Kur'an-ı Kerim ve onun manevi tefsiri olan Risale-i Nurların sahası fizik değil, metafiziktir. Bilim fizik ile, din ise metafizik ile ilgilidir. Şu var ki, din kendi meselelerine delil getirmek icin bilimin incelediği kainat kitabından ornek ve misaller takdim eder. Bu da her insanın kavrayacağı ve anlamakta zorlanmayacağı yuzeysel ve tebei bir bakıştır. Yoksa ne Kur’an, ne onun tefsirleri olan kainatı bir fen ilmi derinliğinde ve metodunda incelemez. Bu sebeple fen ilimlerinin malumatlarını ve inceliklerini dinden ve onun kaynaklarından istemek ve beklemek yanlış olur.

Ustad Hazretlerinin ifadesi ile "delil muddeadan hafi" olmamalıdır. Yani tevhidi ispat etmek icin getirilen delil, tevhidden ziyade izaha muhtac olmamalıdır. Delil acık, basit ve sade olursa, herkes istifade eder, ama kapalı ve bilimsel olursa, sadece bilim insanları o delilden faydalanabilir. Ancak ekser avam insanlar ondan faydalanamaz. Burada onemli olan; delilin kendisi değil, delilin ispat ettiği netice ve insanların bunu anlamasıdır.

Risale-i Nurların uslubuna dikkatle bakıldığı zaman, herkesin anlayacağı basit ve zahir delilleri gosterir. İnce, anlaşılması zor delillere ise karine ile (ip ucları) işaret eder. Yani coğunluğu oluşturan muhatap kitlenin zihni seviyesine, avama gore hitap ediyor; coğunluğun dışında azınlık olan ehli ilme ise karine ile hitap ediyor.

İnsanların ekserisi avam olduğu icin, gayeyi ispat icin getirilen delillerin avamın anlayacağı basitlik ve sadelik icinde olması gerekir. Yoksa, gaye zahir iken, gayeyi ispat etmek icin getirilen deliller hafi ve karmaşık olursa, faydadan cok, zarar vermiş oluruz.

Ustad Hazretleri de aynı şekilde Kur’an’ın metodu olan delillerin, herkesin anlayacağı kadar zahir ve basit olması yolunu takip ediyor. Yani tevhide getirilen deliller zahir ve acık olmak zorundadır, bilimsel olması gerekmez. Mesela kainatta intizamın ispat edilmesi icin ille de notron ve protondan bahsetmek gerekmiyor. Guneşin her gun aynı şekilde doğması, yıldızların yerli yerinde olmaları, ciceklerin o guzel yuzleri de intizama işaret ediyor.

İnsan ve bir ciceğin bunyesinde calışan zerrelerin hareket keyfiyetinden cok, onların hareketinden cıkan neticeler ve azim maslahatlar esastır. Yani o zerrenin her adımına sayısız fayda ve hikmetler takılmıştır. Şuursuz ve iradesiz bir zerrenin, bu sayısız fayda ve hikmetleri bilerek takip etmesi veya teşekkulune muhendislik yapması mumkun ve kabil değildir ve esas olan budur. Yoksa o zerrenin hareket keyfiyeti bilimin alanıdır.

Ustad Hazretleri, ilk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah’tan aldı. Tağ Koyu’ndeki medresede oğrenim hayatına başladığında sekiz yaşındaydı. Beş yıl suren tahsil hayatı boyunca, bir cok medresede kısa surelerle bulunarak ders aldı. Bu sure zarfında Kur’an’ı hatmetti ve medrese eğitiminin temeli olan sarf ve nahiv kitaplarını İzhar’a kadar okudu.

Sonunda, Doğubeyazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celali’nin medresesinde uc ay suren bir eğitim gordu. Burada, medrese eğitiminde yer alan kitapların yanında, pek cok başka kitabı da okudu. İcazetini alarak Doğubeyazıt’tan ayrılan Ustad Hazretleri, son derece hareketli gecen tahsil hayatında, cok genc yaşta iken klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip oldu. Bu tahsil surecinde tarih, felsefe, coğrafya, matematik, kimya, jeoloji ve felsefe ile ilgilendiğine dair kayıtlar da mevcuttur. Tahir Paşanın konağındaki zengin kutuphaneden Ustad Hazretleri cok istifade etmiştir.

KAYNAK

__________________