Tarih boyunca, herhalde uzerinde en cok konuşulan, tartışılan, yazılıp cizilen konuların başında geliyordur ‘aldatmak.’ Son olarak, sosyetedeki aldatma ve yuva yıkma haberleri manşetlerde. O cok tanınan ailenin, cok tanınmış, ama evli bir erkekle ilişkisi konuşuluyor şimdi.
Tabi ki kimsenin ozel hayatına girmeyeceğim bu konuyu yazarken. Cunku hep şunu soylerim, “Kimin duygusunun gercek aşk olduğunu bilemeyiz.” Kimse bilemez. Sadece taraflar hisseder ve yaşar. Bu kadar.
Ama şimdi burada bir başka kavram on plana cıkıyor. ‘Yuva yıkan kadın.’ Ornekleri ne kadar cok değil mi? Ozellikle tanınmış kişilerin haberleri cıkınca, konu daha da bir hararetle tartışılıyor. Sanatcı, şarkıcı, turkucu, manken, işadamı, sosyetik guzel…

Oysa aşkın ve sevişmenin, sınıfsal değeri yoktur. İnsanlar olduğunde ortadan kalkan bir değer gibi, bu tip duygular da, sınıfsız, tabakasız yaşanır. Kralice ile koylu kadının kalbi ve veya Karun kadar zengin bir işadamı ile bir kapıcının kalbi, sınıfsal değerle atmaz. Aşkın gucu ve etkisiyle atar. Bunun yaşanmasında belki sınıfsal farklılığın izleri olabilir. Yani biri aşkını rezidansta yaşar, diğeri fakirhanede. Ama sonuc aynıdır.
Her iki uc ornekte de benzer sonuclar ve kavramlar ortaya cıkar. Bunlardan biri de ‘yuva yıkma’ kavramı. İtiraf etmeliyim ki, taraflardan en az biri icin zor bir durumdur. Ancak şunu da belirtmek gerekir: ‘Yapılacak bir şey yok.”
Evet bu kadar basit. Aslında ortada suclusu olmayan bir kabahat zinciridir. Kimse kimsenin yuvasını yıkmaz. Cunku esen bir fırtınadır ve bu fırtına catıyı goturur. Zaten başlarken hesap kitap yapılmaz ki; aşk bu. Eser.
Son zamanların en cok konuşulan olayında da, ‘aldatılan kadın’, yuvasının dağılmasından, şikayetcidir ve cumle aleme, kocasının aklını celdiğini iddia ettiği kadını, ‘yuva yıkan kadın’ olarak isimlendirir. Erkek, inanılmaz baskılar ve eleştiri altındadır. İkinci kadın ise, suclu, yuva yıkan kotu kadın.
Yani hemen her şey ‘yuva’ kavramının uzerinde doner. Zaten hata da buradadır. Cunku o yuva kavramına cocuk-lar, mutluluk ve aşk da gizlenmiştir. Oysa biten aşka birlikte, yuva da bitmiştir, ama kimse bunu duşunmez, tartışmaz. Once aşk bitmiştir de, diğer ilişki bundan dolayı mı başlamıştır, yoksa yeni ilişki yuzunden mi yuvada ki aşk sonmuştur? İşte bu sorunun da onemi yoktur. Burada onemli olan sonuctur ve bu sonuca varılmasında suclu da yoktur.
İster kader deyin, ister haytalık-hoyratlık-hovardalık deyin, hayat o noktaya gelmiştir kişi icin. Sadece sozunu ettiğimiz sosyetik ilişkiler zinciri icin boyle değildir bu. Her sosyal tabakada da boyle işler. Bir tek tepkiler değişir, o kadar. Yapılacak bir şey yoktur.
Suclu mu? İnanın bana bunun suclusu da yoktur. Cunku iş bu noktaya gelmiştir ki, aşk onune katıp suruklemiştir insanı. Bir de şoyle duşunun, soz konusu kişiler evli olmasaydı ne olurdu? Yuva kavramını tartışır mıydık? Hayır.
Oysa arada bir fark yoktur, bir evlilik ile başka bir ilişkinin bitmesi arasında. Sadece bitmiştir. Acı verir, zarar verir, aldatılmak hazmedilmez ve insanı duvardan duvara carpar. Ama boyledir.
Bu yuzden bu işin suclusu yoktur. Cunku aşk bir suc değildir. Nerede, nasıl ve ne şekilde yaşanırsa yaşansın. Ama cok uzer. Yıkar gecer. Ve hep beraat eder.

__________________