Cok guzel bir kızdı Aysel. Kocaman siyah gozleri, anlamlı bakışları vardı...






"Hic kimse yapmadı benim bana yaptığım kotuluğu" diyerek ağlıyordu. Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu ama ne olduğunu anlayamamıştı. Babasından tut da evde calışan hizmetciye kadar herkesi sucluyordu. " Zaten şansım olsa anamdan erkek doğardım" diyordu. Diyordu da kadın olmayı da başaramamıştı adam akıllı. Hem kadınlığını yaşamak istiyor, hem de bunun kotu olduğuna inanıyordu. "Aynada kendimi gorduğumde nefret ediyorum, parcalayasım geliyor" diyordu ağlarken. "Sanki icimde iki kişi var kavga eden" diyordu. "Biri mutlu olmaya kalksa oteki hep bozuyor!"
Cok guzel bir kızdı Aysel. Kocaman siyah gozleri, anlamlı bakışları vardı. Uzun siyah sacları teninin beyazlığını daha da ortaya cıkartıyordu. Guluşu de en az bakışları kadar guzel ve cekiciydi. Uzun boylu, alımlı bir kızdı ama o bunun farkında bile değildi. Kendisini hic beğenmiyor, cevresindeki her kadını cok guzel buluyordu. Hareketleri sert ve keskindi. Yuksek sesle konuşuyor, elini kolunu cok kullanıyordu. Cekingenliğini saklamaya, abartılı rahat davranmaya calışıyordu. Yanımda dikkatli konuşmaya gayret etse de, zaman zaman kufur kacıyordu ağzından. "Bi adam gibi adam catmadı bana. Nerede odun var, okuz var gelir beni bulur" dedi yuzume bakmadan. Konuşurken kimsenin yuzune bakmıyordu. "Her şey beni bulur zaten bu *** dunyasında!"
"Bir aydır cevap vermiyorsa neden hala arıyorsunuz"

Birkac sorudan ve ne kadar şanssız, bahtsız olduğundan şikayet ettikten sonra, asıl derdini anlatmaya başladı. "Dort yıldır birlikteyiz Serdar'la. Defalarca ayrıldık yine barıştık. Artık kimse inanmıyor bize. Ne ayrıldığımıza, ne barıştığımıza inanıyorlar. Ama bu defa galiba cidden ayrıldık. Bir ay olacak neredeyse". "Aramıyor mu sizi?" diye sordum. " Ne araması telefonlarıma cıkmıyor, mesajlarıma cevap vermiyor" dedi. " Ortak arkadaşlarımızdan bile kacıyor". " En son ne zaman aradınız?" dedim. "Buraya gelirken uc kere aradım ama hic umuru değil adamın. Adam olsa, birazcık değer verirdi ama okuz işte!" "Peki bir aydır hicbir aramanıza cevap vermediyse neden arıyorsunuz hala?" Cevap cok netti. "Cunku seviyorum"
"Pek yuz vermeyecek, sert olacak"

