Enfal Suresini okuyabilir ve faziletlerine nail olabilirsiniz. Enfal suresinin Tefsirine, Mealine, Arapca ve Turkce okunuşuna, Turkce anlamına yazımızdan bakabilirsiniz.
[h=3]ENFAL SURESİ HAKKINDA BİLGİLER[/h]Medine doneminde hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra inmiştir.75 Âyettir. Sûre, adını ilk ayetteki "el-EnfÂl" kelimesinden almıştır. "EnfÂl", savaş ganimetleri demektir. Sûrede başlıca, savaş, ozellikle Bedir savaşı sonrası elde edilen ganimetlerle, bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir.
[h=3]ENFAL SURESİ NUZUL[/h]Mushaftaki sıralamada sekizinci, iniş sırasına gore seksen sekizinci sûredir. Bakara sûresinden sonra, Âl-i İmrÂn'dan once inmiştir.
Sûrenin 30-36. Âyetleri dışında kalan kısmının Medine'de indiğinde ittifak vardır. Bu yedi Âyet ise bazı mufessirlere gore Mekke'de nÂzil olmuştur. Sûre Medine'de, Bakara'dan sonra ikinci sırada gelmeye başlamış, fakat araya başka sûrelerin bazı Âyetlerinin nuzûlu de girmiştir.
Hicretin uzerinden bir bucuk yıl gecip ramazan ayı gelince muslumanlar Medine yakınlarındaki Bedir mevkiinde, Mekkeli muşriklerle ilk onemli savaşlarını yapmışlardı. Savaş muslumanların zaferiyle sonuclanmış, duşmandan ganimet de elde edilmişti. Ganimetlerin paylaşımı konusunda daha onceden uygulanarak sabit olmuş İslÂmî bir kural bulunmadığı icin, doğrudan carpışmaya katılanlarla cephe gerisinde hizmet verenler, genclerle yaşlılar, teşvik vb. maksatlarla kendilerine odul vaad edilmiş kimselerle buna razı olmayanlar arasında ihtilÂf cıkmıştı. Ayrıca bu savaşta kardeşini şehid vermiş olan Sa'd b. Ebû Vakkås da muşriklerden Saîd b. Âsî'yi katletmiş, maktulun kılıcını alarak Resûlullah'a gelmiş, bunun kendisine verilmesini istemişti. İşte bu olaylar ve talepler uzerine daha Bedir'den ayrılmadan ve ganimetler paylaştırılmadan sûrenin ilk Âyeti nÂzil olmuştur. Bazı mufessirlere gore Hz. Peygamber'i ve muminleri savaşa teşvik eden, iman cephesinin bire karşı on kişiyle savaşsalar bile galip geleceklerini bildiren 64-65. Âyetler savaştan once gelmiştir. Şu halde sûrenin Medine'de, Bedir Savaşı sırasında gelmeye başladığı kesinlik kazanmakta, tamamlanmasının ise daha sonraki zamanlarda olduğu anlaşılmaktadır (İbn Kesîr, III, 545; İbn Âşûr, IX, 245-246).
[h=3]ENFAL SURESİ KONUSU[/h]Kur'Ân-ı Kerîm'in bir ozeti olan FÂtiha sûresinde Allah'ın lutfuna mazhar olanlarla O'nun gazabına uğrayanlardan ve doğru yoldan sapanlardan soz edilmiş, yalnız Allah'a kulluk eden ve sadece O'ndan yardım dileyenlere doğru yoldan ayrılmamaları telkin buyurulmuştu. Kulluk yolundan sapanların bir kısmı bu yolda sebat edenlere duşman oldukları ve onlara hayat hakkı tanımadıkları icin tarih boyunca hak ile bÂtılın mensupları arasında mucadele devam etmiştir. Bu mucadelenin bazan kacınılmaz hale gelen şekillerinden biri de savaştır. Sûrenin asıl konusu Bedir orneğinden hareketle genel olarak savaşın amacı, barış, savaşta ele gecen esirler ve ganimetle ilgili hukumlerdir. Kur'an'ın temel amacı insanlara iman, ibadet ve ahlÂk değerlerini kazandırmak olduğu icin sûrede yeri geldikce bu doğrultuda şu konulara yer verilmiştir:
1. Gercek bir muminde bulunması gereken nitelikler,
2. Hicret,
3. Allah'ın ihlÂslı ve fedakÂr kullarına mustesna yardımları,
4. Allah ve resulune itaatin gerekliliği ve sonucları,
5. Takva ahlÂkı ile hakkı bÂtıldan ayırma bilinci arasındaki ilişki,
6. İnkÂrın dunya ve Âhiret hayatında insana getirdikleri,7. Allah'ın lutuf, nimet ve cezasının, kulların kendilerini değiştirme veiyileştirme cabalarıyla bağlantısı,
8. Maddî ve mÂnevî değerleri koruyabilmek ve meşrû savunmayı gercekleştirebilmek icin gerekli olan stratejik donanım ve hazırlık,
