
- Deprem gerceğine rağmen Kocaeli'de yamuk binalarda yaşıyorlar
İzmir depreminin hatırlattığı hasarlı binalar İzmit'te gorenleri korkutuyor
Yamuk binalar icin uyarılarda bulunan Dr. Ozkan Coruk:
-
KOCAELİ - Kocaeli'de bulunan ve yamuk olması nedeniyle Pisa Kulesi'ni andıran binalar hem gorenleri hem de uzmanları tedirgin ediyor. İzmir depremi sonrası İzmit'teki binalar icin uyarılarda bulunan uzmanlar, onlem alınmadığı taktirde 1999 depremi ile benzer sonucların yaşanmasının kacınılmaz olduğunu soyledi.
İzmir'de meydana gelen onlarca kişinin hayatını kaybettiği, yuzlerce kişinin de yaralandığı depremin ardından, 17 Ağustos 1999 depreminin merkezi olan Kocaeli'de deprem ve ceşitli nedenlerle yan yatan ve İtalya'daki Pisa Kulesini andıran binalar hem vatandaşları hem de uzmanları tedirgin ediyor. Dışarıdan bakıldığında gozle gorulur bir bicimde yamuk olduğu anlaşılan binaların zeminine koyulan dairesel cisimler eğime doğru hareket ediyor. Bazı binaların aralarının giderek acıldığı gozlemlenirken, şehir merkezinde birbirine yaslı bir vaziyette yaklaşık 20 bina bulunuyor. Deprem şehri olan Kocaeli'de yıllardır icinde insanların yaşamaya devam ettiği binalar icin uyarılarda bulunan uzmanlar, onlem alınmadığı taktirde Golcuk ve İzmir depremlerinin benzeri sonucların kacınılmaz olduğunu soyledi.
"Aslında bu afet değil, doğal bir olay"
Turkiye'nin bir deprem bolgesi olduğunu belirten Kocaeli Universitesi Muhendislik Fakultesi Jeoloji Muhendisliği Bolumu Dr. Oğr. Uyesi Ozkan Coruk, "16 ayda bir biz 6 ve daha buyuk ortalama olarak değerlendirdiğimizde ulkemiz topraklarında 6 veya daha buyuk magnitude sahip depremlerle karşılaşıyoruz. Deprem sıklığı bu kadar belirgin, bu kadar net olarak karşımıza cıkan bir gercek. Aslında maalesef dememek lazım cunku deprem doğanın bir gerceği. Deprem bir doğa olayı, doğanın kendi dongusu icerisinde var olması gereken jeolojik olaylardan bir tanesi. Ulkemizde de maalesef 3 gun once yaşadığımız İzmir depreminde de, 1999 yılında yaşadığımız İzmit depreminde de biz bu gerceği dikkate almadan, bu doğa olayını dikkate almadan yaptığımız yerleşimler, yapılar hep bize boyle bir sorunu, boyle bir afeti oluşturuyor. Aslında bu afet değil, doğal bir olay, bu doğa olayını dikkate almadan yerleşime gittiğimizde bu doğa olayı afet olarak karşımıza cıkıyor. Afeti oluşturan biziz. İzmit'teki binalar ve yerleşim de yine planlamaya esaslı calışmalarda zemin koşullarının iyi olmadığı, zemin koşullarının yetersiz olduğu alanlar icin cok yuksek yapılar ongorulmemişti ya da bu tip alanlarda cok iyi temel iyileştirmeleri ve zemin guclendirmeleri yapılarak yapıların inşa edilmesi ve projelendirilmesi ongorulmuştu. Bu genel bir gercek. Turkiye icin, her alan icin soz konusu" dedi.
