
İngiltere Dışişleri Bakanlığınca yayımlanan ve Yahudilerin Filistin'de devlet kurmasını ongoren "Balfour Deklarasyonu"nun uzerinden tam 103 yıl gecti.
Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarına sahip olmayan İngilizler, bu toprakları siyonistlere vermeyi ve onları buraya yerleştirmeyi vadetmişti.
Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, siyonist hareketin onde gelen figurlerinden Rothschild ailesinin baronu Lord Jacob Rothschild'e 2 Kasım 1917'de gonderdiği mektupta, "Majestelerinin hukumeti, Yahudilere Filistin'de bir yurt tesisi fikrini hararetle desteklemektedir. Bu maksatla her ne gerekiyorsa yapılacaktır." cumleleriyle İsrail'in kurulmasına İngiltere'nin vereceği desteği acıkca ifade etti.
Tarihe "Balfour Deklarasyonu" olarak gecen mektup, İsrail devletinin kurulmasına giden surecte en onemli kilometre taşı olarak goruluyor.
Yahudilerin Filistin toprakları uzerinde İsrail devletinin kurulmasının yolunu acan 67 kelimelik Balfour Deklarasyonu, yayımlanmasının ardından Filistinlilerin topraklarının parca parca ellerinden alınarak vatanlarının işgale uğramasının ilk adımı oldu.
Tarihi Filistin topraklarında İsrail devleti kurulmasının yolunu acan ve İngilizler tarafından Yahudilere verilen bu soz, Filistin'deki buyuk halk kitlelerinin yerlerinden edilmesine neden oldu.
Filistin davası bugun daha buyuk zorluklarla karşı karşıya
İsrail'in işgal ve ihlallerine maruz kalan Filistin, bugun "Yuzyılın Anlaşması" ve bazı Arap ulkelerinin işgal gucleriyle ilişkileri normalleştirmesi gibi yeni sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Arap Birliği uyesi ulkeler, 2002'de Lubnan'ın başkenti Beyrut'ta kabul edilen Arap Barış Girişimi bildirisiyle, "toprak karşılığı barışı" yani 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudus olan bağımsız Filistin devletini kabul etmedikce İsrail'le normalleşmeyi reddetmişti.
Buna rağmen bazı Arap ulkelerinin, başkenti Doğu Kudus olan 1967 sınırları uzerinde bağımsız egemen bir Filistin Devleti kurulmadan, İsrail ile ilişikileri normalleştirmesi Filistin davasına ilgiyi azalttı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail-Filistin meselesine cozum iddiasıyla sunduğu "Yuzyılın Anlaşması" olarak adlandırılan sozde Orta Doğu barış planı da Filistin'in karşılaştığı sorunlar arasında yer alıyor.
- Balfour Deklarasyonu'nun uygulanması ve İsrail'in kuruluşuna giden yol
İngilizler, Balfour Deklarasyonu'ndan kısa sure sonra 1917'de 401 yıl boyunca Osmanlı himayesinde kalan Kudus'un guneyini işgal ederek burada askeri yonetim uyguladı.
İngiliz general Edmund Allenby 9 Aralık 1917'de Kudus şehrine girdi. İngiliz kuvvetlerinin Kudus'e girişi Avrupa ulkeleri ve ABD'de buyuk bir heyecan oluşturmuştu cunku Avrupalılar, 1187'de Salahaddin Eyyubi eliyle haclılardan geri alınmasından yuzyıllar sonra ilk defa Kudus şehrine hakim olmuştu.
İngiltere, Fransa ve Carlık Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'nun parcalanması ve paylaşılması konusunda Sykes-Picot Anlaşması'nı 16 Mayıs 1916'da imzalamıştı.
Nisan 1920'de, Carlık Rusya'nın ayrılmasından sonra Fransa ve İngiltere delegeleri, I.Dunya Savaşı'nın galipleri olarak Sykes-Picot Anlaşması'nı tekrar ele almak ve Osmanlı İmparatorluğu'ndan alınan toprakların bolunmesine yonelik nihai planı belirlemek icin İtalya'da "San Remo Konferansı"nda bir araya geldi.
