Hepsi de 90-60-90 vucut olculerine sahip, buyuk ve genelde mavi gozlu... Dunyada her saniyede iki tane satılıyor. Her yonuyle mukemmel bir oyuncak ama ya zararları?



Oyuncak, cocuklara, hazırlanmakta oldukları dunyanın korunaklı ve kendine ozgu bir versiyonunu sunar.
Cocuk, yeni yeni algılamakta olduğu nesneleri ve davranışları denetim altında tutabildiği nesneler uzerinden sınar ve onlara alışır. Henuz başa cıkamayacağı bir dunyanın alıştırmalarını, başa cıkabildiği bir oyuncak uzerinden yapar. Onu kendine ozguleştirir, tÂbi kılar. Peki ya oyuncak, cocuğa tÂbi olamayacak, ona ozgulenemeyecek kadar baskınsa? O zaman ilişki tersine doner.

Oyuncak piyasasının en kÂrlı keşfi olan Barbie bebekler, bu tersine donmuş ilişkinin sonuclarına dair vahim ornekler sunuyor. Zira saniyede iki adet Barbie bebek satılıyor ve Barbie'nin inişli cıkışlı mesleki ve ozel hayatı, Barbie filmleri ve aylık Barbie dergileriyle anında cocuklara ulaştırılıyor. Bebekleri onlardan bağımsız bir hayat surerken onlara sahip olduğunu sanan kız cocuklarının tek yaptığı Barbie’lerinin hayatını izlemek! Bu izleme sureci, kız cocuklarının potansiyel, bağımsız duş dunyalarını sufli bir magazin izleyiciliğine doğru yonlendiriyor.

Hepsi de 90-60-90 vucut olculerine sahip, buyuk ve genelde mavi gozlu, genelde sarı saclı, uzun bacaklı. Cocuğun duş gucune gore değişemeyecek kadar tek-tipler. Saniyede iki Barbie satıldığını akılda tutarsak, cocuğun cevresindeki tum akranlarında da aynı vucuda sahip bebekler gorduğunu duşunmek yanlış olmaz. Cevresini saran bu tek-tip bebekler, cocuğun bebekte temsil edilen vucut formunu ideal bir guzellik olarak mutlaklaştırmasına neden olmakta. Gercek dunyada kadınlara dayatılan guzellik anlayışı, Barbie’ler uzerinden dolaysızca cocuğun oyun dunyasına girmekte ve onu baskı altına almakta.

Sussex Universitesi’nden Helga Dittmar, Developmental Psychology dergisinde yayımladığı araştırmasında; Barbie’lerin aşırı zayıf vucutlarıyla kız cocukların kendi vucutlarından hoşnutsuzluk duymalarına neden olduğunu belirtiyor. Bu hoşnutsuzluk, cocuğun cok erken bir yaşta vucuduyla didişmesine ve anoreksia bulimia gibi yeme bozukluklarına neden oluyor. Dittmar, dunyada her 100 bin kadından ancak bir tanesinin Barbie’lerle empoze edilen vucut formuna burunebileceğini de ekliyor. Yani, Barbie’yi mutlak guzellik olarak kavrayan her 100 bin kız cocuğunun 99 bin 999’u hayatlarını vucutlarından memnun olmadan surdurmek zorunda kalıyor.

Barbie’nin magazinel hayatı

Barbie, ABD’li Ruth Handler’in kızı Barbara icin yetişkin bir kadını model alarak tasarlamasıyla 1959 yılında “doğdu”. Bir yıl icersinde 351 bin adet satarak oyuncak bebek sektorune damga vurdu. Barbie’yi 1961’de doğan ve adını Ruth Handler’in oğlundan alan Ken, 1963’te doğan Midge, 1965’te doğan Skipper ve 1968’de doğan ilk siyah Barbie olan Christie izledi. 1995’te doğan kardeşi Kelly ile “aile” iyice genişledi. Barbie’nin, 1997 yılında uretilen Share a Smile Becky isimli tekerlekli sandalyeye bağlı bir arkadaşı dahi var. Barbie salt vucut hatlarını değil, butun bir yaşam bicimini dunya cocuklarına dayatıyor. Nasıl dış gorunumuyle ve hayat bicimiyle de cocuğun duş gucune en ufak bir fırsat tanımıyor.

