İnsanlar kadınlı erkekli cıplak doğarlar analarından. Tıpkı bir tohumun filizlenip tum cıplaklığıyla toprak anaya sarılışı gibi. Bitkiler buyudukten sonra da utanmazlar cıplaklıklarından, ya da hayvanlar alemi de tıpkı bitkiler alemi gibi utanmazlar cıplaklıklarından. Utanmadıkları gibi bunu yasaklayan bir yasaları ya da onları korkutan bir cehennem ateşi rivayeti de yoktur. Cunku onları yaratan tanrısal guc, onları zaten cırılcıplak yaratmıştır. Sonradan ortunme gereğini duymazlar. Belki diyeceksiniz ki, onlar bitki ve hayvandır, akılsız ve duygusuz varlıklardır. Bunu nereden biliyoruz, gercekten buna nasıl emin olabiliriz ki. Bilimsel ilerlemeler bu konuda doyurucu bir acıklamada bulunabilmiş değiller henuz.
Gel gelelim insanların ortunmesine, ozelde de kadının ortunmesine. İnsanlar neden ihtiyac duydular ortunmeye? Hayvanlar alemi icerisinde vucudu en tuysuz ya da kurksuz olan tur, insan turudur. Doğanın aşırı sıcağından ve aşırı soğuklarından kendini uzerindeki kurku veya tuyleri sayesinde koruyan hayvanlar, boyle bir sorun yaşamamışlardır. Yani giysi dokuyup, dikip giymeye ihtiyac duymamışlardır. Ancak dikkat edelim insan yavrusu anadan doğarken son derece bakıma muhtac, doğanın soğukluk ve sıcaklıklarına karşı oldukca korumasız bir durumda olur. Dolayısıyla analar doğurdukları cocuklarını soğuklardan ve sıcaklardan korumak icin vucutlarını koruyacak giysi veya giyecek kulturunu geliştirmişlerdir. Daha bizler doğmadan analarımız bize yazlık ve kışlık giyeceklerimizi hazırlarlar. Bunun bohca bohca hazırlığını yaparlar. İlk donemler kızların ve erkeklerin giyecekleri arasında fazla bir fark yokmuş buyuk bir ihtimalle. Kız olsun erkek olsun analarımız ya bulabildikleri bir hayvan derisini ya da bitki liflerinden dokudukları ceşitli kumaş parcalarına dolamışlardır. Ancak daha sonra cinsiyetci toplumun gelişmesiyle beraber kızların ve erkeklerin neler giyecekleri keskin cizgilerle ayrıştırılmıştır birbirinden. Buna gore kızların bohcalarındaki elbiseler genellikle pembe, erkeklerinki mavi olur. Yani doğacağınız zaman cinsiyetinize gore rengi ve bicimi onceden bellidir giysilerinizin. Ne giyinip ne giyinemeyeceğiniz de bellidir oncesinden. Cunku kadınlık ve erkekliğin toplumsal rollerinin nasıl olması gerektiğini, bin yıllardır cinsiyetci toplum belirlemiştir zaten. Bu rolleri belirleyenler; toplumun en bilmişleri olan rahipler, krallar, rahip krallar, peygamberler, filozoflar, bilim adamları olmaktadır. Dolayısıyla zamanında kadının hangi renk ve nasıl bir elbise, erkeğin hangi renk ve nasıl bir elbise giyinebileceğine toplumun bu cok bilmişleri karar vermişlerdir. Aslında hemen hemen tum dunyanın uzerine uzlaştığı tek konunun bu olduğunu ve bunun da kadınlık ve erkeklik rolleri olduğunu belirtmek abartılı bir tespit olmayacaktır. Bu rollere gore kadınlar eteklik giyinir erkekler pantolon, kadınların sacları uzun erkeklerin ki kısa, kadınlar genelde estetiğe ozen gosteren aksesuarlarla suslenmesi gereken bir role sokulmuştur, ama erkeklerin fazla boyle bir sorunu yoktur nedense. Yani insanların giysi giyme kulturu doğadaki olaylar ve durumlar karşısında kendini koruma ihtiyacından gelmiştir ancak bu giysinin erkeğe ve kadına gore nasıl belirlendiği, bu belirlenmişliklerin nasıl birer kanun, birer yasaya donuştuğu, ihlal edilmesi halinde bu suca karşılık gelen cezanın ne olacağı elbette guclu ideolojiler tarafından belirlenmiştir. Doğa bizleri sadece cırılcıplak yavrular olarak bicimlendirmiş, ideolojiler ise bizleri ceşitli bicimlerdeki giysilere ve ortulere sarmıştır.
