Kaderin kelime manası plan, program demektir. Nasıl ki bir ağacın plan ve programı cekirdeğinde yazılmıştır, yani kaderi tayin edilmiştir. Aynı şekilde bir binanın yapılmasından once plan ve programı yani projesi yapılır, yani kaderi tayin edilir. İşte insanın da kaderi Levh-i mahfuz'da, yani İmam-ı Mubin'de, yani Kader Defteri'nde yazılmıştır, tayin edilmiştir.

Burada bilinmesi gereken bir husus, cuz-i irade meselesidir. Cuz-i irade, kucuk irade demektir. Bunu meyil (niyet) olarak da ifade etmek mumkundur. Herkes vicdanen bilir ki, hareket ve davranışlarını ayarlama ve yonlendirme meyil ve iradesi kendisinde vardır. İşte bu iradenin kullanma yetkisini (tasarrufunu) Cenab-ı Hakk insana vermiştir. Dolayısıyla bu cuz-i iradeyi kotu yonde kullanmadan dolayı insan mesul olmaktadır.

Mesela, 10 katlı bir apartmanda 1.katta yılanlar, 2.katta fareler, 3.katta ciyanlar, 4. katta Hz.Adem (A.S.), 10. katta Hz. Muhammed (SAV) var. Asansorun başında bulunan kişi, bu katlardan hangisine gideceğine cuz-i iradesiyle karar verir. Neticesinden de mes'ul olur. İşte butun peygamberlerin bir bakıma gayret ve faaliyetleri, insanlara bu asansore doğru basmanın yolunu oğretmektir.

İyiliği de, kotuluğu de yaratan Cenab-ı Hakk'tır. Şer'i yaratmak, yani kotuluğu yaratmak kotu değildir. Şer'i, kotuluğu işlemek kotudur şer'dir. İnsan meyhaneye de, ibadethaneye de gitmeye niyet edebilir. Her ne tarafa gitmek isterse, gitme fiilini yaratan Cenab-ı Hakk'tır. İnsan o niyetinden dolayı mesuliyet alır.

Cenab-ı Hakk'ın yarattığı her şey, ya bizzat guzeldir, ya da neticeleri itibariyle guzeldir. Bizim birtakım sebeplere bakarak bazı hadiseler hakkında “iyidir, kotudur, adaletlidir, adaletsizdir” gibi değerlendirmelerimiz, hadiselerin sebep ve sonucunu bilmediğimizden genelde isabetli değildir. Tabiri caizse, bizim yaptığımız iki saatlik bir filmin ortasında girip 15-20 dakika seyrettikten sonra o filmdeki kahramanlar hakkında fikir yurutmemiz ve hukum vermemiz gibidir. Bizim iki saatlik hayat filmimiz haşirde sonuclanacaktır.

Dunyada cekilen bir takım sıkıntı ve meşakkatlerin ahirette cehennem azabından kurtulmaya ve ebedi Cennet'e girmeye, ya da Cennetteki makamın yukselmesine vesile olduğunu gordukten sonra o cekilen sıkıntı ve zahmetlerin haksızlık ve adaletsizlik değil, aksine Cenab-ı Hakk'ın bir lutfu, ihsanı, ikramı ve rahmeti olduğu, bu filmin sonunda anlaşılacaktır.

İslamiyet'te kader anlayışı geleceğe ait meselelerde değildir. Gecmiş hadiselerde ve musibetlerde kullanılır.Yani “Kaderimde oğretmen olmak varsa olurum” deyip evde oturamayız. Calışırız, oğretmen olmanın sebepleri nelerse onların hepsini yerine getiririz. Sonucta o arzumuza ulaşamazsak, “Kaderimizde bu yokmuş” deriz.

Cenab-ı Hak, bizim fiillerimizi, yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı biliyor. Cenab-ı Hakk'ın bizim fiillerimizi bilmiş olması, o fiilleri yapan bizi mesuliyetten kurtarmıyor. Zaten, “Madem Cenab-ı Hakk, ezelden benim ne yapacağımı biliyordu, benim ne kabahatim var?” Cumlesi tahlil edildiği zaman, yapma fiilinin bize ait olduğu gayet acıktır. Dolayısıyla, yapan biz olduğumuza gore başka suclu aramaya gerek yoktur.