Bu konferansta iki taraf, Filistin'i İngiltere'ye vermeyi ve onceden kararlaştırılan değişiklikleri yapmayı kabul etti.
Milletler Cemiyeti'nde 1922'de kabul edilen Filistin topraklarındaki İngiliz manda yonetiminin temelini de bu deklarasyon oluşturdu.
İngiltere Filistinlilerin haklarını dikkate almadı
Lubnan merkezli Zeytune Araştırma Merkezi Muduru Muhsin Salih, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, "İngiltere, Filistin'in işgali sırasında Balfour'un 'Filistin'deki Yahudiler icin ulusal bir vatan' yaratma sozunun ilk kısmını uyguladı." dedi.
İngiliz işgalinin başladığı 1917'de Filistin topraklarındaki nufusun yuzde 92'sini Filistinlilerin oluşturduğunu belirten Salih, İngiltere'nin Filistinlilerin haklarının korunmasını dikkate almadığını aktardı.
İngilizlerin, Yahudiler ile Araplar arasında yaşanan catışmalar nedeniyle Filistin'i yonetemez hale gelmesinin ardından konu 1947'de Birleşmiş Milletlere (BM) taşındı.
İngiliz manda yonetiminin 1948'de son bulmasıyla Filistin toprakları silahlı siyonist orgutlere teslim edildi.
Bu surecte Filistinliler, topraklarındaki Yahudi nufusun artışına karşı cıkmaya calıştı. Ancak İngilizlerin manda yonetimini sonlandırarak Filistin'den cekilmesinin ardından, 1948'de Filistinlilerin Nekbe (Buyuk Felaket) diye andığı İsrail devletinin kuruluşu gercekleşti.
İsrail devletinin kurulmasıyla işgal, surgun, buyuk can ve mal kayıpları yaşandı
İngiltere, Filistin'den cekildikten sonra İsrail devletinin kurulmasıyla işgal sureci daha da yoğunlaştı, yuz binlerce Filistinli yurtlarından suruldu, buyuk can ve mal kayıpları yaşandı.
O sıralarda Filistin'in dortte ucu İsrail kontrolune girerken Batı Şeria, Urdun kontrolune, Gazze Şeridi de Mısır kontrolune verildi.
İsrail, 19 yıl sonra, 1967'de Doğu Kudus'u de icine alan Batı Şeria'yı, Gazze Şeridi'ni, Sina Yarımadası'nı ve Golan Tepeleri'ni işgal etmişti.
İsrail ile Filistin Kurtuluş Orgutu (FKO) arasında 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması'ndan sonra Kudus haric Batı Şeria ve Gazze Şeridi toprakları Filistin Yonetimi'ne verilmişti.
Balfour'un onculuk ettiği surecte tarihi Filistin toprakları uzerinde kurulan İsrail devleti, yarısından fazlasını zorunlu goce maruz bıraktığı Filistinlilerin halihazırda yaşadığı bolgelere hala "halksız vatan" muamelesi yapıyor.
"Balfour" ve "Trump" arasındaki benzerlik
Filistinli siyasi analist Vedi Ebu Nassar, AA muhabirine yaptığı acıklamada, "Balfour Deklarasyonu ile Trump'ın planı arasında şoyle bir benzerlik var: Her ikisi de vadettikleri topraklara sahip değil. Buna rağmen soz konusu toprakları hakkı olmayan kişilere hediye olarak sunuyorlar." dedi.
Nassar, İngiltere'nin Filistin'de Yahudilere verdiği toprakların sahibi olmadığı gibi Trump'ın da sahibi olmadığı Kudus ve Batı Şeria'daki bazı kısımları verdiğini ifade etti.
Filistin uzman, bu adımlar her ne kadar İsrail lehinine gorunse de "İslam dunyasının duşmanlığını kazanmasıyla" Tel Aviv'in zararının daha buyuk olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: Anadolu Ajansı / Nour Mahd Ali Abu Aisha