Gerceklik konusunda herkesin az cok bir fikri bulunuyor. Gunluk yaşamımızda sık sık “Hayatın gerceği bu” ya da “gercek dunyaya don” gibi cumleler duyuyoruz. Yeni bir kuantum paradoksuna gore gerceğin ne olduğundan cok da emin olmamak gerekiyor.
Eric Cavanti ve ekibi, en temel bilimsel teorilerden ikisini, Einstein’in gorelilik teorisi ile bir araya getirdi. Sonunda ortaya gerceklik algısını tamamen sarsabilecek bir başka kuantum paradoksu ortaya cıktı
[h=2]Kuantum, sağduyuya karşı[/h]
Oncelikle şu uc ifadeye bakalım:
Birisi bir şeyin olduğunu gormuşse, o şey gercekten olmuştur. Serbest, ya da en azından istatistiksel olarak rastgele secimler yapmak mumkundur. Bir mekanda yapılan bir secim, uzaktaki bir olayı aynı anda etkileyemez. Bu uc temel fikir de pek cok kişi tarafından kabul ediliyor. Bunların arasında fizikciler de yer alıyor. Nature Physics’de yayımlanan yeni makale ise bu durumun farklı olabileceğini one suruyor. Makaleye gore bu onermelerin hepsi birden doğru olamaz.
Kuantum fiziği bize hicbir zaman icin kesin bir şey soylemez. “Parcacık nerede?” diye sorduğumuzda bize parcacığın, gozlemlendiğinde olabileceği yerlere dair olasılıklar verir. Burada bile “parcacık %37 ihtimalle A bolgesinde” gibi bir onerme yoktur, onerme “A bolgesine bakarsak parcacığı gorme ihtimalimiz %37’dir.” şeklinde olur. Alanın onculerinden Niels Bohr’a gore “pozisyon” gibi fiziksel ozellikler, olcumlenene kadar yoktur.
[h=2]Gerceklik aynı anda olur mu?[/h]
1935 yılında Einstein, Podolsky ve Rosen yayınladıkları bir calışmada gerceklikte kuantum mekaniklerinin gosterdiğinden fazlasının olması gerektiğini soyledi. Zira aynı anda iki farklı olcumu yapmak mumkun olmadığı icin aynı anda iki fiziksel ozellik birden gercek olamazdı.
1964 yılında ise Kuzey irlandalı fizikci John Bell, daha farklı olcumler kullanılması halinde Einstein’ın argumanının coktuğunu ortaya cıkardı. Ortalama sonuclar olcumlerle tahminlenemezdi. Bu da Bohr’un haklı olduğunu duşunduruyordu.
İşin icine Eugene Wigner’in dahil olması ise durumu daha da karmaşık hale getirdi. Wigner’in yaptığı kuantum olcumlerinde gozleyeni gozlemek de işe karıştı. Arkadaşının yaptığı olcumler kuantum mekaniklerine uysa da Wigner’in olcumleri uymuyordu, zira arkadaşı olcum yaparken parcacıkla dolaşıklık icine giriyordu.
[h=2]Dostlar laboratuvarına hoş geldiniz[/h]
Araştırmacıların yeni teorisine gore iki arkadaş ciftinden oluşan araştırmacı ekipleri bu deneyde yer alıyor. Aralarında mesafe olan başka bir laboratuvarda da arkadaşlarından oluşan 2 kişilik bir ekip var. Bu ekip de kuantum dolaşıklığı olan parcaları inceliyor. Buna gore ikinci laboratuvardaki ekip uyeleri, parcalar ile dolaşıklık kuramayacakları icin birbirleriyle dolaşıklık kuruyor, en azından teoriye gore.
İlk laboratuvardaki araştırmacılar yazı tura atıyor ve sonuca gore ya arkadaşlarını gormelerini engelleyen kapıyı acıp sonucları oğreniyor, ya da bir şey yapmıyorlar ve arkadaşları başka bir olcume geciyor.
Bu sureci karmaşık olarak hesaplayabilecek bir bilgisayarımız şu anda yok ve bu yuzden araştırmacıların onerisi teori aşamasında olsa da olasılıkların belli bir aralıkta kaldığını soyluyorlar. Bu da bizi uc secenekten birini kabullenmemiz gereken noktaya getiriyor: Ya deney buyuk olceğe taşınamıyor ve kuantum mekaniği “nesne cokuş teorisi” adı verilen teoriyi destekliyor, ya da sağduyumuzun sunduğu uc onermeden birini reddetmemiz gerekiyor.
Bu gizemin cozulmesi icin daha fazla araştırma yapılması gerekiyor. Bu noktada araştırmacıların ortaya attığı birkac farklı teori ve denenebilecek yontem bulunuyor. Cıkan sonuclar ise buyuk ihtimalle gerceklik algısını, en azından teorik fizik acısından onemli şekilde etkileyecek.