Dış politika denildiğinde genellikle hukumetlerin resmi kanallar aracılığıyla yuruttukleri politikalar anlaşılır. Ancak bir dış politika kararı belli bir surecin cıktısı olarak ete kemiğe burunur. Devletlerin siyasal yapısı, orgutleniş bicimleri, karar alma mekanizmaları, vatandaşların siyasal tutum ve davranışları, medyanın dış politika konularını takdimi gibi bircok faktorun veyahut bileşenin bu surecin bir parcası olduğu gorulur. Bunlar icerisinde kamuoyunun ayrı bir yeri ve onemi vardır. Nitekim demokratik rejimlerde hukumetler takip ettikleri dış politika konusunda vatandaşların duşunce ve kanaatlerinin ne olduğunu oğrenmek isterler. Zira yonetenler ve yonetilenler arasındaki karşılıklı ilişki ve etkileşimin tam olarak anlaşılması ve siyasal karar alma sureclerinin ona gore belirlenmesi demokrasinin ana karakteridir.
Hukumetler ic politikada olduğu gibi dış politikada da temsil ettikleri halka karşı buyuk bir sorumluluk taşırlar. O nedenle kamuoyunun tepkisine yol acacak dış politika kararları almaktan uzak durmaya calışırlar. Hukumet iktidara doğal olarak secimle gelmiştir ve alacağı kararlarda kamuoyunu dikkate almak mecburiyetindedir. Başka bir ifadeyle secimle işbaşına gelmiş her hukumet, aldığı veya alacağı dış politika kararları karşısında kamuoyunun desteğine buyuk bir ihtiyac duyar. Dolayısıyla bir hukumet, beklediği desteği ardına alabilmek amacıyla dış politika kararları oncesinde veya sonrasında kamuoyunu kararın iceriğine dair aydınlatmak ve ikna etmek mecburiyetindedir.

Diğer taraftan ise, gundelik hayatın telaşıyla meşgul olan vatandaşların tumunun dış politika meseleleriyle ilgili ortaya cıkan ceşitli sorunlar hakkında, bilgi sahibi olmasına imkan yoktur. Hatta buyuk kriz anları dışında, halk kitlelerinin buyuk bir kısmının bu sorunların farkında olmadığı bile soylenebilir. Yine kamuoyu konusu uzerine bilimsel calışma yapan uzmanlar kamuoyundaki kanaatlerin oluşumunda iş ve meslek gruplarının, sosyal cevrenin, ailenin, kanaat onderlerinin, kitle iletişim araclarının ve okulun onemine dikkat cekerler. Ayrıca tum bunlara gunumuzde etki gucu giderek artan sosyal medya araclarını da eklemek uygun duşecektir. Araştırmalar, kişilerin etkileşim icinde bulunduğu bu kurumlardan bilhassa gundemdeki konular hakkında surekli ve kalıcı bilgiler, değer yargıları ve kanaatler edindiğini gosteriyor. Ancak bu edinimlerin sonradan değişebildiği de araştırmalara yansıyan bir gercektir.
Kamuoyunun şekillenme surecinde en etkili aracın kitle haberleşme aracları (radyo, televizyon, gazete, dergi, sosyal medya, sinema) olduğu, bazı tartışmaları beraberinde getirse de genellikle kabul edilen bir durumdur. Nitekim gelişen teknolojiyle birlikte bu aracların haberleri, yorumları, analizleri buyuk kitlelere cok kısa bir sure zarfında ulaştırması mumkun hale gelmiştir. Ozellikle teknolojiyle ic ice yaşanılan akıllı telefon cağında bir olaya ilişkin haberlerin anında milyonlara ulaştığı gozlemlenmektedir. Ancak bilginin bu suratli yayılımına rağmen kişilerin yayımlanan haberler ve yorumlar arasından sadece kendi ilgisini cekenleri veya kendince onem taşıyanları dikkate aldığı bilinmektedir. Kişinin kendi ilgisini ve dikkatini cezbetmeyen olaylar veya haberler hakkındaki yorum ve değerlendirmelere katılımı ise kendisinde yer etmiş fikir ve kanaatler olcusundedir.