9. Muminler arasındaki birlik ve dayanışma ilişkisinin (velÂyet) şartları ile boyutları.
[h=3]ENFAL SURESİ ARAPCASI[/h] [h=3]ENFAL SURESİ OKUNUŞU[/h]Bismillahirrahmanirrahim
1- Yes'eluneke anil enfal kulil enfalu lillahi ver rasul fettekullahe ve aslihu zate beynikum ve etıy'ullahe ve rasulehu in kuntum mu'minın
2- İnnemel mu'minunellezıne iza zukirallahu vecilet kulubuhum ve iza tuliyet aleyhim ayatuhu zadethum ımanev ve ala rabbihim yetevekkelun
3- Ellezıne yukıymunes salate ve mimma razaknahum yunfikun
4- Ulaike humul mu'minine hakka lehum deracatun ınde rabbihim ve mağfiratuv ve rizkun kerım
5- Kema ahraceke rabbuke mim beytike bil hakkı ve inne ferıkam minel mu'minıne le karihun
6- Yucadiluneke fil hakkı ba'de ma tebeyyene keennema yusakune ilel mevti ve hum yenzurun
7- Ve iz yeıdukumullahu ıhdet taifeteyni enneha lekum ve teveddune enne ğayra zatiş şevketi tekunu lekum ve yurıdullahu ey yuhıkkal hakka bi kelimatihı ve yaktaa dabiral kafirın
8- Li yuhıkkal hakka ve yubtılel batıle ve lev kerihel mucrimun
9- İz testeğıysune rabbekum festecabe lekum ennı mumiddukum bi elfim minel melaiketi murdifın
10- Ve ma cealehullahu illa buşra ve li tatmeinne bihı kulubukum ve men nasru illa min ındillah innellahe azızun hakım
11- İz yuğaşşikumun nuase emenetem minhu ve yunessilu aleykum mines semai mael li yutahhirakum bihı ve yuzhibe ankum riczeş şeytani ve li yerbita ala kulubikum ve yusebbite bihil akdam
12- İz yuhıy rabbuke ilel melaiketi ennı meakum fe sebbitullezıne amenu seulkıy fı kulubillezıne keferur ru'be fadribu fevkal a'nakı vadribu minhum kulle benan
13- Zalike bi ennehum şakkullahe ve rasuleh ve mey yuşakıkıllahe ve rasulehu fe innellahe şedıdul ıkab
14- Zalikum fe zukuhu ve enne lil kafirıne azaben nar
15- Ya eyyuhellezıne amenu iza lekıytumullezıne keferu zahfen fe la tuvelluhumul edbar
16- Ve mey yuvellihim yevmeizin duburahu illa muteharrifel li kıtalin ev mutehayyizen ila fietin fe kad bae bi ğadabim minellahi ve me'vahu cehennem ve bi'sel mesıyr
17- Fe lem taktuluhum ve lakinnellahe katelehum ve ma rameyte iz rameyte ve lakinnellahe rama ve li yubliyel mu'minıne minhu belaen hasena innellahe semıun alım
18- Zalikum ve ennellahe muhinu keydil kafirın
19- İn testeftihu fekad caekumul feth ve in tentehu fe huve hayrul lekum ve in teudu neud ve len tuğniye ankum fietukum şey'ev ve lev kesurat ve ennellahe meal mu'minın
20- Ya eyyuhellezıne amenu etıy'ullahe ve rasulehu vela tevellev anhu ve entum tesmeun
21- Ve la tekunu kellezıne kalu semı'na ve hum la yesmeun
22- İnne şerrad devabbi ındellahis summul bukmullezıne la ya'kılun
23- Ve lev alimellahu fıhim hayral le esmeahum ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridun
24- Ya eyyuhellezıne amenustecıbu lillahi v lir rasuli iza deakum lima yuhyıkum va'lemu ennellahe yehulu beynel mer'i ve kalbihı ve ennehu ileyhi tuhşerun
25- Vetteku fitnetel la tusıybennellezıne zalemu minkum hassah va'lemu ennellahe şedıdul ıkab
26- Veskuru iz entum kalılum musted'afune fil erdı tehafune ey yetehattafekumun nasu fe avakum ve eyyedekum bi nasrihı ve razekakum minet tayyibati leallekum teşkurun
27- Ya eyyuhellezıne amenu la tehunullahe ver rasule ve tehunu emanatikum ve entum ta'lemun
28- Va'lemu ennema emvalukum ve evladukum fitnetuv ve ennellahe ındehu ecrun azıym
29- Ya eyyuhellezıne amenu in tettekullahe yec'al lekum furkanev ve yukeffir ankum seyyiatikum ve yağfir lekum vallahu zul fadlil azıym
30- Ve iz yemkuru bikellezıne keferu li yusbituke ev yaktuluke ev yuhricuk ve yemkurune ve yemkurullah vallahu hayrul makirın
31- Ve iza tutla alehim ayatuna kalu kad semı'na lev neşau le kulna misle haza in haza illa esatıyrul evvelın
32- Ve iz kalullahumme in kane haza huvel hakka min ındike fe emtır aleyna hıcaratem mines semai evi'tina bi azabin elım
33- Ve ma kanellahu li yuazzibehum ve ente fıhim ve ma kanellahu muazzibehum ve hum yestağfirun
34- Ve ma lehum ella yuazzibehumullahu ve hum yesuddune anil mescidil harami ve ma kanu evliyaeh in evliyauhu illel muttekune ve lakinne ekserahum la ya'lemun
35- Ve ma kane salatuhum ındel beyti illa mukaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma kuntum tekfurun
36- İnnellezıne keferu yunfikune emvalehum li yesuddu an sebılillah fe seyunfikuneha summe tekunu aleyhim hasraten summe yuğlebun vellezıne keferu ila cehenneme yuhşerun
37- Li yemizellahul habise minet tayyibi ve yec'alel habıse ba'dahu ala ba'dın fe yerkumehu cemıan fe yec'alehu fı cehennem ulaike humul hasirun
38- Kul lillezıne keferu iy yentehu yuğfer lehum ma kad selef ve iy yeudu fe kad medat sunnetul evvelın
39- Ve katiluhum hatta la tekune fitnetuv ve yekuned dınu kulluhu lillah fe inintehev fe innellahe bi ma ya'melune besıyr
40- Ve in tevellev fa'lemu ennellahe mevlakum nı'mel mevla ve nı'men nesıyr
41- Va'lemu ennema ğanimtum min şey'in fe enne lillahi humusehu ve lir rasuli ve lizil kurba vel yetama vel mesakıni vebnis sebıli in kuntum amentum billahi ve ma enzelna ala abdina yevmel furkani yevmel tekal cem'an vallahu ala kulli şey'in kadır
42- İz entum bil udvetid dunya ve hum bil udvetil kusva ver rakbu esfele minkum ve lev tevaadtum lahteleftum fil mıadi ve lakil li yakdıyellahu emran kane mef'ulel li yehlike men heleke am beyyinetiv ve yahya men hayye am beyyineh ve innellahe le semıun alım
43- İz yurıkehumullahu fı menamike kalıla ve lev erakehum kesıral le feşiltum ve le tenaza'tum fil emri ve lainnellahe sellem innehu alımum bi zatis sudur
44- Ve iz yurıkumuhum izil tekaytum fı a'yunikum kalılev ve yukallilukum fı a'yunihim li yakdıyellahu emran kane mef'ula ve ilellahi turceul umur
45- Ya eyyuhellezıne amenu iza lekıytum fieten fesbutu veskurullahe kesıral leallekum tuflihun