Barbie değil bir cocuk, bir yetişkin tarafından bile yeniden yorumlanamayacak kadar ayrıntılı bir hayat suruyor. Ev kadınlığından astronotluğa, parti kızından başkan adaylığına, hemşirelikten peri kızlığına kadar turlu mesleği (piyasaya surulen aparatlarıyla birlikte) deniyor. Gectiğimiz yıl magazin basınının bile diline duşen, uzatmalı flortu Ken’le ayrılıp Avustralyalı bir sorfcuye aşık olması, kız cocuk anneleri tarafında infialle karşılanmıştı. Uretici firma Mattel’in, Barbie’nin artık değişmek istediğini, Ken’in pek durağan kaldığını, ancak yine de “arkadaş” olduklarını acıklamaları bile kız cocuk annelerini teskin etmemişti. Annelerin haksız olduğunu soyleyemeyiz.

Barbie’yle birlikte oyuncak bebeklerin kız cocuğunu anneliğe hazırladığı iddiasının yerini, oyuncak bebeğin kız cocuğunu yetişkin kadının acımasız modern hayatına hazırladığı gerceği aldı. Barbie, kız cocuklarına nasıl giyineceklerini, evlerini nasıl doşeyeceklerini, ne kadar zayıflamaları gerektiğini, hatta bir ilişkiyi nerede bitirip nerede yenisine başlayacaklarını oğretiyor. Butun kız cocukları Barbie gibi giyinmek istiyor ve bu da otomatikman, kız cocuklarının yetişkin kadınlar gibi giyinmeyi arzulamasını getiriyor. Psikolojide 6-11 yaş arası doneme Latency Period adı veriliyor. Bu yaşlar arasında, yani biyolojik olgunlaşma oncesinde, cocuk, ileride derinleştireceği yetenekler ediniyor. Barbie’ler bu biyolojik olgunlaşma oncesi donemde kız cocuklarının muhayyilesini yetişkin bir kadının yaşamı ve sorunlarıyla boğarak cinsiyet meseleleri dışında bir alanda yetenek sahibi olmalarının onunu kesiyor. Barbie’ler kusursuzluklarıyla cocukların sevgi ve merhamet gibi duygusal yetenekler geliştirmelerini de onluyor.

Farklı kulture aynı beden barbie

Barbie’leri farklı kulturlere yayma teşebbusleri, genelde, değişik kulturlerin kıyafetlerini kuşanmış Barbie’lerle tezahur ediyor. Fakat Barbie ne giyerse giysin vucut olculeri 90-60-90 kalmaya devam ediyor. Değişik yaşam bicimlerinde buyuyen kız cocukları icin uretilen Barbie benzerlerinin en yenisi ve en ses getireni ise Musluman Barbie’ler olarak anılan Rezzan bebekler. Amerikalı Sherrie Sadi ve eşi Ammar’ın kızlarına kendi kulturlerine uygun bir bebek yaratmak istemesiyle ortaya cıkan Rezzan, Barbie’den farklı olarak daha kucuk goğuslere ve daha kalın bir bele sahip olsa da, Nihal Bengisu Karaca’nın işaret ettiği gibi mudahale edilemez bir yetişkin kadın vucudunu (yani yetişkin bir kadın yaşamını) cocuklara cok erken bir donemde dayatıyor. Karaca; “Sonradan Musluman olan Amerikalı Sherrie Saadeh, Musluman cocuklara kendi kulturlerinden, edepli bir ‘rol modeli’ ile oynayabilmeleri imkanı vermek istemiş. Ancak Rezzan’ın haberde vurgulandığı gibi daha kalın belli ve daha kucuk goğuslu olmasının ‘İslami kulturle’ nasıl bir alakası olduğu konusu Muslumanların kadına yaklaşımına, neredeyse ontolojik bir bağlama kadar uzanıyor. Sonucta olgun bir kadın vucudunu ‘oyuncak’ haline getirme eylemi, cocukluğun masumiyetiyle başat giden merak duygusunu Barbie’lerinkiyle aynı yerden fiştiklemekle ‘malul’. Bir ‘kadın’ı, ama 90-60-90 değil de, diyelim ki 80-65-80 olculerindeki bir kadını temsil eden yeni rol modeli, cocuğun sonucları kestirilemez psikolojik deneyimini farklılaştıracak değil herhalde.” diyor. Ne olursa olsun Rezzan, piyasaya cıktığı yıl satış rekorları kırarak Barbie’yi protesto eden buyuk bir kesimi de “yetişkin kadın gibi bebek” piyasasına dahil etti.

Barbie’nin fazla hanım hanımcık gorunmesinden sıkılan kız cocukları ise aynı vucut olculerine sahip; fakat daha “underground” giyinen oyuncak bebeklere ilgi gosteriyor. Bebeğe ya da cocuğa benzeyen oyuncak bebekler ise oyuncakcı dukkanlarının labirentlerinde bir ya da iki rafı doldurmakla kalıyorlar. Bir zamanların hayal oyuncakları porselen bebekler bile, Barbie saltanatının altında ancak koleksiyonerlerin ya da biblo meraklılarının ilgisini tatmin edecek sayıda uretiliyorlar. Barbie, ucuz muadilleri ve taklitleriyle her kesimden insanların evlerine sızıyor; dunya capında bayilikleriyle her kulturden, her ırktan cocuğu kendisine benzemeye teşvik ediyor. Oyuncakcıların rafları, geleceğimiz denilen cocukların gelecekte nasıl olacakları ya da olamayıp mutsuz olacakları uzerine ipucları veriyor.



