, "Sakın, bugun orada hicbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.
25. (Yoksullara yardım etmeğe) gucleri yettiği hĂ‚lde (boyle soyleyerek) erkenden yola cıktılar.
26. Fakat bahceyi o hĂ‚lde gorduklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.
27. (Gerceği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler.
28. Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size 'Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi.
29. Onlar, "Rabbimizi tesbih ederiz (yuceltiriz). Şuphesiz biz zalim kimseler imişiz" dediler.
30. Bunun uzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
31. Şoyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gercekten biz azgın kişilermişiz!"
32. "Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Cunku biz artık Rabbimizi arzulayanlarız."
33. İşte boyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha buyuktur; ah bir bilselerdi!
34. Şuphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar icin Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
35. Biz muslumanları suclular gibi kılar mıyız?
36. Size ne oluyor, nasıl hukum veriyorsunuz?
37. Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hukumleri) ondan mı okuyorsunuz?
38. Onda, "Secip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" (diye mi yazılı?)
39. Yahut bizden, her ne hukmederseniz mutlaka oyle olacağına dair Kıyamete kadar surecek kesin sozler mi aldınız?
40. Sor onlara: "Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?"
41. Yoksa onların ortakları mı var? Doğru soyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!
42,43. Baldırların acılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kĂ‚firlerin secdeye cağrılıp da gozleri duşmuş ve kendilerini zillet kaplamış bir hĂ‚lde buna guc yetiremeyecekleri gunu (Kıyamet gununu) duşun. HĂ‚lbuki onlar sağlıklarında secde etmeye cağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.
44. (Ey Muhammed!) Bu sozu (Kur'an'ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri bicimde adım adım helĂ‚ka yaklaştıracağız.
45. Onlara muhlet veriyorum. Şuphesiz benim tuzağım sağlamdır.
46. Yoksa sen onlardan bir ucret istiyorsun da onlar bu yuzden ağır bir borc yuku altına mı girmişlerdir?
47. Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?
48. Sen, Rabbinin hukmune sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hĂ‚lde Rabbine yakarmıştı.
49. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hĂ‚lde ıssız bir yere atılacaktı.
50. (Fakat boyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) secti ve salih kimselerden kıldı.
51. Şuphesiz inkĂ‚r edenler Zikr'i (Kur'an'ı) duydukları zaman neredeyse seni gozleriyle devirecekler. (Senin icin,) "Hic şuphe yok o bir delidir" diyorlar.
52. Oysa Kuran alemler icin oğutten başka bir şey değildir.
[h=3]KALEM SURESİ 51 VE 52 AYETLERİ NE İCİN OKUNUR?[/h] Nazar ve kotu bakıştan korunmak icin Kalem Suresinin son iki ayeti okunması tavsiye edilir. (51-52. Ayetler)
-Kıskanc insanın şerrinden korunmak icin son iki ayet olan 51 ve 52. Ayetler 25 defa okunması tavsiye edilir.
[h=3]KALEM SURESİ FAZİLETİ[/h]Peygamber Efendimiz (s.a.s) 'Her kim Kalem Suresini okursa, Allah, ahlaklarını guzel yaptığı kişilerin sevabını ona verir' şeklinde buyurmuştur.
[h=3]KALEM SURESİNİN TEFSİRİ[/h]Sûrenin başında bulunan "nûn" harfi, "hurûf-ı mukattaa"dan olup bu tur harflerin ilk inenidir. Bakara sûresinin ilk Ă‚yetinde bunlar hakkında geniş bilgi verilmiştir
Mekke muşrikleri şair, kĂ‚hin ve sihirbazların cinlerden bilgi ve ilham aldıklarına inanırlardı. Hz. Peygamber'in de onlar gibi cinlerin etkisi altına girdiğine ve soylediklerinin ona cinler tarafından telkin edildiğine inandıkları icin ona şair, kĂ‚hin, sihirbaz ve mecnun diyorlardı (krş. Hicr 15/6; Tûr 52/29-30; Muddessir 74/24 ve bu sûrenin 51. Ă‚yeti). Bu sebeple Allah TeĂ‚lĂ‚ kaleme ve kalem ehlinin yazdığı satırlara yemin ederek onun, iddia edildiği gibi mecnun olmadığını, aksine Allah'ın lutfuna yani peygamberlik gibi bir şerefe erdiğini ifade buyurdu (ŞevkĂ‚nî, V, 308).
