
Her sabah uyanmak icin harcadığımız enerji kadar “bugun ne giyeceğim” konusu başlıklı bir sarmalın icinde buluruz kendimizi. İlk adım olarak daha yatağımızdan kalkmadan teorik olarak kafamızda her şey hazırdır, mutlu oluruz, ta ki giymeyi planladığımız, sevgilimizin hediyesi, azur mavisi gomleği kirli sepetinde gorduğumuz dakikaya kadar, hele birde dunku coraplarımızı buzdolabının mahrem bolgesi sınırları icinden bize goz kırptığını gormek sabah sabah sert bir kahve etkisi yaratır bedenimizde.
Kafamızı kaşıya kaşıya elbise dolabına yonelir, yeni umutlara kapılır bu eda ile dolabımızı aralarız…ve her bir askıya dokunarak goz gezdiririz, gozumuzun onundeki film şeridinde dolabımızda ki her halimizi iş yerimiz icinde usta bir kameraman havasında filme alırız, filmin sonu maalesef kotu bitmektedir, cunku filmin her dakikasında eleştiri yağmuruna tutarız zavallı kendimizi, cok cetin bir ic savaşın icinde buluruz kendimizi, o an duşunmeyiz ki bizi on yargılarımız, endişelerimiz o savaşa surukluyor.
Derken kahvaltıda buluyoruz kendimizi, onumuzdeki kızarmış ekmekleri gundemimize alıyoruz bir anda, duşunmuyoruz elbiseyi, dolabı, şıklığı, zarafeti..
Kahvaltı sonrası orta yaş ruhunun olgunluğu ile acıyoruz dolabımızı tekrar, rahatlık ve sadeliği buluşturuyoruz aynadaki halimiz ile, acabaları duşunmuyoruz, savaşmıyoruz ne kendimizle ne başkalarının duşunceleri ile..
Aynada ki duruşumuzu tebessum ile sonlandırıp gune tekrar Merhaba diyoruz..
KAYNAK: http://www.erkekmagazin.com/savasma-giyin
__________________