BUDA'nın temel oğretilerinden biridir, "Başkalarını kıskanma, onlarla uğraşma" der ve ekler ardından: "Habire kıskanclık duyan insan ic huzurundan yoksun bir insandır."
Uzaktan bakarız kimilerine, zannederiz ki onların her şeyi var. Şohret, başarı, saygınlık, mutluluk... "Daha ne istiyor olabilirler ki" deriz kendi kendimize. İzleriz kısık ve sabit gozlerle. Kıskanclık cehaletten beslenir halbuki, duşunmeyiz.
Bu bir ağılı ağac ise beynimizde yeşeren, toprağı bilgisizlik olsa gerek. Zira ne kadar az şey biliyor olursak oteki insan hakkında o kadar rahat ve pervasızca kıskanırız. Belki de minicik bir kelime ayrımı yapmak lazım. Gıpta etmek, ozenmek, belli bir dozda kalmak kaydıyla daha insanca, daha masumca duygular, ama kıskanclık altını oyan bir asit teknesi gibi, girdiği bunyeyi zedelemeden cıkmıyor işte.
Simone de Beauvoir, Fransız ve dunya duşunce tarihinin en cok iz bırakan isimlerinden, hatta kadın entelektueller sıralamasında bir numara; tahtını kolay kolay bırakacağa benzemiyor, aradan gecen bunca zaman sonra bile. Onun gibi iki dudağının arasından cıkan, kaleminden damlayan her kelimenin ciddiye alınmasına alışkın, her yerde itibar goren bir kadın kimi niye kıskansın ki diye duşunebilirsiniz. Oysa.....
Kazın ayağı oyle değil. İşte Simone de Beauvoir'in deli gibi kıskandığı kadının hikÂyesi:
Tesaduf bu ya, onun da ismi Simone idi, tesaduflerin olmadığı şu hayatta. Simone Weil, Yahudi bir ailenin evladı olarak dunyaya geldi. Ağabeyi de kendisi de kucuk yaştan itibaren kitaplar arasında buyuduler, eğitimlerine buyuk onem verildi. Annesi babası dinden de dindarlardan da hazzetmezdi. Katı laik bir ortamda buyudu. Kucuk yaştan itibaren "dÂhi" gozuyle bakıldı bu kız cocuğuna. Yetenekli ve zeki olduğu kadar girişkendi.
12 yaşında Yunanca'ya gayet hÂkim; matematik, geometri ve fizikte yaşıtlarından katbekat ondeydi. 1928 senesinde Ecole Normale Superieure sınavlarında birinci oldu. Aynı sınavda ikinci olan kişi gene bir kız oğrenci idi: Simone de Beauvoir. Boyle başladı iki Simone arasındaki sevgi-nefret ilişkisi.
*
Simone Weil ufak tefek, celimsiz, ileri derecede miyop bir kadındı. Ancak onun doğal ve rahat tavrı, guzelleşmek ya da suslenmek icin en ufak bir caba gostermiyor oluşu erkeklere cazip geliyordu. İkinci Simone, daha guzel olduğu halde, kendisini onun golgesinde hissediyordu.
Universite yılları cabuk gecti; her iki Simone da aktif bicimde oğrenci eylemlerinde yer aldı, her ikisi de emekci ve azınlık haklarıyla yakından ilgileniyor, dunyayı değiştirmeyi arzuluyordu. Ancak okul biter bitmez bir yol ayrımı cıktı karşılarına. Simone de Beauvoir "entelektuel" olmayı onemserken, Simone Weil toplumsal adaletsizliklerin cozumunun zihinsel faaliyetlerde değil, tam tersine kol emeğinin kıymetinin bilinmesinde yattığına inanıyordu.
Kısacası, aydınların fabrikalarda calışmasından yanaydı(!) Ve bu formulu evvela kendinde deneyecek kadar da cesur. Bir celik fabrikasında iş buldu. Eylemler orgutledi, grevlere katıldı. "Kızıl Bakire" lakabını kazandı.
Seckin, zengin bir aileden gelen bu kadın neden, nasıl işci olmaya zorladı kendini? Ustelik beceremediği halde. O sene peş peşe uc fabrikadan atıldı. Yılmadı. Filozof, aktivist, emekci, mistik. Ne tam anlamıyla solun kalıplarına uydu, ne sağın. Ne Marksistler arasında rahat edebildi, ne liberaller. Tam bir celişkiler yumağıydı. Ama hayranları da katlanarak arttı. Simone de Beauvoir "kitabi bilgiler"le konuşmakla eleştirilirken, o hayatın bire bir icinde olmakla ovgu topluyordu.
*
Ne var ki ilk başlardaki romantizmini yitirmeye başladı. Fabrika şeridinde butun gun calışmanın insanı tutkularından uzaklaştırdığını gozlemledi. Kendini sorgular oldu. "Devrim" inancını terk etti. Devrim ideali, insanları ani ve katı ve kati bir değişiklik peşinde koşmaya yoneltiyordu. Devrimci dostları bu eleştirileri duymaktan hoşlanmadılar.
Simone Weil giderek yalnız kaldı. İşte bu donemde din ile ilişkisini yeniden gozden gecirdi. Azizlerin hayatları, Hint felsefesi... O da tıpkı Tolstoy gibi fiziksel yorgunluğun manevi olgunlukla el ele gittiğine inanıyordu. Doğru durust yemek yemez oldu, ruhunu terbiye etmek icin aclıkla talim etti kendini. Olduğunde 34 yaşındaydı.
Aradan seneler gecti. Butun bu zaman zarfında elit cevrelerden ayrılmayan Simone de Beauvoir, ateistliğiyle namdar bu kadın gun geldi hemcinsi ve adaşını nasıl kıskandığını itiraf etti. Nesine imrendiğini sorduklarında ise tek bir kelimeyle cevap verecekti: "Yureğine."
Bense merakla okurum bu iki kadını; ne birini yakın bulurum kendime ne berikini. Beni esas cezbeden onların hikÂyesini yazmak, onlarınki gibi hikÂyeleri...
Elif Şafak
__________________
Entelektuel Kadın Kıskanırmı
Kadınca0 Mesaj
●21 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Kadınca
- Entelektuel Kadın Kıskanırmı
-
13-09-2019, 23:01:20