Elmalılı buradaki bir anlam inceliğine dikkat cekerken ozetle şunları soyler: "(Yazanların) yazdıklarına" diye cevrilen cumledeki fiilin kalıbı, yazanların, gercekte kalemler değil, akıl ve idrak sahibi varlıklar olduğunu gosterir. İfadenin akışı dikkate alındığında burada kalemden maksadın da bu nesnenin kendisi değil onun yazdıkları olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde kalem ve yazılardan, akıl ve anlamlar Ă‚lemini, bunlardan da onları beşer aklına yazan ilk kalemi, bundan da onun sahibi olan rabbu'l-Ă‚lemîni anlamak gerekir. Ote yandan bu fiilin, "yazmakta oldukları ve yazacakları" anlamlarını birlikte anlattığı da gozden kacırılmamalıdır (VIII, 5266-5267). "Kalemden maksat vahyi yazan kalem, yazdıklarından maksat Kur'an'dır" diyenler de olmuştur; ancak Ă‚yeti genel anlamda değerlendirmek daha doğru olur. Burada kalem ile simgelenen yazının, insanın duşunce, tecrube ve kavrayışlarının kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kultur cevresinden diğerine aktarılmasında onemli bir etken; bilginin yazılıp korunmasında, ilim ve irfanın gelişmesinde, dolayısıyla toplumların aydınlanmasında vazgecilmez bir arac olduğuna işaret vardır. Kur'Ă‚n-ı Kerîm'in ilk inen sûresine (Alak) "oku!" buyruğuyla başlandığı gibi ikinci inen bu sûrenin ilk Ă‚yetinde de Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından yazı aracı olan kaleme ve kalem ehlinin onunla yazdıkları uzerine yemin edilmiş olup bu durum, İslĂ‚m'ın okuma yazmaya, bilime ve yazılı kulture verdiği onemi gostermesi acısından oldukca anlamlıdır.
Hz. Peygamber'e verilen "bitip tukenmeyen odul", dunyada peygamberlik gorevini yerine getirirken her turlu engellere karşı yanında bulduğu Allah'ın yardımı, Ă‚hirette ise Allah'ın ona lutfedeceği mustesna mukĂ‚fatlardır (İbn Âşûr, XXIX, 62-63). 4. Ă‚yetteki "ustun ahlĂ‚k" ise Hz. Peygamber'in sahip olduğu Kur'an ahlĂ‚kıdır. Nitekim Hz. Âişe bir soru munasebetiyle Hz. Peygamber'in ahlĂ‚kının Kur'an ahlĂ‚kı olduğunu belirtmiş (Muslim, "MusĂ‚firîn", 139); kendisi de guzel ahlĂ‚kı tamamlamak icin gonderildiğini ifade buyurmuşlardır (Muvatta', "Husnu'lhuluk", 8). Bu acıklamalar, Hz. Peygamber'in, muşriklerin iddia ettiği gibi mecnun değil, aksine Allah'ın lutfuna mazhar olmuş yuksek bir şahsiyete ve ustun bir ahlĂ‚ka sahip, her yonuyle mukemmel, insanlık icin ornek bir onder ve guvenilir bir rehber olduğunu gosterir. 5-6. Ă‚yetler ise Hz. Peygamber'e mecnun diyenlere karşı bir cevap ve uyarı icermektedir. Burada inkĂ‚rcıların, hak ettikleri cezaya carptırıldıkları zaman Hz. Peygamber'i mi yoksa kendilerini mi cin carpmış olduğunu gorecekleri sert bir uslûpla ifade edilmiştir. Nitekim Bedir Savaşı'nda muslumanlardan beklemedikleri darbeyi yiyince cin carpmışa donmuşler ve neye uğradıklarını bilememişlerdir. 7. Ă‚yet, onceki Ă‚yetlerin gerekcesini anlatmaktadır; buna gore inkĂ‚rcılar hem dunyada hem de Ă‚hirette kendilerine fayda sağlayacak ve mutlu kılacak olan Allah'ın dininden ve O'nun yolundan saptıkları icin asıl mecnun kendileridir.
