Aşk ve sevgiyi birbirinden ayıran ozellik beklentidir. Gozun kor olup, her şeyi unutarak yalnız onu duşunmek, yaptığın her harekette onu anmak, adını soylerken kalbin carpması, gozunu telefona dikmek, gelişini beklemek, buluşmalara koşarak gitmek, gardırobun karşısında ustune giyecek kıyafet bulamamak, yolda yururken kendi kendine gulumsemek, bunlar aşktır.

Aşk umutlu ve iyi bir duygudur. İnsan kendini yeryuzunun kralicesi zanneder. Aşk midende garip bir sıkışmadır. Aşık olan gozlerinden belli olur, parıldar. Yuruyuşu bile değişir. Dışarıdan bakan artık dunyada yer cekimi olmadığını duşunur, doğrudur, aşkın iceriği kimyayı, fiziği aşar.

Peki aşk ne zaman sevgiye donuşur? İşte en onemli soru bu. Gunumuz icin konuşacak olursak, ayda kac para kazandığını duşunduğumuz, ettiği telefon sayısını bildiğimiz, elinde cicek veya hediye ile gelmediğinde hayal kırıklığı yaşadığımız zaman. Sevginin bendeki tarifi şoyle:

Aşk + beklenti + mantık = SEVGİ

Aşkın evrim gecirdiği nokta alışkanlığın başladı yerdir. Aramasına, gelmesine, kokusuna, opuşme stiline, tenine, sevişme tekniklerine alıştığınız anda aşk, yerini sevgiye bırakmaya başlamıştır. Artık işin icine beklenti girer. Her gun 10 defa arayan adam, o gun 6 kere ararsa; neden aramadı deriz? Aldığı maaş artık bizim ilgi alanımıza girer, oyle ya bir evi gecindirecek midir? Her hafta yemeğe gotururken artık evde yemeği tercih ediyorsa, kırılırız. Neden arkadaşlarıyla daha fazla vakit gecirdiğini merak ederiz. Mac seyretmesi sinirimizi bozar. Bunun gibi sayılabilecek yuzlerce durum şunu anlatır ki, bizim artık bu ilişkiden beklentimiz vardır. Yani, bir cıkar soz konusudur. Cıkarın olduğu yerde catışma ve bencillik olur. Aşıkken gormediğiniz her yonu artık sinir bozucu bir unsur olarak karşımıza cıkar. Hatta fiziksel ozelliklerinden birkacını bile sonradan keşfetmiş olabilirsiniz. Oysa birlikte olduğunuz her an gozlerine bakmıştınız, bunu nasıl kacırmışsınız, hayret.

Sevgi gerceklerle yuzleştiğimiz yerdir. Artık birlikte olduğumuz adam hakkında yargılarımız, beklentilerimiz, hukumlerimiz vardır. Boyle anlatınca kotu gibi durabilir ama değil, cunku sevgi kabullenişi de barındırır. Saygı duymak, anlamak, yerine koymak, inanmak, empati oluşturmak, onun iyiliği icin kaynaklarını kullanmak, duşunmek hep sevginin cercevesi icindedir. Ozetle, aşk guzel bir aptallık, sevgi ise kabulleniştir.

Sevginin ucurumun kenarında durduğu nokta, beklentiye odaklandığımız ve değiştirme arzusuna yenik duşerek savaşmaya başladığımız yerdir. O andan itibaren tukeniriz, tuketiriz, dertlerimiz buyur, iletişim kopar ve yalnızlaşırız. Ne uğruna savaş verdiğimizi bile bir muddet sonra unutur, sadece yoruluruz.

İşte bu yuzden aşkı bulunca sonuna kadar keyfini cıkarmalı. Acısını cekmeye de, sevgiye donuşecekse onun icin emek vermeye de gonullu olmalıyız. Kıymetini bilmeden kaybettiğimiz genclik yılları gibi kayıp gider elimizden bu duygular. Ne varsa bugunde var, ne yaşanacaksa bugun yaşanacak. Yarın icin yapılan planlar genellikle bozulmaya, gecmiş adına yapılan hesaplaşmalar ise korelmeye mahkumdur.

Ya aşkın tadını cıkarır, onune arkasına bakmadan yaşarsın, ya bittiğinde zamanı geri getirmek icin yollar ararsın. Ya sevginin değerini algılar, aklınla yureğini dengede tutarsın, ya giden sevgilerin ardından ağlarsın. Bu iki duygu icinde nasıl surerse ya da biterse bitsin, hep akılda kalması gereken soru şu olmalı. Dunyada kac insan bu duyguları yaşayacak kadar şanslıdır?
Candan Unal


__________________