46- Ve etıy'ullahe ve rasulehu ve la tenazeu fe tefşelu ve tezhebe rıhukum vasbiru innellahe meas sabirın
47- Ve la tekunu kellezıne haracu min diyarihim betarav ve riaen nasi ve yesuddune an sebılillah vallahu bi ma ya'melune muhıyt
48- Ve iz zeyyene lehumuş şeytanu a'malehum ve kale la ğalibe lekumul yevme minen nasi ve innı carul lekum felemma teraetil fietani nekesa ala akıbeyhi ve kale innı berıum minkum innı era ma la teravne innı ehafullah vallahu şedıdul ıkab
49- İz yekulul munafikune vellezıne fı kulubihim meradun ğarra haulai dınuhum ve mey yetevekkel alellahi fe innellahe azızun hakım
50- Ve lev tera iz yeteveffellezıne keferul melaiketu yadribune vucuhehum ve edbarahum ve zuku azabel harıyk
51- Zalike bima kaddemet eydıkum ve ennellahe leysi bi zallamil lil abıd
52- Kede'bi ali fir'avne vellezıne min kablihim keferu bi ayatillahi fe ehazehumullahu bi zunubihim innellahe kaviyyun şedıdul ıkab
53- Zalike bi ennellahe lem yeku muğayyiran nı'meten en'ameha ala kavmin hatta yuğayyiru ma bi enfusihim ve ennellahe semıun alım
54- Kede'bi ali fir'avne vellezıne min kablihim kezzebu bi ayati rabbihim fe ehleknahum bi zunubihim ve ağrakna ale fir'avn ve kullun kanu zalimın
55- İnne şerrad devabbi ındellahillezıne keferu fehum la yu'minun
56- Ellezıne ahedte minhum summe yenkudune ahdehum fı kulli merrativ ve hum la yettekun
57- Fe imma teskafennehum fil harbi fe şerrid bihim men halfehum leallehum yezzekkerun
58- Ve imma tehafenne min kavmin hıyaneten fembiz ileyhim ala seva' innellahe la yuhıbbul hainın
59- Ve la yahsebennellezıne keferu sebeku innehum la yu'cizun
60- Ve eıddu lehum mesteta'tum min kuvvetiv ve mir ribatıl hayli turhibune bihı aduvvellahi ve aduvvekum ve aharıne min dunihim la ta'lemunehum allahu ya'lemuhum ve ma tunfiku min şey'in fı sebılillahi yuveffe ileykum ve entum la tuzlemun
61- Ve in cenehu lis selmi fecnah leha ve tevekkel alellah innehu huves semıul alım
62- Ve iy yurıdu ey yahdeuke fe inne hasbekellah huvellezı eyyedeke bi nasrihı ve bil mu'minın
63- Ve ellefe beyne kulubihim lev enfakte ma fil erdı cemıam ma ellefte beyne kulubihim ve lakinnellahe ellefe beynehum innehu azızun hakım
64- Ya eyyuhen nebiyyu hasbukellahu ve menittebeake minel mu'minın
65- Ya eyyuhen nebiyyu harridıl mu'minıne alel kıtal iy yekum minkum işrune sabirune yağlibu mieteyn ve iy yekum minkum mietuy yağlibu elfem minellezıne keferu bi ennehum kavmul la yefkahun
66- El ane haffefellahu ankum ve alime enne fıkum da'fa fe iy yekum minkum mietun sabiratuy yağlibu mieteyn ve iy yekum minkum elfuy yağlibu elfeyni bi iznillah vallahu meas sabirın
67- Ma kane li nebiyyin ey yekune lehu esra hatta yushıne fil ard turıdune aradad dunya vallahu yurıdul ahırah vallahu azızun hakım
68- Lev la kitabum minellahi sebeka lemessekum fıma ehaztum azabun azıym
69- Fe kulu mimma ğanimtum halalen teyyibev vettekullah innellahe ğafurur rahıym
70- Ya eyyuhen nebiyyu kul limen fı eydıkum minel esra iy ya'lemillahu fı kulubikum hayray yu'tikum hayram mimma uhıze minkum ve yağfir lekum vallahu ğafurur rahıym
71- Ve iy yurıdu hıyaneteke fe kad hanullahe min kablu fe emkene minhum vallahu alımun hakım
72- İnnelezıne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfusihim fı sebılillahi vellezıne avev ve nesaru ulaike ba'duhum evliyau ba'd vellezıne amenu ve lem yuhaciru ma lekum miv velayetihim min şey'in hatta yuhaciru ve inistensarukum fid dıni fe aleykumun nasru illa ala kavmim beynekum ve beynehum mısak vallahu bi ma ta'melune besıyr
73- Vellezıne keferu ba'duhum evliyau ba'd illa tef'aluhu tekun fitnetun fel erdı ve fesadun kebır
74- Vellezıne amenu ve haceru ve cahedu fı sebilillahi vellezıne avev ve nesaru ulaike humul mu'minune hakka lehum mağfiratuv ve rizkun kerım
75- Vellezıne amenu mim ba'du ve haceru ve cahedu meakum fe ulaike minkum ve ulul erhami ba'duhum evla bi ba'dın fı kitabillah innellahe bi kulli şey'in alım
[h=3]ENFAL SURESİ TURKCE MEALİ[/h]RahmÂn ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: "Ganimetler Allah'a ve Resûlune aittir. O halde, eğer mu'minler iseniz Allah'a karşı gelmekten sakının, aranızı duzeltin, Allah ve Rasûlune itaat edin." (1) Mu'minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri urperir. Onun Âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkul ederler. (2) Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. (3) İşte onlar gercekten mu'minlerdir. Onlara, Rableri katında yuksek mertebeler, bağışlanma ve comertce verilmiş rızık vardır. (4) Nasıl ki, Rabbin seni hak uğruna (savaşmak uzere) evinden cıkarmıştı. Mu'minlerden bir grup ise bu konuda kesinlikle isteksizlerdi. (5) Gercek apacık ortaya cıktıktan sonra, sanki goz gore gore olume suruluyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı. (6) Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va'dediyordu. Siz de gucsuz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah sozleriyle hakkı meydana cıkarmak ve kafirlerin ardını kesmek istiyordu. (7) Bu, suclular hoşlanmasa da Allah'ın hakkı ortaya cıkarması ve batılı ortadan kaldırması icindi (8)
Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, "Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum" diye cevap vermişti. (9) Allah bunu, sadece bir mujde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şuphesiz Allah, mutlak guc sahibidir, hukum ve hikmet sahibidir. (10) Hani (Allah) kendi tarafından bir guvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak icin uzerinize gokten yağmur yağdırıyordu. (11) Hani Rabbin meleklere, "Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kafirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının ustune. Vurun, onların butun parmaklarına" diye vahyediyordu. (12) Bu, onların Allah'a ve Resûlune karşı gelmelerindendir. Her kim de Allah'a ve Resûlune karşı gelirse bilsin ki Allah'ın cezası şiddetlidir. (13) İşte şimdi siz tadın onu! Kafirlere bir de cehennem azabı vardır. (14) Ey iman edenler. Savaş duzeninde iken kafirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı donmeyin (savaştan kacmayın). (15) Savaş taktiği olarak duşmanı vurmak icin cekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu haric- boyle bir gunde her kim onlara arkasını donerse mutlaka o, Allah'ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kotu varılacak yerdir orası. (16)