"Benzer acılarla tekrar karşılaşma riskini ortaya koyuyor"
İlk olarak binanın inşa edileceği yer ortamının, zemin davranışının cok iyi tanımlanması, zemin davranışına gore yapıların boyutlandırılması ve yapıların boyutlandırılmasının yonlendirilmesi gerektiğinin altını cizen Coruk, "Planlama da aslında bunun uzerine devam ediyor. Biz zemin koşullarını, jeolojik ortamı cok iyi tanımlar, yapıyı da inşaat muhendisi veya yapıyı uretecek muhendise yapıyı uretmesi icin temel dizaynını buna gore tanımlaması gerektiğini ve işlemin de bu şekilde devam etmesini ongorduğumuzde ve bu planlamayı devam ettirdiğimizde doğal bir olay boyle bir afetle karşımıza cıkmaz. Şu an hem İzmir'de, Allah korusun diyeceğiz artık, başka diyecek yok ama bu bilinen bir gercek her ne olursa olsun, Kocaeli bolgesinde, Marmara bolgesinde olacak bir deprem İzmit yerleşim alanında, İzmit cevresinde, Golcuk'te, Karamursel'de, Derince'de ve Kocaeli il sınırları icerisinde İzmir'deki benzer hasarlarla, benzer acılarla tekrar karşılaşma riskini ortaya koyuyor. Aynı şey İstanbul icin de gecerli. Bizim artık fay şuradan geciyor, fay şoyleydi, fay şunu yaptı gibi konuları bir kenara bırakıp, tabii bu bu aşamaları yapmamız gerekiyor ama bizim şu anda cok iyi zemin koşullarını tanımlamak, o zemin koşullarına gore yapı dizaynını, yapı tasarımını yonlendirmemiz gerekiyor. Karşılaştığımız sorunlar İzmit'te boyle yapılar. Cunku o eğik binalar 1999 depreminden once zemine uygun olmadan yapılan yapılar. Yani herhangi bir zemin guclendirmesi, o zemine uygun bir temel dizaynı ongorulmeden, daha onceki yonetmeliklerle inşa edilmiş yapılar. Tabii 1999 depremi sırasında ve depremden sonraki hareketlerle duşeyden ciddi anlamda sapmış. Benzer bir deprem olması durumunda, 6, 6.5, 7 buyukluğunde bir depremle karşılaşmamız durumunda bu binalar ve bunun gibi 1999 depreminde hasar almış binalarda karşılaşacağımız manzara maalesef İzmir'de dun karşılaştığımız manzaralarla benzerlik sunacaktır. Kotu bir senaryo ama bilinen bir gercek. 1999 depremi sonrası bu yapılar belirlendi ama bunlarla ilgili bir guclendirme, kentsel donuşum benzeri bir yeni proje oluşumu maalesef gercekleşmedi. Maalesef acıdır, benzer bir gercekle karşılaşma ihtimalimiz cok yuksek" diye konuştu.
"Can kaybı bu şekilde karşımıza cıktı"
Vatandaşların bu tarz yapılarda yaşamak zorunda olduğunu kaydeden maalesef Coruk, "Bir de mevcut gercekleri de dikkate almak gerekiyor. İnsanlar burada yaşamak zorunda. Ama bu zorunluluğu biz ortadan kaldırabiliriz. Kamu, devlet olarak, yerel yonetimler olarak yeni projeler geliştirerek bu riskli binaların kontrollu olarak yıkılması, kentsel donuşum veya benzeri bir uygulamayla bu binaların yenilenmesi, zemine uygun bina tasarımı, zemine uygun bina temel uygulaması ve gerekirse zemin guclendirmesi yapılarak ona gore kat sayısının belirlenmesi, ona gore farklı yonlerden gelecek deprem kuvvetleri etkisiyle olacak rezonansif titreşimi karşılayacak nitelikte yapıları uretmemiz ve yerleşimi yeniden yapmamız gerekiyor. Burada belki insanlar niye oturuyor diye soruyla karşı karşıya kalıyoruz ama bireysel olarak veya birkac bina sakininin gucunun yetmeyeceği şeyler. Bunun cok iyi bir organizasyonla ele alınması ve karşılaşabileceğiniz bu riskleri, Allah korusun olum gibi riskleri ortadan kaldırmamız gerekiyor. Yani bu bize duşen bir şey. Afeti biliyoruz, doğal olayı biliyoruz, bunun afete donuşme riskini biliyoruz, bu riski tanımlayabiliyoruz ama bunun icin elimizdeki fırsatları planlı programlı olarak yapamadığımızı goruyoruz. Cunku benzer ornek İzmir'deki 3-4 yapı icin de ongoruluyor. Bunların depremde hasar gorduğu, kontrolsuz bir guclendirmenin ya da kontrollu ama yetersiz guclendirmenin yapıldığı, bir deprem sırasında bu riskin daha da yukseleceği bilinen bir olay. Maalesef bunu İzmir depremi sonrası yaşadık, can kaybı bu şekilde karşımıza cıktı. Bizim zeminimizi jeolojik araştırmalarla cok iyi tanımlama, yapıyı o zemin ozelliklerine gore uretmemiz gerekiyor. Yapıyı ona gore inşa ettiğimiz zaman olası deprem senaryoları karşısındaki davranışını bilip ona gore yapıyı inşa ettiğimizi ve burada da riski tamamen ortadan kaldırdığımızı soyleyebiliriz. Bu olmadığı sure icerisinde bu tip şeylerle karşılaşıyoruz. Yani İzmir'deki olaya tekrar değinirsek, onlarca bina icerisinden 4-5 tane, 8 tane bina yıkılıyor. Burada zemin ve yapı ilişkisinin doğru kurulmadığı surece karşılaşacağımız bir sorun olarak ortaya cıkıyor. Bunu da dikkate almamız gerekiyor. İşte bu zeminler curuk, bu zeminler bataklık, burada fay var değil, bunları cok iyi tespit edeceğiz ama yapıyı, buna gore inşa edeceğiz. Bu ayrıntıya dikkat etmemiz gerekiyor" şeklinde konuştu.
Kaynak: İhlas Haber Ajansı / MUSTAFA USLU