Hem kendinden, hem sevgilisinden surekli şikÂyet ediyordu ama neden sorusuna cok ulvi bir cevabı vardı. "Seviyorum". Neyi, kimi ve neden seviyordu? Neydi sevgi? Nesini seviyordu bu adamın? "Serdar tam istediğim gibi bir erkek. Biraz maco ama ben maco severim" derken gulumsedi." "Yani bana pek yuz vermeyecek, gulmeyecek, sert olacak"
HikÂyenin bundan sonrası cok tipikti. Sevgilisi sık sık ona "defol git" diyor, hatta kufredip aşağılıyordu. Ama sanki bu yetmiyordu Aysel'e. Onu daha cok arıyor, ozurler diliyor, yalvarıyordu. Bircok defa dayak da yemişti sevgilisinden. "Anlamıyorum bu nasıl sevgi. Hem tekme tokat dovuyor, hem de pişman olup ozur diliyor. Hep daha cok oper ya da hediye alır dovdukten sonra. Odun işte!Dovmeden sevmeyi bilmiyor ki!" Şikayetleri daha da kufurlu bir şekilde devam etse de, Aysel'i bu ilişkiye zorlayan neydi? Ya da zorlayan mı vardı? "Beni başka kim beğenir ki!" diyordu, guzelliğini hice sayarak. O cirkin, aptal, salak, psikopatın tekiydi kendi zihninde. Başka adam beğenmezdi ki onu. "Psikopatım evet!" dedi. " Baksanıza adam ağzıma ediyor ben hÂl peşinden koşuyorum!" Gozleri dolu dolu oldu sonra. " Bana bu mustehak, hak ediyorum bunu ben!"
Evin iki kızından buyuk olanıydı Aysel. Ondan once bir erkek cocukları olmuştu annesiyle babasının ama iki yaşındayken olmuştu. Babası onun da erkek olmasını beklemişti. O uc aylık olana kadar almamıştı kucağına. Hayatı, kendini babasına sevdirip kabul ettirmekle gecmişti. Babası otoriter bir adamdı. Her şeye bağırır, hicbir şeye izin vermezdi. Erkeklerle konuşmasını istemez hatta oğlu olan komşularla goruşturmezdi karısını. Mimar olmak istediği halde, babasının işinde calışabilmek icin işletme okumuştu. Annesi kocasına karşı pasif ama temizlik konusunda yırtıcı bir kuş gibiydi. "Ev annemin cumhuriyetiydi" diyordu. " Babam gittiğimize geldiğimize, giydiğimize karışır; annem evde nefes aldırmazdı". Ama o evin asi kızıydı. Kadınca her şeye karşı cıktığı icin annesiyle de anlaşamazdı. "Ev işinden nefret ederim, annem ne yaptıysa bana dantel, orgu oğretemedi. Ben cok zekiydim. Dereceyle bitirdim okullarımı ama yine de babama yaranamadım. 'O kadar para veriyorum okuyacaksın tabi' derdi. Bir aferin cıkmadı ağzından. İcer icer Allah'a 'neden oğlumu aldın elimden' der dertlenirdi. Koca kız olduk hÂl aklı olen ve bir daha olmayan oğlunda!"
İşte Turkiye'deki milyonlarca Aysellerden, Ayşelerden, Fatmalardan biri daha. İcindeki kadını bastırmış. Sevilmek ve kabul gormek icin erkek gibi olmayı bilmeden secmiş onca kadından biri. Sadece aileleri tarafından değil, kendileri tarafından bile kabul gormemişlerden. Bilincaltında kadın olmayı reddetmiş, hep bir erkek gibi olmaya cabalamış. Ne yazık ki ne kadın, ne erkek olabilmiş.Ne yaptıysa babasının gozunde hep istenmeyen kız cocuk olmuş. Kız cocuk olduğu icin hicbir hakkı olmamış ama annesi de var gucuyle onu bir kadın yapmaya uğraşmış. "Ev işiydi, yemekti, danteldi kadının bilmesi lazım ama makyaj yapmaya izin yoktu! O ne peki? Hem kadın ol diyorlar hem izin vermiyorlar!" diyordu.
Bilincaltımız hayatımızı yonlendirir. İnanclarımız, korkularımız, bağımlılıklarımız hep bilincaltımızdadır. Hatta bedenimizi bile yonetir. Aysel'in de bedeni, kadınlığını reddetmeye uyum sağlamıştı. Ulkemizde bircok kadında bulunan "polikistikover" hastasıydı Aysel. Polikistikover, yumurtalıklarda fazla sayıda kistin oluşması ve bunun sebep olduğu hormanal bozukluktur kısaca. Kadında erkeklik hormonu salgılanır. Yuzde ve vucutta tuylenme, erkek tipi kilo alma (gobek, mide ve bedenin ust kısmı, omuzlar) seste kalınlaşma ve hamile kalamama. Kadının bu kadar baskı gorduğu ve kadınlığından dolayı kendini suclu hissettiği bir toplumda bu hastalığın bu kadar yaygın olması pek şaşırtıcı olmasa gerek.
Aysel'in hayat senaryosu nasıl da tıkır tıkır işliyordu. Erkekleşen ama asla erkek olamayan bir kadın. Kadınlığından nefret eden, sucluluk duyan. Guzel olmaktan bile nefret ediyordu. Zekasını on plana cıkartıp, başarılı bir oğrenci, cok iyi bir iş kadını olmuştu. Kadınsal tepkileri olmamasıyla ovunuyordu ama icinde bir yerlerde haykıran bir kadın vardı. Bir erkek tarafından beğenilen, sevilen istenen biri.
Oysa hayatındaki ilk ve en kutsal erkek olan babası bile istememiş, asla kabullenmemişti onu. Annesi gibi bir kadın olmayı reddetmiş, kadınları hep aptal bulmuştu. Ancak asla babasının takdirini ve onayını kazanacak kadar da erkekleşememişti. İcindeki kadından nefret ediyor ve erkek olamadığı icin suclu hissediyordu. Bunun icin de en uygun ilişkiyi secmişti. Onu cezalandıracak, aşağılayacak bir erkek. Daha fazlasını hak etmiyordu cunku. "Ne zaman aramız biraz iyi olsa, biraz mutlu olsam, icimdeki oteki ben bir şey bulup olay cıkartıyor. Sanki Serdar bana iyi davranınca rahat etmiyor. " diyordu. Hakarete ve dayağa maruz kalıyor ama hep ozur dileyen yine kendisi oluyordu. Sevgilisi onu her affedişinde, her barışmada, belki de gizlice kabul gorme isteğini de tatmin etmiş oluyordu.
Hayatta hepimizin karşısına, belki de butun yaşantımızı etkileyecek olaylar cıkar. Bizler farkında olmadan bir inanc geliştirir ve buna uygun tutum oluştururuz. Hepimizin en buyuk isteği "sevilmek, onay gormek ve guvende olmak" tır. Kadın ya da erkek, genc ya da yaşlı ne olursak olalım hepimiz sevilmek isteriz. Ve bilincaltımızda bu uc isteğe ulaşmak icin bir yol, bir inanc oluştururuz. Tıpkı Aysel gibi... Sevilmek icin kadınlığını reddetmek gibi. Aysel, bir şeylerin yanlış olduğunu, icinde kadın ve erkeğin catıştığını fark etmişti. Bilmediği tek şey, kendini Serdar gibi biriyle cezalandırarak bunu cozemeyeceğiydi. Cozumun yine kendi zihninde olacağını, bakış acısını ve olumsuz inanclarını değiştirerek hayatını değiştirebileceğini bilmiyordu. Once kendi kendini sevmesi gerektiğini, bu şekilde gercekten hak ettiği secimleri yapacağını. Cunku bizler, secimlerimizle nasıl hayatımızı yonlendirdiğimizi bilmek istemeyiz. Senaryoyu değiştirebileceğimize inanmayız. Kendi zihnimizde yorumlar ve ona gore yaşarız. Buna da "gercek" der ve gercekleri suclarız. İnandığımız şeyi gercek sanır, gercek yaparız. Kendimizi nasıl gorur, nasıl anlarsak hayatın bizi oyle goreceğini bilmeyiz. Oysa biz neye inanıyorsak hayat bize onu verir.




Fatoş Comert
İlişki Terapisti/Bireysel ve Kurumsal Gelişim Danışmanı
__________________