(Savaşta) onları siz oldurmediniz, fakat Allah onları oldurdu. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mu'minleri, tarafından guzel bir imtihanla denemek icin Allah oyle yaptı. Şuphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (17) İşte durum bu: (Allah mu'minleri guzel bir şekilde dener), bir de Allah kafirlerin tuzağını zayıf duşurendir. (18) (Ey inkarcılar!) Eğer fetih istiyorsanız işte size fetih geldi. Eğer (peygambere karşı gelmekten) vazgecerseniz bu sizin icin daha hayırlı olur. Eğer donerseniz biz de doneriz. Cok olsa bile topluluğunuz size hic fayda vermez. Cunku Allah mu'minlerle beraberdir. (19) Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlune itaat edin ve (Kur'an'ı) dinlediğiniz halde ondan yuz cevirmeyin. (20) İşitmedikleri halde, "işittik" diyenler gibi de olmayın. (21) Şuphesiz, yeryuzunde yuruyen canlıların Allah katında en kotusu, akıllarını kullanmayan (gerceği gormeyen) sağırlar, dilsizlerdir. (22) Allah onlarda bir hayır (hakka yoneliş) olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi. Onlara işittirseydi dahi mutlaka yine yuz cevirerek donup giderlerdi. (23) Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi cağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlu'nun cağrısına uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, onun huzurunda toplanacaksınız. (24) Sadece icinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah azabı cetin olandır. (25)
O vakti hatırlayın ki siz yeryuzunde gucsuz ve zayıf idiniz. İnsanların sizi kapıp goturmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı ki şukredesiniz. (26) Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin. Bile bile kendi (aranızdaki) emanetlerinize de hainlik etmeyin. (27) Bilin ki mallarınız ve coluk cocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise buyuk bir mukafat vardır. (28) Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız o size iyiyi kotuden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kotuluklerinizi orter, sizi bağışlar. Allah buyuk lutuf sahibidir. (29) Hani kafirler seni tutuklamak veya oldurmek, ya da (Mekke'den) cıkarmak icin tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. (30) Onlara karşı Âyetlerimiz okunduğu zaman, "Duyduk, istesek biz de bunun benzerini elbette soyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir" dediler. (31) Hani onlar, "Ey Allah'ım, eğer şu (Kur'an) senin katından inmiş hak (kitap) ise hemen uzerimize gokten taş yağdır veya bize elem dolu bir azap getir" demişlerdi. (32) Oysa sen onların icinde iken Allah onlara azap edecek değildi. Bağışlanma dilerlerken de Allah onlara azap edecek değildir. (33)
Onlar Mescid-i Haram'dan (mu'minleri) alıkoyarken ve oranın bakımına ehil de değillerken, Allah onlara ne diye azap etmesin? Oranın bakımına ehil olanlar ancak Allah'a karşı gelmekten sakınanlardır. Fakat onların coğu bilmez. (34) Onların, KÂ'be'nin yanında duaları ıslık calıp el cırpmaktan ibarettir. Oyle ise (ey muşrikler) inkar etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı. (35) Şuphe yok ki, inkar edenler mallarını (insanları) Allah yolundan alıkoymak icin harcarlar ve harcayacaklardır. Sonra bu mallar onlara bir ic acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. İnkar edenler toplanıp cehenneme suruleceklerdir. (36) Allah, pis olanı temizden ayırmak, pis olanların hepsini birbiri ustune koyup yığarak cehenneme koymak icin boyle yapar. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. (37) Ey Muhammed! İnkar edenlere soyle: Eğer (iman edip, duşmanlık ve savaştan) vazgecerlerse, gecmiş gunahları bağışlanır. Eğer (duşmanlık ve savaşa) donerlerse, oncekilere uygulanan ilahi kanun devam etmiş olacaktır. (38) Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (kufurden) vazgecerlerse şuphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla gorendir. (39) Eğer yuz cevirirlerse bilin ki Allah sizin dostunuzdur. O ne guzel dosttur, O ne guzel yardımcıdır! (40)
Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah'a, Peygamber'e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah'a; hak ile batılın birbirinden ayrıldığı gun, (yani) iki ordunun (Bedir'de) karşılaştığı gun kulumuza indirdiklerimize inandıysanız (bunu boyle bilin). Allah her şeye hakkıyla gucu yetendir. (41) Hani siz vadinin (Medine'ye) yakın tarafında; onlar uzak tarafında, kervansa sizin aşağınızdaydı. (Onlar sayıca sizden oylesine fazla idi ki), şÃ‚yet buluşmak uzere sozleşmiş olsaydınız (durumu fark edince) sozleşmenizde ayrılığa duşerdiniz (Savaşa yanaşmazdınız). Fakat Allah, olacak bir işi (mu'minlerin zaferini) gercekleştirmek icin boyle yaptı ki, olen acık bir delille olsun, yaşayan da acık bir delille yaşasın. Şuphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (42) Hani Allah sana onları uykunda az gosteriyordu. Eğer sana onları cok gosterseydi elbette gevşerdiniz ve o iş hakkında birbirinizle cekişirdiniz. Fakat Allah (sizi bunlardan) kurtardı. Cunku o, goğuslerin ozunu (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. (43) Hani karşılaştığınız zaman onları gozlerinize az gosteriyor, sizi de onların gozlerinde azaltıyordu ki Allah, olacak bir işi gercekleştirsin. Butun işler Allah'a dondurulur. (44) Ey iman edenler! (Savaş icin) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı cok anın ki kurtuluşa eresiniz. (45)