Resûlullah'ın şahsında butun muminlere hitap edilerek peygamberi yalancılıkla itham eden ve hakkı yalan sayanlara boyun eğmemeleri, onların iradelerine teslim olmamaları istenmektedir. Cunku inkĂ‚rcılar Hz. Peygamber'in ahlĂ‚kî prensipler ve mĂ‚nevî değerler konusunda tĂ‚viz vermesini, bu anlamda uzlaşmacı davranmasını ve İslĂ‚m'ın kendilerine ters gelen, cıkarlarıyla catışan yonlerinin bırakılmasını istiyor; buna karşılık kendilerinin de tĂ‚viz vereceklerini ve ona engel olmayacaklarını soyluyorlardı. Hatta bir muddet Hz. Peygamber'in kendi ilĂ‚hlarına tapmasını, bir muddet de kendilerinin Hz. Peygamber'in ilĂ‚hı olan bir Allah'a tapmalarını teklif etmişlerdi (ŞevkĂ‚nî, V, 309). Allah TeĂ‚lĂ‚ onların bu tutum ve beklentilerine karşı Hz. Peygamber'in tĂ‚vizsiz davranmasını, gevşeklik gostermemesini istemektedir. Zira doğru yol O'nun yoludur ve hak ile bĂ‚tıl birbirine karıştırılamaz.
Muşriklerin ileri gelenleri hakkında inen bu Ă‚yetler, onların genel karakterlerinin guzel bir ozetidir. "Ne iduğu belirsiz" diye cevirdiğimiz 13. Ă‚yetteki zenîm kelimesine mufessirler "bir toplumdan olmadığı halde onlara yamanmış olan, babası bilinmeyen, kotuluğu ile tanınan, luzumsuz kimse, faydasız şey" anlamlarını vermişlerdir (bk. RĂ‚zî, XXX, 84-85). Zenîm kelimesinin burada ozellikle gunah işlemekten, haksızlık yapmaktan, zarar vermekten utanıp cekinmeyecek kadar tabiatı bozulmuş, insanlığını kaybetmiş, bu anlamda soysuzlaşmış kişiyi ifade ettiği soylenebilir. Bu Ă‚yetlerde Hz. Peygamber ve ona iman edenler uyarılarak anılan kotu niteliklerin tumunu veya bir kısmını taşıyan kimseye mal ve oğulları var diye yani zengin ve guclu olduğu icin boyun eğmemeleri istenmektedir. "Yakında onun alnına (cehennemlik) damgasını vuracağız" diye cevirdiğimiz 16. Ă‚yet mecazi bir anlatım olup, guc ve zenginliğinden dolayı şımararak Allah, peygamber ve kitap tanımayan kimseyi yuce Allah'ın zelil ve perişan edeceğini, kibir ve gururunu kıracağını ifade eder.
Bu Ă‚yetlerdeki kıssada bir bahce olayı ornek gosterilerek Allah'ın verdiği nimetlere şukretmeyen Mekke muşrikleri uyarılmaktadır. Rivayete gore gecmişte dindar bir adamın her turlu meyve, ekin ve hurma ağacları bulunan bir bahcesi vardı. Hasat zamanı geldiğinde fakirleri cağırır, bahcenin urunlerinden onlara ikramda bulunurdu. Adam olunce oğulları, aile fertlerinin cokluğunu ileri surerek yoksulların payını kesmeye ve bahcenin urununu sabahleyin erkenden gizlice toplamaya karar vermişler, ancak gece gelen bir Ă‚fet urunu imha etmişti (bk. RĂ‚zî, XXX, 87). Yuce Allah, Kur'an'da bircok yerde, verdiği nimete şukredenlere daha fazla nimet vereceğini, nankorluk edenleri de cezalandıracağını haber vermiştir (meselĂ‚ bk. NisĂ‚ 4/147; İbrĂ‚him 14/7; LokmĂ‚n 31/12). Nitekim Hz. Peygamber'i yalancılıkla itham edip getirdiği mesajı reddeden Mekke muşrikleri de peygamber aralarından ayrıldıktan sonra eski refahlarını, ozellikle ticarî imkĂ‚nlarını giderek kaybetmişler, sonunda muslumanlar karşısında varlıkları son bulmuştur.
