
? Şu anda neredesiniz?
Edoardo Ponti: İsvicre-Cenevre'deyiz...
? Anneniz orada yaşıyor değil mi?
Edoardo Ponti: Evet.
? Sophia Loren, Cenevre'de gunluk hayatınız nasıl geciyor? Sophia Loren: Cenevre'deki hayatım cok sessiz. Cok fazla dışarı cıkmıyorum. Dışarıda olmaktan hoşlanmıyorum. Cunku bu artık ozgur hissettirmiyor. Evde vakit gecirmeyi seviyorum. Kitaplarımı seviyorum, hayatımı ozel tutmayı seviyorum. Kesinlikle cok basit bir hayatım var. Zaten bugunlerde dışarı cıkıp cıkamayacağımızı, nereye gidebileceğimizi bile bilmiyoruz.
GOCMEN COCUK OLMAK NASIL BİR HİS
? Edoardo Ponti, film icin sizi tebrik ederim. Gercekten guzel bir hikaye. Film, Romain Gary'nin "The Life Before Us" (Onca Yoksulluk Varken) kitabının adaptasyonu. Kitabı neden sinema filmi yapmak istediniz? Edoardo Ponti: Kitapta bana ilham olan şey, gocmen bir cocuğun gozunden anlatılmış olmasıydı. Kitabı gorsel olarak anlatmaya değer bir hikaye gibi hissettiren ise... İnsanlar gocmenleri ve multecileri birinci sınıf vatandaş olarak gormuyor. Aynı sokakta yan yana gecersiniz, aranızda belki santimler vardır ama aslında birbirinizden tamamen ayrı dunyalardasınızdır.
Empatinin başlangıc noktası, birinin hayatını ve onun dunyasında yaşamanın gercekten nasıl hissettirdiğini anlama yeteneğidir. Başlangıc noktam buydu. Dediğim gibi kitap cocuğun bakış acısıyla anlatılıyor. Aileniz olmadan başka bir ulkede gocmen cocuk olmanın nasıl bir his olduğunu izleyicinin hissetmesi icin sinematik olarak tercume etmek istedim.
Bu cocuk sokaklarda buyuyor. Bana dokunan ilk etki buydu. İkincisi ise cocuğun (Momo) Madam Rosa (Sophia Loren) ile olan ilişkisi. Madalyonun iki zıt tarafı karakterler. Irk onları ayırıyor, din onları ayırıyor, kultur onları ayırıyor. Ama ikisi de hayatta kalmayı başaran insanlar. İkisi de aile olmadan buyuyenlerden. Bu acıyla birbirleriyle bağlantı kuruyorlar. Bu iki nokta bana gercekten dokunmuştu.
Dunyanın şu anda empatiye ihtiyacı var, dunyanın insanlığa ihtiyacı var, dunyanın bir araya gelmesi gerekiyor. Sosyal medya aracılığıyla parcalanıyoruz. İnsanları bir araya getirmenin bir yolunu bulmak ya da bir araya gelme olasılığını gosterebilmek bile duygusal olarak yatırım yapmaya ve zaman harcamaya değecek bir şey.
Sophia Loren: Bana savaş sırasında kucuk bir kızken Napoli'de yaşadıklarımı anımsattı. Harika bir film oldu. Kolay değildi ama sonuc guzel oldu.
? Momo'yu canlandıran İbrahima Gueye ile ilişkiniz nasıldı?
Sophia Loren: Harika... İbrahima daha once hic kamera ve set gormemişti. Bu onun ilk filmiydi. Daha once hic film cekimi gormediği icin tum detayları ve işini nasıl yapacağını dikkatlice dinliyordu.
? Şu anda karşımda oğlunuzla el ele oturuyorsunuz. Aranızdaki sevgiyi ekranın diğer tarafından hissedebiliyorum. Biraz anlatır mısınız bu sevgiyi?
Sophia Loren: Bu bir sır! Soylenmemesi gereken bir sır. Kalpten gelen bir şey. İki oğlum var; Carlo ve Edoardo. Onlarla birlikteyken diğer her şeyi unutuyorum.
Edoardo Ponti: Biz buyurken annem calışan bir kadındı. Calışırken bile bize her zaman onun onceliği olduğumuzu hissettirdi. Sinema dunyası onu istemesine rağmen annem icin once aile, sonra sinema geldi. Aramızdaki ilişkiye gelirsem, mizac ve kişilik olarak benzer olduğumuzu duşunuyorum. Bu yuzden birlikte iyi calışıyoruz, cunku aynı şeyleri hissediyoruz. Yonettiğim filmlerde anneme baktığımda ya da dokunduğumda, o anda tam olarak ne istediğimi anlıyor.
? "Sophia Loren rolleri icin prova yapmaz, sete gittiği an icgudusel olarak role girer" deniyor. Buna istinaden soruyorum; oyunculuk yeteneği doğuştan sezgisel olarak gelen bir şey mi, yoksa uzerinde calışılıp sonradan kazanılabilir mi?
Sophia Loren: Yetenek varsa vardır, yoksa da yoktur. İcinde his yoksa hicbir şey yapamazsın ya da hissettiremezsin. İcinde hissetmek zorundasın.
