İNSAFLA, HAKKI BULMAK NİYETİYLE MUZAKERESİ CAİZ OLABİLİR

Eğirdir’de bir munakaşa-i ilmiye işittim. O munakaşa, hususan şu zamanda yanlıştır. Hatta munakaşayı bilmiyordum; benden de sual edildi. Muteber bir kitapta, Hadis-i Şeyheynin ittifakına alÂmet olan ق (kaf) işaretiyle bir hadis bana gosterildi; “Hadis midir, değil midir?” sual edildi.

Ben dedim: “Boyle muteber bir kitapta, Şeyheyn Hadisinin ittifakına hukmeden bir zata itimad etmek lÂzım. Demek hadistir. Fakat hadisin, Kur’Ân gibi bazı muteşabihatı var; ancak havas onların manalarını bulabilir. Şu hadisin zÂhiri dahi, muşkulÂt-ı hadisin muteşabihat kısmından olmak ihtimali var” dedim. Eğer bilseydim medar-ı munakaşa olmuş; oyle kısa değil, belki boyle cevap verecektim:

EvvelÂ: Bu ceşit mesÂili munakaşa etmenin birinci şartı, insafla, hakkı bulmak niyetiyle, inatsız bir surette, ehil olanların mabeyninde, su-i telÂkkiye sebep olmadan muzakeresi caiz olabilir.

O muzakere hak icin olduğuna delil şudur ki: Eğer hak, muarızın elinde zÂhir olsa, muteessir olmasın, belki memnun olsun. Cunku bilmediği şeyi oğrendi. Eğer kendi elinde zÂhir olsa, fazla bir şey oğrenmedi; belki gurura duşmek ihtimali var.

AKLINA SIĞIŞTIRAMADIĞI İCİN HADİSİ İNKÂR ETSE, DEHŞETLİ BİR KAPI ACAR

Saniyen: Sebeb-i munakaşa, eğer hadis ise, hadisin merÂtibini ve vahy-i zımnînin derecatını ve tekellumat-ı Nebeviyenin aksamını bilmek lÂzım. Avam icinde muşkulÂt-ı hadisiyeyi munakaşa etmek, izhar-ı fazl suretinde, avukat gibi kendi sozunu doğru gostermek ve enaniyetini hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller aramak caiz değildir.

Madem şu mesele acılmış, medar-ı munakaşa edilmiş, bîcare avam-ı nÂsın zihninde sû-i tesir ediyor. Cunku, şu gibi muteşabih hadisleri aklına sığıştıramadığı icin, eğer inkÂr etse, dehşetli bir kapı acar; yani kucucuk aklına sığışmayan kat’î hadisleri dahi inkÂra yol acar. Eğer zÂhir-i hadîsin manasını tutarak oyle kabul edip neşretse, ehl-i dalÂletin itirazatına ve “Hurafattır” demelerine yol acar. Madem bu muteşabih hadise, luzumsuz ve zararlı bir tarzda nazar-ı dikkat celb edilmiş ve bu ceşit hadisler cok vÂrid olmuş; elbette şupheleri izale edecek bir hakikati beyan etmek lÂzım gelir. Şu hadis kat’î olsun veya olmasın, o hakikati zikretmek gerekir.

İşte, yazdığımız risalelerde, ezcumle Yirmi Dorduncu Sozun Ucuncu Dalında On İki Asıl ile ve Dorduncu Dalında ve On Dokuzuncu Mektubun vahyin taksimatına dair mukaddemesindeki bir esasında tafsilÂta iktifaen…

Mektubat, 28. Mektub, 2. Mesele olan 2. Risale, s. 407

LÛ*GAT*CE:

aksam: Kısımlar.

merÂtib: Mertebeler.

tekellumat-ı Nebeviye: Peygamberimizin (asm) konuşmaları, sozleri.

vahy-i zımnî: Gizli vahiy; vahye dayalı, vahiy kaynaklı.

***
__________________