Mufessirlerin coğunluğu 18. Ă‚yeti, "Bahce sahipleri 'Allah izin verirse' demeden ertesi gun yapacakları iş hakkında karar verdiler" şeklinde acıklamışlardır '("Allah izin verirse" gibi) bir kayıt koymaksızın' diye cevirdiğimiz bolum hakkında "yoksulların payını ayırmaksızın" şeklinde de bir yorum vardır (ŞevkĂ‚nî, V, 312). Gelecekte bir işi yapmaya niyet ederken "inşaallah" diyerek işi Allah'ın iradesine bağlamak gerekir. Nitekim bu konuda yuce Allah Hz. Peygamber'i şoyle uyarmıştır: "'Allah izin verirse' demeden hicbir şey icin 'Şu işi yarın yapacağım' deme!" (Kehf 18/23-24); "Hic kimse yarın ne elde edeceğini bilemez" (LokmĂ‚n 31/34). Zira bir şeyin meydana gelmesi icin sadece insanın irade ve gucu yeterli değildir, Allah'ın da onu dilemesi gerekir
28. Ă‚yette gecen "rabbin şanını yuceltmek"ten maksat 18. Ă‚yette bildirilen "Allah izin verirse" "istisna", yani demek, işi Allah'ın iznine bağlamaktır. Bu uyarı, "Fakirler hakkındaki niyetleri ve takındıkları tavırdan dolayı Allah'tan af dilemeleri" şeklinde de acıklanmıştır (bk. ŞevkĂ‚nî, V, 314). 28-32. Ă‚yetlerden anlaşıldığına gore bu kişiler iclerinden aklı başında birinin haklı uyarılarını dikkate almamışlar, fakat bahcelerinin mahvolduğunu gorunce onun haklı olduğunu anlamışlar, nasihatine kulak vermişler ve yaptıklarına pişman olup tovbe etmişler; ancak iş işten gecmiş, bahceleri yanmıştı.
Kur'an Ă‚hirette muminlere buyuk oduller, (nimetlerle dolu cennetler) mujdeledikce muşrikler dunyadaki sosyal konumlarına aldanarak boyle bir şey olduğu takdirde kendilerinin daha buyuk nimetlere mazhar olmaları gerektiğini savunmuşlardı; Ă‚yetler onlara cevap vermektedir. Cevapların soru tarzında sıralanması onların tutumlarının hayret verici ve kabul edilemez olduğuna işaret etmektedir. 37-38. Ă‚yetlere gore Ă‚hiretteki mutluluk dunyadaki guc ve zenginliğe değil, iman ve iyi amele bağlıdır; bu mutluluğu kimlerin hak ettiğini de en iyi Allah bilir; cunku hak etme şartlarını ve olculerini koyan yalnız O'dur. Bu husustaki rehber de O'nun kitabıdır.