Baş bağlama kulturune gelince. Kadınların başını bağlama kulturu veya yasası Sumerlerden, Asurlardan, Hammurabi yasalarından beri var. Aslında ataerkil toplumsal zihniyetin ve sistemin gelişimi ile birlikte başlıyor. Baş bağlama bir anlamda kadının akıl gucunu, duşunce gucunu kapatmaktır. Kadının aklına, duşuncesine kısacası beyin gucune bir tur kilit vurmaktır. Kadın tarihini bilenler bilir bunu, kadınlar eskiden taa tarihin derinliklerinde bu gunku gibi toplumda aşağılanmak bir yana dursun, son derece kutsandıkları bir donem yaşamışlardır. Hem de yaklaşık on binlerce yılı kapsayan bir surectir bu donem. Kadının altın cağı diyoruz bu cağa. Kadının altın cağı ya da ana eksenli toplum veya daha yeni bir değişle doğal toplum dediğimiz bu toplumsal duzende kadınlık; en kutsal değerlerin toplamı, ifadesi, yaratıcısı rolundedir. Kendi yaşamının sınırlarını kendisi belirlemiştir. Başkaları ona yasalar, yasaklar, toreler ve suc-cezalar koymamıştır. Kadın bu donemde kendi iradesi ile belirlediği yasalar cercevesinde yaşamını duzenlemiştir. Dolayısıyla ilk toplumsallaşmayı da yaratan oznedir kadın. Cunku yaşamın 'Ana'sıdır. Cunku yaşamın yaratıcı ve yurutucu gucudur. Yaşamın yaratıcılarının da yaratıcısıdır, yani 'Ana'sıdır.
'Analık' ise oyle Turkiye Başbakanı Tayip Erdoğan'ın soylediği gibi sadece cocuk doğurma rolu değildir. 'Analık' bir zihniyet, bir felsefe, yaşama bir bakış acısı, yaşama ve toplumsal var oluşa bir katılım bicimidir. Kadının duygusal zekasından, dişil zihniyetinden gelen; sevgi, şefkat, adalet, eşitlik, vicdan, hoşgoru, empati ve sempati ile şekillenmiş bir duşunuş bicimidir. Bu duşunuş ve yaşama bakış acısında savaşa, şiddete, baskı ve tahakkume yer yoktur. Dolayısıyla Erdoğan'ın dediği gibi 'Ana' olmayı sadece cocuk doğurma işlevine indirgemek, 'Analık' olgusunu ozunden boşaltmayı getirir. Ki beş bin yıllık erkek egemenlikli ataerkil zihniyet ve sistemi 'Ana' olmayı zaten cocuk doğurma işlevine, yani sadece biyolojik bir işleve indirgemiştir.
İşte kadının başının bağlanması da kadının kendi altın cağındaki dişil aklının uretkenliğini kıskanan ve kadının, 'Ana'nın yararlı otoritesini gizliden gizliye kabullenemeyen erkeğin, kendi erkini geliştirme surecine girmesiyle başlamaktadır. Yani kadının 'Ana'nın yaratıcı sevgi, şefkat ve hoş goru yuklu duygusal zekasını, yapıcı, barışcı, kardeşci, empati ve sempatiye dayalı demokratik dişil aklını bir bicimde etkisizleştirip, yerine kendi tahakkumcu, iktidarcı, savaşcı ve şiddetci eril aklını egemen kılma savaşını başlatmasına tekabul eder. Kutsal 'Ana'nın kendi altın cağında oluşturduğu yaşam duzeni ve yasalarını elinden alıp yerine kendi ataerkil duzenini ve yasalarını yerleştirmesi sureci ile başlar. Yani erkek aklının kadın aklının yerine gecmesi, 'Ana' aklının ve zekasının baba aklı ve zekası ile yer değiştirmesi, erkek etkinliğinin kadına artık ustun gelmesi ve hukmetmesi ile başlar, kadının başının bağlanması. Adeta korkulmuştur kadının yaratıcı ve duygu yuklu aklından. Kadın aklından korkmanın sonucudur, erkek egemenlikli sistemin kadının başını bağlamış olması.
