
İnsanlık, varoluşunun gizemini sorguluyor. Sadece kendisini değil, birlikte yaşadığı dunyayı, canlıların tumunu kavramaya calışıyor. Sonra gok kubbeye ve otesine bakıyor. Sonunun var olup olmadığını goremediği bir gok kubbe ve otesi duruyor karşısında. Varoluşun merkezinde zannediyor kendisini. Yaşam denizinin icinde suruklenirken, zerreler Âlemini bile zor fark ediyor. Maddenin cekiciliği etkisinde yılların akışında yaşayıp gidiyor.
İnsanlık bilim adına cağlar boyu bir sonraki kuşaklara bayrak teslim ediyor. İki ayağının uzerine dikilmiş olarak biz insanlar, bu gorunguler dunyasında, cağımıza gelinceye dek, ne kadar dar bir algı alanında yol aldık değil mi? Bilgi altın madeni gibi değerliydi. İnsanlık paylaşmayı hala oğrenememişti. Varoluşun sırlarını cozmek istiyorduk, ancak hala kendimizi bilmiyorduk. İletişim cağı ile birlikte bu kez bilgiye ulaşılırken, kirletilmiş bilgi kaosu icinde cırpınıyoruz. Teoremler ve yine teoremler. Her konuda ayrı yazılmış binlerce sayfa var.
Formuller ve yine formuller. Her biri kendi bilimsel formulleriyle yazılmış konuları kavramak, bizim gibi sade insanlar icin hic de kolay değil. Saf bilginin enerjisi o kadar guclu ki, biz insanların bu gunku idrak duzeyinde taşıması mumkun değil. Bu nedenle algılarımızın kodları, idrak duzeyimize gore sinyaller oluşturuyor. Makro kozmosun sonsuzluğunu, zerreler Âleminin gizemini kavramak insanlık icin kolay olmuyor.
Bilimin ilerleyişi hızlandıkca, insanlık olarak bizlere umut veriyor. Onca bilgi kitabını okudukca ne kadar az şey bildiğimizi daha iyi anlıyoruz. Bilim adamlarının actığı her kapının ardında, bilinmezlik kervanına yeni kapılar katılıyor.
Makro da ilerlerken sonsuzluk deniziyle karşılaşıyor ve kaybolmaya başlıyoruz. Mikroya indikce kuculen, kuculdukce sonsuzluğun bu zerreler Âleminden urkuyoruz. İnsanlığın onculeri bilim adamlarımız gizemleri cozmeye calışırken, karşılaştıkları yeni gizemlerle irkiliyorlar.
"Ne biliyoruz ki?" sorusuyla, ne kadar az şey bildiğimizi fark ediyoruz.
Paul Davie'nin soylemiyle, "Doğanın derinliklerinde gercekleşen işlerin kompleksliği, dunyanın en zeki beyinleri tarafından dahi zor anlaşılıyorsa, bu işlerin birer tesaduf eseri olduğuna nasıl inanabiliriz?" Tıkandığımız yerde ister istemez ilahi kitaplardaki bilgilere başvurmak zorunda kalıyoruz. Bugun yeni kavrayabildiğimiz bircok konu, Kuran ayetlerinde 1400 yıl once soylenmiş. Ben de bu kitapta, ilgili konuları Kur-an ayetleri ışığında yazmaya calıştım. Aslında yazdığım konularda, binlerce eser var. Big bang (Patla-acıl) teorisinden başlamak uzere, dunyamızın oluşumuna kadar bilimin ışığında var olan bilgileri bir arada sunabilmek duşuncesiyle, bu kitabı yazmaya başladım. Bu on-sozun satırlarını yazarken tam uc yılın gectiğini fark ettim.
Kitapta okuyucuya ağır gelmeyecek bir dil kullanmalıydım. Varoluşun dunya uzerindeki şuurlu varlıkları olan biz insanlarla ilgili yazılmış bilgilerden yol alarak, neler ortaya cıkarabilirim diye uzun sure araştırma yaptım.
"Varoluşta Ben" başlığı altında kendimde oluşan idrak duzeyi ile neler soyleyebilirdim? Evrenin bilinen yasalarını, bu muhteşem canlı yaşamı, canlı yaşamın şuurlu varlığı insanla ilgili yazacaklarım ile bir butunun kısacık, anlaşılabilir ozetini verebilir miyim diye yola cıktım.
(Tanıtım Bulteninden)
Sayfa Sayısı: 318
Baskı Yılı: 2016
Dili: Turkce
Yayınevi: Karahan Kitabevi
Kitap Adı: Varoluştan Ne Anladım? Yazar: Mehmet Acavit Editor: Seyfi Karahan Yayınevi: Karahan Kitabevi İlk Baskı Yılı: 2016 Dil: Turkce Barkod: 9786059374194