Mufessirlerin coğunluğuna gore buradaki "gun"den maksat, son derece şiddetli ve sıkıntılı olayların ortaya cıkacağı kıyamet gunudur. "İş ciddileşip pacalar sıvandığı..." diye cevirdiğimiz "yukşefu an sĂ‚kın" deyimi lafzan "incikten acılır" şeklinde tercume edilmekte; bununla ciddi, onemli ve guc bir işe girişilmesi veya butun hakikatlerin acıkca ortaya cıkması ya da bir olayın iyice yaklaşması kastedilmektedir (ŞevkĂ‚nî, V, 316-317). Âyette bu deyim ozellikle kıyamet gununu ve o gunun sıkıntılarını ifade etmektedir. İnsanların o gunun sıkıntısından kurtulmaları icin mahşerde gorevli melekler veya Allah'ın ilham ettiği kimseler onları Allah'a secde etmeye cağırırlar (İbn Âşûr, XXIX, 99). RĂ‚zî'ye gore inkĂ‚rcılar dunyada Allah'a secde etmedikleri icin Ă‚hirette kınanmak ve azarlanmak maksadıyla secdeye cağrılacaklardır (XXX, 96). Hadiste buyurulduğu uzere erkek kadın herkes Allah'a secde eder; dunyada gosteriş icin secde etmiş olanlar da secde etmek isterler, fakat eğilemezler (bk. BuhĂ‚rî, "Tefsîr", 68/2). Başka bir rivayette inkĂ‚rcıların da secde etmek isteyecekleri fakat buna guclerinin yetmeyeceği haber verilmiştir (ŞevkĂ‚nî, V, 317). Onlar, gozlerine korku cokmuş, zillet icerisinde ve perişan bir halde bulunurlar. Halbuki dunyada yapabilecek durumda iken de secdeye cağrılmışlar, fakat secde etmemişlerdi. Bu sebeple Ă‚hirette secde etme gucleri ellerinden alınacaktır (bk. RĂ‚zî, XXX, 96).
"Bu soz" diye cevirdiğimiz "hadîs" kelimesi "ilĂ‚hî vahiy, Kur'an" veya "yeniden dirilmeyi ve Ă‚hiret hesabını bildiren ilĂ‚hî haber" şeklinde yorumlanabilir. 44. Ă‚yetteki "Bu sozu yalan sayanı bana bırak" cumlesi, vahiy ve Ă‚hireti inkĂ‚r edenleri cezalandırma yetkisinin yalnız Allah'a mahsus olduğunu ifade eder. "Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru cekeceğiz" diye cevirdiğimiz cumle ise kısaca şunu anlatıyor: Allah verdikce onlar şımarır; fakat O, imtihan sebebiyle vermeye devam eder. Bu durum İslĂ‚mî literaturde "istidrĂ‚c" terimiyle ifade edilmiştir (bk. A'rĂ‚f 7/182).
45. Ă‚yette "plan" diye cevirdiğimiz keyd kelimesi, Allah icin kullanıldığında, İslĂ‚miyet ve muslumanlar aleyhinde calışan inkĂ‚rcıların planlarını boşa cıkaran Allah'ın adaletli ve hikmetli planını ifade eder. Yuce Allah kendi planı uyarınca, Ă‚yetlerini yalan sayanları hemen cezalandırmayıp onlara muhlet verdiğini, kendilerine bazı imkĂ‚n ve fırsatlar tanıdığını, fakat onların bu fırsatı değerlendirmeyip derece derece kurtuluşu olmayan bir yıkıma doğru gittiklerini ifade buyurmaktadır (bk. A'rĂ‚f 7/182-183; ayrıca krş. En'Ă‚m 6/44).
Peygamber, tebliğ faaliyetinin karşılığında ucret beklemez, muhataplar da maddî anlamda borc altında olmazlar, tebliğ de itaat de maddî kaygılarla ilgisi olmayan, tamamen dinî ve ahlĂ‚kî birer gorevdir.
İnkĂ‚rcılara soru tarzında başka bir uyarı olup ozellikle dinî konularda insanın bilgi kapasitesinin sınırlı olduğuna, Allah'tan başka hic kimse gayb Ă‚lemi hakkında bilgi sahibi olmadığı icin bu konularda ileri surulen iddiaların da temelsiz olacağına, sonuc olarak din konularında Allah'ın peygamberi vasıtasıyla insanlara ulaştırdığı vahiy bilgisinin yegĂ‚ne kaynak olarak benimsenmesi gerektiğine işaret edilmektedir.