Tabi zamanla birbiri ardından gelişen erkek egemenlikli duşunuş bicimleri, ozellikle de Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dinlerinde kadının başını bağlaması, dini bir yasa olarak kadının yaşam sınırlarını belirlemiştir. İslam dininin yaygın olduğu Ortadoğu toplumlarında, İslami yasalar gunumuze kadar bir toplumsal kultur halini almıştır. Her toplum, kendi dini inanışına ve benimsediği yaşam felsefesine gore kendi gelenek ve goreneklerini, orf ve adetlerini, kısacası kendi kulturunu geliştirir.
Orneğin Kurt kadınlarının geleneksel kıyafetlerini tamamlayan bir parcadır 'Analarımız' ın taktıkları beyaz tulbentler veya renga renk yazmalar. Kulturel bir simge haline gelmiştir renkli yazmalar. Hatta yine 'Analarımız' ın taktığı beyaz tulbentler, tarihten gunumuze dek 'Barış' ın simgesi olagelmiştir. Erkeklerin bitmek bilmez kavgalarının ortasına bir kadının beyaz tulbentini atması, o kavganın sona ermesini gerektirir. Dolayısıyla bir toplumun kulturel bir motifi haline gelmiş olan 'Analarımız'ın beyaz tulbentlerini, renga renk yazmalarını veya eşarplarını hepimiz anlar, hepimiz tanır, hepimiz sever ve saygı duyarız. Bunun gonullu kullanılan kulturel bir motifimiz olduğunu biliriz. Genc kızlara zorla ortmeleri dayatılmadığı muddetce tabi.
Turkiye'de tartışılan Turban meselesi ise ideolojik ve siyasal bir simgedir. Bunu Erdoğan'ın kendisi de kabul ediyor. Hic de yukarıda bahsettiğimiz kulturel İslam'ın toplumsal yaşam tarzında oluşturduğu kulturel bir simge olarak ele alınmıyor. Siyasal bir partinin politik ve ideolojik iktidar cıkarlarına hizmet eden bir simgeye donuşturulmuştur. Siyasal bir iktidar savaşına arac yapılmıştır. AKP'nin siyasetini uzerinde var ettiği bir aractır turban. Halka ve topluma vereceği fazla bir şey olmamasından kaynaklı olarak siyasetini turban gibi bir aracın uzerinden var etmeye calışmaktadır. Turban aracını da kadın uzerinden geliştirmektedir. En kotusu de kadını kendi siyasal İslam cizgisine arac yapmasıdır. Turkiye'nin onundeki temel demokratikleşme sorunlarından ziyade boyle bir politik aracı secmiştir. Bu savaştan, şiddetten beslenen bir partinin, hem Kurt halkına hem Turk halkına ve hem de kadınlara oynadığı bir oyundur. Bu oyunu goren her kadının oyunu boşa cıkarması icin bir şeyler yapması, bir tavır sahibi olması gerekmektedir .Hicbir kadının bunu onaylamaması gerekmektedir. Hele 'Analarımız'ın kulturel motifleri haline gelen tulbent yazma ve eşarp takma adetini, kesinlikle AKP'nin siyaset aracı yaptığı turbanla karıştırmaması gerekmektedir.
Zilar STERK
__________________
Turban
Kadınca0 Mesaj
●25 Görüntüleme
-
13-09-2019, 17:16:13