Bununla birlikte gunumuzde daha gorunur bir hale gelen, sosyal medya grupları uzerinden aktarılan ve bir konu hakkında fikir iceren mesajlar, gorseller şeklindeki bilgiler kişinin kanaatinin şekillenmesinde onemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle kişi bağlı olduğu sosyal medya grubunun bir konu hakkındaki kolektif yargılarına ters duşen haberlere, yorumlara ve kanaatlere karşı bir refleks gosterme eğilimi taşır.
"Doğu Akdeniz'de hukumetin tavrını doğru buluyor musunuz?"
Kamuoyuna ilişkin bu genel bilgilerin takdiminin ardından, "Turkiye kamuoyu Doğu Akdeniz krizi hakkında ne duşunuyor?" konusuna giriş yapılabilir. Araştırma Danışmanlık Medya Organizasyon (ADAMOR) Toplum Araştırmaları Merkezi Turkiye'de yaşayan vatandaşların Turkiye gundemine ilişkin duşuncelerini tespit etmek amacıyla 1-15 Ekim tarihleri arasını kapsayan "Turkiye Endeksi" adlı araştırmasını gectiğimiz hafta kamuoyuyla paylaştı. Soz konusu araştırma dahilinde 76 ilde orneklem olarak secilen bin 317 kişiye ic politikadan dış politikaya gundemi meşgul eden konular uzerinden bir dizi soru yoneltildi. Yapılan ankette dış politikaya ilişkin, "Doğu Akdeniz'de hukumetin tavrını doğru buluyor musunuz?", "Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunuyor musunuz?", "Turkiye, Doğu Akdeniz krizinin cozumu icin Libya ve İsrail gibi ulkelerle işbirliği yapmalı mı?" ve "Turkiye'nin AB uyeliğini yeniden gundemine almasını ister misiniz?" şeklinde dort soruya yer verildi. Soruların ucunun Turkiye kamuoyunun gundemini şu sıralar en cok meşgul eden Doğu Akdeniz meselesine ayrılması isabetli bir tercih olmuştur. Biz de yazımızda bu uc soruya yer vereceğimizi hemen belirtelim.
Zira Turkiye, Doğu Akdeniz'de 2003 yılından bu yana gayrimeşru bir dayatmayla Turkiye ve Kıbrıs Turklerinin hak ve menfaatlerinin gasp edilmesiyle karşı karşıya ve bu oldubittilere karşı meşru ve yasal bir mucadele vermekte. Diğer taraftan ise Ankara, Yunanistan'ın maksimalist karasuları ve kıta sahanlığı talepleri karşısında Antalya Korfezi'ne hapsolmamak icin yoğun bir diplomatik mucadele veriyor. Yunanistan ve Guney Kıbrıs Rum Yonetimi (GKRY) Avrupa Birliği (AB) uyesi olmanın sağladığı siyasi avantajı Turkiye ve Kıbrıs Turklerine karşı bir baskı aracına donuşturme gayreti icerisindeyken, Turkiye, krizin başından beri, Doğu Akdeniz'de hem kendisinin hem Kıbrıs Turklerinin meşru haklarının guvence altına alınacağı, adalet ve hakkaniyet temelinde bir cozum icin diyalog ve işbirliği cağrısı yapıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Ekim ayı başında AB liderlerine gonderdiği mektubunda, "Doğu Akdeniz politikamızın iki ana hedefi, deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka uygun, adil sınırlandırılması ve Kıbrıs Turklerinin Kıbrıs Adası'nın enerji kaynakları uzerindeki eşit hak ve cıkarlarının garanti altına alınmasıdır" ifadeleriyle Turkiye'nin kırmızı cizgilerinin neler olduğunu muhataplarına iletirken, diğer taraftan AB'nin nuvesini oluşturan Komur ve Celik Topluluğu'na benzer bir modelin Doğu Akdeniz'de uygulanabileceğini ve boyle bir işbirliği modelinin hem Kıbrıs meselesinin cozumune hem de buyuk AB'nin oluşumuna temel oluşturabileceğini belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan mektubunun devamında, arzusunun Turkiye-AB ilişkilerin ilerletilmesi olduğunu da ayrıca ifade etmiştir. Buna rağmen Turkiye, Yunanistan-GKRY propagandasının esir aldığı Batı basınının genelinde "bolgede barış ve guvenliği tehdit eden ulke" olarak takdim edilmektedir. Bu, adil olmadığı kadar acıkca ikircikli bir tutumdur.