Allah'a ve Resûl'une itaat edin ve birbirinizle cekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gucunuz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Cunku Allah sabredenlerle beraberdir. (46) Şımarıp boburlenmek, insanlara gosteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak icin yurtlarından cıkanlar (Mekke muşrikleri) gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını kuşatıcıdır. (47) Hani şeytan onlara yaptıklarını suslemiş ve, "Bu gun artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok, mutlaka ben de size yardımcıyım." demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yuz yuze gelince (şeytan), gerisin geriye donup, "Ben sizden uzağım. Cunku ben sizin gormediğiniz şeyler (melekler) goruyorum. Ben Allah'tan korkarım. Allah, cezası cetin olandır" demişti. (48) Hani munafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, "Bunları dinleri aldatmış" diyorlardı. Halbuki kim Allah'a tevekkul ederse hic şuphesiz Allah mutlak guc sahibidir, hukum ve hikmet sahibidir. (49) Melekler, kafirlerin yuzlerine ve artlarına vura vura ve "haydi tadın yangın azabını" diyerek canlarını alırken bir gorseydin. (50) (Ey kafirler!) Bu, sizin ellerinizin onceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir. (51) Bunların durumu tıpkı Firavun ailesi ve onlardan oncekilerin durumu gibidir. Allah'ın Âyetlerini inkar etmişler, Allah da kendilerini gunahları sebebiyle hemen yakalamıştı. Şuphesiz Allah kuvvetlidir, azabı cetin olandır. (52)
Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikce Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şuphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (53) Bunların durumu, tıpkı Firavun ailesi ve onlardan oncekilerin durumu gibidir. Onlar Rablerinin Âyetlerini yalanlamışlar, biz de onları gunahları sebebiyle helak etmiştik ve Firavun ailesini de suda boğmuştuk. Hepsi de zalim kimselerdi. (54) Şuphesiz Allah katında, yeryuzunde yuruyen canlıların en kotusu, inkar edenlerdir. Artık onlar iman etmezler. (55) Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını hic cekinmeden bozan kimselerdir. (56) Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar. (57) (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir. Cunku Allah hainleri sevmez. (58) İnkar edenler, asla yakayı kurtardıklarını zannetmesinler. Cunku onlar (sizi) aciz bırakamazlar. (59) Onlara karşı gucunuz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah'ın duşmanını, sizin duşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah'ın bildiği diğer duşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak odenir. Size zulmedilmez. (60) Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş ve Allah'a tevekkul et. Cunku o hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (61)
Eğer seni aldatmak isterlerse bilmiş ol ki sana yetecek Allah'tır. O, seni bizzat kendi yardımıyla ve mu'minlerle destekleyen ve onların kalplerini uzlaştırandır.Şayet yeryuzundeki şeyleri tumuyle harcasaydın sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat Allah onların arasını uzlaştırdı. Şuphesiz o mutlak guc sahibidir, hukum ve hikmet sahibidir. (62-63) Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mu'minlere Allah yeter. (64) Ey Peygamber! Muminleri savaşa teşvik et. Eğer icinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yuz kişiye galip gelirler. Eğer icinizde (sabırlı) yuz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Cunku onlar anlamayan bir kavimdir. (65) Şimdi ise Allah yukunuzu hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer icinizde sabırlı yuz kişi olursa iki yuz kişiye galip gelirler. Eğer icinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir. (66) Yeryuzunde duşmanı tamamıyla sindirip hakim duruma gelmedikce hicbir peygambere esir almak yakışmaz. Siz gecici dunya menfeatini istiyorsunuz, halbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah mutlak guc sahibidir, hukum ve hikmet sahibidir. (67) Eğer Allah'ın daha once verilmiş bir hukmu olmasaydı, aldığınız şey (fidye) den dolayı size buyuk bir azap dokunurdu. (68) Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şuphesiz Allah cok bağışlayandır, cok merhamet edendir. (69)
Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere soyle: Eğer Allah kalplerinizde (iman, ihlas, iyi niyet gibi) bir hayır (olduğunu) bilirse sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah cok bağışlayandır, cok merhamet edendir. (70) Eğer sana hainlik etmek isterlerse (bil ki) onlar daha once Allah'a da hainlik etmişlerdi de Allah onlara karşı (sana) imkan vermişti. Allah hakkıyla bilendir, hukum ve hikmet sahibidir. (71) İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sozleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkca, yardım etmek uzerinize borctur. Allah yaptıklarınızı hakkıyla gorendir. (72) İnkar edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız yeryuzunde bir karışıklık ve buyuk bir bozulma olur. (73) İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gercek mu'minlerdir. Onlar icin bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır. (74) Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. Allah'ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha layıktırlar. Şuphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (75)
[h=3]ENFAL SURESİ SESLİ DİNLE[/h]Enfal Suresini sesli şekilde dinleyebilir ve ardından tekrar ederek sesli şekilde okuyabilirsiniz. Enfal Suresi'ni Dİyanet'ten sesli şekilde dinleyebilirsiniz.
ENFAL SURESİNİ SESLİ DİNLEMEK İCİN TIKLAYINIZ...

