22 Eylul 2016 tarihinde Esad rejimi, kendisine muhalif guclerin kontrolundeki Halep’e saldırı başlattı. İran ve Rusya’nın da desteğiyle Suriye birlikleri, Nadya’nın yolculuğu sırasında gecmiş olduğu unlu kapalı carşı ve kaleyi icinde barındıran şehrin doğu kısmına doğru ilerlemeye başladı. Aynı yılın sonlarına doğru bolgenin sadece yuzde beşlik bir bolumu direnişcilerin elinde kalmış ve gecici ateşkes ile de insanların şehri terk etmelerine izin verilmişti. Birkac hafta sonra Suriye ordusu, şehrin tum kontrolunu ele gecirdiklerini bildirdi. Halep’in duşmesiyle Suriye yonetimi ulkenin ucte biri uzerindeki denetimini tekrar elde etti. Bu arada Esad karşıtı gruplar, DEAŞ ve Kurt gucleri de ulkenin geri kalan bolumunde denetimi sağlamak icin savaşmaya devam etmekteydi.
Altı yıl suren savaşın etkilerinden kurtulmaya calışan Suriye artık bolunup parcalanmış, şehirleri harabeye donmuş, insanlarının derin travmalar yaşadığı bir ulkeye donuştu. Bu yıkım ve cokuşe dair rakamlar her gecen gun daha da artıyor. Catışmaların başladığı tarihten gunumuze dek 450 binden fazla Suriyeli hayatını kaybetmiş, 2 milyona yakın insan yaralanmış ve yine savaş oncesi ulke nufusunun neredeyse yarısına eşit, yani 12 milyon insan evlerini terk edip başka ulkelerde sığınmacı olarak yaşamaya zorlanmıştır.
2010 kışında ailemle beraber, Tunus’ta yaşanan son gelişmelere dair haberleri korku ve umutla izliyorduk. Guvenlik gucleri tarafından uğradığı kotu muameleyi protesto etmek icin kendini yakan Muhammed Buazizi, bu eylemiyle ulkede yeni bir devrimi de ateşlemişti. Coğu dikta yonetimi altında yaşayıp daha demokratik siyasi bir duzen ve daha iyi bir ekonomik gelecek arzusu taşıyan Ortadoğu’daki milyonlarca insanın yureğindeki ofkeyi temsil eden bu olay pek de şaşırtıcı bir durum değildi. Ozellikle Facebook ve Twitter gibi sosyal iletişim ağları ve teknolojinin de yardımıyla, Buazizi’nin olumune dair haberler kontrol edilemeyen bir yangın gibi buyuk bir hızla yayılmıştı. Tunus’ta yonetim halkın iradesine gecmiş, devrik başkanı ise ulkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Komşu ulkelerde yaşayan insanlar bu gelişmelerden cesaret bulmuş, yıllardır bastırılan ofkeli Mısır halkı Kahire’de Tahrir Meydanı’nı hıncahınc doldurmuştu. Aylar sonra onlar da başlarındaki diktatoru devirmeyi başarmıştı. Artık Arap Baharı adını alan bu yangın, tum bolgeye yayılmıştı. Ortadoğu politikaları uzerine universitede ders veren eşimle birlikte bu bolgede yaşadık ve seyahat ettik. Buralarda bulunan dostlarımız aracılığıyla, yaşanan tum gelişmeler hakkında sıcağı sıcağına bilgilendiriliyorduk.
Sonunda bu yangının alevleri 2012’nin Şubat ayında, ekonomik zorluk ve toplumsal huzursuzluk icinde yaşayan Suriye halkına da ulaşmıştı. İklim değişikliğinden dolayı uzun yıllar yaşanan kuraklığın etkilerinden kurtulmak icin binlerce ciftci ve koylunun şehirlere akın etmesiyle Suriye halkının ofkesi artmıştı. Deraa şehrinde duvarlara sprey boya ile yonetim karşıtı sloganlar yazan bir grup gencin tutuklanıp işkence gormesiyle olayların fitili ateşlenmişti. Tutuklama ve işkenceleri protesto etmek icin insanlar sokaklara dokuldu. Gercekleşen protestoları bastırmak icin Suriye ordusunun orantısız guc kullanmasına halk isyan etmekteydi. Başlarda yaşananlar umut verici gorunse de, yuzlerce muhalif grubun kendi bolgelerini ve ideolojilerini savunmak icin yuruttukleri kanlı mucadele yıllarca surdu. Başlangıcta yapılan protestolar mezhepsel farklılıklardan uzak olsa da zamanla işin icine silahlı mucadelenin girmesiyle ulkedeki mezhep farklılıkları daha keskinleşmeye başladı.
Savaşta sadece masum insanlar acı cekiyor. Uzerindeki kırmızı gomleğiyle Turkiye sahiline olmuş bedeni vuran kucuk Aylan Kurdi’ye ait goruntuleri kim unutabilir? Beni yardım gondermek ya da pek etkili olmayan, yonetimdeki tanıdıklarımla irtibata gecmekten daha fazlasını yapmaya zorlayan şey, işte bu goruntuler, savaştan kacan masum cocukların icler acısı goruntuleriydi. Gozlerimizin onunde yaşananlara sıradan bir insan gozuyle bakmak istedim. Uzulerek belirtmek isterim ki, Aylan bebek bana, ilk kitabım Kabil’den Kacış’taki Meryem’i hatırlatmıştı. İlk kitabımı bitirdiğimde, Afganistan’ın başkenti Kabil’den kacışları sırasında ailesi tarafından istemeyerek geride bırakılan kucuk kızın hikÂyesinin yarım kaldığını hissettim. Her ne kadar Meryem’in tekrar ailesine kavuşmasıyla kitap mutlu sonla bitmiş olsa da, savaşta kaybolan bir cocuğun başına gelebileceklere dair duşunceler her zaman kafamı meşgul etmekteydi. Nadya’nın oykusu de, bu duşuncelerin etkisiyle, Suriye halkının yaşamlarına, ulkelerine, tarih, sanat ve kulturlerine bir pencere acabilme umuduyla gelişmiştir.

(Tanıtım Bulteninden)


Kitap Adı: Halep'ten Kacış Yazar: N. H. Senzai Cevirmen: Levent Kurtuluş Yayınevi: Bilge Baykuş Hamur Tipi: 2. Hamur Sayfa Sayısı: 274 Ebat: 13,5 x 21 İlk Baskı Yılı: 2020 Baskı Sayısı: 1. Basım Dil: Turkce Barkod: 9786058041820