Bu kısa ozetin ardından araştırmaya yeniden donecek olursak, "Turkiye Endeksi" araştırmasında kamuoyu yoklamasına katılanların yuzde 66'sı Doğu Akdeniz'de hukumetin politikasını doğru bulduğunu, yuzde 22'si de hukumetin tavrını doğru bulmadığını ifade etmiştir. Yuzde 12'lik kısım ise, Doğu Akdeniz'de hukumetin politikasıyla ilgili herhangi bir fikri olmadığını beyan etmiştir. Ankete gore bugun genel secim olsa MHP'ye oy vereceklerin yuzde 97,2'si ve AK Parti'ye oy vereceklerin yuzde 96,8'i, İYİ Parti'ye oy vereceklerin yuzde 63,9'u, diğer partilere oy vereceklerin (Saadet, DEVA, Gelecek, Vatan Partisi vb.) yuzde 61,1'i ve CHP'ye oy vermeyi duşunenlerin yuzde 46,8'i hukumetin Doğu Akdeniz'de tavrını doğru bulduklarını belirtmişlerdir. HDP'ye oy vermeyi duşunen secmenlerin ise sadece yuzde 18,2'si Doğu Akdeniz'de hukumetin tavrını desteklediğini soylemişlerdir.
Bir başka acıdan bakıldığında HDP secmenlerinin yuzde 70,5'i ile CHP secmenlerinin yuzde 35,3'u hukumetin Doğu Akdeniz'de izlediği politikayı doğru bulmadığını belirtmiştir. Hukumetin Doğu Akdeniz politikasını desteklemeyen secmenlerin neden bu kanaate sahip olduklarını tespit edebilmek icin detaylı yeni bir araştırmaya ihtiyac duyulduğunun altını cizmek gerekiyor. Bunun yanında yukarıdaki oy dağılımları genel olarak dikkate alındığında milliyetci ve/veya muhafazakar secmenin hukumetin Doğu Akdeniz politikasına acık bir destek verdiğini soylemek mumkun. Hukumetin haklı tezler one surmesinin yanı sıra bu acık desteğin onemli nedenlerinden biri de Doğu Akdeniz ve Kıbrıs bağlamında Turkiye, Yunanistan, Fransa ve AB arasında yaşanan gerilimin, Turkiye'nin Akdeniz'deki doğal ve tarihi haklarının emperyalist bir saldırıya uğradığı duşuncesinin Turk kamuoyunun milliyetci refleksini harekete gecirmiş olmasıdır.
"Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunuyor musunuz?"
Araştırmada yer alan, "Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunuyor musunuz?" sorusuna verilen yanıtlar bir hayli ilginc sonuclar iceriyor. Buna gore Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunenlerin oranı yuzde 39 iken, Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkmayacağını duşunenlerin oranı yuzde 48'dir. Bu konuda herhangi bir fikri olmayanların oranı ise yuzde 13'e tekabul ediyor. Burada dikkate alınması gereken onemli bir veri ise katılımcıların yaşıyla ilgili. Katılımcıların yaşındaki artış, genel olarak Doğu Akdeniz'de Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkmayacağını duşunme temayuluyle paralellik gosteriyor.
Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunenlerin en fazla 25-34 yaş diliminde (yuzde 48,7) yoğunlaşması dikkat cekici bir durum. Bir diğer kayda değer tespit ise eğitim duzeyinin artmasıyla birlikte (on lisans ve uzeri) Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunenlerin oranlarının artmasıdır. İlkokul mezunu ve altı eğitim duzeyine sahip katılımcıların coğunluğu, Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunmemektedir.
İleri yaşa mensup secmenlerle eğitim duzeyi duşuk secmenler arasında yaygın gorulen bu "umitsizliğin" nedenlerinden birinin, "sahada kazanıp, masada kaybetme" endişesi olduğu tahmin edilmektedir. Parti bazında bakıldığında bugun genel secim olsa AK Parti'ye oy vereceklerin yuzde 82,9'u ve MHP'ye oy vereceklerin yuzde 80,3'u Doğu Akdeniz'deki krizden Turkiye'nin lehine sonuc cıkacağını duşunurken, HDP secmenlerinin yuzde 79,5'i ve CHP secmenlerinin yuzde 74,4'u ve İYİ Parti secmenlerinin yuzde 57,8'i Doğu Akdeniz'de Turkiye'nin lehine bir sonuc cıkacağını duşunmemektedir. Destek verme ile kazanım konusundaki ongorulerin arasında bu denli bir farkın ortaya cıkmasını sağlayan faktorlerin detaylı bir şekilde araştırılması, Turk kamuoyunun dış politika algısını olcmek ve anlamak acısından buyuk onem arz ediyor.