[h=3]ENFAL SURESİ TEFSİRİ[/h]"Ganimetler" diye cevrilen enfÂl kelimesi, lugat mÂnası "fazlalık, fazladan" demek olan nefelin coğuludur. Duşmandan elde edilen maddî değerler icin fıkıhta uc terim kullanılmaktadır: Nefel, ganimet, fey. Savaşarak elde edilene ganimet, savaşmadan ele gecirilene fey denilmektedir. Nefel ise hem ganimet mÂnasında hem de ganimetin belli bir parcasını ifade etmek icin kullanılmıştır. Acıklamakta olduğumuz Âyette enfÂl, ganimet mÂnasını ifade etmektedir. Ancak Hz. Peygamber'in gerekli gorduğu hallerde bazı kimselere ganimetten bir şeyler verdiğini (tenfîl) bildiren hadislerde (Muslim, "FezÂilu's-sahÂbe", 44) kelime dort mÂnada kullanılmıştır: a) Bir duşman askerini olduren kimseye verilen "maktulun uzerinden cıkan zatî eşyası" (seleb). Bunda tahmîs uygulanmaz; yani beşte biri hazine icin alınmazdı. b) Savaşa girip ganimet elde etmiş bulunan bir kıtaya, tahmîsten sonra odul olarak verilen pay. c) Ganimetin beşte birinden verilen oduller, yapılan yardımlar. d) Ganimetin butununden cobanlık, istihbarat, kılavuzluk gibi hizmetleri ustlenen kimselere verilen pay (Ebû Ubeyd, s. 430).
Bedir Savaşı'nda ele gecirilen ganimetlerin kimlere ait olacağı ve nasıl paylaştırılacağı konusunda, bazı sahÂbîler arasında tereddut ve tartışma ortaya cıkınca Allah TeÂl ganimetin nasıl paylaştırılacağını belirlemeden once, bu tavrın ahlÂkî sakıncasına işaret buyurmuş ve eğitmeye yonelik telkinlerde bulunmayı murat etmiş; savaşta ve barışta muminlerin asıl hedef ve vazifelerinin neler olduğunu, nelere oncelik vermeleri gerektiğini acıklamıştır. Buna gore her şey gibi ganimet de Allah'ındır. O'nun resulu vahyi tebliğ etme ve dini oğretme yanında ornek gosterme ve uygulama vazifesi ile de yukumlu kılınmıştır. Tam mÂnasıyla mulk olarak Allah'a ait bulunan ganimetin kullarına nasıl paylaştırılacağını acıklama ve bunu uygulama vazifesi de Resûlullah'a aittir. Muminler ganimet icin savaşmamalı, ganimete goz dikmemeli, bir şey verilirse almalı, verilmezse hak iddia etmemelidir. Mulkiyeti Allah'a, kullanım ve dağıtım şekillerindeki tasarruf hakkı da Resûlullah'a ait bulunan bir madde uzerinde tartışan, bu arada birilerinin ofkelenmesine ve incinmesine sebep olanlara duşen vazife ise hemen gonul almak, ilişkileri yeniden normal cizgiye getirmek ve guzelleştirmektir. "Ganimetin Allah'a ve resulune ait olması" boyle anlaşılınca ileride gelecek olan ve ganimetlerin beşe boluneceğini, beşte birinin Allah'a, Peygamber'e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu ifade eden Âyetin bunu neshettiğini, hukmu değiştirdiğini soylemenin anlamı kalmamaktadır. Bu Âyet konunun ahlÂkî boyutunu, meseleye bir kul gibi yaklaşmanın orneğini vermekte, 41. Âyet ise Allah'ın kendine ait olanı nasıl dağıtmayı murat ettiğini acıklamaktadır. Bazı tefsir ve fıkıh Âlimlerine gore bu Âyet, ganimet ile ilgili hukum ve uygulamanın ilk aşamasını acıklamaktadır. Hz. Peygamber Bedir Savaşı'nda alınan ganimetlere bu Âyetin hukmunu uygulamış, tamamı kendisine bırakılmış bulunan ganimetin beşte birini (tahmîs) ayırmadan hepsini gazilere dağıtmıştır. Sonra ganimetin beşte birini ayırmasını, geri kalanı savaşa katılanlara dağıtmasını bildiren 41. Âyet gelmiş ve bu Âyetin hukmunu değiştirmiştir (Ebû Ubeyd, s. 426). Burada neshi kabul etmeyen fakih ve mufessirlere gore iki Âyeti, yukarıda acıklandığı şekilde anlayıp birleştirmek, birlikte uygulamak mumkundur, nesih soz konusu değildir, ayrıca Hz. Peygamber'in Bedir Savaşı'nda tahmîsi uygulamadığı yonundeki rivayet de sağlam bir rivayet zincirinden yoksundur (İbn Kesîr, III, 549-550).
Dunya bir imtihan yeri, dunya hayatı da imtihandır. İnsanlar ceşitli imkÂn ve nimetleri kullanma, emirlere itaat, yasaklardan kacınma, felÂket, musibet ve kayıplar karşısında tercih edilen tutum ve davranışlar bakımından imtihan edilmektedirler. SahÂbîlerden bir kısmının savaş ganimeti konusundaki beklentileri, bu beklentiler gercekleşmeyince takındıkları tavır, kÂmil iman ve takv sahibi muminlere yakışmadığı, imtihanda eksik puan almaya sebep olabileceği icin "gercek ve kÂmil muminlerin sahip olmaları gereken nitelikler" konusunda bir acıklamayı gerekli kılmıştır.