"Rabbinin hukmu"nden maksat Hz. Muhammed'e verilen peygamberlik ve dini tebliğ gorevidir (krş. Muddessir 74/1-7; ayrıca bk. İbn Âşûr, XXIX, 104) veya Allah'ın inkĂ‚rcılara muhlet vererek onlara karşı Hz. Peygamber'e yardımını ertelemesidir (RĂ‚zî, XXX, 98). "Balığın arkadaşı" ise Yûnus peygamberdir. Hz. Peygamber'e, Allah'ın verdiği gorevi sabırla yerine getirmesi emredildikten sonra Yûnus'a atıf yapılmakta ve Resûlullah'a onun hatalı davranışını tekrar etmemesi telkin edilmektedir. Cunku Yûnus, tebliğ ettiği dini halkın hemen kabul etmediğini gorunce sabır ve azimle gorevine devam edeceği yerde, halkına kızarak ulkeyi (NinevĂ‚) terketmiş, bir gemiye binip denize acılmış, yolda fırtına cıkmış, yolcuların bir kısmının denize atılmasına karar verilince cekilen kurada Yûnus'un şansına denize atılmak duşmuştu; fakat denizde bir balık (balina) tarafından tutularak boğulmaktan kurtulmuş, sahile bırakılmıştı. Boylece kendisine burada da Allah'ın rahmeti yetişti. Yûnus Allah'ın emriyle ulkesine donup peygamberlik gorevini surdurmeye, tevhid inancını yaymaya devam etti. Bir rivayete gore Hz. Yûnus kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tovbe edip imana geldikleri icin bu azap tahakkuk etmemiştir. Fakat onların imana geldiklerinden habersiz olan Yûnus, belirttiği azabın vaktinde gercekleşmediğini gorunce kendisinin alay konusu olacağını duşunerek kızgın bir halde kavminden ayrılıp gitmiştir (bilgi icin bk. SĂ‚ffĂ‚t 37/139-148). Burada Yûnus peygamberin kıssasına değinilerek Hz. Muhammed uyarılmakta, Mekke muşriklerinin kendisine gosterdiği muhalefete kızıp da umitsizliğe kapılmaması ve peygamberlik gorevini surdurmesi telkin edilmektedir.
Hz. Peygamber'den Kur'an'ı dinleyen muşriklerin gozleri (bakışları) etkili oklara benzetilerek ona karşı duydukları kin, nefret ve kıskanclık gibi menfi duyguları tasvir edilmektedir. Kur'an'ın edebî ustunluğu karşısında hayranlık duygularını bastıramayan muşrikler, gerek dil gerekse icerik bakımından onda tenkit edebilecekleri herhangi bir kusur bulamayınca insanların Hz. Peygamber'e karşı gosterdikleri ilgi ve dikkati başka yonlere cevirmek icin onun sozune guvenilmez bir mecnun olduğunu propaganda etmeye başlamışlardır. Ancak yuce Allah Kur'an'ın ustun niteliklerini acıklayarak onların menfi propagandalarını etkisiz hale getirmiştir.
Kalem suresi 51. Âyeti fazileti
Muşrikler Hz. Peygamber'i gorduklerinde, ona karşı duydukları kıskanclık ve duşmanlık sebebiyle gozleriyle onu oklayıp oldureceklermiş gibi bakarlardı. Kalem suresi 51. Ă‚yet onların bu psikolojik durumunu tasvir etmektedir. Bu Ă‚yetin nazarla (goz değmesi) ilgili olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmakla birlikte bu kanaat kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Nitekim ŞevkĂ‚nî'nin aktardığına gore (V, 319) cok yonlu bir Ă‚lim olan İbn Kuteybe de Ă‚yette muşriklerin Resûlullah'a nazar değdirmelerinden soz edilmediğini, Resûlullah Kur'an okuduğunda inkĂ‚rcıların ona kinle ve duşmanlık duygularıyla baktıklarının anlatıldığını ifade etmiştir. Buna gore nazar hakkında başka deliller varsa da bu Ă‚yetin onunla ilgisi yoktur.
[h=3]KALEM SURESİ AYET SAYISI[/h] Kalem suresi 52 Ă‚yettir.