"Turkiye, Doğu Akdeniz krizinin cozumu icin Libya ve İsrail gibi ulkelerle işbirliği yapmalı mı?"
Ankette yer alan bir diğer başlık, "Turkiye, Doğu Akdeniz krizinin cozumu icin Libya ve İsrail gibi ulkelerle işbirliği yapmalı mı?" sorusu. Buna gore katılımcıların yarısı Doğu Akdeniz krizinin cozumu icin Turkiye'nin Libya ve İsrail gibi ulkelerle işbirliği yapması gerektiğini duşunurken, yuzde 34'u işbirliğine taraftar olmadığını beyan etmiştir. MHP secmenlerinin yuzde 71,8'i, HDP secmenlerinin yuzde 61,4'u, İYİ Parti secmenlerinin yuzde 55,2'si ve AK Parti secmenlerinin yuzde 42,2'si Turkiye'nin Doğu Akdeniz krizinin cozumu icin Libya ve İsrail gibi ulkelerle işbirliği yapması gerektiğini belirtmiştir. İlginc olan ise AK Parti secmenlerinde yaşanan duşuştur. Belki de bu duşuş, soruda İsrail'in geciyor olmasından ileri gelmektedir. Bu noktada tek bir soru sormak yerine ayrı ayrı "Mısır", "Libya", "İsrail" ve hatta "Yunanistan"a yer verilmesi kamuoyunun hangi ulkelerle işbirliği yapılmasına taraftar olduğunu tespit etmede daha sağlıklı bir fikir sağlayabilirdi. Bu eksikliğe rağmen soruya verilen yanıtlardan, eğitim duzeyinin artması ile birlikte Turkiye'nin Doğu Akdeniz krizinin cozumu icin Libya ve İsrail gibi ulkelerle işbirliği yapması gerektiğini duşunenlerin oranlarının artmakta olduğu izlenmektedir.
Genel değerlendirme
Araştırmadan genel hatları itibarıyla uc onemli sonuc cıkıyor. Bunlardan birincisi, kamuoyunun buyuk coğunluğunun Turkiye'nin Doğu Akdeniz'de takip ettiği politikayı doğru ve yerinde bulmasıdır. İkincisi, "sahada kazanıp masada kaybetme" endişesinin kamuoyunun kanaati uzerindeki etkisidir. Bu durum haliyle, Doğu Akdeniz krizinin Turkiye'nin lehine sonuclanabileceği konusunda, kamuoyunu karamsarlığa itmektedir. Ucuncusu ise Doğu Akdeniz krizinde hukumeti destekleyenlerin baskın coğunluğunun milliyetci ve/veya muhafazakar secmenlerin olmasıdır.
Şurası cok acıktır ki, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesi, partiler ustu milli bir meseledir. Turkiye'nin ve Kıbrıs Turklerinin hak ve menfaatlerinin korunması ve guvenceye alınmasıyla ilgili bir konudur. O yuzden ic siyasi hesaplar uzerinden bu iki meseleyi değerlendirmenin ve ona gore siyasi bir yaklaşım benimsemenin, Turkiye'nin Ege denizinden Doğu Akdeniz'e uzanan hak ve menfaatlerini tehlikeye atmaktan ote bir kazanım sağlamayacağı cok aşikardır.
[Calışmalarını Turk dış politikası, Kıbrıs meselesi, enerji guvenliği ve Doğu Akdeniz krizi konularında yoğunlaştıran Doc. Dr. İsmail Şahin, Ankara Hacı Bayram Universitesi Uluslararası İlişkiler Bolumu oğretim uyesidir]
"Goruş" başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editoryel politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak: Anadolu Ajansı / Doc. Dr. İsmail Şahin