Burada gercek muminlerin beş vasfı acıklanmış, arkasından da bunları gercekleştiren ve imtihanı kazananların elde edecekleri sonuc ve oduller bildirilmiştir: 1. KÂmil mÂnada mumin olanların imanlarıyla duyguları arasında bir etkileşim vardır; Allah'ı andıklarında, kendilerine Allah'tan soz edildiğinde heyecan duyarlar, gonullerinde korku ile coşku karışımı duygular oluşur. 2. Allah'ın Âyetleri okundukca hem yeni bilgiler edinir ve bunlara da iman etmek suretiyle inanclarını nicelik yonunden arttırırlar hem de her bir Âyet, ihtiva ettiği incelik, guzellik, hikmet ve bilgiler sebebiyle Kur'an'ın Allah'tan geldiğine delil teşkil ettiği icin nitelik yonunden imanlarını guclendirirler. 3. Muminler de mal, mulk, evlÂt, eş dost edinirler, fakat onların dayanıp guvendikleri bu fÂni varlıklar değil, her şeyi yaratan ve mulkun gercek sahibi olan Allah'tır. 4. Namaz, Allah ile kurulan bağın gercekleştiği en uygun ve en guzel vasıta olduğu icin onu buyuk bir ozenle ifa etmeye calışırlar. 5. Allah'ın verdiği rızıktan kendileri yararlandıkları gibi yakından uzağa doğru başkalarının da ondan yararlanmasına imkÂn verirler; nafaka, zekÂt ve sadaka verme, vakıf kurma, odunc verme ve kullandırma, ikram etme gibi malî vazife, yardım ve iyilikleri ihmal etmezler.
İslÂm duşunce tarihinde imanın artma ve eksilme kabul edip etmeyeceği konusu tartışılmıştır. İman terimine, haklı olarak "tasdik" (dini doğrulama, inanma) mÂnası veren Sunnî kelÂmcılara gore tasdik bolunmeye musait olmadığı, inanılacak konular da belirlenmiş ve sınırlanmış bulunduğu icin bunların nicelik yonunden artması veya eksilmesi mumkun değildir. Bu Âyette olduğu gibi artma veya eksilmeden soz eden metinleri şu şekillerde yorumlamak ve anlamak gerekir: a) Dine toptan ve ilke olarak inananlar, Âyetler geldikce detayları oğrenir ve bunlara da inanarak imanlarını arttırırlar. b) İman uzerinde devam ve sebat etmek de suresi bakımından onun artması demektir. c) Mumin inancına gore yaşamaya devam ettikce ibadetleri ve guzel davranışları, imanın gonullerde ve zihinlerde hÂsıl ettiği aydınlığı (nuru) arttırır (Ebu'l-Muîn enNesefî, I, 809 vd.).
Bu vasıfları taşıyan kimseler gercek ve kÂmil mÂnada muminlerdir. Allah nezdinde, iman ve amellerinin nicelik ve nitelik yonlerinden, yeterli olandan kÂmil olana, daha guzel ve mukemmel olana doğru farklılığına dayalı değerleri ve dereceleri vardır. Allah'ın bu derecelere yerleştirdiği kullarına lutfedeceği nimetler de birbirinden ustundur, ceşitlidir, zengindir, benzersizdir. Allah onların gunahlarını da bağışlayacak ve kendilerini ebedî mutlulukla odullendirecektir.
Muminlerin bir kısmı Bedir Savaşı'nda ele gecirilen ganimetin kendilerine verilmesini istemişler, bunun doğru ve haklarında hayırlı olduğunu duşunmuşlerdi. Savaşa karar vermek uzere istişare (danışma) yapılırken de, savaşmak yerine Mekkeliler'e ait kervanı vurmanın faydalı olacağını ileri surenler olmuştu. Âyetler grubu bu iki tutum ve davranış bicimi arasındaki benzerliğe işaret ederek başlıyor, sonra da Bedir Savaşı'nı vesile edinerek muminler icin evrensel mesajlar veriyor.
Bedir Medine'nin 160 km. kadar guneybatısında, Kızıldeniz sahiline 30 km. uzaklıkta, Medine-Mekke yolunun Suriye kervan yolu ile birleştiği yerde bulunan kucuk bir kasaba idi. Hicretin 2. yılında (624) Kureyşliler'den bircok kimsenin katıldığı bir ticaret kervanı Suriye'ye gitmişti. Hz. Peygamber ceşitli kanallardan kervan hakkında bilgi aldıktan sonra ashabını topladı, kırk civarında muhafız tarafından korunan kervanı Bedir'de kolayca ele gecirebileceklerini soyledi. Muzakere sonunda harekete karar verildi ve 12 Ramazan'da (9 Mart 624) yola cıkıldı. Bu sırada kervan Suriye'den Mekke'ye donuyordu. Kervan yoneticisi Ebû SufyÂn, muslumanların hareketi konusunda bilgi alınca, bir yandan Mekke'ye haber gondererek yardım istedi, diğer yandan da yolunu değiştirdi, Bedir'den uzağa duşen ve nÂdiren kullanılan sahil yoluna saptı. Savaşmak icin değil, hem duşmana ekonomik acıdan zarar vermek hem de her şeylerini Mekke'de bırakarak Medine'ye gocen muhacirlerle onlara yardımcı olan ensarın maddî ihtiyaclarını karşılamak icin yola cıkmış bulunan muslumanların hazırlıkları bu amaca gore sınırlı tutulmuştu; 305 kişiden ibaret idiler, yalnızca yetmiş deve ve iki at vardı. Buna karşı gerektiğinde savaşarak kervanı korumak amacıyla yola cıkan Mekke ordusunda yaklaşık 1000 asker, 700 deve ve 100 at vardı. İslÂm ve Peygamber duşmanı meşhur Ebû Cehil kumandasında hareket eden ordu Bedir'e gelmeden kervanın yol değiştirerek kurtulduğunu oğrendiği halde muslumanlara ve cevreye guclerini ispat etmek uzere yollarına devam ettiler. Muslumanlar Bedir'e geldiklerinde henuz Mekke ordusunun hareket yonunu bilmiyorlardı. Hz. Peygamber Zubeyr, Sa'd ve Hz. Ali'yi kervan hakkında bilgi toplamak icin Bedir kuyularına gondermişti. Yakalanan birkac koleden, muşriklerin Bedir yakınlarına gelip konakladıkları oğrenildi, bu durum muslumanların heyecanlanmasına sebep oldu. Peygamberimiz yeni durumu ashÂbı ile muzakere