Cenab-ı Hakk'ın bilmesi, gecmiş ve gelecek olarak ifade edilmez. Mesela zaman olarak masanın bir tarafını kainatın başlangıcı, diğer tarafını kıyametin kopması olarak kabul edelim. Ve masanın ustunu, 1. asır, 2. asır, …ve 22. asır gibi zaman dilimlerine ayıralım. Şimdi elimizde bir ayna farz ediyoruz. Masanın ortasına tuttuğumuz bu aynanın icinde 15-16.asırlar gorulmektedir.14. asır ve oncekiler gecmiş, 17. asır ve sonrakiler bu aynaya gore gelecek asırlardır. Bu aynayı yukseğe kaldırdığımız zaman, hem 1.asrı ve hem de 22.asrı icerisine alır. Artık bu durumda, bu asırlarla alakalı olarak gecmiş ve gelecekten bahsedilmez.

Cunku hepsi bir anda aynanın icerisindedir. İşte Cenab-ı Hakk'ta, boyle ayine misal, manzara-ı ala'dan gecmiş ve gelecek, kainatın yaratılışı ve kıyametin kopması, Cennet ve Cehennem, olmuş ve olacak her şey, bir anda nazarındadır. Gecmiş ve gelecek sadece bize goredir. Dolayısıyla Cenab-ı Hakk bizim ne yaptığımızı ve ne yapacağımızı bir anda bilmektedir. O'nun bilmesi, yapma noktasında bize mecburiyet yukle-memektedir. Bu yuzden insan cuz-i iradesiyle yaptığı fiillerden tamamen mesuldur.

Kaderi bir cumle ile ozetlemek gerekirse, her şeyin Cenab-ı Hakk'ın bilgisi dahilinde olduğudur. Fiili biz yaptığımız icin, O'nun bilmesi, bizi mesuliyetten kurtarmıyor.

Burada dikkat edilmesi gereken cok onemli bir husus var. O da, insan bedeninin belli bir elektrik yuku kapasitesi ile calıştığıdır. Bu bedene fazla elektrik yuklemiş olmamız, sigortanın atmasına sebep olur. Hadiseleri fazla duşunmek, hiddet ve ofke, bu elektrik potansiyelini yukseltir ve bir sure sonra vucutta kısa devreler meydana gelir, beyindeki duşunme sisteminde bir takım atlamalar gorulmeye başlar. Daha da zorlanılırsa, beyin sigortası atar. Artık bundan sonra tamir ve tedavi icin akıl hastanelerinin yolu tutulur. Boyle bir neticeyi onlemek, kader meselesinin iyi anlaşılmasıyla mumkundur. Kader meselesinin burada sigorta gorevi gorebilir.
Şimdi sizler burada şoyle diyebilirsiniz:

“Madem her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetime razı olayım ki, rahat edeyim. Cenab-ı Hakk, benim rızkımı bir sure burada tayin etmiş. Ben bu rızkımı yemek icin bir takım vesilelerle buraya geldim. O halde, ebedi hayatım olan ahiretimin kurtulması icin neler yapabilirim?”

Yoksa, “Ne yaptım da bu başıma geldi? Şoyle olmasaydı, boyle olmayacaktı” gibi itirazlar, kaderi tenkit olur. Kaderi tenkit eden başını orse vurur, kırar. Kaderi değiştiremez. Bu durumda başımıza geleni rıza ile karşılamak, kusurlarımız ve hatalarımızın affı icin Cenab-ı Hakk'tan yardım dilemek olmalıdır.

İnsanın ruh ve psikolojik aleminin duzelmesi, Allah'a teslim olup, tevekkul etmekle mumkundur. Yoksa her şeyi omzuna yuklemeye calışırsa, sigortayı kısa surede attırır. Sigorta atınca da bunun da kolay kolay tedavisi yoktur.

KAYNAK

__________________