? Sinemanın ikonu olmuş en buyuk oyuncular, icten gelen bir his olduğunu soyluyor. Siz ne duşunuyorsunuz?
Edoardo Ponti: Duyguları karşı tarafa gecirme becerisi, oğrenemeyeceğin bir yetenek. Annem performans sergilerken duygulanınca seyirci onunla birlikte duygulanır, gulunce seyirci onunla birlikte guler. Hisler uzerinde eğreti durmaz.
İBRAHİMA ANNEME KABA DAVRANMADIĞI İCİN UZULUYORDUM
? Peki genc oyuncu İbrahima? Daha once kamera onune hic gecmemiş biri olarak o nasıldı bu konuda?
Edoardo Ponti: İbrahima'da da doğuştan yetenek mevcut. Sanki bu işi yapmak icin doğmuş. Rolundeki hisleri yansıtırken verdiği duyguyla iletişim kurabilen ve hisleri vucuduyla tercume edebilen bir cocuk. Zaten oyunculukta bunun dışında her şey oğretilebilir. İbrahima'yı 350 cocuk icinden sectim. Sonra onu oyunculuk kocuyla calıştırdım. Annem prova yapmayı sevmese de bana gore prova onemli. Bu filmde İbrahima ile olan sahnelerde prova yaptı. Filmin başındaki anneme sert ve kaba davranması gereken sahneler İbrahima icin zordu, cunku annemi cok seviyordu. Prova yaparken anneme karşı yeterince sert olmadığı icin işler pek iyi gitmiyordu. Mutlu değildim. Bir gun provada anneme doğru yurudu ve şoyle dedi: "Sophia, durust olmam gerekirse sana kaba davranmam gereken her provadan sonra eve gittiğimde cok uzuluyorum. Canım yanıyor. Sana kaba davranmak icin izin istiyorum. Kendimi eve gidince kotu hissetmek istemiyorum."
Annem ona baktı ve "Tabii ki sette sahne ne gerektiriyorsa onu yapabilirsin, ben kırılmam" dedi. O sozden sonra İbrahima anneme karşı kotuydu, bense cok mutlu.
BİR MUDDET ANNEMLE YAŞADI
? İbrahima'yı 350 cocuk arasından bulduğunuzu soylediniz. Secme surecinizi anlatır mısınız?
Edoardo Ponti: İclerinden once dort cocuk sectim ve oyunculuk atolyesine yolladım. Sonra ikisini eledim, sonunda da Momo rolu icin İbrahima'yı sectim. Oyuncuları yollayacak cast direktorune gocmen ve Musluman olmayan hic kimseyi istemediğimi soylemiştim. Hem Musluman hem de gocmen olmaları karakterlerin kimlikleri icin cok onemliydi. Gocmenlik deneyimi, Muslumanlık kulturu, Muslumanlık dininden yararlanabilmesi, Momo'yu inşa etmek icin iyi bir temel verecekti.
? Peki İbrahima'nın Sophia Loren ile tanışması nasıldı? Edoardo Ponti: Annemle tanışması ve annemi onun icin insanlaştırmak başka bir şeydi... İtalya'da film cekiyoruz... İtalya'da Sophia Loren ile calışmanın, onunla film cekmenin anlamı cok buyuk. İtalya icin Sophia Loren'in buyukluğu muazzam bir şey. Empire State binası gibi. Sinema ikonu, cok buyuk bir isim, bir yıldız... İbra'nın gozunde butun bu tanımlamaları kırmak icin babasıyla evimize davet ettim. Bir muddet annemle yaşadılar, birlikte televizyon izleyip kahvaltı yaptılar. Hayatın akışındaki en normal şeyleri yaptılar birlikte.
? Hem ilk film deneyimi hem de Sophia Loren ile calışıyor. Birlikte yaşamaları fikri akıllıca olmuş...
Edoardo Ponti: Evet, İbra icin var olan tum bu olağanustulukleri normalleştirmek adına gerekli tum aracları sağladım.
BİR KEZ BİLE OĞLU OLMAMDAN FAYDALANMADI
? Siz de cekimler suresince annenizle kaldınız, değil mi?
Edoardo Ponti: Evet. Bir oyuncunun filmin yonetmeniyle kalması hic kolay bir şey değil, cunku iş hic bitmez. Mutlaka konuşulacak bir sahne vardır. Bu yuzden birlikte yaşamak annem icin yorucuydu. Cunku surekli iş hakkında konuştum, surekli sahnelerden bahsettim. Annemde beni en etkileyen şey, onun asla yorulmamasıydı. Filmi montajlarken kendimden utandım. Aynı sahneyi 9 kere cekmişim ama aslında dorduncu cekim zaten cok guzelmiş. "Neden bu kadar abartmışım" dedim kendi kendime.
? Peki anneniz bir şey demedi mi?
Annem bir kez bile oğlu olmamdan faydalanmadı. O kadar profesyonel ki, ben mutlu olana kadar sahneleri tekrar tekrar cekmeye devam etti. İşine ve hikaye anlatmaya olan tutkusu ona yorulmaz yapıyor.
Kaynak: Hurriyet