etti, bircoğu cıkış amacını ve hazırlığın zayıflığını ileri surerek duşmanla savaşa girmeden, mumkun olursa kervanı vurmanın, aksi halde Medine'ye donmenin daha uygun olduğu goruşunu ileri surduler. Boyle bir hareketin getireceği olumsuz sonucları takdir eden Hz. Peygamber ise duşmanla karşılaşmak fikrinde idi. Genel eğilimin onu uzduğunu farkeden SahÂbenin ileri gelenlerinden birkac kişi uygun konuşmalar yaparak Resûlullah'ın arkasında olduklarını, o nasıl uygun gorur ve dilerse oyle hareket edeceklerini, heyecanlı ve etkili bir şekilde ifade ettiler. Siyer kitaplarının kaydettiğine gore Hz. Ebû Bekir ve Omer'in guzel sozlerinden sonra MikdÂd b. Amr soz almış ve şoyle demişti: "Y Resûlellah! Allah'ın sana emrettiği yonde hareket et, biz seninle beraberiz. İsrÂiloğulları'nın Hz. MûsÂ'ya dediği gibi 'Sen ve rabbin gidin savaşın, biz burada oturup bekleyeceğiz' demiyoruz, fakat 'Sen ve rabbin gidin savaşın, biz de sizinle beraber savaşacağız' diyoruz. Seni gonderene yemin ederim ki bizi dunyanın obur ucuna gotursen oraya varıncaya kadar seninle beraber olup caba gosteririz!" Ensar, Hz. Peygamber Mekke'deyken Medine'ye geldiği takdirde kendisini koruyacaklarına dair soz vermişlerdi. Şimdi ise onların kendisiyle birlikte şehir dışında bir harbe girmeleri hususunda ne duşunduklerini bilmek istiyordu. Bunu farkeden Sa'd b. MuÂz, ensarı temsilen şunları soyledi: "Biz sana inandık, seni onayladık, getirdiğin dinin hak olduğuna tanık olduk; bunun uzerine seni dinleyeceğimize, itaat edeceğimize kuvvetli sozler verdik, yeminler ettik. Seni hak din ile gonderene yemin ederim ki bize şu denizi hedef gosterip dalsan biz de seninle dalarız, hicbirimiz geride kalmaz. Yarın bizi de yanına alarak duşmanla savaşmana bir itirazımız yoktur. Biz savaşta dayanıklı, vuruşmada işin hakkını veren kimseleriz.Allah seni mutlu kılacak olan davranışlarımızı yakında sana gosterecektir" (İbn HişÃ‚m, Sîre, II, 267). Bu konuşmalar beklenen etkiyi yaptı, genel eğilim değişti, harekete karar verildi. Gece olduğunda duşmanın baskın vermesi ihtimali uykuları kacırmış, tedbirler uzerinde duşunulmeye başlanmıştı. Muslumanların mevzilendikleri yer kumlu olduğundan harekete elverişli değildi. Bu sırada gokten boşanan yağmur duşmanın, kuru iken harekete daha elverişli olan yerlerini camur deryasına dondurdu, kumlu bolgeyi de harekete uygun hale getirdi. Bu sayede endişe ortadan kalktı, sakin ve huzurlu bir gece gecirildi. Ertesi gun yapılan savaşı muslumanlar kazandı. Bu onların ilk buyuk zaferleriydi. Duşman, başta kumandanları Ebû Cehil olmak uzere yetmiş kayıp vermişti, bir o kadar da asker esir alınmıştı. Ayrıca ele gecirilen harp ganimetleri de vardı. Hz. Peygamber, beşte birini belirli sarf yerleri icin ayırdıktan sonra geri kalanı, savaşa katılanlar arasında eşit olarak dağıttı.
İşin başında bircok sahÂbî, duşmanla karşılaşmak haklarında daha hayırlı olduğu ve Allah, Peygamber'ini bunun icin sefere cıkardığı halde savaşmak istememişler; savaş kararı alınıp zafer elde edildikten sonra ise ganimet taksimi konusunda haksız talepler ileri surmuşlerdi. İşte Âyette bu iki tutum arasında bir benzerlik kurulmuş, bu iki olayda kendi duşunce ve takdirlerinin değil, ilÂhî takdirin daha ziyade onların lehine olduğu bildirilmiştir.
Allah TeÂlÂ, muslumanların ya kervanı ele gecireceklerini veya savaştıkları takdirde duşmanı yeneceklerini, boylece iki kazanctan birinin muslumanlara ait olacağını vaad etmiş, bunu Peygamber'ine bildirmiş, o da muminlere mujdelemişti. Bedir'e geldiklerinde kervanın kacıp kurtulduğunu, onu korumak uzere yola cıkan duşman kuvvetinin de oraya geldiğini oğrendiler. İlÂhî vaad ile bu bilgi yan yana getirildiğinde ihtimal teke inmiş, savaşıldığı takdirde zaferin Allah tarafından garanti edilmiş bulunduğu acıkca ortaya cıkmıştı. Artık yenilgiye ve olume surulen kimselerin korku ve umitsizlik psikolojisini yaşamak muminlere yakışmazdı; onlara duşen buyuk bir şevk ve heyecan, guclu bir moral icinde duşmanın uzerine yurumekti.
İnsanların can ve mallarına duşkun olmaları ve bunları korumak icin gerekeni yapmaları tabiidir. Ancak can ve malın, uğrunda feda edilebileceği başka değerler de vardır; din, namus, vatan, kamu yararı, insan hakları bunlar arasındadır. Kolaya kacarak, bedel odemeden değerleri korumak mumkun olmuyorsa zor olan, nefse hoş gelmeyen hareket tarzı tercih edilecek, gereken maddî ve mÂnevî bedel odenecektir. İslÂm'ın hedefi, muslumanların haklı-haksız servet elde edip zillet ve adaletsizliğe duşulse bile refah icinde yaşamaları değildir. Amac kendi ulkelerinden başlamak uzere butun dunyada hakkın, hukukun ve erdemin hÂkim olması, zulum ve baskının ortadan kalkması, dini yaşama ve tebliğ etme imkÂnının elde edilmesidir. Bedir olayında bu amaca uygun karar ve davranış ise kervanı kovalamak, olmazsa duşmana arkasını donup Medine'ye gelmek değil, şeref ve şanla savaşmaktır. Ancak bu takdirde Allah'ın muradı gercekleşecek, bÂtıl yıkılacak ve hak ayakta kalacaktır.
ENFAL SURESİ TEFSİRİNİN DEVAMI İCİN TIKLAYINIZ...