EBRU MOCOŞ (Sosyolog):
Barbie ve oda hizmetcileri

Barbie doğalı yarım yuzyıl kadar bir zaman oldu ve bu zaman zarfı icinde, kardeşi, arkadaşı, erkek arkadaşı, siyahisi turetildi ve Barbie aslında pek de kucuk sayılmayacak bir toplum/topluluk/cemaatin adı oldu. Filmi, dergisi, battaniyesi, nevresimi, defteri, cantası, silgisi, terliği, tişortu ve akla gelebilecek pek cok şeyi yapıldı ve Barbie etrafında koskoca bir pazar oluştu. Barbie, saniyede iki adet bebek ve tum dunya cocuklarının oyun oynama bicimi, cocukluk satan bir oyun tekeli. Bir oyuncak tekeli olmasıyla doğrudan ilintili; ancak cocukların oyun alanında yapılan bu ticaretin tehlikeli kısmı cocukların kendilerine hem fiziksel hem de kulturel olarak bu bebeğin yaşam bicimini model alması. Burada asıl korkutucu olan cocuğun gercek olmayan bir şeyi kendine model olarak alması. Oyun, cocuğun gercek hayatın provasını yaptığı bir alandır. Bebekle oynarken anne olur, ona bakar, mama yedirir, uyutur... Oyunda hakim odur, oyun onun etrafında doner, oyunu o kurar, bebeği onun bakımına muhtactır, onu istediği gibi giydirir... Yani kısaca oyuncak bebek daha bebektir, yani ondan kucuktur. Ama Barbie oyle değil. Oyun tersine cevriliyor burada, Cocuk bebekle oynamıyor, bebek cocukla oynuyor. Ustelik oyunun kuralları da onceden belirlenmiş, Barbie’nin kıyafetleri hazır, arkadaşları hazır. Cocuklar hicbir bicimde mudahili olamayacakları bir oyunun icinde, Barbie’nin oda hizmetcisi olabiliyorlar ancak. Tabii durum ozellikle yoksul ulke ve aile cocukları icin daha da trajik. Zaten ulaşılamayacak vucut olculerine sahip olan Barbie’nin hayat standardını yakalamak da mumkun değil. Barbie aerobiğe gidiyor, partilere katılıyor, kayak yapıyor, dansa gidiyor, erkek arkadaşının arabasıyla geziyor... Barbie aslen Amerikalı bir ust orta sınıf. Dunyanın dort bir yanındaki cocukların oyuncağı olan Barbie Batı’dan, Amerika’dan bir tarif yapıyor dunya cocuklarına. Batı merkezli bir karakter Barbie: klasik Hollywood yıldızları gibi. Ve Batılı bir insan tipini tarif ediyor cocuklara ve dolayısıyla doğunun esmer insanını, model olarak onermeyerek ikinci sınıf ilan ediyor aslında. Barbie toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden uretildiği oyunlara/oyuncaklara rahmet okutuyor. O, toplumsal cinsiyet rolleriyle yetinmiyor, yeni bir insan tipi yaratıyor.

SUNAY AKIN (Şair):
Tek suclu Barbie değil

Barbie bebekler hakkındaki tartışmaları biliyorum; ancak yasaklamacı bir tarzın doğru olmadığını duşunuyorum. Ben cocukken Kaptan Custo’yu izler ve oradan kendime bir duş dunyası ve oyunlar icat ederdim. Şimdiyse cocuklar medyanın eğlence anlayışıyla o kadar icli dışlı ki... İster istemez medyanın empoze ettiği guzellik anlayışının peşinden gidiyorlar. Cocuklara Kaptan Custo’yu değil de magazin programlarını izletmenin doğal sonucu bu. Anadolu’daki cocukların elleriyle yaptıkları bebekler bile Barbie’ye benziyorlar. Bu da sadece Barbie’lerin sucu değil. Zaten oyuncak tarihinin ilk trajedisi Barbie değil. Bundan yuz yıl once fakir anneler, cocuklarına yemek alabilmek icin saclarını satıyorlardı. Cunku o donemler porselen bebekler gercek saclarla bezenirdi ve bu bebekleri almaya yalnızca zenginlerin gucu yeterdi.

alıntıdır
__________________